Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat
Tüm Reklamları Kapat

Kitap Analizi: Fizik Felsefesi'ne Giriş: İstanbul Konferansları

18 dakika
2,880
Kitap Analizi: Fizik Felsefesi'ne Giriş: İstanbul Konferansları
Tüm Reklamları Kapat
  • Kitap Başlığı: Fizik Felsefesine Giriş: İstanbul Konferansları
  • Yazar: Hans Reichenbach
  • Çevirmenler: Halil Vahbi Eralp & Nusret Hızır
  • Derleyen ve Yayına Hazırlayanlar: Remzi Demir & İnan Kalaycıoğulları
  • Kitabevi: Fol Yayınevi
  • Sayfa Sayısı: 128
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Sayfa Boyutu (cm2): 13.5 x 21
  • ISBN: 9786254442063
  • Piyasaya Çıkış Tarihi: 09.10.2020
  • Satın Almak İçin: Amazon

İncelemeye Başlamadan Önce

Hans Reichenbach, 1891 yılında Hamburg’da doğmuş olan ünlü bir neopozitivist ve analitik filozoftur. Hayatının bir döneminde mühendislik yapmış, daha sonra ise arkadaşı olan Albert Einstein’ın derslerine katılmıştır. Hayatının ilerleyen dönemlerinde felsefeye ilgi duyan filozof; mantık, tümevarım, olasılık, determinizm, zaman felsefesi ve bilim felsefesi gibi alanlarla ilgilenerek oldukça önemli yayınlar kaleme almıştır. Yahudi kökenli olduğu iddiası ile Nazilerin baskısına maruz kalmış ve 1933 yılında Türkiye’ye iltica etmiştir. İncelemeye başlayacağımız bu kitap, İstanbul’da kaleme aldığı metinler ve yaptığı yayınlardan oluşması itibariyle, bizim için oldukça eşsiz bir öneme sahiptir.

İstanbul Üniversitesi’nde göreve başladıktan sonra felsefe tarihi, bilim felsefesi ve sembolik mantık dersleri verdiğini biliyoruz. Bu dönemde ülkemizde bulunması Viyana Çevresi geleneği ve neopozitivizmin, ülkemizde tanınması ve kendine yer bulması için biricik bir fırsattı. Öyle ki bu neopozitivist geleneğin felsefi yaklaşımı, Reichenbach’ın öğrenci ve takipçileri olan H. Vehbi Eralp, Nusret Hızır, Cemal Yıldırım, Hüseyin Batuhan ve Teo Grünberg gibi değerli felsefecilerce bir şekilde yaşatılmış ve ülkemiz akademisine tanıtılmıştır. İlerleyen yıllarda felsefi ve entelektüel olarak hayal kırıklığına uğradığını düşündüğümüz Reichenbach, ABD’ye göç ederek çalışmalarına orada devam etmiş ve 1953 yılında Los Angeles’ta hayata sözlerini yummuştur.

Böylesi değerli bir filozofun İstanbul’a gelmesi ve entelektüel iklimimize etki etmesi apayrı bir çalışma konusudur. Reichenbach bilim ve felsefe arasındaki ilişkinin, edebiyat ve felsefe arasındaki ilişkiden çok daha derin bağlara sahip olduğunu düşünüyordu. Özellikle bilim felsefesi alanında çalışma yapan araştırmacılar için kendisi hala önemli bir isimdir.

Tüm Reklamları Kapat

Hans Reichenbach (solda)
Hans Reichenbach (solda)
newsroom.ucla.edu

Günümüzde, bazı felsefeciler ve postmodernizme eğilimli düşünürler için ucuz bilim karşıtlığının dayanılmaz bir çekiciliği vardır. Yaygın bir davranış eğilimine bakacak olursak, eğer bilime yönelik oldukça şüpheci bir pozisyonda durmak istiyorsanız, ilk kural hiç şüphesiz, pozitivizm ve neopozitivizme yönelik eleştiriler getirmektir. Bu bahsettiğimiz yazılı olmayan kural, artık yalnızca akademilerde değil, ne yazık ki okuryazar entelektüel kitle arasında da kendine epey bir yer bulmuş gibi görünüyor. Öyle ki bilim karşıtlığı, artık, birçok kişi için aynı zamanda pozitivizm karşıtlığı anlamına geliyor. Ancak burada ciddi bir sorun var; bu sorunu 4 başlıkta ele almak istiyoruz:

  1. Öncelikle, bilimi eleştirmek niyetiyle neopozitivizmi eleştirenlerin büyük bir çoğunluğu, zihin dünyalarında inşa ettikleri neopozitivizm tasarımı üzerinden hareket ediyor gibi görünüyor. Sözünü ettiğimiz eleştirmenlerin çok azı neopozitivist filozofların metinlerine doğrudan atıf yapıyor ya da birincil metinlerden besleniyor.
  2. Diğer yandan neopozitivizme getirilebilecek haklı eleştirilerin neden fizik biliminin güvenilir bulgularından şüphe etmemizi gerektireceği konusunda çoğu eleştirmen ve postmodernist makul bir yanıt vermemekte; hatta bazen bu hususu görmezden gelmektedirler.
  3. Analitik felsefe geleneğinde oldukça önemli bir kırılma noktasını temsil eden neopozitivizmi, günümüzde kapsamlı bir pozisyonda savunan neredeyse hiçbir filozof olmamasına rağmen, neden hala günümüz felsefesinde neopozitivizm eleştirisi yapılıyor? Daha doğrusu bu eleştiriler tam olarak neye veya kimlere yöneliktir? Eğer analitik felsefe geleneğine yönelik ise, neopozitivizm bu gelenek içerisinde bir dönem çok ses getirmiş; ancak daha sonraki yıllarda yerini başka eğilimlere bırakmıştır. Bu sebeple analitik filozoflar ne her şeyi dil analizine indirgemek ile ne de her şeyi bilimsel olarak ele almakla “suçlanabilir”. Çünkü analitik felsefe (veya Anglosakson felsefe) geleneği içerisindeki bu iki farklı yaklaşım, bir dönem oldukça etkili olmasına rağmen, günümüzdeki tüm geleneği temsil etmemektedirler. Günümüzde birbirinden oldukça farklı eğilim ve pozisyonlarda olan yaklaşımlar mevcuttur. Bu nedenle neopozitivizm eleştirisi yapmak tek başına, ne bilim ne bilimsel felsefe ne de analitik felsefe eleştirisidir; neopozitivizm eleştirisi yapmak, yalnızca neopozitivizm eleştirisi yapmaktır. Günümüzde bu eleştiriyi yapmanın, akademik olarak felsefe tarihi araştırmasına yönelik içkin bir değeri olduğunu ise görmezden gelmiyoruz.
  4. Her şeyden öte neopozitivizmin temsil ettiği ilkelerin tam olarak hangi yaklaşım ve ekollere bir tepki niteliği taşıdığı görmezden gelinirse, bütünlüklü bir bakış elde etmek imkânsız hale gelir.

İnceleme yazımızı okurken lütfen bu hususları aklınızda bulundurunuz. İnceleyeceğimiz kitap şu bölümlerden oluşuyor:

  • Sunuş: Remzi Demir & İnan Kalaycıoğulları
  • 1: Felsefe ve Doğa Bilimler
  • 2: Doğa Yasası Meselesi
  • 3: Descartes ve Rasyonalizm
  • 4: Hume ve Duyumculuk
  • 5: Kant ve Eleştirel Felsefe
  • 6: Nedensellik ve Tümevarım
  • 7: Modern Fiziğin Felsefi Anlamı
  • Ek: Bilim Felsefesinin Türkiye’ye Girişi ve Hans Reichenbach (Remzi Demir)

1: Felsefe ve Doğa Bilimler

Filozofumuz bu bölümde başlıktan da anlaşılacağı üzere, bilim ve felsefe arasındaki ilişkinin köklerine yönelik analizler yaparak, bu köklerin oldukça derin ve sağlam olduğunu ifade etmektedir. Böylesi bir analiz için örnek olarak ise Einstein’ın Görelilik Kuramı’na işaret ederek, matematiksel fizikteki bu türden geniş kapsamlı bir kuramın ortaya atılması ile bu kuramın epistemik çözümlemesini felsefenin “yapabilmesi” dikkat değer bir husustur. Ancak böylesi bir girişim için öncelikle bilim (doğa bilimleri) ile ne kast edildiği açıklanmalıdır.

Bilimler içerisinde her zaman özel bir yeri olmuş olan matematik, bir şekilde hep mantık ile ilişkili olagelmiştir. Matematik ve mantık arasındaki ilişki, bilim ve felsefe arasındaki ilişkinin, tarihsel olarak da gözlenebilir parçasını temsil etmektedir. Reichenbach da bunun farkında olarak Kümeler Kuramı ve matematiksel hesaplamaların mantıksal temellendirilmesi gibi alanların öneminden söz etmektedir. Mantık tarihi, bir yönüyle matematik bir yönüyle felsefe bir yönüyle de bilim tarihi ile paraleldir. Bunun farkında olan Reichenbach, bu bölümde mantığın yolculuğunu Aristoteles’ten itibaren izleyerek, kendi yaklaşımına tarihsel bir zemin kurmaktadır. Mantık tarihi, eski matematikçilerin kesinliğini yeterli bulmayan yeni matematikçilerin, yeni kesinlikler bulmasıyla bir arayış yolculuğudur. Bu arayış zaman içerisinde epistemoloji ve dönemin bilimsel dilini de etkilemiş ve eski bilimsel kavramlar yerini yeni bilimsel kavramlara bırakmıştır. Böylesi bir çerçeve, tarihsel izlekte günümüze dek uzanarak Görelilik Kuramı’nın sonuçlarının fizik ve matematiksel sonuçlarıyla da ilgilidir. Bu sonuçlar, yüzümüzü mantığın en temel kavramları olan kesinliklerden olasılıklara doğru çevirmemizi de sağlamıştır. Bilindiği üzere Reichenbach, bu fikirleri doğrultusunda olasılık kavramına çok önem vermiş ve felsefi yaklaşımında ona özel bir yer ayırmıştır.

Tüm Reklamları Kapat

Özel Görelilik yalnızca matematik, mantık, geometri değil metafiziğin vazgeçilmezi olan zaman felsefesi anlamında da önemlidir. Aristoteles’ten beri neliği üzerine kafa yorduğumuz zaman kavramı, artık Özel Görelilik sayesinden bilimsel olarak da yeni bakış açılarıyla ele alınabilmektedir. Günümüzün çağdaş bilim ve felsefesi açısından da zaman felsefesi bilim ile felsefe arasındaki sınırın en silik olduğu alanlardan biridir. Reichenbach bunun ilk farkına varan filozoflardan biri olabilir. Zaman üzerine bir çözümleme içerisine girenlerin çalışmaları, ne tek başına felsefi ne de bilimseldir.

Dönemi için şok edici bir etkiye sahip olan Kuantum Kuramı da Reichenbach’ın ilgisini çekmiştir. Bilhassa nedensellik konusunda bakış açımız artık eskinin metafizik yöntemi ile yeterince anlaşılamamış olacaktır ki, çoğu entelektüel bu kuramın sıra dışı nedensellik yaklaşımıyla ilgilenmiştir. Bakın filozofumuz ne diyor:

En yeni fizikte yapılan kılı kırk yarıcı bilgi kuramı eleştirileri, nedensellik fikrinin zorunlu bir felsefe davası olmayıp, insanların gerek günlük hayatta gerekse bilimde binlerce seneden beri topladıkları umumi mahiyetteki tecrübelerin genelleştirilmesi olduğunu göstermiştir. Bu nedenle nedensellik ilkesi, bir felsefi aksiyom olarak değil, ancak gayet genel mahiyette bir doğa yasası olarak kabul edilmelidir. Sonuç olarak bu ilkenin de bütün doğa yasalarının maruz oldukları değişikliklere tabi olması ve mutlak geçerliliğinin günün birinde göreli geçerliliğe dönüşmesi, yeni bugün bu yasanın bir yaklaşıklık yasası olduğunun kabul edilmesi gerekir. (s.21)

Bu cümleler katı determinizm ilkesinin yerini olasılıkçılığa bırakmak üzere olduğunun ayak sesleridir. Böylesi bir geçişin sonuçları günümüzde hem bilimsel hem de felsefi olarak muazzam olacaktır.

Yazar bu bölümde, Darwin’in Evrim Kuramı’ndan da söz ediyor. Bu bilimsel yaklaşımdan söz edilmesi değerlidir; çünkü biyoloji felsefesi de yeni bir alan olarak kendini iyice göstermeye başlamış gibi görünüyor. Reichenbach bu bölümde, felsefe tarihi ile ilgili birçok başka örnek vererek de bilim ve felsefe arasındaki derin ilişkiye odaklanarak bilimsel felsefenin önemine işaret etmektedir.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.

Kreosus

Kreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.

Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.

Patreon

Patreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.

Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.

YouTube

YouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.

Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.

Diğer Platformlar

Bu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.

Giriş yapmayı unutmayın!

Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.

2: Doğa Yasası Meselesi

Yazarın da belirttiği üzere doğa yasası konusunda İlkçağ Felsefesi’nden günümüze dek uzanan bir tartışma vardır. Bu konu zaman zaman kader denilen şey ile nedensellik mefhumu arasında ele alınmıştır. Ancak modern döneme yaklaştığımızda ise çoğunlukla nedensellik çerçevesinde ele alınmıştır. Özellikle fizik biliminin gelişimi, nedenselliğe dair bakışımızı değiştirdiği için, doğa yasası meselesi, büyük oranda bu bilim dalı ile beraber ele alınmaya başlanmıştır.

Reichenbach, özellikle termodinamikteki gelişmeler ile nedensellik kavramını sorgular hale geldiğimizi iddia ediyor. Reichenbach’ın da üzerinde dikkatle durduğu ve bilim felsefesi yaklaşımında da bir hayli önemli olan “olasılık” kavramının, bu fizik alanındaki gelişmeler ile beraber daha çok dikkat çekmeye başladığı görülüyor. Bilim insanları bir olgu durumunun “imkansızlığından” ziyade, “olasılık-dışılığı” üzerinde durmaya başladığında, bu kavrayışımızdaki değişimin kendisine de işaret ediyordu. Böylesi bir değişim, yani olasılıkçı kavrayış; katı determinizm veya katı neden-sonuçculuk yerine, istatistik yasalarına gözlerimizi çevirmemiz gerektiğini bize öğretti diyebiliriz. Ancak çoğu bilim tarihçisinin bildiği üzere biyoloji bilimi de Darwin ve çağdaşlarının etkisiyle hatırı sayılır bir gelişim göstermiştir; böylece nedensellik derken biyolojik nedensellik konusu da tartışma havuzumuza bir şekilde dahil olmuştur diyebiliriz. Bu bölümün ilerleyen sayfalarında Reichenbach’ın bilime ve bilim felsefesine duyduğu güvenin en açık ifadesi ile karşılaşıyorsunuz:

Doğanın doğruyu söyleyen tefsirinin yolu, bilimin şimdiki yöntemleri ile sık bir temas sonucunda çizilmelidir; hayali şair-filozoflara bırakalım ve bilim felsefe binasını, bilimle uğraşmanın verdiği gerçekler üzerine kuralım. (s.32)

“Hayali, şair-filozoflara bırakalım.” ifadesi büyük ihtimalle Bergson ve Heidegger gibi isimlere bir tür gönderme olmalıdır. Kendisinin, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan Bergson’un kitaplarını Edebiyat Bölümü’ne taşıttığı yönünde akademik bir dedikodu uzun zamandır dillendiriliyor. Diğer yandan, kanıtlayamayacağımız bir şekilde bu ifade; Heidegger gibi bilime “şüpheci” yaklaştığını iddia edebileceğimiz ve şairlerin metinlerini inceleyerek onlara “varlığın çobanı” yakıştırmasını uygun gören filozoflara yönelik de olabilir.

Söylemeden edemeyeceğiz; bu bölümde Reichenbach’ın olasılık üzerine yaklaşımını temellendirmek için Heisenberg Belirsizlik İlkesi gibi fiziksel kanunlardan yola çıkması bir hayli dikkat çekici. Diğer yandan tümevarım mantığının bilim pratiği içerisindeki önemi de bu bölümde göze çarpan bir diğer husus.

3. Descartes ve Rasyonalizm

Reichenbach bu bölüme başlarken, bilim ve felsefe arasındaki ilişkiye değinerek, günümüz bilim pratiğinin ilerleyişi sonucunda felsefe ile arasında makasın açılmasına dikkat çekmektedir. Ne yazık ki bu çok doğru bir tespit gibi duruyor; bilimsel alanlarda uzmanlaşan kimi araştırmacılar ile felsefeciler arasındaki makas; eski dönemlere göre bir derece daha açık gibi görünüyor. (Quine’ın da dikkatini çekecek olan bu konu, bilim ile felsefe arasında yeni bütünleşme arayışında ona bir motivasyon olmuş gibi duruyor. Bilindiği gibi Quine, epistemolojinin uygulamalı psikolojinin bir alt dalı olduğunu/olması gerektiğini iddia ediyordu.) Reichenbach’ın bu konuda felsefecilerde kabahat bulması ve bilginin doğası ile ilgilenen felsefecilerin nasıl olur da bilime bu kadar yabancı kaldıklarını sorması, oldukça değerli bir özeleştiri niteliği taşıyor. Filozofumuz, bu yaklaşım çerçevesinde bilimsel felsefe inşa etmemizin önemine vurgu yaparak ilerleyen bölümlere görüleceği üzere Descartes, Hume ve Kant’ı ele almaktadır.

Gözlemin önemi! Bilim tarihinde de görüleceği üzere rahmetli Osman Gürpınar hocamın dile getirdiği bir ifade vardı: “gözlem çoğunlukla pasif deneydir.” Bilimsel felsefe konu bahsimiz ise, yüzümüzü bilim tarihine dönerek Galilei ve Gassendi gibi örnekler ile gözlemin bilimsel gücünü kavrayabiliriz: Reichenbach’ın bu bölümde yaptığı da tam olarak budur. Ancak gözlem tek başına yeterli değil, matematik de Reichenbach için bir o kadar önemlidir. İşte bu iki husus, yani gözlemin gücü ve matematiğin imkânı, empirist ve rasyonalizm felsefenin doğasını anlamamıza da yardımcı olabilir. Bir bilimsel kuram doğrulandığında bu deney ve gözlemin mi yoksa matematiksel/teorik çerçevenin mi zaferi olur? Reichenbach bu soruyu örtük bir biçimde sorarak, bilimin metodolojik doğasını daha iyi kavramamızın önemine işaret ediyor gibi görünüyor. O halde bu soru bizi, Descartes’e yani analitik geometri ve matematik gibi alanlarda oldukça önemli bir filozofun kapısını çalmaya zorlar. Diğer yandan bu soruşturma bizi bilginin doğasını, yani felsefe ve bilim için merkezi önem taşıyan epistemolojiye ve bu modern epistemoloji için önemli bir filozof olan Descartes’ı daha iyi anlamamızı gerektirir. Reichenbach da tam olarak bunu yapıyor: Descartes’den söz ettikten sonra diğer Rasyonalist filozoflar olan Spinoza ve Leibniz ile Husserl’den bahis açıyor.

Tüm Reklamları Kapat

4. Hume ve Duyumculuk

Bu bölümde bilimsel metodoloji üzerinde duran Reichenbach, özellikle tümevarımın doğasını anlamaya çalışıyor. Bacon’dan başlayarak Hobbes ve Locke’un fikirleri ele alındıktan sonra, tümevarım yönteminin deneysel gözlemlerimizin genellenmesi olarak anlaşıldığı geçmiş bilimsel yaklaşımın kavrayış biçimine işaret ediliyor. Elbette bu türden bir soruşturma deneyci/empirik filozofların fikirlerinin izini sürmeyi gerektiriyor. Bu yolculuk bizi ister istemez David Hume’a götürecektir, Reichenbach bu nedenle Hume’un fikirlerini ayrıntılı olarak inceliyor.

Bu bölümde tümevarımsal yöntemin yanı sıra, duyu verilerimizin güvenilirliği, matematiksel önermelerin doğası, kesinlik ilkesi ve nedensellik gibi başlıklar yer alıyor. Ancak Reichenbach’ın da ifade ettiği gibi Hume çok önemli problemlere işaret etmiş ancak bu problemleri çözmemiştir. Bu problemlerin daha ayrıntılı ve kimileri için makul çözümü için Kant’ı beklememiz gerekiyordu; bu nedenle bir diğer bölüm Kant’ın fikirlerini ele almaktadır.

5. Kant ve Eleştirel Felsefe

Deneysel yöntem ile gözlem verileri arasındaki ilişkiyi inceleyen matematiksel/rasyonel bir bütün olarak bilimsel felsefenin temelini oluşturuyor gibi görünüyor. Ancak bu iki yaklaşım bir diğer açıdan birbirine zıt temellere de sahip gibi görünüyor. Felsefe tarihinde Duyumculuk ve Rasyonalizm tartışması bunun en bilindik örneğidir. Bu türden felsefi bir gerilimin kısmen de olsa çözülmesinde Kant’ın etkisi büyüktür. İlgilendiği alanlar itibariyle Rasyonalist fikirlerle meşgul iken, kendi ünlü sözü ile David Hume tarafından dogmatik uykusundan uyandırılmış ve Duyumcu yaklaşım ile de meşgul olmaya başlamıştır. Kant, Duyumculuğun potansiyel problemlerini çözmeye çalışırken Rasyonalistleri de göz önüne alarak hareket etmiştir. Kaynağı duyuma dayanan matematiksel/geometrik şekillerin var olabileceğine işaret etmek; bir tür orta yol veya üçüncü yol olabilir. Bu türden ifadeler sentetik a priori olarak bilinir, Kant ilk defa bu türden önermelere işaret ederek bilginin doğasına dair devrim niteliğinde bir adım atmıştır; Reichenbach bunun üzerinde özellikle durmaktadır. Akla içeriğini veren deneyimdir; rasyonel olan kendi temelini duyu verileri ile bulur.

Tüm Reklamları Kapat

Kant’ın bir yönüyle Newton fiziği ile ilişkili olan bu yaklaşımı da bilimsel gelişim sonucunda, özellikle de Öklid-dışı geometriler, sorgulanır hale gelmiştir. Bilhassa Einstein’ın kuramları mutlak kesinlikler yerine bir tür ilişkisellik eğilimi ile bilimsel yaklaşımımızı derinden etkilemiştir. Ancak özellikle Kuantum Mekaniği’nin gelişimi tüm bilim resminin çehresini değiştirmiştir.

6. Nedensellik ve Tümevarım

Fizikçiler bazı olgular arasında ilişki kuruyorlar, örneğin ışık ve hız, kütle ve yerçekimi... Veya biyologlar çevresel etkiler ile hayatta kalma başarısı arasında. Ancak tüm bilim, olgular arasında nedensel bir ilişki kurarken, bizzat nedenselliğin kendisi neyin üzerinde durmaktadır? Bir tür tümevarım, yani genellemeler hala kullanılırken, tümevarımın kendisi de bir tümevarım değil midir? Bu soruları nasıl cevaplayabiliriz?

Nedensel ilişkileri anlamak, bilim pratiğini anlamamız için oldukça elzemdir. Daha önce de başka metinlerde defalarca dile getirildiği gibi A olayından sonra B olayının gözlemlenmesi, milyonlarca kez tekrarlansa bile, her A olayından sonra B olayının gerçekleşeceğini garanti etmez. O halde A ve B olayı arasında olan şey tam olarak nedir? Kimileri bize, bu iki olay ne kadar ardı ardına gözlemlense dahi bu iki olay arasında bir tür kesinlik veya zorunluluk olmadığını söylememiz gerekeceğini ifade edecektir. İşte bu, modern bilimde de oldukça önemli olan ve daha önce Reichenbach’ın da sözünü ettiği olasılık kavramının doğuşuna denk düşüyor. Eğer bir tür kesinlik yoksa; olasılık vardır: O halde olasılık, bilimsel pratiğin de merkezinde yer alıyor olmalıdır.

Peki; bu türden bir yaklaşımın mı kuantum olasılık yasalarını doğurduğu yoksa kuantum olasılık yasalarının mı bu türden bir yaklaşımı var ettiği bir diğer önemli soruymuş gibi görünüyor. Reichenbach’ın felsefi çalışmalarında olasılık kavramının oldukça merkezi bir yer tutması da bir rastlantı olmasa gerek. O halde A olayı ile B olayı arasında ilişkiyi bilmek için; A olayına etki eden nedensel şeyleri daha çok bildikçe yaklaşık olarak B olayını tahmin edebiliriz. A olayına etki eden nedensel birçok etki olabilir, bu etkilerden ne kadar çoğunu bilirsek, epistemik tahlilimiz B olayını yaklaşık/olasılık olarak tahmin etmeye o kadar yaklaşacaktır.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)

Bedreddin: Hayatı ve Düşünceleri

Murat Küçük

“Adil bir dünyanın özlemini duyuyordum. O dünyada hepimize yer olmalıydı. Oysa iktidar savaşlarıyla birbirini boğazlayan orduların ayakları altındaydı insanlık. Yoksulların çaresizliğini düşündükçe bir şeyler yapmamız gerektiğini hissediyordum.”

Söz konusu Şeyh Bedreddin olunca yanıtları belki de her daim muğlak sorularla baş başa kalırız. Bir medrese âlimiyken neden tasavvuf yolunda menzil almıştır? Fikirlerinin Anadolu ve Balkanlar’da bu kadar etkili olabilmesinin nedeni nedir? Dinlerin eşitliğine dair düşüncelerinde Hıristiyan-Helen köklerinin etkisi var mıdır? İsyancılara atfedilen özel mülkiyet karşıtı fikirlerin ilham kaynağı gerçekten Şeyh Bedreddin midir? Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’le yolları nasıl kesişmiştir? İsyanı planlamış mıdır yoksa rüzgârın yönüne doğru mu yürümüştür sadece?

Murat Küçük zihninde bu sorularla altı yüzyıl önceye gidip söyleşiye davet ediyor Bedreddin’i. Daha yakından tanımak istiyor bu akılcı fıkıh âlimi, gönül gözü açık sufi ve isyankarların yoldaşı şeyhi… Tarihin karanlıklarında kalmış olayları hayali bir Bedreddin’le aydınlatma emeliyle akıl ve kalple dolu bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.

Okuyucuya Not: Hayali söyleşiler, dünyayı değiştiren, onu anlamamızı sağlayan önemli isimlerle tanışmak veya onları yeniden keşfetmek isteyenlere keyifli bir okuma sağlamak amacıyla hazırlandı. Bu söyleşiler hayal ürünü olsa da biyografik gerçeklere dayanıyor.

Gezi Ruhu ve Politik Teori

Murat Özbank

2013 yılının Haziran ayında, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nı dolduran çok dilli, çok dinli, çok ideolijili, çok kimlikli insan çoğulluğu arasında bir “ruh” dolaştı: özgürlük ve demokrasi ruhu. Bu ruh, Türkiye’de siyasal hayatı ve siyasal tahayyülü derinden etkileyebilecek gelişmelerin ve arayışların yolunu açtı. Peki nasıl doğmuş, nasıl büyümüştü bu ruh? Dile gelecek olsa hangi kavramlarla konuşur, nasıl bir kuramsal zemine yaslanırdı?

Gezi Ruhu ve Politik Teori bu sorulara yanıt arayan, öznellikle nesnelliği, bir siyaset gözlemcisinin kavramsal bakışıyla bir katılımcının heyecan, umut ve öfkesini harmanlayan, hem politik hem de teorik bir kitap. Bir yandan 2013 Haziran’ının o ateşli günleri üzerine yeniden düşünmek için bir fırsat veriyor, bir yandan da Weber, Arendt, Schumpeter ve Habermas’ın siyasete dair teorileri ve kavramlarıyla tanıştırıyor bizi. Hem politikaya ve politik teoriye merak duyanlar için bir başlangıç sunuyor, hem de Gezi olaylarının demokratik siyasetin bugünü ve geleceği açısından anlamı üzerine düşünmek isteyenlere özgün, berrak ve samimi bir üslupla rehberlik ediyor.

Gezi Ruhu ve Politik Teori olayların gerçekliğini doğrudan sunan bir fotoğraf değil, çıplak gözle görülenlerin gerisindeki ruhu, “Gezi Ruhu”nu yansıtan bir portre çalışması. Tam da o ruhun içerdiği öznelerarası niteliğe uygun şekilde…

WEBER’DEN ARENDT’E GEZİ’DE POLİTİK GÜÇ VE ŞİDDET

ERDOĞAN’DAN SCHUMPETER’E GEZİ’DE DEMOKRASİ VE POLİTİK MEŞRUİYET

GEZİ’DEN HABERMAS’A DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI

İşgal Et-İtaatsizlik Üzerine Üç Tez

W. J. T. Mitchell, Bernard E. Harcourt, Michael Taussig

Occupy hareketinin bir başka örneği de 2013 yılında Gezi Parkı Direnişi’yle Türkiye’de yaşandı. Direnişle birlikte Türkiye’de birçok ezberin bozulduğuna şüphe yok. Peki, Tahrir Meydanı’yla Zuccotti Park’ın “işgal”inin ardından tüm dünyayı etkisi altına alan bu hareketin temeli neye dayanıyor, talebi ne?

İşgal Et, Orta Doğu’dan New York, Chicago, Londra, Berlin, Frankfurt, Quebec ve Hong Kong gibi şehirlere uzanan “kamusal alanı işgal etme” eylemlerinin dinamiklerini üç farklı açıdan ele alıyor.

Taussig’in, eylemcilerin işgal ettiği Zuccotti Park üzerine kendi gözlemlerini etnografyayla harmanlayarak yazdığı açılış makalesinin ardından Bernard E. Harcourt “sivil itaatsizlik” ile “siyasi itaatsizlik” arasındaki önemli farkı inceliyor. Occupy Wall Street eylemcilerinin “siyasi itaatsiz”ler olarak, yani siyasi söylemleri ve stratejileri reddederek yeni, radikal bir protesto biçimini nasıl hayata geçirdiklerini gözler önüne seriyor. Son olarak medya eleştirmeni ve kuramcısı W. J. T. Mitchell, Occupy imgelerinin kitle iletişim araçları ve sosyal medya aracılığıyla tüm dünyaya yayılmasını mercek altına alıp devrim anıtı olarak “boş alan”ın nasıl kullanıldığını irdeliyor.

“Belirli talepleri olmadığı için Occupy hareketinin ilkel ve dağınık olduğunu düşünüyorlar. Sanki eşitlik bir talep, üstelik bireyi de gerçekliği de yeniden tanımlayan hem ahlaki hem ekonomik bir talep değilmiş gibi.”

-Michael Taussig

“İktidarla uzlaşmayı, geleneksel siyasete uymayı, kurallara göre oynamayı en baştan reddeden Occupy yeni bir siyasi angajman, yeni bir siyaset biçimi yarattı. Geleneksel siyasetin kelime haznesine meydan okuyan, kullandığımız grameri muğlaklaştıran, siyasetin dilini bütün oyunbazlığıyla çarpıtan yeni bir angajman biçimiydi bu.”

-Bernard E. Harcourt

“Belki de ‘boş alan’ yalnızca devrimin değil… gelecek yeni bir demokrasi, yeni bir küresel düzen ihtimalinin de tek gerçek anıtıdır.”

-W. J. T. Mitchell

Marcel Duchamp ve İşin Reddi

Maurizio Lazzarato

Zamanı ve dünyayı yaşamanın bambaşka bir yolu olarak tembel eylem!

“Duchamp kapitalist toplumdaki vazife, rol ve ölçülere teslim olmayarak hem sanatsal hem de ücretli işi inatla reddetmiş, üstelik sanatın ve sanatçının tanımlarına meydan okumakla da yetinmemiştir.” Onun radikal eylemsizliği kapitalist toplumun üç sacayağına birden meydan okumasından ileri gelir: Mübadele, mülkiyet ve emek.

Maurizio Lazzarato, Marcel Duchamp’ın yerleşik iktidar ilişkilerini askıya almanın, politik kırılmayı mümkün kılan koşulları yaratmanın ve yeni bir öznelliğin inşasının başlangıç noktası olarak tanımladığı “işin reddi” ve “tembel eylem” kavramlarını, hem sosyoekonomik bir eleştiri hem de felsefi bir kategori olarak ele aldığı kitabında, henüz çözülememiş bir ihtilafa işaret ederek Duchamp üzerinden yeni bir kapı aralıyor: “Amaçlanan çalışmama özgürlüğü müdür yoksa çalışarak özgürlüğe kavuşmak mıdır?”

“İşin reddi” ve “tembel eylem” bir olanağa işaret eder ve “Olanak bir zerreciktir,” der Duchamp. Artık aynı şekilde görüp aynı şekilde duymadığımız bu olanağa erişmekse başka bir yaşam biçimine bağlıdır, “zerreciğin tembel sakinleri” gibi.

Marx Okumak

Slavoj Žižek , Frank Ruda ve Agon Hamza

Bu kitapta sunulan felsefi okuma, Marx ile Platon, Descartes ve Hegel arasında üretken olabilecek kısa devreler sunmak üzere şekilleniyor: Kapitalist mağarada Platoncu Marx, öznellik düşmanlarına öznelliği savunan Kartezyen Marx, emek temelinde özilişkisel bir olumsuzluk gören Hegelci Marx bir araya geliyor.

Günümüzün önemli Marksist düşünürlerinden Žižek, Ruda ve Hamza, cesur bir felsefi hamleyle Marx’ı yeni bir özgürleşme siyasetine zemin sunabilecek tarzda yeniden yorumluyorlar. Sonuçta, parçacık fiziğinden güncel siyasi eğilimlere uzanan bir turla kapitalizmin içinde bulunduğu krize farklı bir yaklaşım getiren muhayyel, yaratıcı ve deneysel bir okuma çıkıyor karşımıza.

“Çok yerinde bir zamanlamayla kaleme alınmış bu eserde yazarlar, alışılagelmiş şekilde Hegel eleştirisi üzerinden Marx’ı anlama yaklaşımını tersine çeviriyor, işe Marx’tan başlayıp sonra Hegel’e dönüyorlar. Önümüze yepyeni bir entelektüel ufuk açıyorlar.”

Kojin Karatani

“Marx Okumak bizi günümüzde Marx’ın kazandığı yeni önemi anlamaya çağırdığı kadar, felsefe ile Marx’ı buluşturmanın gücünü de ortaya koyuyor. Her sayfası felsefi bir Marksizmi nasıl tasavvur edilebileceğini ortaya koyan ilham verici fikirlerle dolu.”

Todd McGowan, Vermont Üniversitesi

Mümkün Ütopya: Yaşanabilir Bir Toplum İçin Stratejiler

Michael Albert

“Zihinler değişiyor. Rejimler çöküyor. Yeni yapılar doğuyor. Çalkantılı zamanlar, çalkantılı değişimler yaşanıyor. Yine de zaferin kaçınılmaz olduğunu söyleyemeyiz. Peşine düşülen hedeflere erişmek için insanlar acı ve öfkeden sıyrılıp harekete geçmeli, bölünmüşlükten beraberliğe ve mücadeleden zafere yürümeli. Anlık zaferlerin ötesinde yeni toplumsal ilişkiler biriktiren ve çeşitlendiren kazanım yörüngelerine ihtiyacımız var.”

“Yeni bir toplum yaratma yolunda aktivist bir ‘toplumsal değişim ekibi’ işe nereden başlayacağını, nihai hedefini ve başlangıç noktasından bitiş noktasına nasıl gideceğini bilmek zorundadır. Bu kitabın konusu işte tam olarak budur.”

Mümkün Ütopya yaşanılabilir bir toplum için yeni seçenekler, davranışlar ve sonuçlar doğuracak yeni uygulamalar üzerine bir çalışma. Michael Albert mevcut gerçekliğe dair kıyamet senaryolarının kurgulandığı günümüzde sabırlı, ağırbaşlı ve cüretkâr olmanın altını çizerek “İnsanların küçümsendiği bir sığınak yerine karşılıklı yardım için bir aracıya dönüşen hareketleri” nasıl yaratabileceğimize kılavuzluk edecek bir teori ortaya koyuyor. Bunu yaparken bizi bir arada tutan hükümet, ekonomi, akrabalık ve kültürün birbirleriyle, değişimle ve tarihle ilişkisini anlamaya ve bildiğimiz toplumsal hiyerarşileri yaratmadan işlevlerini nasıl yerine getirebileceklerini görmeye yardımcı oluyor.

Birbirimiz adına nasıl harekete geçebiliriz?

Harekete geçtiğimizde karşılıklı olarak nasıl fayda sağlarız?

Kendimizi nasıl örgütleriz?

Siyasal bağlantılarımız sebebiyle ne tür faydalar ve sorumluluklar ediniriz?

İnsanlar bir toplumsal harekete katıldıktan ve o hareketin tanımlanmış hedefleriyle aynı çizgiye geldikten sonra neden o hareketi terk ederler?

Mevcut kurumların kalıcılığını önden kabullenerek yalnızca kötü yanlarını iyileştirmekle mi yetineceğiz (yani reformist olacağız) yoksa mevcut kurumları ihtiyaç duyulan işlevlerini yeni yollarla karşılayan yeni kurumlarla mı değiştireceğiz (yani devrimci olacağız)?”

“Mümkün Ütopya adil bir dünya yaratabilecek dinamik bir hareket isteyen aktivistlerin yüzleştiği birçok soruyu yanıtlıyor.”

Bill Fletcher, Jr.

Rota

Politikada Yönümüzü Nasıl Bulacağız?

Bruno Latour

“Yaşayabileceğimiz bir toprağı nasıl bulacağız? […] Nereye gideceğimizi de, nasıl yaşayacağımızı da, kimlerle birlikte yaşayacağımızı da bilmiyoruz. Bir yer bulmak için ne yapmalıyız? Yönümüzü nasıl bulacağız?”

Toprak mefhumunun yapısı değişiyor, tüm aidiyetler dönüşüm sürecinde, herkes evrensel anlamda paylaşılabilir bir dünyanın, içinde yaşanabilir bir toprağın eksikliğiyle karşı karşıya ve yerküre direnmeye başladı; tarihte ilk defa insan toplumları, yer sisteminin insan eylemine verdiği tepkileri kavramak zorunda… Bruno Latour, Rota’da çizdiği bu manzaranın “belli bir tarihsel eğrinin sonu”na işaret ettiğini iddia ediyor ve bunu toplumsal sınıf mücadelesinin, bir jeo-toplumsal yer mücadelesine dönüşümü olarak yorumluyor.

Latour dünyanın karşılaştığı üç büyük sorunu bu dönüşüm temelinde değerlendirerek göç krizinin, iklim durumunun inkârının ve inanılmaz boyutlara ulaşan eşitsizliğin aslında tek bir olay olduğunu iddia ediyor. Artık Küresellik/Yerellik, Sağ/Sol, Batı hayranlığı/karşıtlığı üzerinden politika yapmanın geçersiz kaldığını, onun yerine “Modernleşmenin birbiriyle çelişkili kıldığı, aslında birbirini tamamlayan iki hareketi” gözetmemiz gerektiğini söylüyor: bir yandan toprağa bağlanmak, öte yandan dünyasallaşmak.

Devamını Göster
₺1,000.00
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)

Bu noktada gözden kaçmaması gereken bir diğer şey ise şartlı düşünme biçimidir: "Eğer" veya “... ne kadar çoğunu bilirsek.” diyoruz. Bu türden şartlı ifadeler, hata payımızı da epistemik olarak düşürmektedir. Günümüz biliminde de birçok önerme ve ifade bu türden şartlı yapılarda olasılık biçiminde kurulmaktadır. Reichenbach, oldukça önemli bir noktayı yakalamış gibi görünüyor. Ancak en önemli noktalardan biri de şu ki tüm bu ifadeler “gözlemlenen olay ve olgular” için geçerlidir. İşte Reichenbach’ın neopozitivist, bilimsel felsefeci veya duyumculuğa yakın yapan şeylerden biri de budur. Tüm bu dikkat çektiğimiz noktalar sonucunda nedenselliğin doğasına dair bir bakış yakalamış olabiliriz; Reichenbach’ın ifadesiyle, nedensellik belki de olasılık kavramının mantıksal fonksiyonudur (s.85).

Bu türden bir bilim felsefesi, bilimsel önermeleri yalnızca doğru ve yanlış değeri alan fonksiyonlar olarak görmek yerine aralıksız doğruluk değerleri demeti olarak kavrar. Bu değerler belirlenir olasılık ve olabildiğince fazla nedensel etki şartlı kipte düşünülür. Peki yanılırsak; yani bilimsel tahminlerimiz yanlış çıkarsa ne yapacağız? Elbette önce nedensel etki kümemizi gözden geçirecek veya doğrudan yaklaşım tahminimizin yanlış çıktığını söyleyeceğiz. Sonuçta bir bir kesinlik peşinde koşmuyoruz, en makul ve yaklaşık tahmini bulmaya çalışıyorduk. Günümüzde fizikçiler “Kuantumun bir yorumuna göre…” diye başlayan cümleler kurarlar; aslında bu yaptıkları Reichenbach’ın söylediği gibi en makul ve yaklaşık tahmine işaret etmektedir. Reichenbach Kuantum Kuramı’na sık sık atıf yaparak bir anlamda bilim felsefesinin izleyeceği yolu da tahmin etmiştir.

“Bilimin kendine yanılma payı bırakması”, “yanıldığı durumlarda hatasını gözden geçirmesi” ve “hiçbir zaman değişmez hakikatlere ulaşmayı vaad etmese bile elimizdeki en iyi yöntemlerden biri olması”; bizzat Reichenbach tarafından bu bölümde görece erken bir tarihte, 1933 yılında dile getiriliyor; artık bu türden ifadeleri birçok bilim felsefesi metninde birçok biçimde görebilirsiniz.

7. Modern Fiziğin Felsefi Anlamı

Reichenbach bu bölüme başlarken bilimsel çalışmaların giderek daha fazla derinleşerek halktan insanlar tarafından anlaşılması ve yorumlanmasının zorlaştığına dikkat çekmektedir. Bu bir anlamda bilim sosyolojine yapılan bir vurgu gibi görünüyor. Ancak Reichenbach’ın da söylediği gibi böyle bir manzaranın oluşmasında, bilhassa felsefeciler ve entelektüel çevrenin bilime dair kayıtsızlığa eğilimli olmaya başlamaları da önemli bir etkendir. Öneri açıktır; bilimin felsefi olarak incelenmesi, bahsettiğimiz kopukluğu da ortadan kaldırabilir. Sosyal olanla da birçok anlamda ilgilenen felsefe, bilimin merkezindeki gelişmeleri kendi gözleriyle gördükçe, halk ile bilimsel uzmanlık arasındaki makas gittikçe daralacaktır. Eğer bahsedilen kopukluk onarılmazsa, bilim eski kavramları güncel sanılabilir, bilim halk ile buluşamaz ve gündelik hayatın bilimsel yorumunun zemini kaybedilebilir. Felsefeciler geçmişin felsefi geleneklerinde ısrarcı olmak yerinde bilimin çağdaş zenginliğine sırtlarını dayamalıdır. Reichenbach’ın önerisi tam olarak budur; bilim felsefesi en kaba haliyle bu sınırlarda vücut bulabilir.

Reichenbach, modern bilimin dört kaynağı olarak gözlem araçları, deney, gözlenenler ilişkilerin matematiksel tasviri ve düşüncelerin olgulara nüfuz etmesine işaret eder. Bahsettiğimiz bu nüfuz etme unsuruna bugün bilimsel açıklama da denmektedir. O halde Reichenbach’a göre;

Bilim insanı, evren hakkındaki saf kavrayıştan daha fazla bilgiye sahip olmak ve evreni daha doğru olarak anlamak ister. (s.100)

Bu bölümde Öklid-dışı geometrilerden yola çıkarak mekan kavramı üzerinde durularak nedensellik kavramı da dahil olmak üzere bazı kavramların felsefi ve bilimsel analizleri yapılmaktadır. Diğer yandan bu bölümde, felsefi sezgi kavramına vurgu yapılarak ve bu kavramın bilim dünyasında bir dizi eleştirilere maruz kalsa bile ne kadar önemli olduğuna dikkat çekilmektedir. Çağdaş felsefe ile ilgilenenlerin bildiği gibi, bugün, felsefi sezgicilik bir yöntem olarak matematik felsefesinden etiğe kadar bir çok farklı felsefe disiplininde kullanılmaktadır.

Ek: Bilim Felsefesinin Türkiye’ye Girişi ve Hans Reichenbach (Remzi Demir)

Son bölümde ise Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi Anabilim dalından Remzi Demir’in “Ek: Bilim Felsefesinin Türkiye’ye Girişi ve Hans Reichenbach” adlı oldukça dikkat çekici bir yazı bizi karşılıyor. Osmanlıların son dönemlerindeki epey dikkat çekici çalışmalardan başlayarak Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden günümüze dek uzanan bu izlekte, Reichenbach’ın ülkemize gelmesinin sonuçları üzerine kapsamlı bir analiz yapılıyor.

İyi okumalar.

Evrim Ağacı, sizlerin sayesinde bağımsız bir bilim iletişi platformu olmaya devam edecek!

Evrim Ağacı'nda tek bir hedefimiz var: Bilimsel gerçekleri en doğru, tarafsız ve kolay anlaşılır şekilde Türkiye'ye ulaştırmak. Ancak tahmin edebileceğiniz Türkiye'de bilim anlatmak hiç kolay bir iş değil; hele ki bir yandan ekonomik bir hayatta kalma mücadelesi verirken...

O nedenle sizin desteklerinize ihtiyacımız var. Eğer yazılarımızı okuyanların %1'i bize bütçesinin elverdiği kadar destek olmayı seçseydi, bir daha tek bir reklam göstermeden Evrim Ağacı'nın bütün bilim iletişimi faaliyetlerini sürdürebilirdik. Bir düşünün: sadece %1'i...

O %1'i inşa etmemize yardım eder misiniz? Evrim Ağacı Premium üyesi olarak, ekibimizin size ve Türkiye'ye bilimi daha etkili ve profesyonel bir şekilde ulaştırmamızı mümkün kılmış olacaksınız. Ayrıca size olan minnetimizin bir ifadesi olarak, çok sayıda ayrıcalığa erişim sağlayacaksınız.

Avantajlarımız
"Maddi Destekçi" Rozeti
Reklamsız Deneyim
%10 Daha Fazla UP Kazanımı
Özel İçeriklere Erişim
+5 Quiz Oluşturma Hakkı
Özel Profil Görünümü
+1 İçerik Boostlama Hakkı
ve Daha Fazlası İçin Evrim Ağacı'nda..
Aylık
Tek Sefer
Destek Ol
₺30/Aylık
Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
Özetini Oku
32
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

Makalelerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu makalemizle ilgili merak ettiğin bir şey mi var? Buraya tıklayarak sorabilirsin.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu Makale Sana Ne Hissettirdi?
  • Muhteşem! 2
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 2
  • Tebrikler! 1
  • Bilim Budur! 1
  • Merak Uyandırıcı! 1
  • Güldürdü 0
  • İnanılmaz 0
  • Umut Verici! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
  • Hans Reichenbach. (2020). Fizik Felsefesi'ne Giriş: İstanbul Konferansları. ISBN: 9786254442063. Yayınevi: FOL Yayınevi. sf: 128.
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 22/02/2025 08:01:11 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9468

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Tüm Reklamları Kapat
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Sosyal
Makaleler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
T. Beyter. Kitap Analizi: Fizik Felsefesi'ne Giriş: İstanbul Konferansları. (23 Ekim 2020). Alındığı Tarih: 22 Şubat 2025. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/9468
Beyter, T. (2020, October 23). Kitap Analizi: Fizik Felsefesi'ne Giriş: İstanbul Konferansları. Evrim Ağacı. Retrieved February 22, 2025. from https://evrimagaci.org/s/9468
T. Beyter. “Kitap Analizi: Fizik Felsefesi'ne Giriş: İstanbul Konferansları.” Edited by Taner Beyter. Evrim Ağacı, 23 Oct. 2020, https://evrimagaci.org/s/9468.
Beyter, Taner. “Kitap Analizi: Fizik Felsefesi'ne Giriş: İstanbul Konferansları.” Edited by Taner Beyter. Evrim Ağacı, October 23, 2020. https://evrimagaci.org/s/9468.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close