Evrim Ağacı'nda bu konuda çok güzel bir içerik var. Birçok argümanı aktarıyor ve değerlendiriyor. Onu kaynaklara koyacağım. Ben o içeriğin içinden bir kısım alacağım:
MIT'den bilgisayar bilimci Scott Aaronson şöyle diyor:
"Kimileri bu soruya "tanrı" cevabını veriyor; ama bu hiçbir şeyi cevaplamıyor. Tanrı nereden geldi, onu ne yarattı? Kimileri kuantum mekaniğinden bahsediyor; ama bu da hiçbir şeyi cevaplamıyor, çünkü o yasalar nereden geldi? Dolayısıyla burada sorunun "bir şey" veya "hiçlik" gibi kısımlarından uzaklaşıp, "neden" sorusuna odaklanmak gerekiyor. Neden "neden" diye soruyoruz? Bir düşünün. Bunu yaptığınızda, çok sayıda diğer soruyla karşılaşıyorsunuz ve aynı şekilde cevapsızlar: Neden 7 bir asal sayıdır? İstediğiniz kadar kendisinden ve 1'den başka hiçbir şeye bölünmez deyin, sadece tanımı yeniden yapıyorsunuz, soruya cevap vermiyorsunuz. Neden kedi sözcüğü 4 harflidir? İstediğiniz kadar dilbilim tarihi anlatın, soruya cevap vermiyorsunuz. Yani bir adım geri atıp, soruların cevaplarının, yani açıklamaların bize ne faydası olduğunu sorgulamamız gerekiyor."
Size bilimle alakalı kısmını anlatayım, gerisi sizin felsefi düşünceleriniz ve takdirinize kalmış. Evrenimiz milyarlarca yıl önce “Big Bang” denen muazzam bir genişleme ile var oldu. Hiçlikten kastınız uzay-zamanın olmaması ise “hiçlik”, bir zamanlar vardı. Ancak bundan kastınız evreni oluşturan bu etkinin, bu “ilk sebep”in olmaması ise onu henüz bilim insanları bile kavramış değiller. Onlarca teori söz konusu: Sicim teorisi, Çoklu Evrenler kuramı, Paralel Evrenler, Big Bounce...
Birkaç şeyden de bahsetmek istiyorum. Varlık olarak tanımladığımız şey aslında “fermiyonlar” denen parçacıklardan oluşmakta. Toplam 17 parçacık ve 4 temel kuvvetle görülebilir (gözle değil, cihazlar ile algılanabilir ve etkileşime geçilebilen) madde oluşuyor ancak bunun dışında “karanlık madde” denen bir fenomen de söz konusu. Bu maddeyi ise ne görebiliyor ne de algılayabiliyoruz. Yani bildiğimiz “varlık” tanımından daha farklı şeyler de mevcut evrende. İşte bilim insanları bunun sırrını çözmeye çalışıyorlar her gün saatlerce çalışıp.
“Hiçlik” konusu daha felsefi bir yerde tartışılması gerektiğinden o kısım öznel görüşler ile şekillenebilir. Ayrıca yanlış anlaşılmak istemem, elbette “Allah”ın takdiri, ancak bunu “Kardeşim her şeyi de sormayıver, belli ki Allah yaratmış.” şeklinde sunarsanız maalesef çok hatalı bir yaklaşım sergiler, insanları araştırmaktan ve sorgulamaktan alıkoyarsınız.
Bu, üzerinde yıllarca düşünülmüş ve artık üzerinde düşünülmekten, yorgun düşülmüş bir soru. Kısaca insanlığın en zor sorusu ve genel cevaplar olarak:
Ateist: Çünkü hiçlik olsaydı, bu soruyu soramazdık.
Deist: Tanrı var ve bizi yarattı. Bu yüzden hiçlik yoktur.
Teist: Varlığın nedeni, tanrının bizi sınamasıdır.
Agnostik: Basit bir primat beyni ile, hiçlik anlaşılamaz. Bu soru anlamsızdır.
Panteist: Varlık yoksa, tanrı yoktur. Varlık olduğuna göre, tanrı vardır. Çünkü tanrı evrendir.
Gibi, bilimin ulaşamadığı konularda doğamız gereği inançlar güderiz. Çünkü bilgisizlik, evrimsel psikolojinin de söylediği kadarı ile stres seviyemizi artırır. İnançlar da nörobilimin söylediği kadarı ile seratonin seviyemizi artırır, bizi stresten uzaklaştırır.
Tanrı Beyni kitabında çok güzel anlatılıyordu okumanızı öneririm.
-----
"Neden hiçlik yerine bir şeyler var?" sorusu, kozmoloji ile:
+Zaman, kütle ile var olabilir. Eğer kütle yoksa, zaman anlamsızdır. Bu sonsuz zamansızlıkta, kesinlikle bir etkileşim olmak zorundadır. Çünkü evrenin, doğası gereği potansiyeli vardır. Evreni yaratan, işte bu potansiyelin sonucudur.
Şeklinde cevaplanıyor. Yani aslında tanrısız evren kuramları da bir üst potansiyele ihtiyaç duyuyor. Bu sorunun cevabı kuramın üstüne çıkabilse dahi, "Neden hiçbir şey yerine potansiyel var?" sorusuna gidecek. O da bulunsa, başka bir soru çıkacak. Ki, gelecek tüm sorular, "Neden hiçlik yerine bir şeyler var?" sorusu ile aynı doğrultuda sorular olacaktır.
Çünkü bilim ve felsefe, bize tanrının ne olduğunu söylemez. Tanrının ne olmadığını söyler.
Saygılar
Varoluşu,hakikatı anlamak ve metafizik için sorulması gereken güzel bir felsefi soru.
Antik Çağda sorulmuş olan sorular hala günümüzdede sorulmaya devam ediyor.Zaten felsefenin amacı sorulara cevap bulmak değil (elbette cevap bulmaya yardım ediyor.) , soru sormaya hizmet eder.Birçok felsefi soru asla ,en azından şu andaki bilim içinde, cevaplanamayacak şekildedir.Soruların cevapları , cevap veren düşünürün , kişinin; düşünceleri, evreni anlayış biçimi , ideolojisi için doğrudur.Epistemoloji bu konuda insanlara yardımcı olur.Daha iyi bir şekilde "bilgiyi" öğrenmemize yardım eder.
Sizin de sormuş olduğunuz "Neden hiçlik yerine bir şeyler var?" sorusunu kendi sorularım ile seni düşünmeye teşvik etmeye çalışacağım.(Cevap alabilmek için sorduğun soruyu daha karmaşık hale getirdiğim özür dilerim.) (Yardımcı olabilecek bir bilgiyide buraya ekliyorum:Her organizma, "UMWELT" denilen bir yapısal kısıtlılık ile varlığını deneyimler.)
1-)Bütün evren hakkında bu kadar az şey biliyorken , varoluş hakkında çıkarımlarda bulunmak rasyonel bir yaklaşım mıdır ?
2-)Biz böyle gözlemliyoruz diye "gerçek" böyle midir ? Hakikat nedir ?
3-)Milyonlarca gezegen arasından,milyonlarca seçenek arasından neden Dünyalı insanı fazla derecede kutsuyoruz? Bu kadar önemli olmayabilir miyiz ?
Soruların birbirinden tutarsız üstelik de cevaplaması bir o kadar kolay. Evrenin oluşmasını tetikleyen nedir? Bilmiyoruz, Çoklu Evrenler havuzunda da yüzüyor olabiliriz veya evrenimiz ölüyor ve yeniden doğuyor da olabilir, bazı soruların cevabını bilmememiz bir varlığın kanıtı mı merak ettim? Yaşamın ortaya çıkması şansdır üstüne gelişip zeka kazanması da evrimdir, bu kadar.
Başka bir evrende de bizim gibi şans eseri oluşup evrimleşen zeki bir canlı beni şans yaratamaz dese nasıl olur, tabi ki kabullenmez çünkü böyle zeki bir canlı şans eseri oluşamaz der, ama oluşuyor. Gelişmeleri, zekaya erişmeleri ve hareket etmeleri ve daha saymadığın nice özellikleri sadece belgesel izleyerek bile öğrenebilirsin bilgi edinmek bu kadar güç ise. Beni yanlış anlamanı istemem sırf tanrıya inanıyorsun diye bunun aksini söylemek istemiyorum ama bu kolay soruları sormak yerine "yae evrim ne, biz topraktan yaratıldık" deyip geçme araştır bak kafana esmeyen bir şeyler varsa yine sorunu sor ama daha ne olduğunu bilmeden, araştırıp etmeden kabullenmemen yanlış.
Merhabalar.
Yazımı okumadan önce sizlere şunu belirtmek isterim ki bilmiyorum. Fakat şimdi bu konuda mantıklı bir yol göstermeye çalışacağım. Vereceğim cevabın bilimsel bir kanıtı yoktur ve asla da bulunamayacaktır. Çünkü verdiğim cevap bilimsel varsayımlar dışında geçerli bir cevap olarak kabul edilebilir.
Tüm oluşumların uzayda var olduğunu düşünmek bir varsayımdır. O yüzden sorunuzu astronomi başlığında bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde sormuşsunuz anladığım kadarıyla.
Sizin sorunuz bir felsefe sorusudur. Çünkü oluşumdaki anlaşılmazlık ilk oluşumda değil, her anlık oluşumdadır. Lisede gördüğümüz modern fizik üzerinden şu örnek verilebilir. Atom altı parçacıklar arasında füzyon ve fisyon tepkimeleri gerçekleşmektedir. Bu tepkimeleri zamanında Hans Bethe[1] ve başka bilim adamları gözlemlemişler ve keşfetmişlerdir. Oluşturdukları bir denklem ile bu tepkimeleri tekrar oluşmadan tahmin edebilmişlerdir. Peki kendimize şu soruyu soralım: Bu tepkimelerin oluşmasını sağlayan bizim keşfettiğimiz denklemler midir yoksa bunlar biz denklemleri keşfetmeden önce de oluşmuşlar mıdır? Sanırım cevap belli. Herhangi bir fiziksel, kimyasal vb. yasayı düşündüğümüzde aynı sonuca çıkmaktayız. Biz bu yasaları keşfetmeden önce de bunlar oluşmaktadırlar. Ağız alışkanlığı olarak bunları yasalar tarafından gerçekleşmektedir diye belirtemeyiz. Fakat bizim uydurduğumuz ve çoğu zaman geliştirmeye açık -tamamlanmamış- denklemlerin iş gerçekleştirdiğini söylemek az önce de anlattığım gibi doğru olmayacaktır. Yani yasaların bir şey gerçekleştirdiği yüzeysel ve mantıksız bir inançtır ve saçmadır.
Gelin asıl sorumuzun derinine inelim. Herhangi bir şey herhangi bir zamanda nasıl meydana gelebilmektedir? Parçacıkların bilinci mi vardır da birbirleriyle nasıl etkileşime girmeleri gerektiğini bilmektedir? Hadi işleri biraz daha ilginçleştirelim. Bu parçacıklar nasıl olur da -çift yarık deneyindeki gibi- bizim gözlem yapmakta olduğumuzu bilirler? Bunlar bilimin cevap veremediği sorulardır.
Burada inançlar devreye girmektedir. Kısaca açıklayacağım.
Deistler bunların tanrı tarafından konulan yasalar çerçevesinde hareket ettiğine, kendi bilinçleri olduğuna inanırlar. Teistler -en azından hangi dine inandığını bilenler- bunların tanrı tarafından her an gerçekleştirildiğine inanırlar. Ateistler bunların yasalar tarafından yapıldığını söylerler fakat az önce yazdığım -yasalarla ilgili- kısmı doğru buluyorsanız bu mantıklı bir açıklama değildir. Kendi fikrimi size aşılamak istemem fakat multiverse (çoklu evren) gibi bir kavramı, varlığın oluşumunu açıklamak için kullanmaya kalkışmışlardır ve bu tamamen mantık dışıdır. İlk varlığın nasıl oluştuğunu tartışırken, "zaten vardı" demek gibi bir şeydir. Bu hataya Stephan Hawking gibi bilim üstadları da yanına bilmiyoruz gibi kelimeler de sıkıştırarak düşmüşlerdir.[1]( Kısacası hiçbir şeye inanmamak da bir inançtır. )
Ben çoklu evrenlerin varlığı konusuna ılımlı bakıyorum. İlgileniyorsanız kaynak[2] ekledim. Son bir tavsiye olarak şunu söyleyebilirim ki, evrende spin'i olmayan bir karadeliğin varlığı ile zaman yolculuğu yapabileceğine inanan insanlar kadar saçma varsayımlarla yola çıkılmış fikirlere kendinizi kaptırmayınız. Eğer varlığı incelemek istiyorsanız bunu bilimin varsayımları ile yaparsanız hiç araştırma yapmadan bir naturaliste dönüşürsünüz. Varlık konusunda kabul edilmesini mantıklı bulduğum varsayımları yazıyorum:
Hepimiz özgür iradesi olan canlılarız. Bu yüzden hepimiz kendi hayatlarımızdan sorumluyuz.
Erkek veya kadın, siyah tenli veya beyaz tenli hepimiz eşit varlıklarız.
Bir sivrisinekte olan can bizim canımızdan farksız ve eşsizdir.
Hepimiz hayat denilen tecrübeyi şuan yaşıyoruz.
Bir tanrı varsa ve insanları test ediyorsa tanrıyı bilim adamları değil herkesin bulabilmesi gerekmektedir. Çünkü tanrının varlığı sadece modern bilime sahip olan insanları değil, gelmiş geçmiş tüm insanları ilgilendirmelidir.
Hepimiz öleceğiz ve evrenin sonu -belki entropi nedeniyle- mutlaka bir gün gelecek.
Umarım size faydası olmuştur. İyi günler dilerim.
Bu soruyu hangi referanslarla soruyoruz... Bizim ŞEY dediğimiz var oluş hali sanki mutlakmış, gerçekliği kesinmiş gibi tanımlıyoruz bunun farkında mıyız. Bizim hiçbir şey tanımımız, belki de başka ŞEY lerin tanımıdır. Bunu bilmiyoruz. Hem fiziksel gerçekliği kanıtlayamıyor, hem de kendi gerçeklik algımızı referans alabiliyoruz.
Bizim varlık algımız 3+1 boyut ile sınırlı. Bunu anlamak zorundayız. Kendi boyutumuz dışındaki ŞEYlerin bizim için tanımsız olduğunu, BİZE GÖRE OLMAYAN ŞEYlerin, tamamen olmadığını söylemenin mümkün olamayacağını anlamak zorundayız. Hatta bize göre sadece bir üst boyuttaki olası bir varlık, bizden daha gerçek olacaktır büyük ihtimalle. (kürenin 2 boyutlu yüzeydeki daireye göre varlık düzeyi gibi)
Boyutlar arası farklılık halen bizim VARLIK ALGIMIZ temel alınarak elde edilen yaklaşım. Bizim HİÇLİK tanımımız ile bakarsak, işler daha da değişir. Her ne kadar bizim hiçlik tanımımız VARLIK referanslı olsa da, mutlak yokluğu tanımlayamıyor olsak da, bizim hiçlik olarak tanımladığımız alan, aslında bizim referanslarımız dışında farklı bir varlık alanı olabilir. Onlar da bizi HİÇLİK - yokluk olarak tanımlıyor olabilir. Bu anlamda bu soruyu sormak aslında bir nevi yel değirmenlerine karşı savaşmak gibi.