İnsanlar Neden Şişmanlıyor?
Herkes dondurma, kek ve canı ne isterse yiyen ama hiç kilo almayan bazı insanlar tanır. Diğer yandan da ne kadar az yerse yesin kilo alan bazı insanlar da vardır. Neden? Obeziteye ne sebep oluyor? Neden bir insan hiçbir çaba sarf etmeden zayıf kalabilirken başka bir insan kilo almaktan kaçamaz?
Çok basit bir açıklama ile kilonuz, tükettiğiniz kalori miktarına ve bu kalorilerden ne kadarını depolayıp ne kadarını yaktığınıza bağlıdır. Bu faktörlerin her biri, genler ve çevrenin etkisindedir. Her ikisi de fizyolojinizi (metabolizma hızınız gibi) ve davranışınızı (yemeyi seçtiğiniz yiyecek türleri gibi) etkileyebilir. Bu faktörler arasındaki etkileşimler ana rahmine düştüğünüz anda başlayıp hayatınızın sonuna kadar devam eder.
Kalori Hesabı Neye Göre Yapılır?
Depolanan ve yakılan kalorilerin dengesi genetik yapınıza, fiziksel aktivite seviyenize ve dinlenme anındaki enerji harcamanıza (dinlenirken vücudunuzun yaktığı kalori miktarına) bağlıdır. Gün boyunca aldığınız tüm kalorileri yakarsanız kilonuzu koruyabilirsiniz. Harcadığınızdan daha fazla kalori tüketirseniz, kilo alırsınız. Fazla kalori vücudunuzda yağ olarak depolanır. Vücudunuz bu yağı, her zaman bulunan yağ hücrelerini genişleterek ya da daha fazlasını oluşturarak özel yağ hücrelerinde (yağ dokusu) depolar. Yiyecek alımınızı azaltır ve harcadığınızdan daha az kalori tüketirseniz veya daha fazla egzersiz yapıp daha fazla kalori yakarsınız, vücudunuz yağ depolarının bir kısmını yakacaktır. Bu gerçekleşirken, yağ hücreleri bel çevreniz ile birlikte küçülür.
Genetik Etkiler Nelerdir?
Bugüne kadar, obeziteye neden olan 400 çeşitten fazla gen saptandı ama bunların sadece çok küçük bir kısmı büyük etki yaratıyor. Genler; iştahı, tokluk hissini, metabolizmayı, beslenme isteğini, vücut-kilo dağılımını ve stresle baş etmenin bir yolu olarak yemeyi kullanma eğilimini etkileyerek birçok nedenle obeziteye sebep olur.
Kilo bozuklukları üzerindeki genetik etki kişiden kişiye göre oldukça değişkenlik göstermektedir. Araştırmalar bazı insanlarda genlerin aşırı kilolu olma eğiliminin sadece %25'ini oluşturduğunu, bazılarında ise genetik etkinin %70 ile %80'e kadar ulaşabildiğini gösteriyor. Genlerin kilonuz üzerinde ne kadar büyük bir etkiye sahip olduğu konusunda genel bir bilgiye sahip olmak kilo problemlerinizin tedavisinde size yardımcı olabilir.
Kilonuzun Genlerinizle İlişkisi Nedir?
- Hayatınızın büyük bir kısmında fazla kiloluysanız,
- Ebeveynlerinizden biri veya kan bağınız olan insanlardan bazıları fazla kiloluysa, (Ebeveynlerinizin her ikisinde de obezite varsa, obezite olma olasılığınız %80'e kadar çıkmaktadır.)
- Fiziksel aktivitenizi artırdığınız ve aylarca diyet uyguladığınız halde hâlâ kilo veremiyorsanız,
genleriniz muhtemelen obezite probleminizin önemli bir sebebidir. Öte yandan:
- Yemeğe kolay ulaşabilmek sizi güçlü bir şekilde etkiliyorsa,
- Bir dereceye kadar obezseniz ancak mantıklı bir diyet ve egzersiz programının yardımıyla kilo verebiliyorsanız,
- Kaybettiğiniz kiloları bir tatile gittiğinizde, egzersiz ve yeme alışkanlıklarınızı değiştirdiğinizde, psikolojik veya sosyal stres altında geri alıyorsanız,
genleriniz muhtemelen obezite probleminizin önemli bir sebebi değildir.
Bu tür durumlar sizin genetik olarak obeziteye yatkın olduğunuzu gösterebilir ancak bu durumlar biraz çaba göstererek yenemeyeceğiniz kadar büyük değildir.
Diğer yandan kilonuz normalse ve düzenli olarak yüksek kalorili yiyecekler tüketip nadiren egzersiz yaptığınızda bile artmıyorsa, obeziteye karşı genetik yatkınlığınızın neredeyse olmadığını varsayabilirsiniz. Fazla kilolu olmaya sadece orta derecede genetik yatkınlığı olan kişilerse daha az kalorili besin tüketerek, daha sık ve yoğun egzersiz yaparak kendi başlarına kilo verme şansına sahiptir. Bu kişilerin bu düşük kiloyu koruyabilmeleri daha olasıdır.
Tutumlu Genler Nedir?
Avı kaçtığında veya ektikleri mahsullerden verim alınmadığında atalarımız nasıl hayatta kaldı? Açlık durumunda yaşayabilmek için vücut yağını depolayabilen hücreler hayatta kalmaya devam ederken depolayamayan hücreler ise ölür. Bu evrimsel adaptasyon pek çok modern insanın (yaklaşık %85'imiz) neden enerjiyi korumayı ve yağ depolamayı sağlayan tasarrufçu genler taşıdığımızı açıklamaktadır. Bugün elbette bu tasarrufçu genler lütuftan çok bir lanettir. Neredeyse günün her saati yiyecekler bizim için hazır, avlamak veya hasat etmek zorunda bile değiliz!
Buna karşın obeziteye genetik yatkınlığı fazla olan kişiler, normal diyet ve egzersiz yaparak kilo veremeyebilirler. Kilo verseler bile kilo vermeyi sürdürme olasılıkları düşüktür. Bu insanlar için aşırı kilolu olma eğilimlerine karşı, gösterdikleri güçlü irade yetersiz kalır. Tipik olarak bu insanlar sadece bir doktor rehberliğinde kilo vermeyi sürdürebilirler. Ayrıca bazı durumlarda ilaçlar veya operasyonlar gerekli olabilir.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde yetişkinler arasındaki obezite yaygınlığı 1970'lerden beri artmaktadır. Genler tek başına bu kadar hızlı bir artışı açıklayamaz. Aşırı kilolu olmaya yönelik genetik yatkınlık kişiden kişiye göre büyük farklılık gösterse de, vücut kitle indeksindeki artış neredeyse evrensel gibi görünüyor ve tüm demografik grupları kapsıyor. Bu bulgular, çevremizdeki aşırı kilo ve obezite salgınına sebep olan değişkenlerin önemini vurgulamaktadır.
Obezitenin Çevresel Sebepleri Nelerdir?
Genetik faktörler, kilo almanıza ve fazla kilolu kalmanıza sebep olan iç etmenlerdir; çevresel faktörlerse bu sorunları artıran dış etmenlerdir. Çevresel faktörler, çevremizde çok fazla yemek yememizi veya çok az egzersiz yapmamızı etkileyen her şeyi kapsar. Uzmanlar, çevresel faktörleri, obezitenin nedenleri ve şaşırtıcı yükselişinin itici gücü olarak görüyor.
Çevresel etkenler siz doğmadan önce rol almaya başlamaktadır. Araştırmacılar bu rahim içi olaylara "fetal programlama" adını veriyor. Hamilelik sırasında sigara içen annelerin bebekleri, anneleri sigara içmeyenlere göre daha fazla kilolu olma eğiliminde oluyor. Bu durum, diyabetli annelerden doğan bebekler için de geçerlidir. Araştırmacılar, bu koşulların büyüyen bebeğin metabolizmasını yaşamın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkacak şekilde değiştirebileceğine inanıyor.
Doğumdan sonra, üç aydan daha uzun süre anne sütü ile beslenen bebeklerin, üç aydan daha kısa süre anne sütü ile beslenen bebeklere kıyasla obezite olma olasılığı daha düşüktür.
Çocukluk alışkanlıklarımız genellikle hayatımızın geri kalanını da etkilemektedir. Şekerli gazlı içecekler içen ve yüksek kalorili işlenmiş yiyecekler yiyen çocuklar, bu ürünler için bir damak tadı geliştirir ve bunları yetişkin bir birey haline geldiğinde de tüketmeye devam ederler. Bu durum kilo alımını destekler. Aynı şekilde, hareketli bir hayat yerine televizyon izleyen ve video oyunları oynayan çocuklar kendilerini hareketsiz bir gelecek için hazırlıyor olabilirler.
Modern yaşamın birçok özelliği bizleri kilo almaya teşvik ediyor. Kısacası günümüzün "obezojenik" ortamı bizi daha fazla yemeye ve daha az egzersiz yapmaya itiyor. Ne kadar uyuduğumuz, stres seviyemiz ve diğer psikolojik faktörler gibi yaşama şeklimizin daha genel yönlerinin kiloyu da etkileyebileceğine dair artan kanıtlar bulunuyor.
Obezitenin Bir Diğer Nedeni: Gıda Faktörü
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’ne (CDC) göre, Amerikalılar ortalama olarak 1970'lerde olduğundan daha kalorili besinler tüketiyorlar. 1971-2000 yılları arasında, ortalama bir erkek günlük tüketimine 168 kalori eklerken, ortalama bir kadın günde 335 kalori ekledi. Bu eğilimi yönlendiren faktörler nedir? Uzmanlar bunun artan kullanılabilirlik, daha büyük porsiyonlar ve daha yüksek kalorili yiyeceklerin bir birleşimi olduğunu düşünüyor.
Neredeyse gittiğimiz her yerde -alışveriş merkezleri, stadyumlar, sinema salonları- yiyecekler hazır olarak satılıyor. Yol kenarındaki dinlenme duraklarından, 24 saat açık marketlerden, hatta spor salonlarından ve sağlık kulüplerinden atıştırmalık veya yemek satın alabilirsiniz. Amerikalılar ev dışında tüketilen yiyeceklere çok daha fazla para harcıyorlar. 1970 yılında, gıda bütçelerinin %27'sini ev dışında yiyeceklere harcarken 2006 yılına kadar bu oran %46'ya yükseldi.
1950'lerde restoranlar sadece bir porsiyonluk yemekler satıyordu. Günümüzde bu porsiyonlar giderek büyüyor. Ayrıca patlamış mısır ve kurabiyeden, sandviç ve bifteklere kadar her alana sıçradı. McDonalds'daki tipik bir patates kızartması porsiyonu, zincirleşmeden sonra başlangıca göre 3 kat daha fazla kalori içermeye başladı. Tek bir "süper boy" öğün 1.500-2.000 kalori içerebilir, bu çoğu insanın bütün bir gün için ihtiyaç duyduğu kalori miktarıdır. Araştırmalar gösteriyor ki insanlar tok olsalar bile önlerinde olan yiyecekleri yiyorlar. Beklenildiği gibi salata ve meyve gibi düşük kalorili seçeneklerdense çok daha kolay bulunabilen yüksek kalorili yiyecekler (özellikle tuzlu atıştırmalıklar, alkolsüz içecekler ve pizza) yiyoruz. Yağ asıl sorun değildir; aslında araştırmalar, diyetimizin yağ içeriğinin 1980'lerin başından beri düştüğünü gösteriyor. Ancak birçok az yağlı yiyecek, tadını güzelleştirmek için fazla miktarda şeker içerdiğinden, az yağlı olmayan yiyeceklere göre daha fazla kalori bulundumaktadır.
Egzersiz Denklemi
Amerikan hükumetinin mevcut egzersiz önerisi günlük 1 saat orta-yüksek şiddette egzersiz yapılması ama Amerikalıların %25'inden daha azı bu öneriyi uygulayabiliyor. Günlük yaşantımız hareket etmek için bize pek fazla fırsat sunmuyor. Beden eğitimi derslerinin azalması nedeniyle çocuklar okulda yeterli egzersiz yapamamaktadır. Birçok kişi işe arabayla gelip günün çoğunu bilgisayar başında oturarak geçirmektedir. Uzun saatler çalıştığımız için spor salonuna gitmek, spor yapmak veya başka şekillerde egzersiz yapmak için zaman bulmakta zorlanıyoruz.
Yerel dükkana yürümek ve alışveriş poşetlerimizi taşımak yerine; girişe yakın park ettiğimiz arabamıza alışveriş arabası ile taşıdığımız poşetlerimizi koyarak tek duraklı mega alışveriş merkezlerine gidiyoruz. Elektrikli süpürgelerin, bulaşık makinelerinin, yaprak toplama makinelerinin ve diğer birçok cihazın yaygın kullanımı günlük işlerin neredeyse tüm fiziksel eforunu alıyor ve obezitenin nedenlerinden birini oluşturuyor.
Televizyon Tehlikesi: Hareketsiz Atıştırma
Ortalama bir Amerikalı günde yaklaşık dört saat televizyon izliyor, bazı çalışmalara göre bu alışkanlık aşırı kilo veya obezite ile bağlantılı. Amerikan yetişkinlerinin sağlığını izleyen uzun süreli bir çalışma olan Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Araştırması'ndan elde edilen veriler, aşırı kilolu ve obez insanların normal kilolu insanlara göre televizyon izlemeye ve video oyunları oynamaya daha fazla zaman harcadığını ortaya koydu. Günde iki saatten fazla televizyon izlemek, çocuklarda (üç yaşından küçüklerde bile) aşırı kilo riskini artırıyor.
Sorunun bir kısmı da insanların egzersiz yapmak veya daha fazla kalori yakmayı sağlayan başka aktiviteler yapmak yerine televizyon seyretmeyi tercih etmesi olabilir (Televizyon izlemek uyumaktan sadece biraz daha fazla, dikiş veya okuma gibi diğer hareketsiz uğraşlara kıyasla ise daha az kalori yakar). Ayrıca yemek reklamları da önemli bir rol oynuyor olabilir. Ortalama bir saat süren televizyon programında, insanları yemeye teşvik eden yaklaşık 11 yiyecek ve içecek reklamı vardır. Araştırmalar, televizyon karşısında yemek yemenin insanları özellikle yağdan daha fazla kalori almaya teşvik ettiğini gösteriyor. Çocukların izledikleri televizyon miktarını sınırlayan bir çalışma, bu uygulamanın kilo vermelerine yardımcı olduğunu gösterdi ancak televizyon izlemediklerinde daha aktif hale gelmeleri nedeniyle değil; aradaki fark çocukların televizyon seyrederken hareketsiz oldukları diğer aktivitelere göre daha fazla atıştırmalık yemeleriydi.[2]
Stres ve İlgili Sorunlar
Obezite uzmanları artık Amerikan toplumunun birçok farklı yönden onları kilo almaya ittiğine inanıyor. Bunların başında stres faktörü geliyor.[1] Örneğin bu günlerde uzun saatler çalışmak ve daha kısa veya daha az sıklıkla tatil yapmak gayet olağan. Pek çok ailede her iki ebeveyn de çalışıyor, bu da ailelerin birlikte alışveriş yapıp sağlıklı yiyecekler hazırlayarak bunları beraber yiyebilmek için yeterli zamanlarının olmamasına sebep oluyor. Günün 24 saati televizyon haberlerinde, çocuk kaçırma ve rastgele şiddet eylemlerine ilişkin gittikçe sıklaşan raporlar duyuyoruz ve bu da stres seviyemizi artırıyor. Ayrıca ebeveynleri, çocuklarının bisikletlerini sürüp parkta oyun oynamalarına izin verme konusunda daha isteksiz hale getiriyor. Ebeveynler, çocuklarını randevulu ve yapılandırılmış aktiviteler oynamaya yönlendiriyor, bu da çocuklar için daha az hareket ve ebeveynler için daha fazla stres anlamına geliyor. Zaman baskısı -okul, iş veya aile yükümlülükleri- çoğu zaman insanları koşarken yemeye ve uykudan ödün vermeye yönlendiriyor ve her ikisi de kilo alımına sebep olabiliyor.
Bazı araştırmacılar düzensiz ve ayaküstü yemek yemenin de obezitenin nedenlerinden biri olabileceğini düşünüyor. Nörolojik kanıtlar beynimizin biyolojik saatinin -yani vücudumuzdaki diğer birçok günlük ritmi kontrol eden ritim düzenleyicilerin- açlık ve tokluk sinyallerini düzenlemeye yardımcı olabileceğini gösteriyor. İdeal olarak bu sinyaller kilomuzu sabit tutuyor. Bu sinyaller vücut yağımız belirli bir düzeyin altına düştüğünde veya daha fazla vücut yağına ihtiyacımız olduğunda (örneğin hamilelik sırasında) bizi yemeye, tok hissettiğimiz zamandaysa yemeyi bırakmaya yönlendiriyor. Beynin ritim düzenleyicisi ile hipotalamustaki iştah kontrol merkezi arasındaki yakın bağlantılar, bize açlığın ve tokluğun geçici işaretlerden etkilendiğini düşündürür. Düzensiz yeme sorunları bu bağlantıları bozabilir ve etkilerini azaltarak dolaylı yoldan obeziteye sebep olabilir.
Benzer şekilde araştırmalar ne kadar az uyursanız kilo almanızın o kadar olası olduğunu gösteriyor. Nitelikli uykunun yetersizliği, vücudun iştahı ve açlığı kontrol eden hormonlarını bozma eğiliminde olduğundan obezitenin başka bir sebebi olabilmektedir. Araştırmacılar, 2004'te 1000 kişiden fazla gönüllüyle yapılan bir araştırma sonucunda, 8 saatten az uyuyan insanlarda 8 saatten çok uyuyanlara göre daha fazla vücut yağı olduğunu görmüşlerdir. Bu durum, insanların daha kilolu olmalarına sebep olmaktadır.
Stres ve nitelikli uykunun yetersizliği, psikolojik sağlıkla da (mutsuz ve endişeli anlarda cipsler ve çikolatalarla karnını dolduranların da onaylayacağı üzere) iştah ve beslenme şekliyle de yakından ilgili. Araştırmalarda da depresyon, anksiyete veya diğer duygusal bozukluklara sahip bazı insanların daha fazla yemek yediği kanıtlanmıştır. Aynı zamanda obezite ve aşırı kilo, insanları duygusal bozukluklara itmektedir. Tekrar tekrar kilo vermeye çalışıp başarısız olursanız ya da verdiğiniz kiloların hepsini geri alırsanız bu cebelleşme zamanla anksiyete ve depresyonu tetikleyebilecek korkunç bir hüsrana sebep olabilmektedir. Giderek artan duygusal zorluklara bağlı olarak, obeziteye daha fazla yol açan bir döngü gelişebilir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 27
- 6
- 5
- 3
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: Harvard Health Publishing | Arşiv Bağlantısı
- ^ Harvard University. Why Stress Causes People To Overeat. (19 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 19 Kasım 2020. Alındığı Yer: Harvard Health Publishing | Arşiv Bağlantısı
- ^ Harvard University. Calories Burned In 30 Minutes For People Of Three Different Weights. (19 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 19 Kasım 2020. Alındığı Yer: Harvard Health Publishing | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:54:00 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9553
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in Harvard Health Publishing. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.