Eğer Celal hoca gerçekten sembolik mantıktan hareketle hegel diyalektiğini ve dolayısıyla Marks'ın diyalektiğini çürüteceğini düşündüyse gerçekten çok yazık. Çünkü ancak kendini komik duruma düşürmüş olur böylelikle. Doğada işler P dir P değildir gibi değildir. Mesela Avcı vardır ve avlanan (av yani) aynı anda vardır. Hatta bazen bir avcı birden bire av duruma bile düşer. Köle ve efendi olma durumu da böyledir. Bir yerde bir köle varsa bu bir ''Köle değildir'' in varlığını engellemez. Hatta tam tersi bir köle varsa mutlaka bir efendi (köle değildir) de vardır. Bir adada tek başına yaşayan CUMA köle değildir. Çünkü zıttı yani Robinson olmadan köle durumuna geçemez (veya düşemez.)
Benim görüşüme göre Celal hoca daha çok Sokrat sonrası özellikle de Platon ve takipçilerinin devam ettirdiği düşünce geleneğine diyor APTAL diye. Zaten Sokrat öncesi doğa filozoflarını sevdiğini söyledi geçtiğimiz gün Dilozof kanalında ki ben de kendisine bu konuda tamamen katılıyorum. Aristo mevzuyu kurtarmaya çalıştıysa da gerçekdışı fikirleri tamamne silmek artık mümkün olmamıştır Platon'dan bu yana. Farklı isimlerle sürekli önümüze getirilen hep bir sihirli güçler hikayesi vardır. Hegel işte bu hikayeciliğin en zirve noktasıdır.
Hegel'e göre, İdea denen havada asılı görünmez güç (aslında kısaca Tanrı demek olayı anlaşılır kılar bence) kendini parçalara ayırarak yer yüzüne iner (tecelli etmek gibi yani). Burada fikirler deneyimlenir, olgunlaşır ve gelişir. Varlığın amacı da budur. Cinlere, şeytanlara inanmaktan nitelik olarak hiç bir üstünlüğü olmayan bu saçmalıklar, Hegel düşüncesinin ana temelidir. Bana göre Celal hoca'nın da hareket noktası burasıdır.
Kısaca eklemek isterim ki, Hegel düşüncesinde Diyalektik çok ustaca işlenmiştir. Bu sayede hem varoluşa sahte de olsa bir anlam bir misyon yüklenmiştir hem de Hegel'de diyalektik süreklilik içinde çeşitlenme üreten bir mekanizmadır. Bu noktada işte Hegel diyalektiği dahicedir, özellikle kısır Marksist diyalektiğe nazaran. Çünkü Marks'a göre zıtlıklar zamanla sönümlenecek, çelişkiler çözümlenecek, tez-antıtez süreci içinde bir süreç sonunda senteze gelinecektir. MArks bunu böyle kurmak zorundadır çünkü başka türlü burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki çelişkinin çözüme kavuşacağina ilişkin bir düşünce üretemezdi. Ama bu sefer de ortaya çıkan felsefi model aslında ister istemez durgunluğa götüren bir felsefe olacaktır. Yeniliklere kapalı olacaktır. Tıpkı din gibi.