Radyoaktif materyallerin yarattığı kirlilik ile ilgili en büyük problem çoğunlukla küçük parçacıklardan oluşmaları, yani gözle görülemeyecek parçalara ayrılıp ortama yayılmaları denebilir. Bu durum tabi radyoaktif materyalin çeşidine, kullanım alanına ve yayılma sebebine göre değişiyor. Eğer kullanılan materyal toz halindeyse ya da bir şekilde un ufak olmuşsa işte o zaman temizlemesi de imkansızlaşıyor. Çünkü olay kuma dökülen pudra şekeri temizlemek ile aynı şey.
Çernobil ve Fukuşima felaketlerinde yapılan temizlik çalışmalarında bu olayın ne kadar zor olduğu açık bir şekilde görülüyor. Yapılan temizlik çalışmaları doğrudan doğruya temizlenmesi gereken nesne ile ilişkili. Sert ve gözeneksiz yüzeye sahip cisim ya da yüzeyleri temizlemek için kullanılan yöntem bunları yıkamaktan geçiyor. Araçlar, eşyalar, beton ya da asfalt zeminler bu iki örnekte de bu şekilde temizlendi. Ancak iş gözenekli cisim ya da yüzeylere geldiğinde bunları temizlemek neredeyse mümkün olmadığından yapılabilecekler ya toprak altına gömmek ya da etrafına kordon çekip kimseyi yaklaştırmamak oldu.
Peki bu parçacıklar neden bu kadar tehlikeli diye sorarsanız o da bunların solunması ya da yutulması ile vücuda girmeleri ile alakalı. İyonize radyasyon vücuda girmeden de tehlikeli olabilir, ancak dozaj asıl mesele. Bu radyoaktif parçacıklar vücuda girdiğinde vücutta kalma ihtimalleri var, ve kaldıkları süre boyunca vücudun o kısmı iyonize radyasyona maruz kalıyor. Bu kanser olma riskini vücuda giren parçacık miktarına ve cinsine bağlı olarak büyük ölçüde arttırabilir.
Kısaca insanları korumak için yapılabilecek en iyi şey ilgili bölgeden insanları uzak tutmak oluyor. Ancak o da %100 güvenli değil, çünkü dikkatli olunmazsa radyoaktif parçacıklar değişik şekillerde o alanın dışına taşınabilir.