Canlıların ortak bir atadan gelidiğini biliyoruz. Bu ortak atadan türüyen (torunların) canlıların, bir çok çeşitlere ve doğaya uyum sağliyamayanların evrim sürecinde elendiğini biliyoruz. Peki evrim canlı bir varlık , düşünebilen , görebilen bir varlik mı da bu türlerın doğaya uyum sağlayamadığıni nereden biliyor?
Aslında bu evrimi daha yeni öğrenenler için evrimin işleyişini anlamak açısından çok kritik bir soru. Kabaca nasıl oluyor, bir bakış atalım.
Öncelikle çeşitlilik mekanizmaları denilen mekanizmalarla (Mutasyonlar, Crossing over vs) geniş bir çeşitlilik oluşuyor popülasyonda. (Çeşitlilik mekanizmalarının da bilmiyor, önce onları açıklayalım: Mutasyonlar veya crosing over da bilebilen, görebilen bir varlık değil. Dış çevreden gelen, rastlantısal radyoaktif dalgalar veya belirli molekülleri belirli formasyonlara zorlayan mutajen kimyasallar gibi nedenlerden dolayı genetik materyalde değişim oluyor. Crossing over da bilen bir şey değil. Genlerin yapısı da, son derece sıradan biyokimyasal moleküller olduğu için ve herhangi bir bilince sahip olmadıkları için, bölünme sırasında yanyana geldiklerinde ve birbirlerine değdiklerinde hangi kromozoma ait olduklarının "farkında olamayacakları" için, bir kromozomdan diğerine geçebilirler.) Konumuza devam edelim.
Çeşitlilik mekanizmaları ile çeşitlilik oluşur. Örneğin büyük gaga, geniş gaga, küçük gaga, dar gaga. Doğal seçilim kısaca daha uyumlu veya avantajlı olanın hayatta kalması ve genlerini gelecek nesillere aktarabilmesidir. Çevre şartlarında küçük gagalı olanlar daha rahat yiyebiliyor diyelim. Bu yüzden küçük gagalılar daha kolay hayatta kalıp daha kolay ürüyor. Kendilerini avantajlı kılan genleri gelecek nesillere daha çok aktarıyor. Uyumlu olanlar daha çok üreyip diğerleri elenince ispinoz popülasyonunda nesiller geçtikçe küçük gaga geninin frekansı artar. Yani evrim yaşanır.
Bu örnekten de görebileceğiniz üzere çevreye uyumlu olan daha çok ürerken uyumsuz olan zaten daha az ürediği ya da direkt öldüğü için evrim yaşanıyor. Yani hiç kimse bir çaba sarf etmiyor ya da evrim "Bu uyumlu ya" deyip seçmiyor.
öncelikle üzerinde uzlaşılması gereken şey Evrimin bir amaç değil süreç olduğudur. ikinci şey ise canlı varlıkların hiç biri içerisinde bulundukları sürecin farkında değil - yani evrimin farkında değil. Böyle bir süreç olduğunu iddia eden ise insanoğlu. İnsanlar (daha doğrusu bilim insanları) her şeyi gözleyip, kategorize edip, sınıflandırmayı, belli bir düzene oturtmayı severler, çünkü insan beyninin işleyişi buna yatkın. Biz insanlar baktığımız şeyde bir düzen görmeye meyilliyiz, o yüzden bulutlara bakınca değişik değişik şekillere benzetiriz.
Evrime gelecek olursak: canlılar açısından her şeyi 2 temel unsura indirgeyebiliriz; hayatta kalmak ve neslini devam ettirmek. Bu 2 temel unsuru da etkileyen en önemli şey çevresel koşullardır - hava sıcaklığı, ortamın kurak veya sulak olması, gıda bolluğu veya yokluğu, yaşam alanında yırtıcıların bulunması veya bulunmaması, yaşam alanının başka türde canlılarla paylaşılması...bu gibi bir çok etken çevresel koşulları oluşturur.
Bir türün bireyleri genetik olarak birbirlerine çok benzer olsalar da bireyler arasında ufak tefek farklılıklar vardır. İşte bu farklılıklar yukarıda örneklerini verdiğim çevresel koşullarda değişim meydana geldiğinde bir avantaj veya dezavantaj olarak bireye/bireylere etki eder. Örneğin söz konusu bireylerden biri çok tüylüdür, hava sıcaklıklarında ani bir düşüş bu çok tüylü birey için avantaj haline gelir, tüysüz-az tüylü olanlar ölebilir veya neslini devam ettiremez, öte yandan tüylü olanlar yaşayıp çoğalmaya devam ederler. Veya tüysüz olanlar bu soğuk ortamdan daha sıcak ortamlara göç ederken tüylü olanlar soğuk ortamda kalırlar, ve binlerce yıl sonra tüylü ve tüysüz bireyler ayrı türler haline gelir. Bu son derece basit bir şekilde, hiç detaylara girmeden Evrim sürecini anlatan bir örnek. Görüldüğü gibi sürecin hiç bir yerinde akıl, mantık veya özel bir seçim söz konusu olmadı, evrim hiç bir şeye karar vermedi, hiç bir şeyi görmedi ve hiç bir şeyi anlamadı. Her şey tamamen türün bireylerinin farklılıklarının değişen koşullar karşısında avantaja/dezavantaja dönmesine göre şekillendi. İngilizce de buna "survival of the fittest" - "en uygun olanın hayatta kalması" deniyor. Yani değişen koşullar sonucunda, bu yeni koşullarda hayatta kalan bireyler, soylarını devam ettirip genlerini sonraki kuşaklara aktarırlar, genetik farklılık miktarı arttıkça artık o grup yeni bir tür haline gelmiş olur. Bu şekilde biriken farklılıklar, değişimler bizim isimlendirmemizle Evrim sürecini oluştururlar.
Öncelikle evrim bir doğa yasasıdır. Tür içi çeşitlilik (mayoz bölünmeden kaynaklanır) eğer türdeki bazı canlıları değişen çevre koşullarında daha avantajlı hale getiriyorsa bu avantajlı bireyler hayatta kalırken diğerleri ölecek veya üreme amacıyla seçilmeyeceklerdir. Bu şekilde çevre koşullarının değişmesi sonucu avantajlı bireyler hayatta kalıp ürerler ve tür bu canlılardan oluşur. Bu tür içi çeşitlilik ufak değişimlere yol açtığı ve kalıtsal (ebeveynden çocuğa)olduğunda buna evrim diyoruz. Bu ufak değişiklikler birikerek sonuçta ilk canlıdan uzak bir canlı oluşuyorsa bu evrimin bir sonucu oluyor ve "Türleşme" olarak isimlendiriliyor.
Yani özetle, evrim bir doğa yasasıdır. Canlılar değişen çevre koşullarında tür içi çeşitlilik sayesinde seçiliyorsa ve bu kalıtsal hale geliyorsa buna evrim denir. Hiçbir canlı evrimleşmeyi kendisi seçmez.
Ufak bir not: Yukarıdaki tür içi çeşitlilik mevzusunu örneklendirmek istedim böylece kafanda daha rahat oturur. Mesela bir kuraklık çıksa ve otlar kurusa ama ağaç yaprakları kalsa, otçul bir canlı grubundan yapraklara uzanmayı başarabilen bireyler yemek yiyerek hayatta kalırken yapraklara uzanamayan canlılar açlıktan ölecektir. Yapraklara uzanma becerisi (artık iki ayağı üzerinde mi durur, boyu mu uzar, boynu mu uzar orası biraz daha canlının bulunduğu sınıfla ilgilidir) nesiller içinde artacak ve bu canlı evrimleşmiş olacaktır.