Eğer elektronları işaretliyebilseydik, çift yarık deneyini gözlemleyemezdik. İşaretlemeyi bırak 3 numaralı elektrondan bile bahsedemeyiz. Çünkü elektronlar ayırt edilebilir parçacıklar değildir.
David Griffiths Kuantum Mekaniğine giriş kitabında şu şeklide açıklıyor durumu:
".....If we were talking classical mechanics this would be a silly objection: You can always tell the particles apart, in principle—just paint one of them red and the other one blue, or stamp identification numbers on them, or hire private detectives to follow them around. But in quantum mechanics the situation is fundamentally different: You can’t paint an electron red, or pin a label on it, and a detective’s observations will inevitably and unpredictably alter its state, raising the possibility that the two particles might have secretly switched places. The fact is, all electrons are utterly identical, in a way that no two classical objects can ever be. It’s not just that we don’t know which electron is which; God doesn’t know which is which because there is really no such thing as “this” electron, or “that” electron; all we can legitimately speak about is “an” electron." [1]
Benim nacizane çevirim şu şekilde:
".....Eğer klasik mekanikten bahsediyor olsaydık bu aptalca bir itiraz olacaktı. Çünkü klasik mekanikte iki parçacığı prensipte her zaman birbirinden ayırt edebilirsiniz — birini kırmızıya dierini maviye boyayabilirsiniz veya üzerine sayılar yazabilirsiniz veya parçacıkları takğp edecek birer detektif tutabilirsiniz. Fakat kuantum mekaniğinde durum temelden farklıdır: Bir elektronu kırmızıya boyayamaz yada üzerine sayı yazamazsınız ve de takıp edecek bir detektif bile tutsanız dedektifin gözlemledikleri kaçınılmaz bir şekilde değişecektir ve iki elektronun gizlice yer değiştirip değiştirmediğini asla anlayamayacaktır. İşin aslı bütün elektronlar temelde, hiçbir klasik nesnenin olamıyacağı şekilde, özdeştir. Olay bizim hangi elektronun hangisi olduğunu bilip bilmememizle alakalı değil, hangi elektroun hangisi olduğunu Allah bile bilemez çünkü bu elektron yada şu elektron diye bir şey yoktur. Tek söyleyebileceğiniz 'bir' elektrondur."
Yani burdan anlıyacağınız bir elektron ve ya iki elektron diye bilirsin ama bu elektron diyemezsin çünkü bütün elektronlar aynıdır. Elektronların özdeş parçacık olması zaten bütün bu alışık olmadığımız davranışlarına sebep oluyor. Günlük hayattaki tecrübelerimize çok ters olan durumu idrak etmek biraz zaman ve konu üzerine düşünmek gerektiriyor.
Bu kısmı bir kenara bırakırsak, zaman geriye sarılıp tekrar yaşansa aynı şeyler mi olur sorusu fizik felsefesi açısından önemli bir soru. Farklı fizik alanları farklı şekilde bir bakışa sahiptir. Klasik teoriler evrenin tamamen deterministik olup klasik olaylar açısından birebir aynı olacağını söyler. Fakat Kuantum seviyesinde işler değişmekle birlikte farklı kuantum teorileri olaya farklı yaklaşıyor. David Bohm, Albert Einstein gibi fizikçilerin desteklediği gizli değişken teorileri kuantumun da özünde deterministik olduğunu yani bahsettiğin gibi geri sarıp tekrar başlatıldığında her seferinde aynı şeklide olacağını söyler ama bugün ana akım fizikçiler Niels Bohr'un desteklediği Kopenhag yorumu kuantumun deterministic değil olasılıksal olduğunu söyler yani bu durumda her seferin kuantum seviyesindeki olaylar belli olasılık dağılımıyla her seferinde farklı olabilir.
Kaynaklar
- D. J. Griffiths. Introduction To Quantum Mechanics. ISBN: 9781107189638.