Konunun kendisinde birçok sorun olmasının yanında sorunun soruluş biçimi de biraz sıkıntılı. Buna benzer sorular bu şekilde soruldukça, girişte bu uyarıyı yapmak zorunda kalıyorum: Elimizde net olarak "olmadığını" gösteren bir kanıt olmadığı sürece "Evet, mümkün." diyebiliriz. Kanıtsızlıktan doğan bu cevabın kendisi, kişide "o olayın varlığına yönelik bir kanıt" izlenimi yaratıyor. O yüzden, tam da burada bilimsel şüphecilik devreye girmeli. O yüzden "Mümkün mü?" sorusu çok iyi bir soru değil. "Buna yönelik veriler, bulgular, kanıtlar nelerdir?" diye sormak kişileri doğru yönlendirme açısından daha faydalı olacaktır.
Öncelikle hiçbir deneyim, kontrollü olarak test edilmediği sürece hiçbir şey göstermez. İnsan, kendini çok rahat kandırabilen bir varlık. Odadaki bazı eşyaların gölgesini canavar sanmasından tutun, yaşadığı basit olayları üzerine yaratık oturması sanabilen kişilerden bahsediyoruz. Bu, "normal" zamanda yaşadığımız yanılgılardan sadece birkaçı. Bir de kriz anlarında algıların ne kadar sağlıklı olduğunu düşünün. Popülasyonun ne kadarının kriz anlarında böyle şeyler deneyimlediği de ayrı bir konu. İşte tam da bu yüzden bilimsel olarak şüpheci olmalıyız, yoksa bilime ne gerek kalırdı ki? Ruhu gördün, bitti gitti. Kapanırdı konu.
Kişi, ölüme yakın deneyimler yaşadığında beyin daha da çabalıyor ve gerçek dünyadan gelen veriler daha da çoğalabiliyor, bununla birlikte gördükleri hayaller rüyalar da daha gerçekçi gelebiliyor. Toplumsal olarak ruh gibi beklentiler kültürümüzde yer ettiği için o gerçekçilik algısı da bunlardan besleniyor. Yaşadığı dehşeti dizginleyebilmek için depersonalizasyon yaşayıp kendini ve duygularını soyutlayıp savunmaya geçebiliyor. Ruh gibi varlıklar gördüğünü iddia etmenin bazı kimyasalların kullanılması veya nörokimyasal işleyişinin olması da göz önünde bulundurulduğunda yaşanılan kriz durumuna yönelik açıklamalar gayet makul. Elbette yaşanan kriz anında bu deneyimler krizi kontrol altına almak için önemli, elde edilen açıklamalar da bu duruma işaret ediyor.
Kişilerin yaşadıkları bu deneyimler, kişilere nesnel gerçek olarak gelebildiğinden bilimin yaptığı ve ilk paragrafta sözünü ettiğim abartma izlenimini kırpma işlemini "fazla maddecilik" veya "görmemek için çabalamak" olarak görebilseler de aslında bilim, makul düzeyde şüpheci yaklaşarak olayları anlamak için çok önemli.
Ruhun kanıtı yok diye ruhun kesin olarak olmadığını iddia edemem ama ortada gayet makul açıklamalar dururken elimizde "ruh görmediklerine yönelik" kanıt yok diye, "bilimin ve insanların her şeyi bilemediği" açıklaması arkasına sığınıp ruhsal açıklamaları makul göstermek tabii ki saçma olacaktır.