Aslında bazı basit konuları fark etmekle başlıyor her şey.
Birincisi, sadece korelasyonlarla ilgilenseydik, nedenselliği bilemeseydik yaşanan olaylar ve geliştirdiğimiz teknolojilerdeki sorun ve geliştirmelerin kaynağını asla bulamazdık.
İkincisi, nedensellikleri anlamakta kullandığımız kontrollü testler ve hata payları, bilinmeyen değişkenler olabileceğini bilmeseydik ve gerektiğinde değişim yapamasaydık da asla gelişemezdik.
Bu konuyu "natüralizme tapmak" gibi absürt ifadelerle öne sürüp amacı sadece bilimsel yöntemi kendi dini inancı ile eşit konuma düşürüp kendi dini inancını yükseltmeye çalışanların aksine bilim her zaman gelişiyor, birikiyor ve değer katıyor.
Bilim sadece korelasyonları tespit etmekten ve veri ortaya koymaktan ibaret değildir. O verileri analiz edip, yeterince kontrollü testler yapıp değişkenleri kontrol edip nedensellikleri kendi sınırı içerisinde tespit ederek anlamak bilimin asıl görevidir.
Bilimsel yöntem, insanların bilişsel yanlılıklarını, düştüğü hataları ve insanın kendini kandırma eğilimini bildiği için bu dezavantajları en aza indirmek için mümkün olduğunca kontrollü ilerler. Bu yüzden diğer bilgi türlerinden daha işe yarar, daha yararlı ve daha isabetlidir. Buna rağmen bilimi yapanlar da insanlar olduğu için bu hataları ve eksiklikleri tamamen ortadan kaldıramadıklarının da farkındadır. O yüzden bilimin de kendi sınırı ve hata payları vardır. Örneğin sadece doğayı inceler, doğal veya doğa üstü bilinmeyen değişkenler olabilir. Bu sınır çerçevesinde, %100 gerçek olmasa da %99'un üzerinde bir oran ile, işe yararlık ve fayda sağlayarak yoluna devam eder.
Pamuk-ateş yerine günümüzden daha işe yarar bir örnek verelim: Aşı-kalp krizi. Pamuk-ateş örneği çok bariz geldiği ve pamuk ateşi yaksa da yakmasa da günlük hayatta size pek bir etkisi olmayacağı için sadece düşünmesi keyifli bir beyin egzersizi olabilir ama gerçek hayata etki eden bir sorun ile karşılaşırsanız pek işinize gelmeyecektir.
Eğer yaşanan kalp krizinin olunan aşıdan kaynaklı bir sorun olup olmadığını çözemezseniz buna uygun geliştirme, iyileştirme ve önlemleri yapamayacağınız için sonuçları kötü olacaktır ve bu her türlü kritik konuda geçerlidir.
Ama bilim bu nedenselliği "mükemmel" olmasa da "neredeyse mükemmel" şekilde ortaya koyabiliyor. Yeterince veri birikmeyen konularda eksiklikten ve hatalardan kaynaklı yanlışlıklar olsa da "bilime ve natüralizm-emprik yönteme tapılmadığı" için bu sorunlar düzeltilip gerçeğe biraz daha yaklaşmamız sağlanabiliyor.
İster gerçekliği tam olarak bilmediğimizi söyleyip bu yakınlaşmayı kabul etmeyin ister mükemmel olmadığı için komple reddedin, gerçek hayatta en işe yarar yol bu ve evreni anlamaya ve gerçeğe yaklaşmaya dayalı sorunlarla karşılaşanlar da gerçek sorunları çözmek için "natüralizm"e başvuracaklardır.
Dişiniz ağrıyorsa ağrımasının nedeninin diş perisi olduğunu söylemeniz sizi gerçek soruna yönelik gerçek çözüme yakınlaştırmaz, hatta etki etmez bile. O yüzden "doğal" olan bu sorunu çözmek için evreni doğal olarak anlar ve uygun şekilde çözersiniz.
Bilinmeyen etkenlerden dolayı isterseniz araya veya arka plana metafiziksel varlık koyun, bilime işe yarar bir yöntem katmadığınız sürece bilimsel yöntem de kendi sınırı içinde doğayı anlamaya devam edecek. İsterseniz kendince bir yöntem veya anlayış oluşturun, gerçek hayattaki gerçek sorunlara karşı gerçeği daha iyi anlamamızı sağlıyorsa nedenselliği anlamak konusunda o yönteme de geçilir. Bunlar dogma değil, bilimin sınırları. Gerçek hayatta her konuda belli sınırlarımız var. Yataktan kalkıp yere bastığınızda "bir cin sizi kandırıp yere basmadığınız halde yere basmış gibi gösteriyor" olabilir, bu sizin sınırınızın dışında. Ama bu söylem, gerçek hayatta yaşadığınız karşısında "fantastik düşünce deneyi ile eğlenmek" dışında işe yarar bir şey sunmuyor. Aynı şekilde bilimsel yönteme yönelik söylemleriniz bu sınırlara yönelik boş bir homurdanma olarak kalacaksa bile bilim bir şey demiyor, kendi çizdiğiniz varsayımlarda farklı sınırlarda devam edebilirsiniz.