Merhabalar hegelin diyalektigini kimse ile tartisamiyorum cunku kimse bos is veya bir sonuca varmayan bi ugras oldugundan bahsediyor ama ben celal sengorun neden hegele aptal dedigini cok merak ediyorum.
Selamlar.
Öncelikle sorunuza dair iki hususa dikkat etmemiz gerek gibi görünüyor.
İlk olarak bu soruya dair en tatmin edici cevap Celal Şengör’ün bizzat kendisinden gelebilir sanırım, bizim vereceğimiz cevaplar “yaklaşık cevap”, “tahmini bir çıkarım” olarak kalacaktır. İkinci olarak böylesi bir soruya verilen cevabı temellendirmek oldukça zor; çünkü sadece bir felsefe sorusu değil daha farklı değişkenler de konunun içinde bulunabilir.
Celal Şengör kendi ifadelerinden bildiğimiz kadarıyla Popper’ın felsefe anlayışına yaslanan biri. Hegel’in mensubu olduğu Alman İdealizmi geleneği ile Popper’ın yakın durduğu Anglo-Sakson ya da Analitik Gelenek; felsefeye dair farklı varsayımlara sahipler. Bu anlamda Hegel’i sevmemesi gelenek yaklaşımı farkılığından ileri geliyor olabilir. Bu ilk tahmini çıkarımımız.
Diğer yandan Celal Şengör’ün Marksizm’e hiç sıcak bakmadığını biliyoruz. Konuya ilgili olanlar Marksizm’in Hegel’den ciddi bir temel aldığını bilir. Celal Şengör Hegel’i Marksizme kaynak olan yapılardan biri olduğu için de sevmiyor olabilir. Ancak bu temellendirilmesi zor bir varsayım. Bu varsayımı daha kabul edilebilir kılmak için Hegel eleştirileri ile Marksizm eleştirilerini bazen peş peşe yaptığını bir kanıt olarak sunmak mümkün olabilir. Bu çıkarımımız bir anlamda Celal Şengör’ün oldukça tartışmalı olan politik pozisyonu ile ilişkilidir.
Ancak en temelde felsefi içerikli bir tartışma olarak Celal Şengör’ün diyalektik anlayışı eleştirdiği bilinmektedir; modern dönemde bu anlayışı ‘dirilten’ Hegel’dir. İnternetteki bazı videolarında Celal Şengör’ün Diyalektik anlayış için ‘zırva’ dediğini biliyoruz. (Bu Diyalektik eleştirisinin ciddi sıkıntılar içerdiği başka bir başlıkta tartışılabilir.)
Merhabalar.
Celal Şengör'ün özel olarak Hegel'e salak demesinin nedenini direkt diyalektiğe yaptığı eleştiriden çıkarmak mümkün mü bilmiyorum. Belki aklında salak derken başka bir şey vardı ama burada aklını okuyamayacağımız için diyalektiğe yaptığı eleştiriye bir bakalım.
Şimdi Celal Şengör diyalektiği çelişkilerin aynı anda doğru olabileceğini iddia eden bir görüş olarak ele alıyor. Yani diyalektik doğruysa hem p'nin hem de p'nin değilinin aynı anda doğru olabilmesi gerekiyor Şengör için. Hegel'in diyalektiğinin de çelişkilerin doğru olabileceğini söylemesi nedeniyle "zırva" olduğunu göstermek için sembolik mantıkta iyi bilinen "patlama" durumunu ne yazık ki açıklama yapmadan gösteriyor ekranlarda. Peki bu "patlama" nedir?
Özetle patlamada olan şey şu: Eğer çelişmezlik ilkesini reddedip çelişkilere izin verirseniz sembolik mantığın standart kurallarını kullanarak bütün önermeleri çıkarsayabilirsiniz. Mantıksal çıkarım kurallarını burada detaylı bir şekilde açmadan duruma bir örnek vereyim. Diyelim ki ilk önermemiz "Ali'nin arabası beyazdır ve Ali'nin arabası beyaz değildir." doğru olsun. Bu durumda:
1. Ali'nin arabası beyazdır. (Bu önerme varsayımımızdan dolayı doğru. P ve Q doğruysa P ve Q'nun her biri de doğru olmalı çünkü.)
2. Ali'nin arabası beyazdır veya tek boynuzlu atlar vardır. (Bu önerme de doğru olmalı. P veya Q dediğimiz zaman P ya da Q'dan herhangi biri doğruysa o önermenin de doğru olması gerekir. 'Ali'nin arabası beyazdır' doğru olduğu için 'Ali'nin arabası beyazdır veya tek boynuzlu atlar vardır.' önermesi de doğru olmak zorunda. Bu sembolik mantıktaki disjunction introduction kuralı.)
3. Tek boynuzlu atlar vardır. (2. önermeden bu sonucu çıkarmak için disjunction elimination kuralını kulanıyoruz. Bunu yapmak için Ali'nin arabası beyaz değildir önermesini kullandık. P veya Q'nun doğru olması için en az birinin doğru olması gerekiyor. Ama 'Ali'nin arabası beyazdır ve tek boynuzlu atlar vardır' doğruysa ve 'Ali'nin arabası beyaz değildir' de doğruysa o zaman bu önermenin doğru olması için tek boynuzlu atların var olduğunun doğru olması lazım. Tam olarak bu yüzden çelişkilere izin verilmesi durumunda disjunction introduction'ı kullandıktan sonra disjunction elimination kullanarak istediğimiz her şeyi kanıtlayabiliyoruz.
Celal Şengör'ün çelişkilere izin verilmesi durumunda, yani P ve P'nin değili'nin doğru olması durumunda, standart sembolik mantık kurallarınca her şeyi çıkarabileceğimizi söylemesi doğru. Ancak iki noktada hatalı:
a) Hegelci diyalektiğin sembolik mantıktaki anlamda çelişkilerin doğru olabilmesini gerektirdiği doğru olmayabilir. Mesela Marx'ın sınıf çatışması söz konusu olsun. Burjuvanın ve proletaryanın var olması arasında sembolik mantıktaki anlamda çelişki var mı? Hayır yok. Burada bahsedilen şey daha çok birbirine zıt giden iki farklı gücün olması gibi görünüyor. Diyalektiği savunanlar çelişki kelimesini çatışma gibi, sembolik mantıkta kullanılan anlamdan farklı bir anlamda kullanıyorlar. Sembolik mantık açısından gerçek bir çelişki "Proletarya vardır ve proletaryanın var olduğu doğru değildir" türü bir önermenin doğru olması durumunda ortaya çıkardı. Ama diyalektikteki 'çelişki' örnekleri bu türden çelişkiler değiller. Dolayısıyla diyalektiğin patlamaya yol açacağını düşünmek doğru görünmüyor.
b) Tutarlılık ötesi (Paraconsistent) mantıklar var. Klasik mantıkta çelişkilerin doğru olmasının patlamaya yol açması, yani, her şeyin doğruluğunu çıkarsayabilmemize neden olması, doğru olsa da tutarlılık ötesi mantığı kabul eden Graham Priest gibi mantıkçılar çelişmezlik ilkesinin belli durumlarda patlamaya neden olmadan da doğru olabileceğini iddia ediyorlar. Hatta Priest Hegel'i bir tür tutarlılık ötesi mantığın erken savunucularından biri olarak görür. Şimdi mutlaka tutarlılık ötesi mantık projesinin başarısızlığa mahkum olduğunu düşünüp klasik mantığı savunma yönüne giden mantıkçılar da var. Ancak burada anlamamız gereken şey çelişmezlik ilkesi ve patlamadan yola çıkan argümandan yola çıkarak Şengör'ün çıkardığına benzer sonuçları kolayca elde edemeyeceğimiz.
Kısacası diyalektiğin çelişmezlik ilkesinin reddini gerektirdiği bariz değil. Bunun yanı sıra çelişmezlik ilkesinin tutarlılık ötesi mantıktakine benzer şekillerde reddedilmesi çağdaş mantıkta gayet saygıdeğer bir görüş. Şengör'ün diyalektik eleştirisinin Popper'ın argümanını alıntılamaktan daha fazlasını yapması gerek.
Eğer Celal hoca gerçekten sembolik mantıktan hareketle hegel diyalektiğini ve dolayısıyla Marks'ın diyalektiğini çürüteceğini düşündüyse gerçekten çok yazık. Çünkü ancak kendini komik duruma düşürmüş olur böylelikle. Doğada işler P dir P değildir gibi değildir. Mesela Avcı vardır ve avlanan (av yani) aynı anda vardır. Hatta bazen bir avcı birden bire av duruma bile düşer. Köle ve efendi olma durumu da böyledir. Bir yerde bir köle varsa bu bir ''Köle değildir'' in varlığını engellemez. Hatta tam tersi bir köle varsa mutlaka bir efendi (köle değildir) de vardır. Bir adada tek başına yaşayan CUMA köle değildir. Çünkü zıttı yani Robinson olmadan köle durumuna geçemez (veya düşemez.)
Benim görüşüme göre Celal hoca daha çok Sokrat sonrası özellikle de Platon ve takipçilerinin devam ettirdiği düşünce geleneğine diyor APTAL diye. Zaten Sokrat öncesi doğa filozoflarını sevdiğini söyledi geçtiğimiz gün Dilozof kanalında ki ben de kendisine bu konuda tamamen katılıyorum. Aristo mevzuyu kurtarmaya çalıştıysa da gerçekdışı fikirleri tamamne silmek artık mümkün olmamıştır Platon'dan bu yana. Farklı isimlerle sürekli önümüze getirilen hep bir sihirli güçler hikayesi vardır. Hegel işte bu hikayeciliğin en zirve noktasıdır.
Hegel'e göre, İdea denen havada asılı görünmez güç (aslında kısaca Tanrı demek olayı anlaşılır kılar bence) kendini parçalara ayırarak yer yüzüne iner (tecelli etmek gibi yani). Burada fikirler deneyimlenir, olgunlaşır ve gelişir. Varlığın amacı da budur. Cinlere, şeytanlara inanmaktan nitelik olarak hiç bir üstünlüğü olmayan bu saçmalıklar, Hegel düşüncesinin ana temelidir. Bana göre Celal hoca'nın da hareket noktası burasıdır.
Kısaca eklemek isterim ki, Hegel düşüncesinde Diyalektik çok ustaca işlenmiştir. Bu sayede hem varoluşa sahte de olsa bir anlam bir misyon yüklenmiştir hem de Hegel'de diyalektik süreklilik içinde çeşitlenme üreten bir mekanizmadır. Bu noktada işte Hegel diyalektiği dahicedir, özellikle kısır Marksist diyalektiğe nazaran. Çünkü Marks'a göre zıtlıklar zamanla sönümlenecek, çelişkiler çözümlenecek, tez-antıtez süreci içinde bir süreç sonunda senteze gelinecektir. MArks bunu böyle kurmak zorundadır çünkü başka türlü burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki çelişkinin çözüme kavuşacağina ilişkin bir düşünce üretemezdi. Ama bu sefer de ortaya çıkan felsefi model aslında ister istemez durgunluğa götüren bir felsefe olacaktır. Yeniliklere kapalı olacaktır. Tıpkı din gibi.