Bütün iş Çimentoda…
Demir, binayı güçlü yapar. Fakat onu sağlam ve uzun ömürlü yapan şey çimentodur. Çünkü hiçbir bina açık havada kolayca paslanabilen sadece demir ile yahut çakıl, kum vb. ile ayakta kalamaz. Bunları dış etkilerden koruyan ve bir arada tutan çimentodur.
Ortaklaşa yaşam türümüz için bir zorunluluktur. Bizler sosyal (toplumsal) varlıklar olarak bir arada bulunma zorunluluğumuzdan kaynaklı bu bir aradalığı sürdürebilecek ortak değerlere ihtiyaç duyarız. Bu ortak değerler ifadesini bazen hukukta bazen ahlaki normlarda bazen de tüm bunları da içine alan törede ve inanışta bulur.
Türümüzün, aynı zamanda bu ortaklığın uzun yıllarca devamını borçlu olduğu bir birikimi vardır ki adına kültür diyoruz. Bunun en önemli yanı toplumsal bir hafıza yaratmasıdır. İşte bu toplumsal hafızanın bilimsel taşınma biçimine tarih ismini veriyoruz.
Ancak tarih, salt olup bitenin nesnel veya öznel aktarımına dayanmaz. Kaynağı yine kendisi olmak üzere türümüzün yaşamının bir bütün olarak çıktılarını kültürün diğer ara formları ile de geleceğe taşır.
Bu taşıma; aynı zamanda ortak bir duygudaşlığın yaratımı için şarttır. İşte bu duygudaşlığın yüceltilmesi ve gelecek kuşaklara güçlü yönleri ile aktarımı, gerek dilen dile ve üstüne eklemeler yaparak ve yazısız olarak gerekse olumlulukları daha bir öne çıkarılmış yazılı veya görsel formlar (tarih, edebiyat, felsefe, sanat vb.) şeklinde gerçekleşir. Mitler bunun en önemli formlarından biridir.
Nitekim toplumu tanımlarken ortak bir geçmişten, ortak bir gelecek arzusundan ve bunları kaynaştıracak kültür, inanış, ortak aidiyet, toprak, birlikte yaşama arzusu, ortak çıkar ile iş birliğinden bahsederiz.
Bunlar aynı zamanda toplumu bir arada tutan çimentodur. Tür olarak bir aradalığın zorunluluğu bizleri demir gibi güçlü yapar ancak bu gücün sürekliliği demirin hava alıp paslanmamasına, çürümemesine bağlıdır. Yani onu dış etkilerden koruyup ömrünü uzatacak bir kaplamaya … İşte bu çimentonun işidir. Yani, mitlerin, törelerin, inanışların, geleneklerin, göreneklerin, vb. nin işidir.
Bu, bunların bilim dışı olduğu, olacağı anlamına gelmez. Nitekim bilim aklı rehber alır, akıl da bilimi.
Zira mitleri, töreleri, inanışları, gelenek ve görenekleri ile ahlaki temelleri ve bir bütün olarak kültürleri akla ve bilime dayanmayan, aksine ona karşı olan, yani gelişmeye, değişmeye, dönüşmeye ayak direyen toplumlar uzun süre ayakta kalamaz. Bugün coğrafyamızda ve özellikle orta doğuda sayısız emsalleri vardır.
Bir toplumu bilim temelinde birleştirmek onu törelerinden, gelenek ve göreneklerinden, inanışlarından, mitlerinden koparmak değil aksine onları toplumun gelişen ve değişen ihtiyaçları doğrultusunda her geçen gün ve gelişmiş halleri ile daha da güçlü kılmaktır.
İşe yarayan zaten o toplumun çimentosu olma görevini sürdürür, işe yaramayan ise elenir. Zira toplumlar da, onları toplum yapan, bir arada tutan değerler de evrime tabidir.
Uygarlık dediğimiz şey de bundan ibarettir. Tek katlı bir yığma toprak dam için çimento gerekmez. Bu işi saman da yapar. Ancak üstüne gökdelen inşa etme derdiniz var ise C 50 çimentodan aşağısı olmaz…İşte bilimin söylediği tam da budur…