Merhaba,
Evet, milyonlarca yumurta ve milyarlarca sperm, trilyonlarca kombinasyonda bir araya gelebilirler. Bunlardan bazıları bölünüp tek yumurta ikizleri de oluşturabilir. Bazen iki farklı döllenmiş yumurta birleşip, tek bedende iki farklı DNA barındıran bir insana dönüşebilir. Belki bir bireyi ortaya çıkaran yumurta-sperm eşleşmesinden birkaç ay önce anne düşük yapmıştır ve normalde imkansız olan bir eşleşme gerçekleşmiştir. Özetle, donanımın nasıl ortaya çıktığı çok önemli değil; olasılıklar sonsuza yakın.
Bu biraz karışık bir mesele. Öncelikle "ben" dediğiniz şeyi anlamanız gerekir. Teknik detaylara girmemeye çalışacağım. Beynimiz, öncelikle bedenimizi hayatta tutmak ve türümüzü sürdürmek üzere evrimleşen bir organ. Tüm beyinler temelde etrafı algılar ve kapasiteleri oranında tecrübeler edinerek, sonraki kararlarında daha başarılı olmaya çalışır. Buna "geleceği planlama" diyelim. Belirsizlik canlılarda stres yaratır. Aksi gibi, insan beyninin kavrama kapasitesi, pek çok konuda strese girmeye müsait. Biraz bundan, biraz da enerji tasarrufu yapabilmek için beynimiz kendine basitleştirici hikayeler anlatır.
Dilimiz de çoğunlukla "doğruluk"tan ziyade, kolay anlaşılırlık üzerine gelişmiştir. "Sevgi" dediğimizde, oksitosin, dopamin, örüntü tanıma, dokunma türü detayları atlayıp, bizde yarattığı izlenime odaklanırız. Saf rasyonel canlılar değiliz yani. "Bilinç" ve "ben" dediğimiz şeyler de kullandığımız anlatılardan biridir. Bilinç, bir şeyden ziyade bir süreçtir. Hareket etmezse düşen bisiklet misali... sürekli yeni anılar biriktirir, bazılarını siler, bazılarını tahrif eder, işine yarayanı tutar, keyfi yerinde değilse hiç kaydetmez bile. Dil ve sembolik düşünme geliştikçe, "daha biliçli" hale geliriz. (Sonuçta "ben-diğerleri" ayrımı da öğrenilmesi gereken bir kavramdır.) Uyku, sarhoşluk/zehirlenme, hastalık gibi koşullarda bilincimiz (ve "ben") zayıflar, bazen yaptıklarımızı hatırlamayız bile, çünkü beynin bunları işleyecek zamanı olmaz.
İşin garip tarafı, beynimizde aslında iki farklı "ben" olduğu bile iddia edilebilir - biri konuşabilen, diğeri konuşamayan. Corpus calossum'ları (beyni ikiye ayıran bölge) kesilen insanlarda bu durum netleşir. Yani, "ben" dediğiniz şey, aslında beyninizin iki farklı merkezinin bir çeşit simbiyotik ilişkisinden doğar. Uzun lafın kısası, sizin "ben" dediğiniz şey, karmaşık bir ilişkiler ağının normal çalıştığı (çünkü çalışmazsa ölme riskiniz de artar) durumdur. Çoklu kişilik bozukluğu gibi rahatsızlıklar da malum.
Burada "bilinç aktarılabilir mi?" sorusuna da kısaca değinmek gerekir. Normalde hayır. "Siz" beyninizin içinde hapsolmuş, o somut beynin bir fonksiyonusunuz. 1-1, molekül molekül, nöron nöron kopyalanırsanız, başka bir "ben", başka bir donanım üzerinde çalışmış olur, orijinal bedeninizi dışarıdan görürsünüz ve kimin "gerçek" olduğu konusunda tartışmaya girersiniz. Ancak bir istisna düşünülebilir: Beyninizi adım adım (henüz icat edilmemiş) yapay nöronlarla değiştirip, bilincinizin zamanla yeni bir donanımda çalışır hale getirebilirsiniz. Geçiş yavaş olacağından, kişiliğinizde sarsıcı bir değişim hissetmezsiniz. Yapay donanımdaki bilinciniz (unutmayın, bir şeyden değil, süreçten bahsediyoruz) teoride çok daha rahat şekilde başka donanımlara aktarılabilir veta donanım artık binlerce yıl boyunca güncellenebilir. Ancak, donanımın değişmesi, duyguların çalışma şeklini etkiliyorsa, hala aynı insandan mı bahsediyor oluruz?
Yukarıdaki ilk seçeneğe tekrar göz atalım: Diyelim ki ışınlama türü bir teknoloji var. Bedeninizi (ve beraberinde beyninizi) bir noktadan diğerine aktarabiliyorsunuz. Taranıyorsunu, bilgi bir 3D yazıcıya aktrılıyor, bedeniniz tekrar oluşturuluyor. Pratikte bu, kopyalamakla aynı işlem; sadece orijinal bedeni yok ediyorsunuz. Bir dakika, bu, orijinali öldürmekle aynı şey! Sadece, dışarıdan bakan biri açısından "siz" kopyalandığınız için hukuki bir problem görünmüyor. Yani bir hakim bunu bir cinayet davası olarak kabul etmez, ama o makinaya girmek ister mi, ayrı mesele. Orijinal yok edilmezse, ayrı bir tartışma. Işınlama/kopyalama anına kadar aynı şeyleri hatırlayan iki insanı nasıl ayırt edersiniz? Orijinal yok edildiğinde, kopya olan kişi sadece dışarıdan bakan biri için "aynı"dır. Orijinal için hayat sona ermiştir.
Son olarak şunu da sorabiliriz: Uyuduğumuzda aynı kişi olarak mı uyanırız, yoksa birkaç saatliğine ölüp dirilen bir kopya mıyız? Bir andan diğerine aynı kişi miyiz? Teoride değiliz. Hafızamız silinirse, bambaşka birine dönüşebiliriz. Silinmeden önce işlediğimiz bir cinayetin cezasını, olayı hatırlamasak da çekmemiz gerekir mi? Bunlar uç örnekler, ama kendimizi anlamaya dair bazı önemli ipuçları da veriyorlar. Hayatımızı kolaylaştırmak için herkesin devamlılık arzeden bir "ben" olduğunu varsaymak zorundayız. Bir insan psikopatsa, tekrar tekrar suç işleyebilir mesela.
Biraz uzun bir açıklama oldu, ama buzdağının görünen kısmının kaba bir tarifi bu sadece. Beynin bir kayıt cihazı, "bilicin" de hayatta kalma şansımızı arttırmak için farklı mekanizmaların oluşturduğu (açıkcası oldukça masraflı) bir yanılsama/hikaye olduğunu kabul edersek, açıklama biraz daha kolay hale geliyor. Bilinç, topluluk içinde bağ kurmak, düşman tarif etmek, tehlikeden korunmak ve bilgi paylaşmak için gerekli bir iletişim aracı. Bizler özünde bilince hizmet eden bedeler değiliz. Beyin, sonradan ortaya çıkan bir organ. Bilinç de evrimin nihai bir hedefi değil maalsef. Bu noktada insanın kendini özel hissetme ihtiyacına ciddi bir darbe vurmuş olabiliriz. Başka bir açıdan bakarsak, tüm bunlara rağmen, hayat mücadelesinin özel bir anı, evrenin kendini gözlemlediği bir nokta olduğumuzu da düşünebiliriz.
Başa dönersek, "ben" dediğimiz şey, rastgele olaylar sonucu oluşan bir donanımın, karmaşık bir yapının "çevreyle ilişki kurma süreci"dir. Herhangi bir sperm-yumurta eşleşmesinin sonucu doğabilir, uygun ortamda yetişen her beyinde (en az) bir tane vardır ve o beyne özgüdür. Gelişim bozukluğu, ihmal, zehirlenme vs. sonucu kendini algılayamayacak bir halde de ortaya çıkabilir; travma sonucu kişiliği bambaşka bir şekle de bürünebilir veya kilitlenir; yaşlanmayla veya kazayla zayıf da düşebilir... ya da şanslıysa bu tür sorular soracak kadar meraklı da olabilir. Kabaca "ben, somut olarak X olarak adlandırılan bedenin bir süreliğine ürettiği yanılsamayım" diye de tanımlanabilir. Şu durumda evet, her bir olası döllenme, daha özelde de beyin oluşumu, yeni bir gözlemcinin ve yanılsamanın doğmasını sağlar. Tek sorun, bu düşünceyle baş edecek şekilde evrimleşmemiş olmamızdır :)
Kaynaklar
- Şule Ölez. Bilinç Nedir?. (4 Haziran 2021). Alındığı Tarih: 4 Haziran 2021. Alındığı Yer: Evrim Ağacı | Arşiv Bağlantısı
- Keith Frankish. The Consciousness Illusion. (4 Haziran 2021). Alındığı Tarih: 4 Haziran 2021. Alındığı Yer: aeon.co | Arşiv Bağlantısı
- CGP Grey. You Are Two. (4 Haziran 2021). Alındığı Tarih: 4 Haziran 2021. Alındığı Yer: Youtube | Arşiv Bağlantısı