Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat
Sorulara Dön
1

Dini konularda yardım edebilecek misiniz?

Şimdi çevremde ki bir çok kişinin ateist olduğunu görüyorum bazen ben de düşünüyorum acaba sıkıntı ben de mi diye bakıyorum kendime. Yani uzun yıllar boyunca yakın çevreniz okulunuz sosyal hayatınız sürekli Müslümanlık ve şimdi bir anda değişti sosyal çevrem ister istemez kendimi savunmaya alıyorum fakat aynı zamanda korkuyorum hem de çok korkuyorum. Birinci neden Müslüman insanları gerici ve yobaz görmeleri ve haklılık payları olunca oldukça utanıyorum. Bu konuda yardımı dokunan olursa teşekkü.
1,251 görüntülenme
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
  • Dış Sitelerde Paylaş
  • Soruyu Takip Et
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir
Tüm Reklamları Kapat
4 Cevap
Görkem Öge
Kozmoloji meraklısı.

Neden çevrenizden bu kadar etkilendiğiniz sorusu, esas ilgi odağınız olmalı...

Çevreniz ateist ya da müslüman fark etmemeli. İnancınız, tamamen kendi kişisel bakışınızla, hayat görüşünüzle belirlenmeli. Ama şüpheleriniz varsa, emin değil iseniz (ki öyle görünüyorsunuz) farklı inançları, hayat görüşlerini, felsefi bakışları kabaca da olsa okumalı, incelemeli ve sizi tanımlayan yaklaşımı seçmelisiniz.

Size basit bir yöntem sunayım:

Tüm Reklamları Kapat

En güçlü, tutarlı gördüğünüz kişiler, eserler, yapıtlar, felsefi görüşler hangi gruptan çıkıyor? Bilim insanlarından mı, din adamlarından mı? Genel olarak hangi yaklaşım biçimleri size daha anlamlı, tutarlı, anlaşılır ve açıklayıcı geliyor? Çevrenizden değil, kanaat önderlerinden, konuların ve mecraların öncülerinden, yazarlardan, araştırmacılardan beslenmeniz çok daha doğru olur.

Biz burada size, inanın, inanmayın, ateist olun, dindar olun gibi yönlendirmelerde bulunamayız, bu doğru olmaz, eğer bunu yapan biri ile karşılaşırsanız onun söylemlerini dikkate almayın. Verebileceğimiz en doğru ve yerinde öneri, kendi kişiliğinizi, hayat görüşünüzü tanımlayan felsefeyi seçmeniz.

Ancak, gördüğüm kadarı ile inançlı bir insansınız. Sadece şuna dikkatinizi çekerim: İnandığınız dini gerçekten tanıdığınıza emin misiniz? Sizi bekleyen en büyük yükümlülük bence, hangi felsefi görüşü, dini ya da inanç biçimini seçerseniz seçin onu gerçekten bilerek, tanıyarak, kendi iradenizle seçmenizdir. Yönlendirmelerle değil. Yetişkin ve özgür bir birey olmanın belki de ilk gerekliliği budur zaten. Milyarlarca insan, bu konuda tamamen yalanlarla, yönlendirmelerle seçim yapıyor hatta bu yapılana seçim bile denemez.

Siz en azından seçim yapmak gerektiğini fark etmiş durumdasınız. Bu iyi bir şey. Şimdi de doğru seçeneği kabul etme zamanı.

203 görüntülenme
4
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
  • Dış Sitelerde Paylaş
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir
Yasin Kayalar
Yasin Kayalar
183K UP
Bilim ve felsefe okuru

İnsanların anlaşamama nedenlerinin çoğu zaman kökeninde dil vardır. Çünkü dil bir araç olarak görsel imgesel (hayali) durumların karşılığıdır. Dil araç derken de insanlar arası iletişim aracı olarak almamak gerekir. Dil zihnin ve düşüncelerin daha doğrusu imgelerin kodlamasıdır veya sembolleridir. Burada bir temsil ilişkisi vardır. Bu nedenle çoğu zaman aynı kavramları kullanıyor olsak da her kavramın her zihinde oluşturduğu imgelem (veya sınırları) farklı olabilecektir. En temel haliyle kavramlar bu nedenle kişilerin zihinlerinde kendi deneyim, bilgi, bakış açısına dayalı oluşan imgelem sonucu geniş veya dar skalada anlam karşılığı bulurlar. Örneğin milyarlarca yılı tek bir ana dil ile sığdırabilirsiniz. Başlangıç ve son arasındaki geçen zaman farkını veya nitelemesini böyle bir ifadede kullanmazsanız cümleniz hatalıdır denemez. (Ancak bir çok kişi bunu kendi zihin durumu nedeniyle hatalı bir cümle olarak algılayabilir) Çünkü başlangıç ve netice arasındaki oluşa dair zamansal durum cümlenin konusu yapılmamıştır. (Örneğin ben bir sanatçı olsam ve 1 yılda heykelimi bitirsem kuracağım 'bu heykeli ben yaptım' cümlesine kimse herhalde hatalı yanlış demez. Çünkü ben burada zaman unsurunu cümlede kullanmak zorunda değilim ve de kullanmadım. Dolayısıyla bir yaratıcı içinde milyarlarca yıl diye birşey zaten bugün çok net biliyoruz ki yoktur. Zaman zamana tabi olan varlıklar için bağlayıcı ve belirleyicidir. Evrenin lokal bölgelerinde zaman tutarlılığı vardır. Megaparsek gibi çok uzun mesafelerde ise bir bölgenin diğerine göre zaman tutarlılığı kalmaz. Yani bir bölgedeki zaman diğer bölge de aynı hızda akmak zorunda olmadığı gibi uzun mesafelerde evrenin genişleme hızı da ışık hızını aştığı için bildiğimiz zamanın olası bir yaratıcı için bizim bildiğimiz hiç bir anlamı kalmaz. Bazı kişiler örneğin milyarlarca yılı kendilerine fazla 'sorun' ederler. Ancak evrenin zaman kavramının gerçek niteliği yukarıdaki gibidir ve milyarlarca yılın olası yaratıcı için hiç bir anlamı ve karşılığı yoktur. Herşey tek bir an bile olabilir. Sağ duyuya aykırı gibi duran bu durum tamamen evrendeki zaman kavramının göreliliği ile açıklanabilir durumdadır. Buna rağmen bir çok kişi ya yeterli bilgisi olmadığı için veya da başka sebeplerle bu durumu görmez veya görmezden gelir. (bazı kişiler bu noktada ama biz uzun gibi yaşıyoruz bu nasıl olabilir diyebilirler. Onu da açıklayalım. Bizim bedenlerimiz için yani ömrümüz için koca evrenin milyarlarca yılı bile tek bir ana sığabilir iken ömürlerimiz kozmik ölçeklerde sanisenin milyarda biri bile değildir. Bedenlerimiz için durum bu iken bilinç deneyiminin kendisi ise zamana tabi olmayan bir durumdadır. Zaman bilinçlerimiz icin gerçekte akmaz. Dış dünyadaki akan zamanı algıladığımız için bilinç deneyiminde zaman ölçümlemesi yaparız. Yoksa soyut düşünsel dünyada zaman kavramı yoktur. Bu nedenle evrende bilinç deneyimi referans kabul edilirse diğer herşey bilinç deneyimine göre zamanda hareket ederken bilinç deneyimininin kendisi mutlak bir durma hali ve zamansızlık içindedir. Yani bilinç deneyimini referans çerçevesi alırsanız bilinç deneyiminin kendisi için zaman akmaz. Sadece dış dünyada akan zamana bağlı değişimleri algılayan bilinç deneyimi için zaman algısı oluşur. İşte sizden önceki milyarca yılı uzun gibi hissetme ve hayatınızı uzun gibi algılama sebebimiz budur. Dış dünyadaki zamanın akma hızı bilinç deneyimine göre değişebilir. Bazen tek bir an çok uzun gibi bazen çok uzun zamanlar bir an gibi gelebilir. Zaman kavramının oluşma sebebi bilincin kendisi değil dış dünyayı algılama biçimine dayanır. Ve bazen bazı bilinç deneyimine dayalı durumlarda zihniniz dış dünyaya kendini o an kapattığı için zaman atlaması yaşamış gibi hissedersiniz. Çünkü bilinç deneyiminiz o an dış dünya ile ve orada geçen zaman ile bağlantısı esasen o an veya zaman diliminde koparmıştır. 'Geri dönüp' bilinciniz ve farkındalığınız dış dunyay yöneldiği zaman ise geçen zamana bakıp örneğin olana bitene saate bakıp ne kadar çok zaman geçtiğini fark edersiniz. İşte Bilincin kendi deneyiminde zaman akmadığı daha doğrusu zaman kavramı olmadığı için dış dünyadan farkındalık olarak kopuşunuz ile birlikte zaman algısını belli bir zaman zarfı için yitirdiniz takı dış dünyaya dair farkındalığınız yeniden oluşuna kadar. Bu durum rüyalarda ki zaman algısının değişimine benzer. Zaten hem rüya hem yoğun veya odaklı düşünme halinde bunun yaşanma sebebi aynıdır. Her ikisinde de bilinç deneyimi dış dünyadaki farkındalığını yitirmektedir. )

Ana konumuza dönersek Neden dil ile ilgili birşeyler yazdım. Çünkü insanların herhangi bir metne verdiği anlam da yukarıdaki temel sebeplerle değişecektir. Çünkü her zihnin zihin dili programlaması (NLP) özel bir durumdadır. Bu nedenle herhangi bir metne farklı anlamlar yüklenebilme ve farklı algılama durumu sadece din açısından değil tüm konularda bu şekildedir. Örneğin bilimsel, sanatsal vs de gibi. Yani farklı anlam verme yukarıdaki dille ilgili doğal sebeplerle zaten son derece normaldir. Bunu din gibi bir konuya indirgeyenler bu konuda yeterince sorgulama yapmamış bir durumdadır. Öyle ki yukarıdaki sebeplerle aynı metne iki kişi birbirine zıt bir anlam bile yükleyebilir. İş bu kadar uçlarda bile gerçekleşebilir. Felsefi görüşlerin varlığı da çoğu zaman buna dayanabilir. Aynı şeyi ya başka başka biçimlerde ifade ederler yada ifade ettikleri şeylerdeki farklılıklar herhengi bir duruma dair referans aldıkları kesitsel bakış açısına göre değişir. Basit bir örnekle masada yarısı dolu bardağın boş tarafını da dolu tarafını referans almak mümkündür. Mesela bir ateist kusursuzluğu ve sorunsuzluğu görmek ister evrende. ancak bunları göremediği için ve bir yaratıcının olmadığını düşünmeye başlar. Çünkü ona göre yaratıcı varsa bu sorunlu hayat, bu adaletsiz düzen var olmamalıydı. Kısacası bir yaratıcı olsaydı kötülük var olmamalıydı. Dikkat ederseniz ateist birisi en başta sorgulamasında iyi ve kötü arasında ayrım yapmadığı için değil kötülüğün var olmasından dolayı bu seçimi yapar ve en sonunda da iyi ve kötü diye bir şeyin evrende ve doğada ayrımının olmadığı şuursuz bir varoluş kabulüne varır. Şimdi şu noktaya özellikle dikkat etmek gerekir. Evreni bir yaratıcı var etti ise evrende olan bitenler bir şuura dayanıyor ve ondan ortaya çıkıyor demek olacaktır. Yani evren kendi kendine var olmuş ve işleyen bir durumda değil tam aksine şuurlu bir süreçle işliyor demek olacaktır. İnsanda var olan şuur da bu evrende ortaya çıkmış olarak evrenin merkezindeki şuurun kısmi bir yansıması demek olacaktır. Sonuçta ise insanın bilinçli olmasından beklenen şey evreni anlayabilmek ve çözmek konusunda (yani evreni decode ederek onu okuma ve evrendeki bilgiyi çözümleme anlamında) insan bilincinin bir kapasiteye sahip olmasıdır. Çünkü evren kendi görüşümüzden bağımsızlaşırsak gerçekte gördüğümüz gibi bir yer değil. Evrende görülen algılanan şeyi algılayanın gözündeki bilgiyi işleme süreci belirler. Peki bizim algılama biçimimizin en doğru veya objektif olarak doğru olan algıma biçimi olduğuna dair elimizde kanıt var mı hayır tabi ki yoktur. Evrenin gerçek durumu canlılığın algı araçlarından bağımsızlaşırsanız evren kozmik bir enerji havuzudur. Evrende gerçek ne boşluk diye birşey vardır ne de herhangi birşeyle etkileşime girmeden onu algılaya bilme mümkün değildir. Milyarlarca ışık yılı uzaktaki bir galaksiyi görmek demek ışık yolu ile o galaksi veya görüntüsü ile etkileşime girmek demektir. Gördüğümüz üzere bir ateistin gündelik algılama biçimine göre evren çok çok başka bir yerdir ve bize sunduğu tablo çok çok başkadır. Biz ışığı sadece aydınlatıcı gibi algılarız hayır. Işık nesnelerle etkileşim kurar ve görüntüleri bu şekilde oluşturup bize iletir. Ayrıca uzayın dokusu da algılandığı gibi boşluk değildir. Bütün etkileşimler tüm madde etkileşimleri görmek duymak da dahil uzayın dokusu sayesinde gerçekleşir. Uzay dokusu kütle çekim etkisini ileten veya ışık yolu ile etkileşimi sağlayan yegane şeydir. Üstelik uzay-zamanda bulunan bir cisim uzayın dokusunda ayrı bir durumda değildir. Herhangi bir cisim uzay zaman dokusuna dahildir. Bu çok önemlidir çünkü uzay zaman dokusuna dahil olmak demek bir cismi uzay zaman dokusundaki bükülme veya değişimlere açık hale getirir. Yani uzay-zaman dalgalanır ise cisim de onunla birlikte dalgalanır. mesela şuanda bizler güneşin kütle çekim alanında olarak 'bükülmüş' haldeyiz. Bu yüzden dünya üzerinde gerçek hiç bir zaman iç açıları toplamı 180 derece eden üçgen çizemezsiniz. Mutlaka hiperbolik durum nedeniyle üçgeninizde fark edilmeyen düzeyde de olsa bir eğrilik söz konusu olacaktır. Bu eğrilik milyar milyar milyarda bir olsada olacaktır. Çünkü üçgeni çizdiğiniz kağıt da güneşin kütle çekim alanında olarak tam düz olamaz. Çizdiğiniz üçgen ne kadar küçükse tabi o kadar eğri olma durumu da azalır. Devam edersek cisimlerin uzay zaman dokusuna dahil olmalarının daha bir çok sonucu vardır. Uzay zaman dokusunun elimizi kaldırdığımızda bize boşluk gibi gelmesi de kimseyi yanıltmasın. Evrende etkileşim kurmayan iki nesne birbirine hiç direnç göstermeyebilir. Kaldı ki dediğim gibi kolunuz uzay zamandan ayrı bir durumda değil ona dahil durumdadır ve onunla bir bütündür. Evreni algıladığı gibi zannetme alışkanlığına fazla kapılan kişi için evren dokunduğu gördüğü gibi olacaktır. Oysa gerçekte evren bir bilgisayar simülasyonundan veya oyunundan farksız bir durumdadir. Yani gerçeklik sonradan oluşmuş tabiri caizse yapay bir durumdadır. Hayata kendinizi çok kaptırırsanız sorgulamadan oyunu oynarsınız. Yok ben oyuna dair gizemi merak ediyorum derseniz sizin için 'game over' olmadan önce oyunu oynamayı (en azından bazı zamanlar) bırakır ve oyunun size sunduğu dışında sınırlarına ulaşıp sınırın ötesinde acaba ne var diye merak etmeye başlarsınız. İşte sorgulayan insanın durumu gerçekte bu şekildedir. Bir PC oyununda oyunu ve yarışı bırakıp oyunu sorgulamaya başlayan ve oyunu kim yazdı diye merak eden ve bunun peşine düşen bir oyuncunun durumu gibidir. İşin en tuhaf gizemli tarafı da oyuncuların kendisini yazan kodlayıcı her kimse onlara oyunu sorgulama kapasitesini onlara vermeden onların bu sorgulamayı hiç yapamayacak durumda olmalarına rağmen bunu yapabilecek şekilde mekanik oyun kurallarının dışına bilinçleri ile çıkabilen oyuncuları 'var etmesi' olmuş olmasıdır. Çünkü oyuncular kendilerini oluşturan kodların dışına çıkma girişimi yapmak istediklerinde bu onlara belli ölçüde ve sınırlarda sağlanıyor demektir. Yoksa oyuncunun ne oyunu ne varlığını sorgulama şansı olmazdı. Kodlar neyi gerektiriyorsa onu istisnasız yaşamak durumunda kalır oyunu ve yarışı bir anlığına veya belli bir sürede olsa bırakması dahi mümkün olamazdı. Peki ama oyunu kodlayan varlık kodları üretti ise kodlar onu tanımlar mı. Elbette hayır. Kodlar onu hiç bir biçimde tanımlamaya yetmez. Ne elektrik akımı ne oyunun yazılımı ne de başka birşey onu tanimlamaya yetmez. Bunu evrene uygularsak ne madde ne enerji evreni var eden olası yaratıcıyı hiç bir biçimde tanımlamaya ve açıklamaya yetmez demek olacaktır. Peki oyundaki oyuncular mekaniklik dışına çıkıp sorgulama yapabiliyorlarsa bu onlar bakımından neyi gösterir. Mekaniklik dışına çıkmak demek bir şekilde oyunun kodları dışında hareket etmeye dair birşeyler veya bazı nitelikler taşımayı gerekli kılar. Çünkü oyunun kodları dışında olabilen tek şey kodlayıcıdır. Ondan bazı nitelikler sizde olmadan asla oyunun kodları dışında hareket edemez ve mekanikliği aşamazdınız. İşte bilinçlerimizin tutarlılık sınırlarına ulaşmasının sebebi de aynısı olabilecektir. Yukarıda bahsettiğim bilinç deneyiminin kendisi için zamanın var olmaması da bu duruma dahildir. Çünkü kodlayıcı oyundaki zamana tabi değildir. Çünkü zamana tabi olanlar mekanikliğe tabi olanlardır. Mekanikliğe tabi olmayan bazı nitelikler taşıyan oyuncular için zamanın onlar içinde bilinç deneyimlerinde var olmaması gerekiyor olabilir. Tabi dediğim gibi bu söylediğimiz oyuncuların bedenleri için geçerli değil bilinç denen deneyimlerinin kendisi için geçerli olabilecektir.

En çok yapılan hata basitçe düşünen bilgisiz denebilecek insanların inanma ve algılama biçimlerini kriter veya referans alıp buna göre değerlendirme yapmaktır. Oysa bu kişiler hiç bir biçimde referans veya kriter olamazlar. Bu çok basit görünen hatayı yapanlar bilmelidirler ki red ettikleri şey kriter veya referans aldıkları kişilerin düşünceleri veya inanma veya algılama biçimlerindir. Bu çok çok basit ve genellemeye dayalı hatayı yapmamak çok sofistike bir sorgulamayı da gerektirmez. Tek yapmanız gereken dışardaki insanları kriter almayı ölçü almayı bırakıp kendi iç dünyanıza odaklanıp orada objektif bir sorgulama içine girmenizdir. Dış dünyayı kriter alanlar gerçekte kendi benliklerini oradaki herşeye mahkum ederler. Bizler oyuncuyuz oyunu oynamak için de oyundayız istesek de istemesek de. Ancak oyun mutlaka bizim için de herkes için olduğu gibi 'game over' olacak. Oyun bizim için bitmeden oyunun sınırlarını anlamak, sorgulamak ve buna göre oyun tesadüfen mi var oldu yoksa onu kodlayan biri mi var konusunda çok da geç kalmadan bir seçim yapmamız gerekir. Unutmamak gerekir ki oyunun gizemi bizi büyüler. Ve yine unutmamak gerekir ki oyunun kodlayıcını oyun tanımlamayacağı için onu görmek veya doğrudan tespit etmek asla mümkün olmayacaktır. Oyun kendi kendine kodlarla işliyor gibi dursa da oyunu yapan biri varsa kendi kendine var olma ve işleme diye bir şey de yoktur. Sadece oyunun kuralları veya kodları yazılmıştır ve kodlayıcı var ettiği düzeni veya oyunu (kendisi oyun oynamadığı için) oyuncular için oynanabilir durumda tutmak zorundadır. Oyuncuların neden oyundayız deme şansları yoktur. Oyunun kuralları ne ise ona göre farkında olmasalar da hareket ederler ve etmeye de mecburlardır. Kodlayıcı neden oyunu var etti neden bizi bu 'hengameye' attı gibi sorular haklılık payı içerir. Yarışmamızı mı istedi??? Olabilir. Neyi tercih edeceğimizi bizlere göstermek mı istedi??? Olabilir. Ancak şuan bildiğimiz tek şey bu oyunun içindeyiz. Süremiz kısıtlı. Banane ondan bundan demek şuan için mümkün ama oyuna gelirkenki gibi oyunun sonunda da kaçacak yer veya başka bir şeyin tercih edilmesi mümkün değil. Kodlayıcı gerçekten varsa hiç bir biçimde onun belirlediği dışında bir varoluş yoktur. O neyi yazdığı ise insan onun yazdığına tabi olacaktır. Kendini ayrı bağımsız gibi görmek bir kodlayıcı varsa hiç bir biçimde geçerli olmayacak bir bakış açısıdır. Yazılan kodlara veya kurallara tabi olmak kaçınılmazdır. Benim hiç birşeye ihtiyacım yok gibi bir cümlenin böyle bir tabloda hiç bir anlamı da karşılığı da yoktur. Benim senin onun çok şeye ihtiyacımız var. Dünya suyla dolu diye suya ihtiyacımız olduğu dünya besinle dolu diye bir lokma ekmeğe ihtiyacımız olduğu gerçeği değişmez. Biz muhtaçlık duyacak şekilde var oldu isek bunu da olası bir kodlayıcı var etmiş olacaktır tabi. Ancak ihtiyacı var etti ise karşılığını da var etmiş olmasını bekleriz. Eğer ateist arkadaşlar gibi iyiliklerle dolu bir dünya hayal edebiliyor bunu istiyor buna ihtiyaç duyuyorsak neden bunun da bir karşılığı 'günün birinde' olmasın ki. Kodlayıcı oyunun sonunda toplanan puanlara göre adil bir değerlendirme yapacaksa neden olmasın. Bu oyunu yazan kodlayıcı bir başkasını da yazmaya elbette güç yetirecektir.

Tüm Reklamları Kapat

3
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
  • Dış Sitelerde Paylaş
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir
Ali Sert
Ali Sert
60K UP
Düşünür çok Düşünür

Öncelikle İslam dininin geri kalmış bir din olmadığını bilmeliyiz. Bu günkü müslümanların çoğunluğunun kendi dinlerini bilmediği Peygamberini tanımadığı doğrudur. Ve hatta bilimden, demokrasiden ve medeni anlayıştan uzak oldukları da. Yani ne yazık ki müslümanların çoğunluğu yobaz diyebileceğimiz düzeyde. Oysa öyle bir din düşünün ki ilk emri ''oku''. Ama inatla okumayan, araştırmayan, sorgulamayan bir topluluk var karşımızda.

Müslüman okumalı öncelikle kendi Kitabını yani Kur'an'ı okumalı sonra dini bilgileri güvenilir kaynaklardan okumalı sonrada bütün bir evreni, doğayı, insanlık tarihini, sosyolojiyi okumalı. Ama öncelikle kendi içini okumalı beynini, kalbini ve ruhunu anlamaya çalışmalı. Emin olun bunları yaptığınız zaman sonuçta her bir atomun, her bir varlığın ve kendi varlığınızın Allah'ın varlığına birer delil olduğunu göreceksiniz. Okudukça araştırdıkça İslam dininde en ufak bir çelişkinin olmadığını cevapsız herhangi bir sorunun bulunmadığını göreceksiniz. Kendinize hangi alanı, mesleği vs seçtiyseniz o alanda en iyi olmaya çalışın göreceksiniz üzerinde çalıştığınız bilgiler hep Allah'ın ne güzel yarattığını gösterecek size. Yeter ki kitapları ve evreni doğru okumayı bilin.

En önemlisi doğru olmayı yani dürüst, çalışkan, ahlaklı; iş ahlakına, etik ve evrensel değerlere sahip bir insan olmayı ihmal etmeyin. Kendinize saygı duyun müslüman olmak, inançlı olmak ve çevrenizdeki insanlardan farklı düşünmek bir eksiklik değil her ne kadar onlar öyle göstermeye çalışsa da. Ve saygın olun giyiminizden konuşmanıza-yazmanıza kadar her haliniz müslümana yakışır şekilde olsun. Ve şunu bilin Peygamberimiz ve bu dini hakkıyla temsil eden tüm İslam alimleri bu anlattığım profilden farklı değillerdi; öyle olmak lazım.

Tüm Reklamları Kapat

Şunu kesin net bilmek lazım İslam'da şiddet yoktur, yobazlık yoktur, zorbalık yoktur, bilgisizlik, cahillik yoktur, saygısızlık yoktur ve haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik yoktur. Böyle olan insanların teoride İslam'la ilgileri varsa da pratikte yoktur.

3
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
  • Dış Sitelerde Paylaş
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir
Medrese Talebesi
Medrese talebesiyim

Öncelikle islam son yıllarda yobaz olarak adlandırılılmaya başladı özelliklede kadınlar alanından oysaki ilk kadınları değerli gören islamdır islam gelmeden önce evin ilk çocuğu kadınsa gömülür ve sadece obje olarak bakılırdı islam geldikten sonra kız çocuklarını gömmeyi yasakladı ve peygamber efendimiz (s.a.v) ilk doğan kız çocuğuna Fatıma ismi verrmis ve ona babasının çiçeği demiştir islam devletinde kapanmak farzdır ama neden diye soranlar var öncelikle Allah (c.c) biz onlara mücheferler verdik onlar ise saklayıp muhafaza etsin demiştir mücheferler diye bahsettiği kadinin mahremidir sizce böyle bir yaratıcımız bizi sevmiyor olabilir mi kadınlara değer verdiği için bunu istiyor ve şöyle açıklayayım siz hiç altının pazarda satıldığını gördünüz mü görmediniz değil mi çünkü altın çok değerlidir kuyumcular bile an değerli altınları en altta kilitli dolaplara koyarlar camların içine koyarlar ama şimdi birisi altını alıp çarşıya pazara satmaya goturse ne olur hirsizlar çalarlar çünkü çok değerlidir e şimdi kadınların mahremide değerli başka yabancı erkeklerden kötülüklerden korunmamiz için Allah (c.c) bize bunu sòylüyor eğer kafanıza takılan başka bir soru varsa cevaplamaya çalışırım genellikle girmiyorum buraya rastgele gördüm belkide size bir mesaj verilmek isteniyor dur öyle kişilerden kesinlikle uzak durun çünkü kişi arkadaşına benzer bende böyle yollardan geçtim bu yüzden diyorum ve Su an medresede Allah (c.c) izniyle eğitimimi görüyorum

2
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
  • Dış Sitelerde Paylaş
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir
Daha Fazla Cevap Göster
Cevap Ver
Evrim Ağacı Soru & Cevap Platformu, Türkiye'deki bilimseverler tarafından kolektif ve öz denetime dayalı bir şekilde sürdürülen, özgür bir ortamdır. Evrim Ağacı tarafından yayınlanan makalelerin aksine, bu platforma girilen soru ve cevapların içeriği veya gerçek/doğru olup olmadıkları Evrim Ağacı yönetimi tarafından denetlenmemektedir. Evrim Ağacı, bu platformda yayınlanan cevapları herhangi bir şekilde desteklememekte veya doğruluğunu garanti etmemektedir. Doğru olmadığını düşündüğünüz cevapları, size sunulan denetim araçlarıyla işaretleyebilir, daha doğru olan cevapları kaynaklarıyla girebilir ve oylama araçlarıyla platformun daha güvenilir bir ortama evrimleşmesine katkı sağlayabilirsiniz.
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Gündem
Kafana takılan neler var?
Bağlantı
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Bu platformda cevap veya yorum sistemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla aklınızdan geçenlerin, tespit edilebilir kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Ekle
Soru Sor
ve seni takip ediyor

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close