Kalp ile ilgili en yaygın mit, duyguların kalple ilgili bir duygu olduğu konusu. Halbuki kalbin duygularla hiçbir ilgisi yok. Bütün duygular beyinle ilgili ve kalp de dahil diğer organlar beynin içinde bulunduğu duyguduruma tepki veriyor.
Kalp ile en çok ilişkilendirilen aşk örneği üzerinden gidelim: Aşık olduğumuzda, hele ki aşık olduğumuz kişinin civarında bulunduğumuzda, "kaç veya savaş" adını verdiğimiz çok ilkel bir dürtünün devreye giriyor. Bu durumda, beyin, böbrekleri uyararak kana epinefrin ve norepinefrin salgılanması emrini veriyor. Bu hormonlar, kalbe ulaştığında, kalbin daha hızlı çarpmasına neden oluyorlar, çünkü vücudun, kol ve bacak gibi kaçmakta veya savaşmakta kullanılacak organlarına daha fazla enerji, dolayısıyla daha çok kan gönderilmesi gerekiyor. Bu birden hızlanan kalp ritmi, sanki kalbiniz sıkışıyormuş gibi hissetmenize neden oluyor. Hepsi bu! Yoksa kalbinizin aşık olduğunuzdan falan haberi bile yok, ne anlar kalp aşktan... Kalp dediğiniz şey bir kan pompasından ibaret!
Mesela aynı hormonlar, kaçma veya savaşma durumunda gereksiz olan sindirim sisteminin faaliyetini yavaşlatıyor ve bu da, mide ve bağırsaklarda bir büzüşme algılamanıza neden oluyor. Aşıkken deneyimlenen "karında kelebek uçması" hissi de işte bundan kaynaklanıyor. Ama kimse ince bağırsağın veya ne bileyim, dalağın "aşk organı" olduğunu söylemiyor nedense?
Yani aşkı kalple ilişkilendirmeyi bırakmamız gerekiyor. Aşk da, diğer bütün duygular gibi beyinde başlayıp beyinde biten bir duygu. Ama her duygu gibi, onun da vücudun birçok noktasında belli başlı etkileri var.
Aşkın kalple değil de beyinle ilgili olduğunu anladığınız anda, birçok deneyiminiz de birdenbire mantıklı olmaya başlıyor: Mesela aşk sırasında deneyimlediğiniz şeyler, madde bağımlılarının uyuşturucu, alkol veya tütün gibi kimyasallar sayesinde deneyimledikleriyle çok benzer. Düşünsenize: Aşık olduğunuzda salgılanan oksitosin hormonunun diğer adı "bağlanma hormonu". Partnerinizle zaman geçirdikçe hem oksitosin salgılıyorsunuz, hem de serotonin ve endorfin gibi mutluluk hormonlarını salgılıyorsunuz. Bunlar, aşk sırasında kendinizi daha iyi hissetmenize neden oluyor. Ama bu bir bağımlılık döngüsü yaratıyor: Kendinizi daha iyi hissettikçe, o hormonlardan daha çok salgılamak istiyorsunuz, vücudunuz bunu aramaya başlıyor. Bunu hormonları daha çok salgıladıkça, o kişiye daha da çok bağlanıyorsunuz ve bu da, aynı seviyedeki hisleri deneyimleyebilmek için daha da çok hormon istemenize neden oluyor ve bu kısır döngü böyle doygunluğa ulaşana kadar devam ediyor. Tam bir bağımlılık yani.
Uzun lafın kısası, evet, kalbin en önemli ve hayati organlardan biri olması nedeniyle, en önemli organ olan beyinden gelen emirlerle (veya onun salgılattığı hormonlarla) değiştiği doğru. Bunun göğüste ısınma, çarpıntı, vs. semptomlara neden olduğu da doğru. Ama bu duyguların üretilmesinden algılanmasına, yönetilmesinden sona erdirilmesine kadar her basamak, ama her basamak, beyinde başlıyor ve beyinde bitiyor. Kalp ile ilgili ara sıra "romantik" haberler çıkıyor (duygularla ilişkisini pekiştiriyor gibi gözüken) ama yapılacak hiçbir keşif, aşk da dahil olmak üzere duyguların beyin ile değil de kalp ile ilişkili olduğu sonucuna varmamızı sağlamayacak.
181 görüntülenme