Paris Sendromu: Paris Seyahatinize Yönelik Abartılı Beklentileriniz, Yaşadığınız Hayal Kırıklığı Sonucu Psikolojik Sorunlara Dönüşebilir mi?
Paris Sendromu, Paris'i ilk kez ziyaret eden turistlerin, şehrin hayal ettikleri gibi bir şehir olmadığını fark ettiklerinde deneyimledikleri fiziksel ve psikolojik semptomlara verilen bir isimdir. 2011 yazında, çoğu Japon olan 20 kadar insan, Paris'in beklentilerini karşılamaması sonucu Paris Sendromu'na yakalandılar. 1988-2004 yılları arasında 63 Japon turistin bu sendroma yakalandığı vurgulanmaktadır; bunların %50'si 20-30 yaş arasındadır ve 48'inde şizofrenik ve diğer psikotik bozukluklar görülmüştür.
Yazın sona ermesi, Paris'te turist sezonunun sonuna geldiğimizi işaret eder. Nihayet Paris ferahlayacak desek de sezonun herhangi bir zayiat olmadan biteceğini düşünmeyin. Her yıl 20'den fazla turistin yakalandığı Paris Sendromu, her yere Le Chat Noir posterleri asan üniversiteli kadınlara özgüymüş gibi görünse de, özellikle Japon turistleri, Işıklar Şehri gezileri boyunca rahatsız eden, ciddi bir hastalık olma potansiyeline sahiptir.
Paris ve Sendromu
Eğlence sektörünün Paris'i temsili, dar bir pencere ile sınırlı. 2. Dünya Savaşı'ndan önceki dönem söz konusu olduğunda bile, ekranda idealize edilmiş bir Paris görüyoruz. Çoğu insan Paris'in izledikleri filmlerdeki gibi eski olduğu halde güzelliğini koruyan, yabancıları kucaklayan ve kültürel zenginliklerle dolup taşan bir şehir olduğunu düşünüyor. Bir reklam Paris'te çekiliyorsa, genç ve güzel bir kadın bisikletiyle Şanzelize'de bir kafede makaron yer. Tüm şehrin Chanel No. 5 koktuğunu ve devletin her köşede bir pandomim sanatçısı olmasını şart koştuğunu düşünürüz.
Japonya'da medya tarafından çizilen Paris görüntüsü, sokaklarda gezinen; fit, şık ve inanılmaz derecede zengin insanlarla sınırlı. Dünya'nın hiç bir yerinde Paris bu kadar karikatürize edilmiş değil. Japon medyasına göre bir Parislinin üç uğrak yeri: bir kafe, Eyfel Kulesi ve Louis Vuitton mağazası. Her ulustan insan, Paris'i güvercinlerin parklarda gezindiği ve garsonların servis sırasında şarkı söylediği bir şehir olarak görmek istese de, Paris bazen acımasız olabiliyor.
Her şehir gibi Paris'in de sosyal problemleri var: suç, çevre kirliliği, eşitsizlik ve turistlerin gözüne en çok çarpan sorun olan dostane olmayan Parisliler... Parisliler yabancılara anlayışsız; hatta küçümseyici davranmakta sınır tanımıyorlar. Eğer Fransızca bilmiyorsanız varlığınızdan bile rahatsız olan insanlarla pek çok rahatsız edici ve yorucu konuşma yapmaya hazır olun. Şehrin hizmet sektörü, yabancılara kötü davranmasıyla ünlüdür. Toplu taşıma bile turistleri hayal kırıklığına uğratabiliyor. Filmlerde gördüğümüz antik metro duraklarındaki sevimli metro araçları yerine, akordeon seslerinin ve bebek çığlıklarının yankılandığı kalabalık ve sıcak vagonlar karşılıyor bizi.
Bütün bunlar Paris'in güzel bir şehir olmasına engel değil. Her şehrin pozitif ve negatif yanları vardır. Ancak Paris hakkındaki her kötü gerçeğin medyadan hiç düşünülmeden silinmesinin şehre hiçbir katkısı yok. New York kötü yanları ile barışıp, çekiciliğinden hiçbir şey kaybetmezken, dünyanın Paris'i küçük bir kızın müzik kutusu gibi göstermedeki kararlılığını anlamak zor. Turistler medya tarafından sunulanlar ve ziyaret sırasında edinilen deneyimler arasındaki büyük fark nedeniyle büyük bir darbe alıyor.
Paris Sendromu Gerçek Bir Hastalık mı?
Bir problemin gerçek bir hastalık olup olmadığını belirleyen şey, Zihinsel Hastalıklar İçin Tanı ve İstatistik Rehberi olarak bilinen DSM gibi profesyonel kataloglarda yer alıp almadığıdır. Bu hastalık, şu anda hiçbir profesyonel katalogda yer almamaktadır; dolayısıyla resmi olarak bir hastalık değildir.
Genellikle ayrıcalıklı insanlarda görüldüğü için pek empati kurulamayan bir hastalık olan gutun 21. yüzyılda yerini bu hastalığa bıraktığını söyleyebiliriz. Hayalimizde sokak köşesinde bayılan elinde gösterişli bir yelpaze tutan kadınlar ve tek gözlüğü (monocle) küçük bir çınlama ile şampanya kadehine düşen bıyıklı adamlar canlanıyor. Yine de buna yenik düşenler için Paris Sendromu ve etkileri, gayet gerçek. Hastalar seyahat etmekten korkmaya başladıklarını ve bu deneyimlerinin travmatik olduğunu söylüyorlar. Öyle ki, 2006 yılında BBC'nin bildirdiğine göre Paris'teki Japonya Büyükelçiliği'nin 24 saat boyunca aktif olan bir "Paris Sendromu'ndan muzdarip olan Japonlar için yardım hattı" işletiyordu.
Hastalık ilk olarak 1980'lerde Sainte-Anne Hastane Merkezi'nde çalışan bir psikiyatrist olan Dr. Hiroaki Ota tarafından teşhis edildi ve 1991 yılında Paris Sendromu ismiyle yayınladığı bir kitap ile dünyaya duyuruldu. 1998 yılında Nissei Hastanesi'nden Katada Tamami, Japon bir turistin Paris Sendromu ile ilişkili manik depresif semptomlar gösterdiğini yazdı.
Paris Sendromu Belirtileri Nelerdir?
Paris Sendromu, farklı kişilerde farklı belirtilere neden oluyor. Ama en yaygın belirtilerden bazıları akut sanrılar, halüsinasyonlar, baş dönmesi, terlemedir. Bazı hastalar, ulusları nedeniyle işkence görecekleri fikrine kapılabiliyorlar. Hayallerindeki şehre hiçbir açıdan benzemeyen, kendi ülkelerindeki herhangi bir şehirden çok da farklı olmayan bir şehirle karşılaşmak turistleri psikolojik anlamda çok zorluyor. Bu yıl içerisinde 6 hasta, doktor gözetimi altında kendi ülkelerine dönmek zorunda kaldı. Çoğunlukla birkaç günlük dinlenme ve bol sıvı tüketimi (İng: "hydration") sorunu çözüyor. Ancak Japon elçiliği şehrin üstlerine çöküp çökmediğini anlamak için arayan ya da ziyaret eden insanlarla dolup taşıyor.
Paris, Bu Konuda Ne Yapacak?
Paris'in insanları hayal kırıklığına uğratmasının gerçekten bir hastalığa sebep olduğunu kabul etmeliler mi? Riski kabullenmeliler mi? Bu yolu tercih etseler bile herhangi bir seyahat acentesi "Şehrimizin kabalığı ve korkutuculuğu yüzünden bazı insanlar hastanelik oldu." yerine "Paris: Güçlü olanın hayatta kaldığı şehir." manşetinin atılmasını sağlayabilir mi?
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Hayır, Paris için en iyisi, şehri dünyanın görmeye çok istekli olduğu pembe gözlüklerin ardından göstermeye devam etmek.
Paris turizmi Amélie filmi ya da Sofia Coppola tarafından yönetilen Dior parfüm reklamları ile ayakta kalmaya devam edebilir. Geçen yaz alnına kırmızı, beyaz ve mavi kurdelelerle minik bir Eyfel kulesi tutturulmuş bir modelin fotoğrafı tüm turizm broşürlerinde yer aldı. Model, tam anlamıyla "Fransız bir pegasus"tu idi. Bu bize medyanın tuhaf tanıtımlarını ne kadar ileri götürebileceklerini gösteriyor.
Peki turistler kendilerini "Işıklar Şehri" için nasıl hazırlayabilir? Bir doktor eşliğinde acil uçuş ile evlerine uçmaktan nasıl sakınabilirler? Eğer La Haine ve Taken'ı tekrar tekrar izlemek pek çekici gelmediyse ve 2005 banliyö ayaklanmaları üzerine Wikipedia'da detaylı okumalar yapmak için zamanları yoksa, her zaman kendilerine ziyaret edecekleri şehrin gerçek yönlerini hatırlatabilirler. Obezitenin Fransa'da büyüyen bir problem olduğunu, McDonald's, KFC ve Subway'in sivilce gibi tüm şehre yayıldığını ve gasp ve cepçiliğin o alanda en sık görülen suçlar olduğunu hatırlatabilirler. Gün batımında Eyfel Kulesi ne kadar güzel görünürse görünsün kulenin dibinde 1 euroluk hediyelik eşyalar satmaya çalışan yüzlerce ısrarlı satıcı olacaktır. Burada bir bahşiş kültürünün olmadığını, garsonların her koşulda aynı parayı alacağını, bu nedenle de garsonların turistlere karşı tavrının tamamen garsona ne kadar iyi davrandıklarına bağlı olduğunu hatırlayabilirler. Müşteri, her zaman haklı değildir. Parisli garsonlar da bu kabule göre hareket eder.
Doisneau'nun fotoğraflarıyla dolu bir ayakkabı kutusu söylenenler ile dengelendiğinde bir turist Paris'in hayallerindeki alçakgönüllü portesiyle eşleşmesini bekleyebilir. Şehir pis, kalabalık, sıradan ama aynı zamanda güzel ve nefes kesici olacaktır. Mobilyaların canlanmasını ve Çirkin'le dansınıza hazırlanmanıza yardım etmesini beklemediğiniz sürece bu şehri ziyaretiniz tatmin edici, heyecan verici ve en önemlisi güçsüz düşüren halüsinasyonlar yaratmaktan uzak olacak.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 9
- 8
- 4
- 3
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: The Atlantic | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 05/11/2024 06:51:12 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9633
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.