Koruma Biyolojisi Nedir? Koruma Ekolojisinde Hangi Adımlar İzlenmektedir?
Koruma Planlaması Nedir? Koruma Planlamalarında Kullanılan Tür Çeşitleri ve Terimleri Nelerdir?
Günümüzde gerçekleşen habitat kayıpları biyoçeşitliliğin hızla azalmasına neden olmaktadır. Nesli tükenmekte olan türler; iklim değişikliği, avlanma, kirlilik ve habitat kaybı gibi birçok faktöre maruz kalarak dünya üzerindeki varlıklarını devam ettirmeye çalışmaktadır. Özellikle de yaşanan habitat kayıpları birçok türün neslinin tükenme tehlikesi altına girmesinin başlıca nedenlerinden biridir. Bu durum, türlerin göç yollarını keserek ve nüfuslarını azaltarak onları olumsuz etkilemektedir. Bu sorunların ortaya çıkmasındaysa insan etkisi önemli bir yer tutmaktadır. Hızla artan nüfus ve talepler, doğal kaynakların aşırı kullanımına ve ekosistemlerde daha fazla baskıya neden olmaktadır.
Dolaysıyla nesli tükenmekte olan türleri ve habitat kayıplarını durdurmak için eyleme geçilmesi gerekmektedir. Koruma çabalarını, doğal yaşam alanlarının sürdürülebilir kullanımını teşvik etmek ve nesli tükenmekte olan türleri korumak için stratejiler geliştirmek üzerine odaklanılmalıdır. Bu durum, koruma projelerine ve stratejilerine var olan ihtiyacı artırarak ekosistemlerdeki türlerin genetik çeşitliliği, doğal yaşam alanlarını ve ekosistem işlevselliğini koruma çabalarını içeren koruma biyolojisi (İng: "conservation biology") alanın doğmasını sağlamaktadır. Koruma biyolojisi kapsamında koruma projelerini gerçekleştiren bilim insanları, bazı durumlarda ekosistemleri ya da ekosistem birimlerini incelemek ve bunların tamamını korumaya yönelik tedbir almak yerine belirli bir ekosistem bütününü temsil eden temsilci türlere (İng: "representative species") odaklanmaktadır. Bu makalede koruma planlamaları, koruma planlamalarında kullanılan tür çeşitleri, koruma biyolojisi ve koruma biyolojisinin alt araştırma alanları gibi konular ele alınacaktır.
Temsilci Tür Nedir?
Doğa koruma biyolojisi veya ekolojisi, bitki ve hayvan türlerinin yok olmasını önlemeyi habitat tahribatını durdurmayı ya da yavaşlatmayı amaçlayan bir araştırma alanıdır. Canlı popülasyonlarının, türlerinin ve habitatlarının dünya genelinde tehlike altında olması bu alanda kararların alınması giderek zorlaşmaktadır. Özellikle de uzmanlar ve yetkililer, koruma çabalarında nereye odaklanacaklarını belirlemede zorluk yaşamaktadır. Doğa koruma kararlarının zorlaşmasında çeşitli faktörler etkili olmaktadır. Bu faktörler arasında biyoçeşitlilik krizi, kısıtlı kaynaklar, hızlı karar verme ihtiyacı ve ekosistemlerin çeşitliliğini değerlendirmeyi zorlaştıran unsurlar bulunmaktadır. Bu nedenle, bilim insanları bu konuya kısa vadeli çözümler bulmak zorunda kalabilmektedir. İşte bu noktada karşımıza temsilci tür terimi ve temsilci türlere bağlı olarak gelişen çeşitli metotlar çıkmaktadır.
Temsilci türler, doğa koruma hedeflerini gerçekleştirmek için kullanılan belirli türlerdir. Bu türler, çevredeki diğer türleri ya da çevrenin farklı yönlerini temsil etmek amacıyla seçilebilmektedir. Temsilci türler yerine daha geniş bir topluluğu ifade etmek içinse temsilci takson terimi kullanılmaktadır. Temsilci takson, tek bir türü değil de canlı sınıflandırmasındaki üst basamak kategorileri, örneğin cinsleri veya aileleri temsil etmektedir. Bu taksonlar, doğa koruma çabalarında geniş kapsamlı çözümler geliştirmek için kullanılabilmektedir.[1]
Sistematik Koruma Planlaması Nasıl İşler?
Dünya genelinde yaşanan biyoçeşitlilik krizi, insanları, canlı türlerini ve habitatları koruma konusunda stratejik bir şekilde düşünmeye yönlendirmektedir. Bu ihtiyaç, sistematik koruma planlaması (İng: "systematic conservation planning") adı verilen disiplinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 1980'lerde ortaya çıkan sistematik koruma planlaması, doğa korumanın belirli bir yönüne odaklanarak, biyoçeşitliliği ve doğal alanlardaki tehdit eden süreçleri ayırmayı amaçlayan bir alt araştırma ve uygulama alanıdır. Sistematik koruma planlaması, biyoçeşitlilik hedeflerini belirlerken ölçütlerin neler olacağını, çok kriterli analizlerin maliyetleri ve alan seçim sürecine yardımcı olmaktadır bu sayede de üretim ve koruma arasındaki dengeyi sağlamaktadır.
Sistematik koruma planlamalarından önce hatta zaman zaman günümüzde de koruma alanlarının seçiminde bilimsel verilerden çok duygusal ve plansız tercihler belirleyici olmaktadır. Sistematik planlama yapılmadan oluşturulan koruma alanları, belirli bir şekilde belirlenen alanlara kıyasla genellikle yetersiz çözümler sunmaktadır. Yapılan araştırmalar, bilimsel verilere dikkat edilmeden rastgele biçimde belirlenen koruma alanlarının, sistematik bir şekilde belirlenenlere ve bilimsel yöntemlerle belirlenen minimum yüzölçümü tavsiyelerine göre önemli derecede küçük yüz ölçümüne sahip olduğunu göstermektedir. Bu durum, koruma hedeflerinin gerçekleşmesini zorlaştırmakta ve aslında doğaya faydalı olunmak istenirken zarar vermektedir. Sistematik koruma planlarına ait çeşitli örnekler verilebilmektedir. Bunlar:
- Biyoçeşitliliğin etkili biçimde korunabilmesi için sistemli bir şekilde seçilmiş koruma alanlarının oluşturulması
- Ekosistem sağlığını koruma amacıyla habitatların restorasyonunu
- Halka yönelik biyoçeşitliliği koruma eğitimleri ve kaynakların sürdürülebilir kullanımı gibi programlar düzenlenerek toplumun bilinçlendirilmesi
- Birçok türün göç yolu olan bir bölgede koruma koridorları oluşturarak genetik çeşitliliği sürdürmeye yönelik çalışmalar olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Bu tür sistematik koruma projelerinin etkinliği; bilimsel verilerin doğru bir şekilde kullanılmasına, yerel topluluklarla etkili iletişime, sürekli izleme ve değerlendirmeye dayanmaktadır.[2]
Sistematik Koruma Planlamasında Temsilci Türler Nasıl Kullanılır?
Sistematik koruma planlaması yaklaşımı, günümüzde ana akım koruma çalışmalarının merkezinde yer almaktadır. Ancak, koruma eylemlerini etkili bir şekilde gerçekleştirmek için korunan alanların yönetilmesi ve korunması aynı zamanda da coğrafi bölgelerin belirlenmesi gerektirmektedir. Bu süreçlerin üzerine belirli bir zaman harcanması gerektiği için pek çok durumda canlı türlerinin veya gruplarının dahil edildiği süreci kısaltan daha efektif yollar aranmaktadır. Bu nedenle, koruma hedeflerinin gerçekleşebilmesi için diğer türleri temsilen temsilci türler bu projeler içerisinde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Temsilci türlerin kullanımı, genellikle üç farklı kategoride öne çıkmaktadır. Bunlar:
- Çevresel değişikliklerin biyolojik sistemler üzerindeki etkileri
- Koruma perspektifinden önem arz eden bölgelerin belirlenmesi
- Halkla ilişkiler bağlamında duyarlılık oluşturmak ve iletişim kurmaktır.
Temsilci türler, koruma biyolojisi alanında çok yönlü bir rol oynayarak hem doğal alanları koruma hem de insanlar arasında farkındalık yaratma hedeflerine hizmet etmektedir.[3]
Temsilci türlerin kullanımıyla ilgili kategoriler ve terminoloji üzerinde çeştili yorumlar ve karmaşıklıklar da bulunmaktadır. Bu terimler sıklıkla rastgele ve muğlak bir şekilde kullanılabilmekte ve hatta birbirleriyle sıkça karıştırılabilmektedir. Bu durum, bilimsel metinlerde olduğu kadar bilimsel yayınlarda da zaman zaman karşılaşılan bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Sonuç olarak sistematik koruma projeleri, biyoçeşitliliği koruma amacı güden stratejik ve bilimsel yaklaşımlardır. Bu projeler, doğa koruma biyologları, yerel yönetimler ve toplumlar arasında işbirliğini teşvik ederek, ekosistemlerin ve türlerin sürdürülebilir bir şekilde korunmasını sağlamaktadır.
Kilit Taşı Tür Kavramı Nedir?
Kilit taşı tür (İng: "keystone species") bir ekosistemin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi ve türler arasındaki dengenin sürdürülebilir olabilmesi için kritik öneme sahip olan türleri ifade etmektedir. Bu türler, sadece sayısal olarak değil, aynı zamanda davranışsal (etolojik) ve çevresel (ekolojik) etkileşimler açısından da önemlidir. Kilit taşı (anahtar taşı) türlerin yokluğu veya azalması, ekosistemde ciddi değişikliklere ve dengesizliklere neden olabilmektedir.
Kilit taşı tür kavramı, zoolog Robert T. Paine tarafından 1969 yılında ortaya atılmıştır. Paine, bu kavramı intertidal bölgesinde (yüksek ve alçak gelgit çizgisi arasında) deniz omurgasızları arasındaki ilişkiler üzerine yaptığı gözlemler ve deneylerden yararlanarak ortaya koymuştur. Paine'in 1966 tarihli "Food Web Complexity and Species Diversity" başlıklı makalesinde, Washington'daki Makah Körfezi'nde benzer bir sistemi tanımlamıştır.[4] Ancak kilit taşı tür kavramını resmi olarak önerdiği makalesi 1969 yayımlanmıştır. Makalesinde Pisaster ochraceus adlı deniz yıldızı türü ile Mytilus californianus adlı bir midye türünü temel örnekler olarak kullanmıştır.[5]
Paine'in çalışmalarında, Pisaster ochraceus'un deniz ekosisteminde baskın bir rol oynayarak Mytilus californianus adlı midye türünün popülasyonlarını kontrol ettiği görülmüştür Pisaster'lerin varlığında kıyı şeridinin yukarı kısmında Mytilus californianus, Balanus cariosus, Mitella polymerus türleri; biraz daha aşağı kısımlarındaysa Balanus glandula, deniz minareleri, çeşitli alg türler, süngerler ve bir deniz tavşanı türü olmak üzere toplamda 13 farklı tür bulunduğu kaydedilmiştir. Pisaster'ler bölgeden uzaklaştırıldığındaysa tür sayısının 8'e kadar düştüğü gözlemlenmiştir. Bu veriler; Pisaster'in varlığında, kıyı şeridindeki tür çeşitliliği artarken, Pisaster'in olmadığı bölgelerde çeşitliliğin azaldığını ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla çalışma, özellikle kilit taşı türler üzerine yapılabilecek insan müdahalelerinin ne denli yıkıcı sonuçları olabileceğini göstermek açısından önemli bir referans olmuştur.[6]
Kilit Taşı Türlerle Ekosistemleri Korumak Mümkün mü?
Kilit taşı türlere verilebilecek bir diğer örnekse deniz samurlarıdır (Edhydra lutris). Deniz samurları, deniz kestanelerinin (Echinodermata) popülasyonlarını düzenleyerek deniz kestanelerinin neden olabileceği zararlardan yosun ormanlarını korumaktadır. Bir dönem Kuzey Amerika'nın batı kıyısındaki deniz samurları, ticari amaçlarla yoğun olarak avlanmışlar ve buna bağlı olarak da sayıları 1000'in altına kadar düşmüştür. Bunun sonucunda kontrolsüz olarak büyüyen deniz kestanesi popülasyonları yosun alanlarda aşırı derecede otlayarak, yosun ormanlarının ve bu ormanlara bağımlı tüm türlerin büyük ölçüde yok olmasına neden olmuştur.
Daha sonra bölgede deniz samuru popülasyonlarının tekrardan arttırılması düzensiz olarak büyüyen deniz kestanesi popülasyonlarının kontrol altına alınmasında önemli rol oynamıştır. Örneğin, Güneydoğu Alaska'da yaklaşık 400 birey kadar deniz samuru salınmıştır ve bu popülasyon, 25.000'e kadar birey sayısına ulaşacak kadar üremiştir.[7]
Ayrıca James A. Estes ve David O. Duggins isimli iki ekoloğun Aleut Adaları'ndaki deniz samuru varlığı üzerine yaptığı bir araştırma deniz samurlarının, deniz kestanesi popülasyonlarını kontrol etme ve kelp ormanlarının sürdürülebilirliğini sağlama konusunda kilit bir rol üstelendiğini gösteren çalışmaları desteklemiştir. Estes ve Duggins'in araştırması, deniz samurlarının bölgedeki varlığının, deniz kestanelerinde yaşanan biyokütle düşüşü ve kelp orman popülasyonlarının artmasıyla ilişkili olduğunu göstermiştir. Pisaster cinsi deniz yıldızı ve deniz samuru gibi canlılar, deniz ekosistemlerinde besin zincirinin en üst seviyelerindeki avcıların potansiyel kilit taşı rollerini gösteren örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır.[8]
Yellowstone ile Gri Kurtlar Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır?
Yellowstone ekosistemi, tarih boyunca biyolojik zenginliklere ev sahipliği yapması yönüyle ön plana çıkmış bir ekosistemdir. Yellowstone ekosistemindeki gri kurtlar, trofik düzeyde (bir ekosistemdeki organizmaların besin zinciri içindeki konumu) kritik rol oynayarak ekosistemin dengesini sağlayan kilit taşı türlerden biri olma özelliğini göstermektedir. Gri kurtlar, av avcı dengesini koruyarak otlaklardaki otçul popülasyonları kontrol altında tutmaktadırlar. Ayrıca nehir kenarlarındaki bölgelerdeki otlanmayı engelleyerek sucul ekosistemlerin sağlıklı bir şekilde işlemesine olanak sağlamaktadır.
Bir süre sonra gri kurt popülasyonları, insan kaynaklı olan aşırı avlanma gibi etkilere maruz kalarak azalmıştır. Bu azalma, trofik piramit düzeyleri üzerinde derin etkilere neden olmuştur. Avcıların azalması, otçulların birçok odunsu bitki türünü (Populus tremula, Gossypium hirsitum vb.) aşırı otlatmasına yol açmıştır ve bu da bölgedeki bitki popülasyonlarını etkilemiştir. Nehir kenarlarında gelişen aşırı otlanma, kunduz popülasyonları üzerinde de doğrudan etkilere neden olmuştur. Ayrıca kurtların ortadan kaybolmasıyla, temel olarak kurtların diyetlerini oluşturan Kanada geyiklerinin sayısında da düzensiz bir artış gözlemlenmiştir. Gerçekleşen olumsuz etkilerin gözlemlenmesi sonucunda doksanlı yıllarda bölgedeki gri kurt popülasyonlarının tekrardan artması için yeni çalışmalara başlanmıştır.
1995 yılının Ocak ayında ABD ve Kanada'dan gelen yaban hayatı yetkilileri tarafından; Hinton, Alberta, Kanada yakınlarında Jasper Ulusal Parkı'nın doğusundan 14 kurt yakalanmıştır. Yakalanan kurtlar 12 Ocak 1995'te 8 kurt ve 20 Ocak 1995'te 6 kurt olmak üzere Yellowstone'a iki ayrı sevkiyatla getirilmiştir. Daha sonra bu kurtlar, Lamar Vadisi'ndeki üç farklı iklimlendirme bölgesine (Crystal Creek, Rose Creek, Soda Butte Creek) salınmıştır. 1995 Mart'ında kafesler açılarak tüm kurtlar Yellowstone'da serbest bırakılmış ve Ocak 1996'da bölgeye Kanada'dan yakalanan 17 kurt daha getirilmiş ve ağıllarından parka salınmıştır. Yeniden yerleştirme planı başlangıçta 3 ila 5 yıl olarak planlansada doğal üreme ve hayatta kalma şartlarının yeterli olduğu gözlemlendiği için 17 kurdun salınmasıyla sona ermiştir.[9]
Yapılan yeniden yerleştirme planlarının çalışmaların sonuç vermesiyle kurt popülasyonları zamanla artmış buna bağlı olarak da kunduz popülasyonlarında artışlar ve nehir kıyısındaki ekosistemde birkaç yıl içinde belirgin şekilde iyileşmeler gözlemlenmiştir. Ayrıca geyiklerin akarsu kıyılarından uzaklaşması sonucunda aspen ağaçları tekrardan büyümüş ve sonunda geyiklerin erişemeyeceği uzunluklara ulaşarak popülasyonlarını artırabilmiştir.[10]
Yellowstone örneği incelendiğinde kilit taşı türlerin ekosistem üzerindeki etkilerini anlamak, değerlendirmek ve gelecekteki koruma stratejilerinin başarısını sağlayabilmek adına dikkat edilmesi gereken bir örnek olarak karşımıza çıkmıştır.[11]
Kilit Taşı Mutualist Örnekleri Nelerdir?
Kilit taşı mutualistler, birbirleriyle etkileşimde bulunan organizmalardır ve bu etkileşimler genellikle karşılıklı fayda esasına dayanmaktadır. Söz konusu organizmaların kaybı, genellikle ekosistemde ciddi etkilere yol açabilmektedir. Örneğin, Kasuari gibi meyve yiyenler, birçok farklı ağacın tohumlarını yayan bir ekolojik niş üstlenmektedir.[12] Bazı tohumlar, kasuari tepeli devekuşlarının sindirim sisteminden geçmedikçe çimlenmemektedir. Kasuari (Casuarius spp.) popülasyonlarının azalması bu tohumların doğal yayılımını engelleyerek birçok bitki türünün çoğalma potansiyelini azaltabilmektedir. [13]
Benzer şekilde Güney Afrika'ya özgü bir bitki örtüsü olan ince çalıların (Fynbos spp.) tohumlarının yayılmasını sağlayan karıncaların, bitki popülasyonlarının çoğalması üzerinde önemli etkilerinin olduğu gözlemlenmiştir. Bölgeye istilacı olarak gelen Arjantin karıncalarının (Linepithema humile) zamanla tohumları yayan mutualist karıncaların yerini alarak mutualist karınca popülasyonlarını azaltması bölgedeki bitkileri ciddi biçimde etkilemiştir.[14] Sonuç olarak pek çok örnek özelinde de anlaşılacağı gibi kilit taşı mutualistlerin korunması ve sürdürülebilirliği, ekosistem sağlığı açısından için kritik öneme sahiptir.
Şemsiye Tür Kavramı Nedir?
Biyolojik çeşitliliğin korunması ve bir koruma alanın ne kadar başarılı olduğu dünya ekosistemlerinin dengesini sağlamak ve tehdit altındaki türleri sürdürülebilir bir şekilde yönetmek amacıyla büyük önem taşımaktadır. Koruma planlaması yapılırken seçilecek koruma alanının büyüklüğü, içerisinde bulunan popülasyonun sürdürülebilirliği önem arz etmektedir. Bu noktada karşımıza şemsiye tür (İng: "umbrella species") adı verilen kavram çıkmaktadır. Şemsiye tür, belirli bir türden çok geniş ekosistemleri ya da habitatları temsil eden ve bu ekosistemde yaşayan birçok türü kapsayan bir sınıflandırmadır. Şemsiye türler; ekosistemlerin yapısı, işleyişi, potansiyel koruma alanlarının seçimi ve bu alanların minimum boyutunun belirlenmesi gibi birçok konuda bilgi sağlamaktadır.[15]
Şemsiye tür terimi, ilk kez 1984 yılında Bruce Wilcox tarafından kullanılmıştır. Genellikle büyük alanlara yayılan ve geniş habitat gereksinimlerine sahip olan bu türler ekosistem içindeki diğer canlıları destekleyerek biyoçeşitliliğin sürdürülebilirliğini sağlamaktadır. Wilcox'un önerdiği gibi şemsiye türlerin korunması diğer türleri de dolaylı olarak koruma altına alabilmektedir. Çünkü bu türler geniş coğrafik alanları kapsayarak diğer türlerle etkileşimde bulunmaktadır. Bir türün şemsiye tür olarak sınıflandırılabilmesi için o türün yaşadığı ekosistemdeki diğer türlerin de benzer habitat gereksinimlerine (popülasyonunu devam ettirebilmesi için gerekli olan çevresel özellikler) sahip olması gereklidir. Ayrıca şemsiye türlerin seçimi; genellikle yaşadıkları bölgenin coğrafi, topografik ve iklimsel özellikleri göz önünde bulundurularak yapılmaktadır. Popülasyonun büyüklüğü, bir şemsiye türünün izlenmesini kolaylaştıran faktörlerdendir ve türün coğrafi yayılımı, bu türün başka alanlarda da benzer koruma amaçları için kullanılabilmesine olanak tanımaktadır.[16]
Çoğu zaman koruma uygulamalarında tek bir tür şemsiye tür olarak seçilse de, ekolog Robert J. Lambeck, her türün tek başına tüm kriterlere duyarlı olamayabileceği için birden fazla türle hareket etmenin alanın uzamsal ve bileşimsel özelliklerini daha etkili bir şekilde belirlenmesine katkı sunabileceğini öne sürmektedir. Bu yaklaşım, süreçlerle kısıtlanan ve çevresel tehditlere karşı duyarlılık seviyesi yüksek olan türleri belirleyerek koruma çabalarını daha etkili hale getirebilmektedir.[17]
Odak Türler ve Şemsiye Etkisi Nedir?
Yaban hayatı koridorları oluşturmak için şemsiye türlerle birlikte kullanılan türler, odak tür (İng: "focal species") olarak adlandırılmaktadır. Odak türler sahip oldukları şemsiye etkisi (İng: "umbrella effect") potansiyellerine göre seçilmektedir. Şemsiye etkisi, bir türün diğerleri üzerindeki etkilerini ölçen kavramı ifade etmek için kullanılmaktadır. Odak türler aracılığıyla yaratılan yaban hayatı koridorları biyoçeşitliliği artırma, göçmen türler için güzergahlar sağlama ve habitat kaybını en aza indirme potansiyeline sahip olarak karşımıza çıkmalıdır. Bu strateji, coğrafi bilgi sistemleri aracılığıyla belirlenen kriterlere dayanarak, ekosistemlerin geniş ölçekte korunması ve yönetilmesi için bilimsel bir temel oluşturmaktadır.[18]
Özetle şemsiye türler, genellikle onlarla aynı habitatı paylaşan diğer türlerinin de incelenmesiyle seçilmektedir. Bu sebeple koruma stratejileri o habitatta yaşayan tüm canlıların gereksinimleri üzerine inşa edilecek şekilde planlanmaktadır. Ayrıca şemsiye tür kavramı, odak türlerle birleştiğinde biyoçeşitliliğin korunması açısından daha sürdürülebilir bir adım olarak değerlendirilmektedir.
Evrimsel Olarak Ayrık ve Küresel Olarak Tehlike Altındaki Türler Nelerdir?
Evrimsel olarak ayrık ve küresel olarak tehlike altındaki (İng: "evolutionarily distinct and globally endangered") türler, biyolojik çeşitliliğin özel bir alt kümesini oluşturarak nesil koruma durumunu ve genetik açıdan farklı bir taksonu ifade eden türleridir. Ayrıca, evrimsel ayrık ve tehlikedeki türler genellikle kendi cinslerinin hayatta kalan tek üyesi veya daha yüksek taksonomik sıralamaya sahip olan türler olmaları sebebiyle bu türlerin neslinin tükenmesi ekolojik açıdan önemli kayıplar meydana getirmektedir. Körfez muturu (Phocoena sinus) gibi nadir deniz memelileri, yabanarısı yarasası (Craseonycteris thonglongyai) gibi dünyanın en küçük memeli türleri ve benzeri türler bu kategoriye dahil edilebilmektedir.[19]
Evrimsel Ayrıklık Puanı Nedir?
Evrimsel ayrık ve tehlikedeki türleri belirlemek için genellikle evrimsel ayrıklık (İng: "evolutionary distinctiveness") puanı kullanılmaktadır. Bu puanlama sistemi bir türün evrimsel benzersizliği ve soyunun tükenme riskini ölçen bir değerlendirmedir. Evrimsel ayrıklık çeşitli ölçeklerde incelenmektedir. Bunlar:
- Evrimsel benzersizlik: Türün diğer türlerle olan genetik farklılıkları ve evrimsel özelliklerini ifade etmektedir.
- Tehdit düzeyi: Türün soyunun tükenme riskini belirlemek için çeşitli tehdit faktörlerini belirten ölçektir.
- Popülasyon büyüklüğü: Türün popülasyonun sınırlarını belirtmektedir.
Ayrıca evrimsel ayrıklık temel olarak filogenetik ağaçlara dayanmaktadır. Filogenetik ağaç; kök, dal, yaprak ve düğüm gibi temel bileşenlere sahiptir. Kök tüm türlerin ortak atalarını temsil eder, dallar ortak atadan türlerin ayrıldığı noktaları gösterir, yapraklar günümüzde var olan mevcut türleri simgeler, düğümler ise evrimsel ayrıklıkları belirleyen noktalardır. Bir türün evrimsel ayrıklık puanı, onu köke bağlayan bölümlerin evrimsel ayrıklık puanlarının toplamıyla oluşmaktadır. Filogenetik ağaçtaki düğümlerin sıralamasında ve segmentlerinin uzunluğunda varolan belirsizlikler nedeniyle, evrimsel ayırt edicilik ölçümleri kesin sonuçlar göstermeyebilmektedir. Ancak yine de bu ölçümler, evrimsel benzersizliği ve türler arası farklılığı değerlendirmek için güvenilen bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır.[20]
Londra Zooloji Derneği, 2007 yılında Evolutionarily Distinct and Globally Endangered Of Existence Programı'nı başlatarak evrimsel ayrıklığı yüksek türlerin korunmasına odaklanmıştır. Program, dünya genelinde 87 farklı türün korunmasına olanak sağlamak amacıyla 97 adet burs fonu dağıtmıştır. Bu çaba, evrimsel açıdan benzersiz olan ve yaşadığı ekosistem içerisinde önemli rol üstelenen türleri korumak adına küresel ölçekte kayda değer bir adım olarak karşımıza çıkmaktadır.
Özetle evrimsel ayrık ve tehlikedeki türlerin korunması, sadece kendi evrimsel süreçlerini değil, aynı zamanda genel biyolojik çeşitliliği de koruma altına alınmasına katkı sunmaktadır. Ayrıca evrimsel ayrıklık puanı, evrimsel önem ve soyunun tükenme riski açısından bir türün önceliğini belirleyen önemli bir metrik olma özelliği de taşımaktadır. Bu kavramın, şemsiye türler gibi diğer koruma biyoloji adımları ile birlikte değerlendirilmesi coğrafi koridorların açılması ve türlerin korunması gibi konularda ilerleme kaydedilmesi açısından da faydalı bir bakış açısı olmaktadır.[21]
Kurucu Tür Kavramı
Kurucu türler (İng: "foundation species") ekolojik topluluklardaki yaygınlıkları nedeniyle parçası oldukları ekosistemin yapısı üzerinde kilit rol oynayan türlerdir. Kurucu türler, birincil üreticiler, otçullar veya etçiller gibi çeşitli trofik seviyelerde bulunan canlılar olabilmektedir. Bu terim, Paul K. Dayton tarafından 1972 yılında ortaya atılmıştır, başlangıçta deniz omurgasızları ve alg toplulukları üzerinde uygulanmıştır.
Kurucu türler, bir ekosistemin çeşitli koşullara karşısındakini direncini artırmaktadır. Onların etkisi, diğer türler üzerindeki dengeleyici ve düzenleyici rollerle birleşerek ekosistemin sağlığını korumaktadır. Kurucu türler, özellikle kirlilik gibi bozucu etkenlere karşı ekosistemin tepkisini anlamak için odaklanılacak unsurların anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Dolayısıyla tüm topluluktaki değişimleri izlemek yerine belirli türler üzerinden bir anlayış geliştirmeyi mümkün kılmaktadır. Kurucu türler, rakiplerini azaltarak tür çeşitliliğini düzenleyebilir aynı zamanda da diğer türler için habitat sağlayarak pozitif etkiler yaratabilmektedir.[22]
Kurucu Türlerin Ekosistemlerdeki Etkisi Nedir?
Bu terim dünya genelindeki ekosistemlerde hem sucul hem de karasal ortamlardaki organizmaları ifade etmek için kullanılmıştır. Aaron Ellison başta olmak üzere bazı araştırmacılar, kurucu tür terimini ağaç türlerini tanımlayan belirli orman ekosistemlerini etkileyen ve düzenleyen türler olarak sınıflandırarak terimin karasal ekoloji içerisinde yaygınlaşmasını sağlamışlardır. Öte yandan deniz omurgasızları ve alg toplulukları üzerine odaklanan çalışmalarda sucul ekosistemlerdeki kurucu tür kavramının yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bu türler, sualtı ortamlarındaki dengeyi koruyarak ve çeşitliliği artırarak önemli bir ekosistem rolü oynamaktadır.[23]
Özellikle kelp ormanları gibi ekosistemlerde kurucu türlerin etkilerini belirgin şekilde görebilmek mümkündür. Örnek olarak deniz samurları, kelp orman popülasyonlarının bolluğunu artırarak ekosistemdeki dengeyi sağlarlar. Bu durum, kilit taşı avcıların kurucu türleri etkilediğinde ekolojik topluluk üzerinde değişikliklere neden olabileceğini göstermektedir.
Bir Kurucu Türün Yok Oluşu Bölge Ekosistemini Nasıl Etkiler?
Kurucu türler genellikle bulundukları bölgede sayıca avantajlı olan türlerdir ancak çeşitli nedenlerle ortadan kalktıklarında bölge ekosistemi üzerinde etkileri fark edilmektedir. Bu duruma örnek olarak Kanada baldıranı veya Kanada sugası (Tsuga canadensis) olarak bilinen ağaç popülasyonlarının yok oluş süreci verilebilmektedir.
Kanada baldıranı, Kuzeydoğu ABD'den Güneydoğu Kanada'ya kadar geniş bir coğrafyada yayılan bir ağaç türüdür. Ancak 1980'lerden itibaren bu tür, Adelgidae familyasına ait Adelges cinsinden bir yaprak biti tarafından yok edilmeye başlanmıştır. Yaprak bitleri, ağaçların iğne yapraklarına yerleşerek beslenmiş ve ağaç popülasyonlarını uzun vadede oldukça olumsuz etkilemiştir. Yaprak bitlerinin saldırısı, ağaçların fotosentez yapma yeteneğini azaltarak besin alımını engellemiş ve bu nedenle Kanada baldıranı popülasyonları ciddi zarar görmüştür. Kanada baldıranları, bu zararlı yaprak bitlerinin saldırısına maruz kaldıktan bir müddet sonra söz konusu ekosistemde köklü değişiklikler yaşanmıştır. Yaprağını döken ağaçlar yerini kuzeyde huş ağaçlarına (Betula spp.) meşelere (Quercus) bırakmış, güneyde ise lale ağaçlarının (Liriodendron spp.) ortaya çıktığı görülmüştür. Kanada baldıranının yok olma süreci sadece bu türün kaybı ile sınırlı kalmamıştır ve içinde bulunduğu ekosistemi de derinden etkileyerek bölge ekosisteminin çökmesine neden olmuştur.[24]
Özetle, Kanada baldıranlarının yok oluş süreci ekosistemdeki türler arasındaki etkileşimleri ve bir kurucu türün kaybının yaratabileceği geniş kapsamlı sonuçları gözlemleyebilmek açısından önemli bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü üzere ekosistem koruma çalışmalarında kurucu türlerin belirlenmesi ve korunması, ekosistem sağlığının sürdürülebilirliği açısından önem arz etmektedir.
Ekosistem Mühendisi Türler Kavramı Nedir?
Ekosistem mühendisi türler (İng: "ecosystem engineer species"), çevrelerini değiştiren ve ekosistem içinde belirgin etkiler yaratan organizmalardır. Bu organizmalar, habitatlarını dönüştürerek diğer türlerin dağılımını etkileyen ve bazı durumlarda ekolojik restorasyonlar yaratarak çevrelerinde önemli rol oynayan türlerdir. Ekosistem mühendisi türler, bir ekosistemin sağlığını ve kararlılığını korumada önemlidir. Habitat oluşturarak veya değiştirerek diğer organizmaların dağılımını etkileyebilmektedirler.
Ekosistem mühendisi türlerin asıl önemi trofik düzeydeki etkilerinden çok çevrelerini değiştirebilmeleri yönüdür. Dolaysıyla ekosistem mühendis türler, ekosistemdeki tür zenginliği üzerinde büyük bir etkiye sahip olarak çevrelerini daha sürdürülebilir ve dengeli hâle getirerek ekosistem hizmetlerini iyileştirebilmektedir. Tüm organizmaların çevrelerini bir şekilde etkilediği bilindiğinden "ekosistem mühendisi" terimi, yalnızca diğer organizmaları belirgin ölçüde etkileyen kilit taşı türleri tanımlamak amacıyla kullanılmalıdır.[25]
Ekolog Clive G. Jones ekosistem mühendisi türleri iki grupta sınıflandırmıştır. Bunlar:
- Allojenik mühendisler: Çevrelerindeki canlı cansız yapıları çeşitli yollarla fiziksel olarak değiştirerek biyofiziksel çevreyi modifiye eden canlılardır. Allojenik mühendislere örnek olarak ağaç kesici karıncası (Leafcutter ant) türünün, bitki materyallerini kesip taşıyarak çevrelerini değiştirmesi verilebilmektedir. Yaprakları çiğneyerek oluşturdukları mantar bahçeleri, toprak yapısını değiştirmekte ve mantarlarının beslenmesi için uygun bir ortam yaratmaktadır Bir başka örnekse toprak erozyonunu azaltabildiği ve suyun toprak altında daha iyi akmasına olanak tanıdığı bilinen termit yuvaları olarak verilebilir. Bu tür örnekler çevrelerinde yarattıkları fiziksel değişimlere göre çoğaltılabilmektedir.[26]
- Otojenik Mühendisler: Otojenik mühendisler, çevresini değiştirerek kendi yapılarını modifiye eden canlılardır. Örnek olarak bazı tropik ağaçlar, kendi kök sistemleri aracılığıyla çevrelerini şekillendirmektedir, bataklık alanlarda yaşayan ağaçlar geniş kök sistemleri ile su dengesini düzenler ve çevresindeki bitki örtüsünü etkileyerek ekolojik mühendisler gibi hareket etmektedir.[27]
Nesli Döndürülmek İstenen Ekosistem Mühendisi Türler ile Ekolojik Restorasyon Nasıl Yapılır?
2021'in sonlarında George Chruch önderliğinde kurulan Colossal Biosciences isimli şirket yünlü mamutlar, Tazmanya kaplanları ve çeşitli kuş türleri başta olmak üzere nesli tükenmiş birçok canlı üzerinde türdiriltimi çalışmalarında bulunmaktadır. Bu çalışmaları yaparken önemli bir hedef de daha önce ekosistemlerde kilit rol oynayan türlerin neslini döndürerek o ekosistemde ekolojik restorasyon yaratabilmek. Dolayısıyla da nesli döndürülmüş türlerin de ekosistem mühendisi türler olarak sınıflandırabilmek mümkünüdür. Colossal Biosciences'ın ekolojik restorasyon misyonu özellikle yünlü mamutlar (Mammuthus primigenius) üzerinde ortaya çıkmaktadır.
Yeniden yabanileştirilmiş yünlü mamutların Kuzey kutbu otlaklarını ve yeniden bozkır alanları geliştireceği, karbon tutulması ve metanın baskılanmasını sağlayarak ekolojik mühendisler olarak önemli rol oynayacağı düşünülmektedir. Ayrıca nesli döndürülen soğuğa toleranslı mamut melezleri, toprağın üzerindeki yoğun kar tabakasını sıyırarak havanın toprağa ulaşmasını kolaylaştıracak böylelikle de Sibirya otlaklarının yeniden genişleyeceği ön görülmektedir. Yani yünlü mamutlar geçmişte yaşadıkları ekosistemi de kendileri ile birlikte canlandırmış olacaklar.[28]
Sonuç olarak eğer yünlü mamutlar başta olmak üzere nesli tükenmiş canlıların nesli döndürülebilirse bu türler ekosistem mühendisleri olarak hareket ederek küresel iklim değişikliği ve habitat kaybı gibi sorunlarla mücadelede kritik rol üstlenebilirler.
Ekosistem Mühendisi Türler Üzerindeki Tartışmalar Nelerdir?
Bazı araştırmacılar, her türün çevresini değiştirdiğini dolayısıyla da terimin genelleşerek belirsiz hale geldiğini savunmaktadır. Bu bakış açısına göre, tüm türler bir şekilde çevrelerini etkilediği için her türün ekosistem mühendisi olarak kabul edilmesi gerektiği öne sürülmektedir. Diğer araştırmacılarsa ekosistem mühendisliği teriminin daha spesifik ve sınırlı bir şekilde tanımlanması gerektiğini savunmaktadır.
Ekosistem mühendisliği terimi, türleri sınıflandırmak ve etkilerini belirlemek konusunda önemli bir potansiyele sahip olmasına rağmen, bu terimin genel ve spesifik kullanımı konusunda devam eden tartışmalar devam etmektedir.[29]
Biyoindikatör ve Biyomonitör Türler Terimleri Nelerdir?
Biyoindikatör (İng: "bioindicator species") veya diğer adıyla gösterge tür, çevresel değişikliklere karşı hassas tepkileri ile ekosistemlerin durumu hakkında önemli bilgiler sağlayan türleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu organizmaların belirli çevresel değişikliklere tepki verme potansiyelleri; kirlilik düzeylerini, habitat kalitesini ve biyolojik çeşitlilik düzeyini belirlemekte ön plana çıkmaktadır. Ayrıca biyoindikatör türler belirli bir bölgedeki çevresel sorunların ne kadardır devam ettiğine dair de veriler sunmaktadır.[30]
Biyomonitör (İng: "biological monitor "), etrafındaki çevrenin kalitesi hakkında niceliksel bilgi sağlayan ve çevresel değişikliklere tepki veren bir organizmadır. Bu organizmalar, genellikle belirli bir bölgede doğal olarak bulunan canlılardan seçilir ve çevresel parametrelerdeki değişikliklere verdiği tepkiler ölçülerek bölgenin ekolojik durumunun analiz edilmesi sağlanmaktadır. Biyomonitör kavramı genellikle biyoindikatör türleri de tanımlamak için kullanılmaktadır.[31]
Fiziksel veya kimyasal testlerin yetersiz kaldığı durumlarda biyoindikatörler doğrudan o ekolojik bölgenin birer parçası oldukları için bölgedeki çevresel sorunların anlaşılması açsından önemli veriler sunmaktadır. Ayrıca bilim insanları, belirli bir bölgedeki tüm toplulukları izlemek yerine bir gösterge türe odaklanarak daha hızlı şekilde sonuca ulaşabilmektedir.
Biyoindikatörler aynı zamanda sterilizasyon işlemlerinin etkinliğini ölçmek için kullanılmaktadır. Sterilizasyon öncesinde seçilen dirençli mikroorganizmalar, genellikle Bacillus veya Geobacillus türleri gibi özel mikroorganizmalardan oluşmaktadır. Bu mikroorganizmalar, normal sterilizasyon işlemlerine karşı direnç gösteren ve endüstri standardına uygun biyoindikatör olarak kullanılan türlerdir. Belirli bir ortamda bu dirençli mikroorganizmaların yerleştirilmesi sterilizasyon işleminin etkisinin ne ölçüde olduğunu değerlendirmek adına kullanılabilen bir parametredir. Bu mikroorganizmaların hayatta kalması sterilizasyon işleminin başarısız olduğunu veya mikroorganizmaların izole edilmiş bölgelerde hayatta kaldığı gibi çeşitli sonuçları gösterebilmektedir.[32]
Biyoindikatör Türlerin Belirli Bir Bölgeye Uygulanması Sırasında Hangi Adımlar İzlenmelidir?
İlk adım, belirli bir çevresel değişikliği belirleme yeteneği olan uygun bir biyoindikatör türün seçimidir. Devamında hangi çevresel parametrelerin izleneceği belirlenmelidir. Biyoindikatörler genellikle belirli koşullara hassas tepki verir, bu nedenle izlenecek parametreler, seçilen biyoindikatör türünün duyarlı olduğu faktörlere bağlı olmalıdır. Biyoindikatörlerin çevresel değişikliklere yanıt verdiği yerlerde örneklemeler alınarak laboratuvar ortamında veya saha koşullarında analiz edilmelidir.
Analiz sonucunda elde edilen veriler değerlendirilmeli ve biyoindikatörlerin hangi çevresel değişikliklere nasıl tepki verdiği tespit edilmeye çalışılmalıdır. Bu değerlendirme süreci çevresel durumu anlamak ve varsa sorunlu alanları belirlemek adına önemlidir. Son olarak düzenli örnekleme ve analizlerle, çevresel değişikliklerin zaman içindeki eğilimleri anlaşılmalı ve bu bilgiler çerçevesinde bölgeye uygun koruma planlamasının yapılması için gerekli adımlar izlenmelidir.[33]
Biyoindikatör Tür Örnekleri Nelerdir?
Popülasyonları ve çevresel değişimleri örnekleyen birçok biyoindikatör tür bulunmaktadır. Bunlardan bazıları:
- Su pireleri (Daphnia): Özellikle suyun kimyasal bileşenlerine ve su kalitesindeki değişikliklere karşı duyarlılıkları sebebiyle ön plana çıkmaktadır.
- Likenler (Lichenes): Likenler, atmosferik kirliliği belirlerken biyoindikatör rolü oynamaktadır. Bu organizmalar, hava kalitesindeki değişikliklere duyarlıdırlar dolayısıyla da hava kirliliğinin tipinin ve şiddetinin belirlenmesinde kullanılmaktadır. Örneğin bir bölgedeki liken popülasyonlarının azalması o bölgede kükürt bazlı kirleticiler ve nitrojen oksitler gibi çevresel kirleticiler olduğunu işaret edebilmektedir.[34]
- Mantarlar (Fungi): Kimi mantar türleri, toprak kirliliği ve radyoaktivite gibi çeşitli çevresel değişikliklere duyarlıdır. Bu sebeple topraktaki mantarların büyüme ve gelişimi, o bölgenin toprak kalitesi hakkında bilgi sağlayabilmektedir.
- Kurbağalar(Anura): Çevre kirliliği çalışmalarında biyoindikatör tür olarak yaygın biçimde kullanılmaktadır. Derileri ve larvalardaki solungaçları aracılığıyla toksik kimyasalları süzme yetenekleri, çevresel değişikliklere karşı duyarlı olmalarını sağlamaktadır. Bu organizmalar özellikle organoklorlu pestisit (zehirli ilaç) kalıntıları gibi toksinlerin birikmesine eğilim göstermektedir. Yaşam döngüleri sırasındaki adımlar belirgin olarak gözlemlenebildiği için hayvanın gelişme sürecinde morfolojik ve davranışsal değişiklikler rahatlıkla tespit edilebilmektedir. Ayrıca, geçirgen bir cilde sahip olmaları da çevresel faktörleri değerlendirmek için model organizmalar olarak kullanılmalarına olanak tanımaktadır.[35]
- Kirletici Mikroorganizmalar: Bazı mikroorganizmalar, kadmiyum ve benzen gibi kirletici maddelere maruz kaldıklarında, stres proteinleri olarak adlandırılan yeni proteinleri üretmektedir. Böylelikle de stres proteinleri, kirlilik seviyelerindeki değişiklikleri tespit etmek için erken uyarı sistemleri olarak kullanılmaktadır.[36]
- Öglena (Euglena gracilis): Hareketli, tatlı su yaşamına adapte olmuş ve fotosentez yapabilen bir kamçılı mikroorganizmadır. Bu prokaryot, çevresel streslere karşı hassas ve duyarlı olması yönüyle biyoindikatör olarak kullanılabilmektedir. Mikroorganizma, ağır metaller, inorganik ve organik bileşikler gibi çeşitli çevresel stres faktörlerine maruz kaldığında bu değişikliklere belirgin şekilde tepki vermektedir. Yani, Euglena gracilis, çevresel stres faktörlerinin varlığını veya seviyesini belirlemede kullanılabilecek bir organizma olarak karışımıza çıkmaktadır.[37]
- Mercan resifleri (Anthozoa): Mercan resiflerindeki, mercan poliplerinin simbiyotik yaşadığı alg popülasyonunun stres veya değişen çevresel koşullara duyarlılık göstermesi nedeniyle azalması veya kaybolması sonucu meydana gelen mercan beyazlaması biyoindikatör olarak kullanılmaktadır. Bu durum, genellikle mercanlara renk veren zooxanthellae adlı alglerin sayılarının azalması nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Mercan beyazlaması, deniz ekosistemlerindeki sağlığın genel durumu hakkında bilgi sağlayarak koruma planlamaları ve çevresel düzenlemelerde rol oynamaktadır.[38]
- Kaplan böcekleri (Cicindelidae): Bu canlılar diğer örneklere kıyasla daha çok yaşadığı bölgenin biyoçeşitliliği konusunda bilgi sağlamaktadır. Kaplan böcekleri, yaşadığı bölgedeki kuş ve kelebek çeşitliliği hakkında yorum yapabilmek açısından veriler sağlayarak biyoindikatör olma özelliği taşımaktadır.[39]
Küresel Ölçekte Biyoindikatörler Nelerdir?
Koruma planlaması ve çevresel izleme programları, biyoindikatörleri küresel çapta kullanmaya yönelik önemli adımlar atmaktadır. Örneğin, Avrupa'da Su Çerçeve Yönergesi, su kaynaklarının sürdürülebilirliğini sağlamak için biyoindikatörleri kullanmayı teşvik etmektedir. Bu yönerge, tüm AB üye devletlerini yüzey ve yeraltı sularının iyi durumda tutulması konusunda yönlendirmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde Çevre Koruma Ajansı (EPA), su kalitesinin değerlendirilmesi için biyoindikatörleri içeren hızlı biyodeğerlendirme protokollerini benimsemektedir.[40] Güney Afrika'da ise Güney Afrika Puanlama Sistemi (SASS) olarak isimlendirilen biyoindikatör sistemi, su kalitesinin değerlendirilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır.[41]
Özetle biyoindikatör türlerin; çevresel kirliliğin türünü, şiddetini ve süresini belirlemede önemli bir rol oynamaları sebebiyle küresel ölçekte kullanımları, çevresel değişikliklere hızlı tepki verme ve ekosistem sağlığını sürekli izleme yeteneğini arttırması nedeniyle giderek önem verilen bir konu haline gelmektedir.
Amiral Gemisi Türler Ne Demektir?
Amiral gemisi türler (İng: "flagship species"), biyoçeşitlilik ve çevre koruma hareketlerinin önem kazanması sonucunda ortaya çıkmıştır. 1980'lerden itibaren doğa koruma organizasyonları ve koruma planlamacıları; halkın ilgisini çekmek, bilinçlendirmek ve koruma planlamalarına destek sağlanması maksadıyla belirli türleri vurgulamaya yönelik stratejiler oluşturdular.
Bu misyon sonucunda ortaya çıkmış bir kavram olan amiral gemisi türler; popülerlikleri, çekicilikleri, sembolik anlamları ve insanları eyleme geçirmeye teşvik etmelerine bağlı olarak seçilmektedir. Amiral gemisi türler; logolar, kampanya materyalleri, koruma organizasyon ve planlamalarındaki sembol kullanımlarında başı çekmektedir. Bu sayede amiral gemisi türler, bir sembol haline gelerek doğa koruma kampanyalarının odak noktasını oluşturmaktadır. Ayrıca bu türlerin popülerliği ve ilgi çekiciliği, koruma programları ve projeleri için fon oluşturmaya da hizmet etmektedir. Yani bir çeşit sembolik tür gibi düşünebilirsiniz.
Halk arasında iyi tanınan türler olan Bengal kaplanı (Panthera tigris tigris), Asya fili (Elephas maximus), mavi yengeç (Callinectes sapidus) hatta ülkemizin güneydoğu illerinde yaşayan kelaynaklar (Geronticus eremita) amiral gemisi türlerin bazı örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır.[42]
Greenpeace'in balina avcılığı konusundaki çabaları bir amiral gemisi türlerle koruma çabalarına bir örnek teşkil etmektedir. Bu örgüt, balıkların korunması ve balina avcılığının durdurulması amacıyla yürütülen projelerine destek sağlamak ve finansal kaynak elde etmek için popüler ve iyi tanınan balina türlerini amiral gemisi tür olarak kullanmaktadır.[43]
Natural Resources Defense Council gibi sivil toplum kuruluşları, Amerikan kara ayısının (Ursus americanus) bir alt türü olan hayalet ayılar (Ursus americanus kermodei) diğer bireylerden farklı olarak beyaz fenotipli olmaları sebebiyle amiral gemisi tür olarak kullanılmıştır. Bu hayvanlar albino değildir, çünkü deri ve gözleri hala pigmentlidir. Sahip oldukları beyaz renk, MC1R genindeki iki alel mutasyonu sonucunda ortaya çıkmaktadır. MC1R genindeki mutasyonlar, melanin üretimini engelleyerek deri ve tüylerin beyaz olmasına neden olur. Beyaz renkli bireyler, insanlar tarafından daha çok ilgi görerek Kanada'daki yağmur ormanlarının korunmasında etkili olmuştur.[44]
Hindistan hükümetinin 1973 yılında başlattığı "Project Tiger" projesi amiral gemisi türlerin kullanımına bir başka örnektir. Projenin başlatıldığı 1 Nisan 1973 tarihi aynı zamanda Hindistan'da "Ulusal Kaplan Günü" olarak kutlanmaktadır. Proje, belirlenen 15 koruma alanında kaplan popülasyonunu artırmak ve kaplanları korumak için çeşitli stratejileri desteklemiştir. Project Tiger, başlangıcından bu yana önemli ilerlemeler elde etmiştir. Hindistan'ın farklı bölgelerindeki koruma alanlarındaki kaplan popülasyonları artmış, ekosistem dengesi sağlanmış ve kaçak avcılık önemli ölçüde azalmıştır.[45]
Ayrıca World Wildlife Fund (WWF) gibi büyük doğa koruma kuruluşları, kendi logolarında amiral gemisi türleri kullanarak markalaşma ve bilinirlik oluşturma yoluna gitmektedir. Worldwide Fund for Nature'ın logosunda yer alan panda, sadece kuruluşun sembolü değil, aynı zamanda bağışçıların ilgisini çekerek fon oluşturmak konusunda da etkili olmaktadır.[46]
Görüldüğü üzere amiral gemisi türler sadece doğa koruma amaçları için değil, aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarının ve koruma planlamalarının stratejik hedeflere ulaşmak için kullandığı bir araç olmaktadır. Bu strateji, hem finansal kaynak sağlama hem de kamuoyunun dikkatini çekme açısından önemli bir rol oynamaktadır.[47]
Amiral Gemisi Tür Kavramı Üzerindeki Etik Tartışmalar Nelerdir?
Amiral gemisi türler, doğa koruma çabalarında etkili olabilirken kullanımlarının bazı sınırlamalar ve zorluklar barındırdığı da görülmüştür bu durumda konun etiğinin tartışılmasına neden olmuştur. Amiral gemisi türler genellikle toplum tarafından çekici oldukları düşünülen türler arasından seçilmektedir. Bu seçimde tarafsız bir dağılımın sağlanması ve seçilen türlere göre toplumca daha az bilinen ancak ekosistem için kritik rol oynayan türlerin göz ardı edilmemesi önemlidir. Bu sebeple amiral gemisi olarak seçilen ve ön plana çıkarılan türlerin diğer türlerle olan ilişkilerine dikkat edilmelidir.
Bir amiral gemisi türün nesli tükenirse koruma paydaşlarının tutumları olumsuzlaşarak kamuoyu nezdinde koruma çabalarının başarısız olduğu gibi düşüncelere neden olabilir. Ayrıca amiral gemisi türler, kamuoyunda bu türlerin yaygın olduğu izlenimini yaratabilir. Ancak, seçilen türlerin gerçekten de tehlike altında olabileceği unutulmamalıdır. Dolaysıyla kamuoyunda algılananla, gerçek tehdit seviyeleri arasındaki farka dikkat edinilmesi gereklidir.
Özetle koruma planlamalarında amiral gemisi türlerin kullanımı, bilinirlik ve fon oluşturulması açısından etkili olabilirken, beraberinde bir dizi etik ve stratejik zorluk getirmektedir. Dolayısıyla objektif, bilinçli ve dengeli bir yaklaşım benimsenmesi ekosistem sağlığı açısından daha sürdürülebilir sonuçların doğmasına katkı sağlamaktadır.
Sonuç
Sonuç olarak koruma planlaması ve koruma biyolojisi; doğal yaşam alanlarını korumak ve insan ile doğa etkileşiminin sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi adına geliştirilen yaklaşımlar olarak karşımıza çıkmaktadır. İklim değişikliği, endüstrileşme ve kentsel genişleme gibi etmenler doğal yaşam alanlarını tehdit ettiği günlerde koruma planlaması bu tehditlere karşı alternatif bir bakış açısı olmaktadır. Gelecekte, ekosistemlerin dengesini sürdürmek ve türlerin neslinin devamını sağlamak için koruma planlama süreçlerinin daha da yaygınlaşacağı öngörülmektedir bu bağlamda tüm insanlığın etkileşim içinde çalışması doğal mirasımızı korumak ve onu gelecek nesillere aktarabilmek adına kritik rol oynamaktadır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ T. M. Caro, et al. (2003). On The Use Of Surrogate Species In Conservation Biology. Wiley, sf: 805-814. doi: 10.1046/j.1523-1739.1999.98338.x. | Arşiv Bağlantısı
- J. Cimon-Morin, et al. (2018). Conservation Biogeography Of Ecosystem Services. Elsevier, sf: 25-30. doi: 10.1016/B978-0-12-809665-9.09205-3. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. R. Margules, et al. (2002). Systematic Conservation Planning. Springer Science and Business Media LLC, sf: 243-253. doi: 10.1038/35012251. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. T. Paine. (2002). Food Web Complexity And Species Diversity. University of Chicago Press, sf: 65-75. doi: 10.1086/282400. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. T. Paine. (2002). A Note On Trophic Complexity And Community Stability. University of Chicago Press, sf: 91-93. doi: 10.1086/282586. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Barua. (2011). Mobilizing Metaphors: The Popular Use Of Keystone, Flagship And Umbrella Species Concepts. Springer Science and Business Media LLC, sf: 1427-1440. doi: 10.1007/s10531-011-0035-y. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. P. Cohn. (1998). Understanding Sea Otters: Exxon Valdez Oil Spill Engenders Research That Sheds Light On These Cute, Cuddly Creatures. BioScience, sf: 151-155. doi: 10.2307/1313259. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. E. Estes, et al. (2006). Sea Otter Predation And Community Organization In The Western Aleutian Islands, Alaska. Wiley, sf: 822-833. doi: 10.2307/1938786. | Arşiv Bağlantısı
- D. W. Smith, et al. (1994). The Reintroduction Of Gray Wolves To Yellowstone National Park And Central Idaho.
- ^ A. Stine. How Wolves Mitigate The Effects Of Climate Change - Non Profit News | Nonprofit Quarterly. (9 Kasım 2023). Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: Non Profit News | Nonprofit Quarterly | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. C. Wilmers, et al. (2004). Trophic Facilitation By Introduced Top Predators: Grey Wolf Subsidies To Scavengers In Yellowstone National Park. Wiley, sf: 909-916. doi: 10.1046/j.1365-2656.2003.00766.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Animal Diversity Web. Casuarius Casuarius (Southern Cassowary). Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: Animal Diversity Web | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. Walker. (2003). Conserving Biological Diversity Through Ecosystem Resilience. Wiley, sf: 747-752. doi: 10.1046/j.1523-1739.1995.09040747.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Alvarez‐Blanco, et al. (2020). Effects Of The Argentine Ant Venom On Terrestrial Amphibians. Wiley, sf: 216-226. doi: 10.1111/cobi.13604. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. ROBERGE, et al. (2004). Usefulness Of The Umbrella Species Concept As A Conservation Tool. Wiley, sf: 76-85. doi: 10.1111/j.1523-1739.2004.00450.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. A. Wilcox. Conference Paperpdf Available In Situ Conservation Of Genetic Resources: Determinants Of Minimum Area Requirements.. Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: ResearchGate doi: 10.13140/2.1.4879.2322. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. J. Lambeck. (2003). Focal Species: A Multi‐Species Umbrella For Nature Conservation. Wiley, sf: 849-856. doi: 10.1046/j.1523-1739.1997.96319.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ EDGE of Existence. Focal Species - Edge Of Existence. (5 Ekim 2023). Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: EDGE of Existence | Arşiv Bağlantısı
- ^ N. J. B. Isaac, et al. (2007). Mammals On The Edge: Conservation Priorities Based On Threat And Phylogeny. PLOS ONE, sf: e296. doi: 10.1371/journal.pone.0000296. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Tutorchase. Selection Of Edge Species For Conservation. Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: Tutorchase | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Mood. Edge | About Zoos. Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: aboutzoos.info | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. M. Ellison. (2019). Foundation Species, Non-Trophic Interactions, And The Value Of Being Common. Elsevier BV, sf: 254-268. doi: 10.1016/j.isci.2019.02.020. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. M. Ellison, et al. (2007). Loss Of Foundation Species: Consequences For The Structure And Dynamics Of Forested Ecosystems. Wiley, sf: 479-486. doi: 10.1890/1540-9295(2005)003[0479:LOFSCF]2.0.CO;2. | Arşiv Bağlantısı
- ^ NatureServe Explorer. Tsuga Canadensis Eastern Hemlock. Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: NatureServe Explorer | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Castilla. Marine Ecosystems, Human Impacts On. (9 Aralık 2004). Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: Elsevier BV doi: 10.1016/B0-12-226865-2/00187-5. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. G. Jones, et al. (2006). Positive And Negative Effects Of Organisms As Physical Ecosystem Engineers. Wiley, sf: 1946. doi: 10.2307/2265935. | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. Q. Romero, et al. (2014). Ecosystem Engineering Effects On Species Diversity Across Ecosystems: A Meta‐Analysis. Wiley, sf: 877-890. doi: 10.1111/brv.12138. | Arşiv Bağlantısı
- ^ T. Newcomb. Scientists Are Reincarnating The Woolly Mammoth To Return In 4 Years. (30 Ocak 2023). Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: Popular Mechanics | Arşiv Bağlantısı
- ^ O. J. Reichman, et al. (2002). Ecosystem Engineering: A Trivialized Concept?. Elsevier BV, sf: 308. doi: 10.1016/S0169-5347(02)02512-0. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. A. H. Siddig, et al. (2016). How Do Ecologists Select And Use Indicator Species To Monitor Ecological Change? Insights From 14 Years Of Publication In Ecological Indicators. Ecological Indicators, sf: 223-230. doi: 10.1016/j.ecolind.2015.06.036. | Arşiv Bağlantısı
- ^ N. W. Q. Group. Biomonitoring. Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: webarchive | Arşiv Bağlantısı
- ^ Protak Scientific. The Biological Indicator Alternative. (3 Şubat 2017). Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: Protak Scientific | Arşiv Bağlantısı
- E. Fleishman, et al. (2005). Using Indicator Species To Predict Species Richness Of Multiple Taxonomic Groups. Wiley, sf: 1125-1137. doi: 10.1111/j.1523-1739.2005.00168.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Halper. Saving Lives And Limbs With A Weed. Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: Time | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. R. K. Lambert. (2002). Environmental Effects Of Heavy Spillage From A Destroyed Pesticide Store Near Hargeisa (Somaliland) Assessed During The Dry Season, Using Reptiles And Amphibians As Bioindicators. Springer Science and Business Media LLC, sf: 80-93. doi: 10.1007/s002449900158. | Arşiv Bağlantısı
- ^ T. K. Parmar, et al. (2016). Bioindicators: The Natural Indicator Of Environmental Pollution. Informa UK Limited, sf: 110-118. doi: 10.1080/21553769.2016.1162753. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Ullah, et al. (2013). Gravitactic Orientation Of Euglena Gracilis—A Sensitive Endpoint For Ecotoxicological Assessment Of Water Pollutants. Frontiers in Environmental Science, sf: 74459. doi: 10.3389/fenvs.2013.00004. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. R. Marín. (2023). Benthic Foraminifera As Bioindicators Of Coral Reef Health. Springer Science and Business Media LLC, sf: 733-733. doi: 10.1038/s43017-023-00451-8. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. P. Rodríguez, et al. (1998). A Test For The Adequacy Of Bioindicator Taxa: Are Tiger Beetles (Coleoptera: Cicindelidae) Appropriate Indicators For Monitoring The Degradation Of Tropical Forests In Venezuela?. Biological Conservation, sf: 69-76. doi: 10.1016/S0006-3207(97)00017-7. | Arşiv Bağlantısı
- ^ EPA. Page Not Found | Us Epa. Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: EPA | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. W. Dickens, et al. (2010). The South African Scoring System (Sass) Version 5 Rapid Bioassessment Method For Rivers. National Inquiry Services Center (NISC), sf: 1-10. doi: 10.2989/16085914.2002.9626569. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Schipper, et al. Effective Biodiversity Assessment And Monitoring. (17 Mayıs 2017). Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: Elsevier BV doi: 10.1016/B978-0-12-409548-9.09844-4. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Greenpeace USA. Save The Whales. (16 Haziran 2015). Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: Greenpeace USA - We fight for a greener, more peaceful world. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Shoumatoff, et al. This Rare, White Bear May Be The Key To Saving A Canadian Rainforest. (24 Ağustos 2015). Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: Smithsonian Magazine | Arşiv Bağlantısı
- ^ I. I. jungles. Project Tiger In India | Tiger Reserves India. (25 Haziran 2013). Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: İnside Indian Jungles | Arşiv Bağlantısı
- ^ W. Life. World Wildlife Fund. Alındığı Tarih: 19 Ocak 2024. Alındığı Yer: World Wildlife Fund | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. Verissimo, et al. (2010). Toward A Systematic Approach For Identifying Conservation Flagships. Wiley, sf: 1-8. doi: 10.1111/j.1755-263x.2010.00151.x. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/12/2024 00:03:09 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/16473
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.