Kant Epistemolojisi: Bilgi Nasıl Ortaya Çıkar?
Kant'ın metafizik eleştirisini, felsefede yaptığı devrimle birlikte ele almak daha uygundur. Metafiziğin kendisini bilim olarak gördüğünü, fakat diğer bilimler gibi ilerleme kaydetmediğini söyleyen Kant, bu durumun oldukça gülünç olduğunu ifade etmiştir.[4] Onun amacı ise, metafiziği bir bilim olarak ortaya koymaktır, bu sebepten dolayı ilk olarak bilgi konusundaki anlayışı değiştirerek işe başlamıştır.
Saf Aklın Eleştirisi adlı kitabında, bugüne dek tüm bilgimizin kendini nesnelere uydurması gerektiğinin varsayıldığını, fakat bunun bilgimizi genişletme girişimlerinde başarısız olduğunu dile getirmiştir. Kant, bunun yerine nesnelerin kendilerini bilgimize uydurmaları gerektiğini varsayarak metafiziğin görevinde iyi sonuç alıp alamayacağımızı sınamamız gerektiğini vurgulamıştır.[3] İşte o, böyle bir değişimi "Kopernik Devrimi"ne benzetir. Çünkü Kopernik, Ptolemaios evren modelini değiştirerek, merkeze Dünya yerine Güneş'i yerleştirmiştir, yani Güneş ve Dünya'nın yerini değiştirmiştir. Kant'ın kendi değişimini Kopernik devrimine benzetmesindeki sebep, onun da nesne ve öznenin yerini değiştirmesi sebebiyledir.
Şimdi sorulması gereken soru, metafiziğin nasıl bir bilgi olarak ortaya konulabileceğidir. Cottingham, Kant'ın Copernicus devriminden şu şekilde bahseder:[1]
Nasıl Kopernikus, Güneşin ve yıldızların günlük hareketlerini, dönme durumunda olanın Güneş ve yıldızlar değil, dünyanın kendisi olduğunu öne sürerek açıkladıysa, Kant da dünya hakkındaki bilgimize "kendinde şeyin" varsayılan bilgisiyle başlayarak değil, ama kavrama yetisinin dünyaya kabul ettirdiği (dayattığı) kendi yapısından başlamamız gerektiğini öne sürmüştür.
Kant, öncelikle bir bilginin bilim olarak ortaya konulması için, her şeyden önce onu diğer bilgilerden ayıranın belirlenmesi gerektiğini söyler; aslında bilimlerin sınırlarını çizen şey de nesne alanlarının belirli oluşudur.[4] Metafiziğin görevi, yani onun asıl işi, "sentetik a priori” önermelerin nasıl olanaklı olduğunu araştırmaktır. İşte Kant bu tür önermelerin nasıl olanaklı olduğunu açıklamak amacıyla "transandantal yetiler kuramı"nı ortaya koyar. Yetiler öğretisini ele almadan önce yargı türlerini ele almak daha yararlı olacaktır.
Yargı türleri, "analitik" ve "sentetik" olmak üzere ikiye ayrılır. Analitik yargılar, yüklemi öznede içerilen yargılardır, bu yargılar açıklayıcı yargılardır ve bilgiyi genişletmezler. Örnek olarak "Bekar, evli olmayandır." ve "Bütün cisimler yer kaplar." önermeleri verilebilir. Örneklere bakıldığında görüleceği üzere, aslında bu tür önermeler bir tür eşiklik ortaya koyar; bekar, zaten evli olmayan demektir; aynı şekilde cisim yer kaplayan şey olarak tanımlanır. Analitik yargıların deneyime başvurmaksızın doğrulanabilmesi sebebiyle tümünün a priori olduğu söylenebilir.
Diğer yargı türü olan sentetik yargılar ise bilgimizi genişleten, yüklemi öznede içerilmeyen yargılardır. Kant, sentetik yargıları kendi içinde a priori ve a posteriori olmak üzere ikiye ayırır. Kant'ın felsefe tarihinde yaptığı önemli yeniliklerden biri de budur. Öncellerinin aksine o, sentetik a priori yargıların var olduğunu söylemiştir ve bunun nasıl olanaklı olduğunu göstermeye çalışmıştır.
Kant, tüm deney yargılarının, tüm matematik yargılarının ve tüm hakiki metafizik yargıların sentetik olduğunu söyler. Örneğin matematiksel bir yargı olan "7+5=12" eşitliğini ele alırsak, ne "7" rakamında, ne de "5" rakamında 12 sayısının içerilmediği görülür.[4] Başka bir deyişle "7+5" öznesini düşündüğümde bununla "12" yüklemini de düşünmüş olmam. Ama aynı zamanda bu yargının bir kesinliği vardır, bu sebeple matematiksel yargıların tümü "sentetik a priori" yargılardır.
Sentetik bir yargı, totoloji olmanın ötesine geçmekte ve dünya hakkında içerikli bilgi sağlamaz, dolayısıyla "Tüm bekârlar 2.50 metreden daha kısa boya sahiptir." yargısı, sentetik bir yargıdır ("2.50 metreden daha kısa olma" özelliği, "bekâr olma" kavramının içinde değildir).[1] Metafiziğin görevi, sentetik a priori bilginin nasıl mümkün olduğunu göstermektir. Metafizik, ancak bunu yaparsa bir bilim olarak ortaya konulabilir. Bu noktadan sonra ele alınması gereken bilginin oluşum sürecidir.
- Spontane İnsan Yanması: Oturduğunuz Yerde Durup Dururken Alev Alarak Ölmeniz Olası mı?
- Feminist Epistemoloji: Bir Şeyi Bilip Bilemeyeceğimiz, Cinsiyet ile Sınırlandırılmış Olabilir mi?
- Forer Barnum Etkisi: Astroloji ve Fallar Neden Bize Uyuyor? Astrolog ve Falcılar Kişiliğinizi Nasıl Tahmin Ediyorlar?
Transandantal Yetiler
Metafiziğin bir bilim olarak ortaya konulabileceğini göstermek için, öncelikle sentetik a priori önermelerin nasıl olanaklı olduğunun gösterilmesi gerekir. O, sentetik a priori önermelerin nasıl olanaklı olduğu sorusunun cevaplanmadan, metafiziğin bir bilim olarak ortaya konulamayacağını ve metafizik hakkında öne sürülecek her iddianın boş bilgelik ve temelsiz felsefe ürünü olacağını söylemiştir.[4] Bu önermelerin olanaklılığının gösterilmesi için, öncelikle deneyim zemininin kurulması gerekir. İşte bu zemin, "transandantal yetiler kuramı"nda hayat bulur.
Kant, aklın teorik kullanımında hissetme, hayal gücü ve düşünme yetisi olmak üzere üç temel yeti ayırt etmiştir.[2] İlk olarak bakılması gereken, hissetme (duyusallık) yetisidir. Çünkü hissetme yetisinin formları olan uzay ve zaman, duyusallığın yani hissetme yetisinin ön şartlarıdır, ama her ikisi de duyusallığın nesnesi değildirler ve olamazlar. Hissetme yetisini ele almadan önce "transandantal felsefe"nin temel kavramlarından biri olan "temsil" kavramının açıklığa kavuşturulması daha uygun olacaktır.
Temsil, bilginin ortaya çıkması için gereklidir, yani temsil bilgiyi önceler, bilgi ise temsili gerektirir demek doğru olur. Aynı zamanda şunu da belirtmek gerekir ki, temsil tanımlanamaz, çünkü bunun için yeni temsillere ihtiyaç duyulur.[2] Buradan temsilin daha fazla açıklanamayan temel bir kavram olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür. Burada sorulması gereken soru, temsilin bilgiyi neden öncelediği sorusu ya da temsilin bilginin ortaya çıkışındaki rolünün ne olduğu sorusudur. Temsil, kendinde şeyin transandantal yetilere uygun olarak temsilidir ve transandantal yetilerin nesneyi idrak ve tesis etmeye dönük olan tüm faaliyeti, temsiller üzerinden yapılan bir faaliyettir.[2]
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Hissetme (Duyusallık) Yetisi
Kant, Saf Aklın Eleştirisi adlı kitabının "Transandantal Estetik" bölümünün ilk kısmında, uzay ve zamanın deneyim yoluyla edinilmediklerini, yani deneyim yoluyla bize verilmediklerini söyler.[3] Hissetme yetisinin formları olan uzay ve zaman bu yetinin nesneleri değil, koşuludur.[2] Daha açık bir şekilde söylemek gerekirse, uzay ve zaman deneyimden çıkmamakla birlikte, onun "transandantal zemini"ni oluştururlar ve deneyimi olanaklı kılarlar. Kant'a göre, insanın tüm bilgisi görülerle başlar. Bu kısımda, Kant felsefesinde temel kavramlardan biri olan görünün ele alınması gerekir.
Kant Saf Aklın Eleştirisi'nde görüye iki anlam atfeder. Ona göre temsil olarak, bir şeyi düşünme fiiline önceliği olan görüdür veya düşünmeye öncelikli olarak verilen her temsile "görü" denir.[2] İlk tanım "saf görü"ye denk düşer, yani temsillerin ortaya çıktığı mekâna gönderim yapar. İkinci tanım ise, mekânda ortaya çıkan temsillere gönderim yapar. Her temsil bir görüdür; fakat her görü bir temsil değildir; bu ikisi arasında özdeşlik değil, kapsanma ilişkisi vardır. Çünkü görüsel karşılığı olmayan temsiller de vardır. Buna örnek olarak "saf ben" gösterilebilir.[2]
Akledilir görü yoktur, bu yüzden görü duyusaldır ve ona malzemesini veren hissetme yetisidir. Görü, ancak ve ancak bu yolla mümkündür, yani hissetme yetisinin ona malzeme sağlamasıyla olanaklı hale gelir. Hissetme yetisi daha önce de belirtildiği üzere, deneyimi alarak bilginin oluşum sürecini başlatan yetidir. Ama daha öncesinde, deneyim zemininin kurulması gerekir, yani şeylerin temsil edildiği mekânın kurulması gerekir. Hissetme yetisinin formları olan uzay ve zaman tam olarak bu zemini kurar.
Kant'ın Uzay Argümanları
Kant, Saf Aklın Eleştirisi'nde uzay için dört argüman vermiştir. Bu argümanlardan ilk ikisi uzayın tecrübenin a priori koşulu olduğunu göstermeyi hedeflerken, diğer ikisi ise düşünme yetisinin değil, duyusallığın formu olduğunu iddia etmektedir:[2]
- İlk argümanda, uzayın tecrübe yoluyla yani deneyim yoluyla elde edilmediği öne sürülür. Uzay, deneyim ve tecrübeyi olanaklı kıldığı için, onun a priori bir temsil olarak deneyime zemin olması gerekir.
- İkinci argüman uzayın tüm dış görülerin temelinde yatan zorunlu a priori bir temsil olduğunu söyler. Aynı zamanda, boş bir uzay düşünmek mümkündür; fakat uzay olmadan nesneleri düşünmek imkânsızdır.
- Üçüncü ve dördüncü argümanlar ise bir tek uzayın olduğu söyler. Farklı farklı uzaylar, sonsuz bir uzayın içindedirler, yani onun parçalarıdırlar ve sonsuz ve sınırsız uzayın sınırlı olan parçalarıdırlar.
Uzay hakkında son olarak şunun söylenmesi gerekir ki geometri, Kant'a göre uzayın özelliklerini sentetik a priori olarak belirleyen bilimdir ve böyle bir bilginin ortaya çıkışı için, uzayın köken olarak, görü olması gerekir.[3] Geometrinin olanağı da tam olarak buna bağlıdır, yani uzayın saf bir görü olması aynı zamanda geometrinin sebep şartıdır.
Kant'ın Zaman Argümanları
Hissetme yetisinin bir diğer formu olan zaman için ise Kant beş argüman öne sürer:
- İlk argüman, tıpkı uzayın açıklanışı gibi onun tecrübeden çıkmadığı, yani empirik bir kavram olmadığını iddia eder. Kant'a göre eğer zaman temsili a priori bir zaman olarak işlev görmezse, ne eşzamanlılık ne de ardışıklık algıya dahil olabilir.[3]
- İkinci argüman yine tıpkı uzay hakkında öne sürülen ikinci argüman gibi onun da tüm görülerin temelinde bulunan zorunlu bir temsil olduğu iddia eder. Zaman a priori olarak verilmiştir ve görünüşlerin ortaya çıkabilmesinin koşuludur. Aynı şekilde uzaydan nesneleri kaldırdığımızda dâhi bir uzayın oluşu gibi, zamandan da görünüşleri kaldırırsak yine zaman var olmaya devam edecektir. Buradan şu sonuç çıkarılabilir: Nesneler ve görünüşler olmasa dâhi uzay ve zaman mevcuttur, yani varlıkları nesnelere ya da görünüşlere bağlı değildir, fakat nesnelerin ve görünüşlerin zemini uzay ve zamandır.
- Üçüncü argümana bakıldığında, zaman temsilinin, zamansal ilişkileri mümkün kıldığı söylenir. Buradan zamanın yine tecrübeden çıkmayıp, tecrübeyi mümkün kıldığı sonucu çıkarılabilir.
- Dördüncü argümanda farklı farklı zamanların, tek bir zamanın içinde bulunduğunu, yani onun parçaları olduğu belirtilir. Bu madde yine uzay argümanına paralel bir argümandır.
- Beşinci ve son argümanda ise Kant, zamanın sonsuz verili bir nicelik veya büyüklük olarak temsil edildiğini savlayarak, zamanın metafiziksel teşhirini, yine uzayın teşhirindeki değerlendirmeyle bitirmektedir.[3]
Sonuç olarak bakıldığında, uzayın ve zamanın saf görüler olduğunu ve deneyimin zeminini kurduğunu söylemek mümkündür. Bu kısımdan sonra bakılması gereken "hayal gücü yetisi"dir.
Hayal Gücü Yetisi
Önceki bölümlerde de bahsedildiği üzere, insanın tüm bilgisi görülerle başlar. Hissetme yetisinin görevi ya da işlevi, deneyim edinmektir, daha açık bir biçimde söylemek gerekirse, temsilleri edinmektir. Fakat hissetme yetisi, nesneyi tek başına kuramaz. Nesneye kavramlar aracılığıyla birlik vererek onu kuran "anlama yetisi"dir.[2] Bu iki yeti (hissetme ve düşünme yetisi) birbirlerine indirgenememekle birlikte, birinin faaliyeti olmadan diğeri de kurulamaz.
Kant, "Görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür." derken tam olarak bu noktayı işaret eder. Ne hissetme yetisinin saf a priori formlarında anlama yetisiyle ilgili bir yan vardır, ne de anlama yetisinde duyusallıkla ilgili bir yan vardır. İkisi tamamen farklı yetilerdir.
Burada sorulması gereken soru şudur: Birbirlerine hiçbir şekilde indirgenemeyen bu iki yeti nasıl oluyor da bilgiyi ortaya çıkarabiliyor? Bu iki yeti arasında bağlantı kurabilmek için, ikisini birbirine bağlayan bir yetiye daha ihtiyaç vardır. Bu yeti, Kant'ın temel yeti olarak gördüğü "hayal gücü yetisi"dir. Hayal gücü, iki yeti arasında bağlantı kurma işini, zaman formu üzerinden yapar.[2] Hayal gücü zaman üzerinde ileri geri giderek, yani sürekli geçmiş ve geleceğe giderek "yeniden üretme faaliyeti"ni gerçekleştirir.
Kant, hayal gücünü "kendisi bizzat mevcut olmayan bir görüsel karşılığı görüde temsil etme yetisi" olarak tanımlamaktadır.[2] Hayal gücünün asli görevi "sentezleme" yapmaktır. Sentezleme sayesinde görüden kavramlara geçiş sağlanabilir. Burada hayal gücünün işlevi, birbirinden ayrı olan iki yetiyi sentez yoluyla birleştirmektir.
Daha açık bir biçimde ifade edilirse, görü hissetme yetisi sayesinde alınır, görüsel malzemeye birlik veren anlama yetisinin faaliyeti sonucunda kavramlaştırma gerçekleşir, hayal gücü yetisi sayesinde de birbirine indirgenemeyen ve birbirinden farklı olan bu iki öge ve yeti arasında bağlantı kurulur.
Düşünme Yetisi
Kant'ın diğer yetilere göre merkezi bir konuma yerleştirdiği düşünme yetisi, üçe ayrılmaktadır: Anlama yetisi, yargı gücü ve akıl. Anlama yetisi, nesneyi kurmaya yönelik olan düşünce fiilidir. Yargı gücü, tikel olanı tümel altında toplamaktadır ve akıl ise anlama yetisinin yargılarını birbirine bağlama işlevi görür ve mantıksal sonuçlar çıkarabilmenin olanağını oluşturur. Düşünme olmaksızın bilgi ortaya çıkmaz, ama bilginin ortaya çıkışı için düşünce de tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda nesnenin de görüsel bir karşılığının olması gerekir.
Anlama yetisi, hissetme yetisi vasıtasıyla gelen temsilleri hayal gücü aracılığıyla sentezleyen, kayıt ve koşullar altına alan, bu yolla da nesneyi ve görüsel karşılığını tesis eden yetidir.[2] Anlama yetisinin tüm fiilleri, yargılara indirgenebilmektedir ve yargı, düşünme fiilidir. Düşünmeyle birlikte temsiller bilinçte birleşirler, fakat temsillerin bu birleşimi kendilerinden gelmemektedir, yani temsillerde bu vasıf yoktur, kendiliğinden birleşmeleri olanaksızdır. Bu birleştirmeyi yapan "yargı"dır, yani temsilleri birleştirerek onlara birlik veren, yargı fiilidir. Bu birliğin ve birleştirmenin kaynağı "Apperzeption" fiilidir, bu anlamda anlama yetisi, apriori olarak bir araya getirme ve verilen temsilleri Apperzeption'un birliği altına götürme yetisidir.[2] Yargı, bu fiile dayanırsa mümkün hale gelmektedir. Anlama yetisinin yargılarının tümü sentetik yargılardır.[2]
Anlama yetisinin ve akılın birbirinden ayrılması gerekmektedir. Nitekim Kant, bu ikisini birbirinden ayırmış, bir ve aynı şey olmadıklarını dile getirmiştir. Anlama yetisi malzemesini hissetme yetisinden almaktadır, bu da deneyime dönük bir yeti olduğunu göstermektedir. Akıl ise malzemesini anlama yetisinden alır, yani anlama yetisi akıl için malzeme sağlamaktadır. Akıl, deneyimin ortaya çıkmasına olanak veren koşulların bütününü kuşatmaktadır.[2] Aynı zamanda aklın da mantıksal ve düzenleyici olmak üzere iki tür kullanımı vardır. Aklın düzenleyici kullanımı, önceki paragrafta bahsedilen konuya işaret etmektedir. Akıl bu kullanımında, anlama yetisisinin malzemesini düzenlemektedir ve onu bir bütünlüğe ulaştırmaktadır. Aklın mantıksal kullanımında ise, akıl yargının tümel koşuluna yönelmektedir ve onu keşfetmeye çalışmaktadır.
Sonuç olarak bir bilginin ortaya çıkışı, üç temel yeti sayesinde gerçekleşmektedir. Hissetme yetisinin deneyimi edinmesi, yani temsilleri edinmesiyle bilgisel süreç başlamakta, hayal gücü yetisi ise düşünme yetisiyle bağlantıyı kurmaktadır ve düşünme yetisiyle birlikte bilgisel süreç tamamlanmaktadır. Düşünme yetisinin anlama yetisi olan tarafı hissetme yetisinden malzemeleri almakta, yargı gücü tekil olan bu temsilleri yani görüleri genel temsiller olan kavramlar altına koymaktadır. Akıl ise kategorileri aracılığıyla, anlama yetisine birlik vererek onu düzenlemektedir.
Bu süreç bilginin ortaya çıkış süreci olmakla birlikte, "Sentetik a priori önermeler nasıl olanaklıdır?" sorusunun da yanıtı olan bir süreçtir. Daha önce bahsedildiği gibi Kant bilginin her zaman sentetik a priori olduğunu dile getirmiştir. Metafiziğin işi ise, bu sorunun yanıtını aramaktır. Bu sebeptendir ki bu süreç aynı zamanda metafiziğin olanağının gösterilme süreci olaraktan görülebilir. Kant, bu şekilde insan aklına sınır çizmiş, bilgi sürecinin bu şekilde işlediğini söylemiştir.
Peki çizilen bu sınırın dışına çıkıldığında ne olmaktadır? Akıl bu sınırın dışına çıktığında kaçınılmaz olarak kuruntuya düşmektedir. Bu ideler ruh (psikolojik), evren (kozmolojik ide), Tanrı (teolojik ide) ve özgürlük olmak üzere dört tanedir. Bu ideler, insan aklını çelişkiye düşürerek, antinomiler meydana getirmektedir. Kant, bu dört ide arasında özgürlük idesini ayrı bir konumda değerlendirmektedir. Bu ide, diğerlerinden farklı olarak nesnesine indirgenebilmektedir. Bu ide, aynı zamanda saf akıldan pratik akla geçmeyi sağlayan idedir demek mümkündür.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 7
- 3
- 3
- 3
- 2
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ a b J. Cottingham. (2003). Akılcılık. Yayınevi: Doruk Yayıncılık.
- ^ a b c d e f g h i j k l m n H. B. Gözkân. (2018). Kant'ın Şemsiyesi. Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları.
- ^ a b c d e I. Kant. (2010). Arı Usun Eleştirisi. Yayınevi: İdea Yayınevi.
- ^ a b c d I. Kant. (2015). Gelecekte Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe Prolegomena. Yayınevi: TFK Yayınları.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 17/11/2024 16:20:33 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11189
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.