Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat
Sorulara Dön
1

İnsan mükemmel bir canlı mıdır?

2,108 görüntülenme
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
  • Dış Sitelerde Paylaş
  • Soruyu Takip Et
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir
Tüm Reklamları Kapat
2 Cevap
Ufuk Derin
Öğrenci-Okur

İnsan, mükemmel değildir. Gözlerden, omurgaya ve ayaklara birçok kusur mevcuttur. Birkaçını sayalım. Gözden başlayalım:

Göz, yapısı itibariyle, eldeki hücresel malzemelerin en iyi şekilde kullanılarak görsel bilginin beyne aktarılmasını sağlamak amacıyla evrimleşmiştir. Ancak bu evrim sırasında, bazı çok ciddi "karışıklıklar" ve "hatalar" meydana gelmiştir.

Tüm Reklamları Kapat

Gözde bulunan en ciddi hatalardan biri, omurgalılara ait gözlerde görülmektedir. Aslında bizler de dahil olmak üzere omurgalılar, eğer ki doğaüstü bir şekilde var edilseydik ya da Evrimsel süreç "mükemmel" bir şekilde işleseydi, şu anda olduğundan yüzlerce kat daha iyi görüyor olabilirdik. Ne yazık ki evrimsel süreç sırasında gözden beyne verileri ileten retina tabakası oluşurken, yapısal olarak ters bir bağlantı kurulmuştur. Yani normalde ışığı algılayıp bunu elektrokimyasal sinyallere çevirecek olan hücreler önde, bu sinyalleri beyne iletecek sinirler arkada olması gerekirken; tam tersi şekilde bir yapı evrimleşmiştir. Bu sebeple, ışığa duyarlı hücreler, sinir ağının arkasında yer almak durumunda kalmışlardır. Bu da, göze gelen ışığın öncelikle, anlamsız bir şekilde, sinirlerden oluşan yoğun ağı geçmesini gerektirmektedir ve bu, ışığın şiddetini ve kalitesini ciddi anlamda bozmaktadır.

Hata, bununla da sınırlı değildir: bu sinirler gözün en iç kısmında yer aldığı için, bir noktada gözün "içerisinden" geçerek beyne gitmeleri gerekir ve bunun gerçekleştiği bölgede de bir kör nokta bulunmaktadır. Eğer ki gözünüzde yapısal bir sorun olursa -ki Dünya çapında 40 milyon insanın günümüzde mağdur olduğu bir durumdur- ışık bu kör noktaya düşebilir ve burada ışığı algılayan hücreler bulunamadığı için (çünkü oradan damarlar ve sinirler geçmekte ve beyne doğru yol almaktadır- körlük sorunu doğmaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

Mantıklı bir "tasarım"da olması gerekenin aksine, ışığı algılayan hücrelerin bulunduğu tabakanın ("light sensors" olarak belirtilen kırmızı tabakanın) üzerinde sinir ağı ("nerves" olarak belirtilen gri çizgiler) bulunmaktadır ve bu ağ, ışık hücrelerine gelen ışığın etkisini gereksiz yere azaltmaktadır. Ayrıca koyu gri bir çıkıntı olarak gösterilen ve beyne giden optik sinirin bulunduğu noktada ışığa duyarlı hücrelere yer yoktur ve bu yüzden ışık buraya düşecek olursa, kişi göremeyecektir.

Halbuki kafadanbacaklılarda (cephalopoda) retina bu şekilde değil, tam tersi ve olması gereken şekildedir; en üstte sensör hücreleri bulunmaktadır, bunların arkasında ise sinirler bulunur. Bu sayede kafadanbacaklıların sinirleri, sensör hücrelerinin "içerisinden" geçerek beyne gitmek zorunda kalmazlar ve bir kör nokta oluşmaz; böylece bu hayvanlarda ışık açısına bağlı körlük oluşmaz. Demek ki evrimsel süreçte bunu sağlamak mümkün olabilmektedir ve imkansız değildir, önünde çevresel bir engel yoktur. İşte omurgalılarda bulunup, kafadanbacaklılarda bulunmayan bu hata sadece Evrimsel Biyoloji ile açıklanabilmektedir:

Kafadanbacaklıların retinası beynin bir uzantısı olarak evrimleşmemiştir. Omurgalıların evriminde ise retina, beynin bir uzantısı olarak evrimleşmiştir. Kafadanbacaklılarda retina beyinden bağımsız olarak evrimleştiği için, gözün arkasında oluşabilmiştir. 2009 yılında Kröger yaptığı bir çalışmayla Zebrabalıkları gibi küçük gözlere sahip balıklarda ters bağlantının onlara kör olmak pahasına avantaj sağladığını (bu sayede minimum miktarda camsı sıvı kullanılarak daha fazla retinal hücre sığdırmak mümkün olabilmektedir) ispatlamıştır. Bu sayede artık biliyoruz ki, denizlerde yüz milyonlarca yıl önce yaşamış omurgalı atalarımızın bulundukları ortama adapte olabilmek için geliştirdikleri yapı, günümüzde avantaj sağlamamasına rağmen, kökten değiştirmek çok zor olduğu için, "mükemmel" olmasa da iş görebildiği için ve değişmesi için üzerinde evrimsel bir baskı bulunmadığı için omurgalılarda halen korunmaktadır. Yani Evrimsel süreçte kazanılmış bir özellik, genetik sebeplerle yüz milyonlarca yıldır aktarılmaktadır ve balıklar için "başarılı" olan göz, torun türlerde "hata" haline gelmektedir. Bu, başka hiçbir düşünce sistemiyle açıklanamaz ve Evrimsel Biyoloji'nin açıklayıcı gücünü bize bir kere daha gösterir.

Hatta açıklamalar burada da bitmez. Memeliler, sürüngenlerden ayrıldıktan sonra bu "hatalı" göz yapısını neredeyse olduğu gibi korumuşlardır ve göz konusunda pek bir kademe kaydedememişlerdir. Ancak yine sürüngenlerin bir kolu olarak ayrılan kuşlar, aynı hatalı yapıyı pekten isimli bir proteinin üretilebilmesini sağlayarak geliştirmişler ve sensör hücrelerinin önünü kapatan sinirlerin çoğunu yok etmişlerdir. Bu sayede kuşlar, memelilerden çok daha üstün bir görüş gücüne sahiptirler.

Göze dair pek çok kusur ve hastalık saymak mümkündür. Pek çoğu genetik kökenli olan ve çevreden de oldukça etkilenen onlarca kusur bulunabilmektedir. Örneğin görme bozuklukları, gözün kasılmasını sağlayan kaslarda erime, vb. durumlar ciddi sorunlara sebep olabilmektedir.

Gelelim ayaklara: Eğer bir ayak tasarlayacak olsaydınız, kesinlikle 26 kemik kullanmazdınız. Ayaklarımız, sapasağlam durabilmek için modifiye olmuştur (değişmiştir). Ancak bu evrimsel değişim sırasında kemiklerimizin arasına 'yama' olarak düşünebileceğimiz birçok eklenti gelmiştir. Buna rağmen kemik sayısı halen çok fazla olduğu için, ayaklarımız içe ve dışa gereğinden fazla bükülebilir ve yay halindeki yapısı kolaylıkla çökebilir. Bunun sonucu ne midir? Bilek bükülmeleri, topuk dikenleri, Aşil tendon yırtılmaları, incik nasırları, kırılan bilekler ve daha nicesi...

Eğer iki ayak üzerinde durabilen ve koşabilen bir tasarım istiyorsanız, ayak ve bilek tasarımı bir devekuşununkine benzer olmalıdır. Devekuşlarının bilekleri ve alt bacak kemikleri tek bir yapı oluşturacak şekilde birbirine kaynamıştır. Bu da adımlarını kat kat güçlendirir. Ayrıca ayaklarında sadece 2 tane parmak bulunur ve bu koşmak için fazlasıyla yeterlidir. Benim neden böyle bir ayağım yok? Bunun en basit nedeni, devekuşlarının 2 ayak üzerinde yürümesini sağlayan bu bacak yapısının temelleri, 230 milyon yıl önce yine 2 ayak üzerinde yürüyebilen dinozorlarda atılmış olmasıdır. Bizlerin iki ayak üzerinde yürüyen atalarımız ise sadece 5 milyon yıl önce evrimleşmiştir.

Şimdi gelelim omurgalara: İnsanlar iki ayak üzerinde yürüyebilecek şekilde evrimleşirken, evrimin kullanabileceği çok da fazla malzeme bulunmuyordu. Ağaçlar üzerine tırmanırken faydalı olan S şeklindeki omurgamız, "birdenbire" 90 derece dönüvermiş oldu. Bu, adeta 26 ayrı bardak ve tabağı üst üste dizip de dengede kalmasını sağlamaya çalışmak gibidir. Bizim omurgamızdakiler tabak çanak değildir de, omur ve disklerdir. Üzerinde bir de kafa gibi aşırı ağır bir nesne dengelenmeye çalışılmaktadır!

Tüm Reklamları Kapat

Evrimsel süreçte canlıların değişimi, elbette tek bir değişkene bağlı olarak farklılaşmaz. Örneğin omurgamızın yapısı, sadece genel anatomik özelliklerimizin bir ürünü değildir. Aynı zamanda ömrümüzün farklı evrelerinde deneyimlediğimiz unsurlar da, uzun vadede türümüzün şeklini belirlemektedir. Bunun en ilginç örneğini, doğumlarda görürüz. Omurgamızın S şeklindeki yapısı ve içe doğru kıvrımı, ana rahminden çıkmamızı kolaylaştırmaktadır. Ayrıca bu şeklin iki ayak üzerinde dengeye de katkısı olduğu tespit edilmiştir. Yani bu nedenle evrimsel süreçte bu yapı pek fazla değiştirilememiştir. Fakat bir özelliğimizin bize katkı sağlıyor olması, onun eksiksiz ya da kusursuz olduğu anlamına gelmez! S şeklindeki omurgamız üzerine binen yük, kaçınılmaz olarak bel ve sırt sorunlarını doğurmaktadır. Hele ki bir de sürekli aktif olmanızı sağlayan futbol, voleybol, basketbol, jimnastik veya kelebek yüzüş yapıyorsanız, bu yük katlanarak artmaktadır. Görselde de görüldüğü gibi, Dünya'nın çok büyük bir kısmı bel ve sırt ağrısı çekmektedir. Sadece ABD'de her sene 700.000 kişi omurga kırığıyla hastaneye kaldırılmaktadır. Hatta sırtımız bizi ömür boyunca taşıyabilecek kadar bile evrimleşmemiştir.

Evrim mükemmel bir süreç olmadığı için özellikler evrimleşirken birçok evrimsel kusur olabilmektedir. Hatta insan dişilerindeki reglde bile bu kusuru bulmak mümkündür:

Her bir ovülasyon sonrası, endometriyumun yüzeyinin tamamı, içinde ne var ne yoksa atılır! Ve işte: Meşhur adet döngüsü!

Eğer ki yumurta döllenmediyse, duvara tutunmayı başardıysa bile hayatta kalamayacaktır. Çünkü döllenmiş yumurta ile döllenmemiş yumurtanın verdiği sinyaller birbirinden farklıdır. Buna bağlı olarak, döllenmemiş yumurtanın geldiği her seferde, rahim içindeki endometriyal katmanın tümü sökülerek ve yırtılarak atılır.

Tüm Reklamları Kapat

Daha birçok konudan bahsedilebilir. 20 yaş dişlerinin çıktıkları kişide kusur ile çıkması, "kullanıcı hatası" olmadan gelen hastalıklar, diğer özelliklerimizdeki evrimsel hatalar ile ilgili koca bir kitap yazılabilir.

Çevresel koşullar değiştikçe o anda bulunan çeşitliliğe göre çevresel baskı elde ettiği için evrimsel değişimler kusur ile de beraber geliyor. Çevresel koşullar tekrar değiştikçe "var olan evrimsel değişim" mükemmel bir şekilde geri alınamayacağı için de birçok sorun çıkıyor.

İşin teoloji kısmını ise size bırakıyorum. "Bu kusurlar ile beraber Tanrı katındaki mükemmellik, en iyi yaratılış farklı bir anlama geliyordur belki, belki biz onun büyük planını anlamıyoruzdur, kim bilir? :)

358 görüntülenme
12
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
  • Dış Sitelerde Paylaş
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir
Genç Mühendis
Genç Mühendis
263K UP
Düşünür

direk ccevabı vereyim, hayır bir çok kusurlarımız var. sağlıklı bir insan bile bir çok körelmiş organa sahiptir. vucudunda artık işlevi olmayan, geçmiş atalarımızdan kalma bir sürü kusurlu organ vardır. bu ayet benim düşünceme göre evet çelişiyor. yani kusursuz bir şekilde yada olabilecek en iyi şekilde tasarlanmış, mükemmel bir yaratıcıya işaret eden bir vucudumuz yok.

kaynak: https://evrimagaci.org/korelmis-organlar-nedir-neden-korelirler-neden-hala-canlilarda-bulunurlar-260

Tüm Reklamları Kapat

159 görüntülenme
7
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
  • Dış Sitelerde Paylaş
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir
Daha Fazla Cevap Göster
Cevap Ver
Evrim Ağacı Soru & Cevap Platformu, Türkiye'deki bilimseverler tarafından kolektif ve öz denetime dayalı bir şekilde sürdürülen, özgür bir ortamdır. Evrim Ağacı tarafından yayınlanan makalelerin aksine, bu platforma girilen soru ve cevapların içeriği veya gerçek/doğru olup olmadıkları Evrim Ağacı yönetimi tarafından denetlenmemektedir. Evrim Ağacı, bu platformda yayınlanan cevapları herhangi bir şekilde desteklememekte veya doğruluğunu garanti etmemektedir. Doğru olmadığını düşündüğünüz cevapları, size sunulan denetim araçlarıyla işaretleyebilir, daha doğru olan cevapları kaynaklarıyla girebilir ve oylama araçlarıyla platformun daha güvenilir bir ortama evrimleşmesine katkı sağlayabilirsiniz.
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Gündem
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Bağlantı
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Bu platformda cevap veya yorum sistemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla aklınızdan geçenlerin, tespit edilebilir kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Ekle
Soru Sor
ve seni takip ediyor

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close