Atalarımızın sulardan karaya çıkışında karşımıza çıkan ilk türler, Eusthenopteron ve Panderichtys gibi son derece balık benzeri olan, ancak lop yapılı yüzgeçleri sayesinde sığ sularda gerektiğinde karalara olabildiğince yaklaşan, hatta geçici olarak karalara çıkabilen türlerdir. Bu canlıların gözleri tıpkı günümüzdeki balıkların çoğunda olduğu gibi kafanın iki yanındadır. Çünkü daha iri balıkların avları olarak, sürekli olarak avcılarını takip etmeleri gerekir ve gözlerin kafanın iki tarafında bulunması 360 derecelik bir görüş sağlar.

Bu atalardan evrimleşen sonraki türler, Tiktaalik ve Acanthostega gibi türlerdir. Bu canlılar, tam geçiş noktasında bulunan canlılardır. Tiktaalik karalara rahatlıkla çıkabilmekteyken, Acanthostega büyük oranda sularda yaşamış gibi gözükmektedir. Fakat Acanthostega’nın kemik yapısı ve vücut özellikleri de, karalara çıkış konusunda önemli adaptasyonlara sahiptir. Dolayısıyla davranışsal evrimin de süreçte rol oynadığı görülmektedir: bazı canlılar, gerekli adaptasyonlara sahip olsalar bile, sularda yaşamayı tercih etmişlerdir (ya da buna mecbur kalmışlardır). Unutmayınız ki evrimin bir bilinci, yönü, istekleri, arzuları yoktur. Evrimsel süreç, var olan çevre şartları altında, türlerin yaşamlarını sürdürmesinin bir ürünüdür. Bu süreçte en uyumlular hayatta kalır, diğerleri yok olur. Karalara çıkış süreci başladı diye, illa süreçteki tüm türler karalara doğru bir yönelim sergileyecek gibi bir zorunluluk yoktur. Fakat genellikle bir yöne doğru belli bir süreç başladıysa, bunun devamı da gelir. Çünkü o evrimsel yönelimin daha en başından var olmasının nedeni, genellikle ortada bir avantaj bulunmasıdır. Bu avantaj sürdüğü sürece, o yönelim de devam edecektir. Fakat buna sık sık istisnalar da olabildiğini unutmayınız. En nihayetinde incelediğimiz 4 milyar yıllık, trilyonlarca farklı türü içeren, devasa bir ağaç figürü oluşturan evrim tarihidir. Tıpkı kısacık insanlık tarihindeki olaylarda olduğu gibi, hiçbir olay bir diğerinin tıpatıp aynısı değildir. Ancak bu olaylar arasında mantıklı ve makul ilişkiler tespit etmek mümkündür. Evrim tarihi de aynen böyledir.
Sözünü ettiğimiz canlılardan Tiktaalik artık tamamen karalara çıkabilmektedirler; ancak gerektiği zaman sulara da dönmektedir. Bu türlerin ikisinin kafatasları atalarına göre çok daha yassılaşmıştır. Gözler ise, tıpkı günümüz çamur zıpzıplarında olduğu gibi kafanın üst bölgelerinde, birbirine daha yakın olacak şekilde toplanmıştır. Bunun nedeni, kaslı ön yüzgeçleri üzerinde hafifçe de olsa doğrularak (tıpkı şınav çekerken yaptığımız gibi) uzaklara bakabilmektir. Böylece karalardaki avların yerlerini tespit edip, onlara doğru hareket edebilirler. Ayrıca bu şekildeki gözler, denize yakın kıyılarda eş arayan dişilerin erkeklerini daha kolay tespit edebilmelerini sağlamıştır. Yani Doğal Seçilim ile Cinsel Seçilim, aynı yöne doğru bir seçilim baskısı uygulamış, sudan karaya çıkış sürecini hızlandırmıştır.
Karaya çıkış, Ichtyostega ve Tulerpeton gibi torun türlerle büyük oranda tamamlanmıştır. Bu canlılarda yüzgeçler artık bacak benzeri yapılara dönüşmüş, parmaklar daha belirgin hale gelmiştir. Kafatası tıpkı denizdeki av olan hayvanların çoğunda olduğu gibi yine kafanın iki tarafına doğru bakacak şekilde özelleşmiştir. Ancak yine de halen gözler birbirine daha yakın ve kısmen öne doğru konumlanmıştır. Bu sayede bu hayvanlar karalarda da boy göstermeye başlayan av-avcı ilişkilerine adapte olmaya başlamışlardır. Karaların omurgalılar tarafından işgali resmen başlamıştır! Bu türlerin, suya olan bağımlılıkları yok denecek kadar azdır. Ve bu türlerden evrimleşecek olan torun türler, sürüngenlerin ilk temellerini atacak ve karalardaki müthiş çeşitliliğin başlangıcı olacaktır.
Kaynaklar
- Yazar Yok. Sudan Karaya Çıkışın Evrimi: Karaya Atılan İlk Adımlar Ve Bize Söyledikleri…. (13 Ekim 2019). Alındığı Tarih: 13 Ekim 2019. Alındığı Yer: Bağlantı | Arşiv Bağlantısı