İnsanlar Konuşurken Kendilerini Minimum Çabayla Anlatmaya Çalışıyorlar
(Not: Bu çalışma İngilizce üzerinde yapıldığı için örnek cümlelerin bir kısmı İngilizce olarak bırakılmıştır.)
''Çocuk onun oynuyor köpek Frizbi ile,'' demek yerine neden ''Çocuk köpeğiyle Frizbi oynuyor.'' dediğinizi düşündünüz mü? Yeni bir çalışmaya göre beyninizi kısa bir süreliğine dinlendirmeye çalışıyor olabilirsiniz. Aralarındaki gözle görülür büyük farklılıklara rağmen 37 dil üzerine yapılan analiz, insan dilinin evrensel özelliklerinden birini bulgulamıştır: Dillerin hepsi mümkün olduğu kadar etkin ve tasarruflu şekilde iletişim kurmak üzere evrimleştiler.
Dünya gerçek bir Babil Kulesi gibidir, genelinde yaklaşık olarak 150 dil ailesine ait 7000 kadar dil konuşulur. Ve bu diller genelde cümleleri nasıl bir araya getirdikleri konusunda büyük ölçüde farklılık gösterir. Örneğin, bir cümlenin 3 ana yapısı olan özne (Ö), nesne (N), ve yüklem (Y) 3 farklı dizilimle bir araya gelebilirler. Almanca ve Japonca Ö-N-Y cümleleri kullanırken, İngilizce ve Fransızca Ö-Y-N dilleridir ve Arapça ve İbranice gibi çok daha az dil Y-Ö-N dizilimini kullanır. (Bazı dil bilimciler şaka ile karışık şekilde Klingon dilinin böyle olabileceğini öne sürse de kapsamlı araştırılmış hiçbir dil, cümle veya cümleciğe nesneyle başlamaz.)
Ancak, cümleleri farklı şekillerde kurma yollarına rağmen, diller hakkında sınırlı sayıda yapılmış eski çalışmalar dillerin, anlamları aracılığıyla birbirlerine bağlı olan kelimeler arasındaki uzaklığı sınırlamaya eğilimli olduklarını göstermiştir. Bu ''bağlılık'' cümleler anlamlıysa önemlidir.
Örneğin, ''Jane çöpü dışarı attı,'' cümlesinde “Jane” kelimesi ''attı'' kelimesine bağlıdır: Neyin atıldığını bilmemiz için “çöp” ve çöpü nereye attığımız bilmemiz için “dışarı” kelimesine ihtiyacımız olması gibi bu bağlılık bize atma eylemini kimin yaptığını söyleyerek yüklemi değiştirir. ''Attı'' ve ''çöp'' kelimeleri birbirine 3 kelime uzaklıkta olmasına rağmen, hala cümleyi kolayca anlayabiliriz.
Ancak ''Jane dışarı mutfakta duran eski çöpü attı,'' gibi bir cümleyi anlamakta daha fazla zorluk çekeriz, çünkü şimdi ''attı'' ve ''çöp'' kelimeleri birbirlerine 4 kelime uzaklıktadır ve ''attı'' ve ''dışarı'' birbirinden 8 kelime uzaklıktadır. Bu bağlılık uzunluğunu kısaltabiliriz ve cümleyi ''Jane mutfakta duran eski çöpü dışarı attı,'' olarak okumak için değiştirerek daha net hale getirebiliriz.
(Yukarıdaki son iki paragraf aşağıdaki İngilizce örneğe göre incelenmelidir.)
Bu gözlemler bazı dil bilimcilerin dünya dillerinin tamamının bağlılık uzunluğu azaltımı (BUA) (Ç.N.: dependency length minimization) diye adlandırılan bağlı kelimeler arasındaki uzaklığı azalttığı varsayımında bulunmalarına neden oldu. Buna karşın bu varsayımı araştıran öncül çalışmalar yalnızca 7 dil üzerinde yapılmıştı. Bu dillerin birçoğu BUA’yı belli oranda desteklese de Almanca BUA kriterlerine uymuyordu. Bu bulgu, BUA’nın gerçekten insan dilinin evrensel bir özelliği olup olmadığı hakkındaki şüpheleri artırdı.
Bu soruyu çözmek için Cambridge’de Massachussetts Teknoloji Enstitüsünde dil bilimci olan Richard Futrell tarafından yönetilen bir ekip dillerin bağlılık uzunluğunu rastlantısal olarak beklenenden ne kadar fazla azalttıklarını görmek için 10 dil ailesinden 37 dili analiz etti. Çalışmanın veri tabanına İngilizce, Almanca, Fransızca ve İspanyolca gibi ana dillerin yanında, aynı zamanda eski Yunanca, Arapça, Bask dili, Tamilce, ve Hindistan’ın eski dillerinden biri olan Telugu dilini de dahil ettiler. Araştırmacılar Eski Yunanca ve Latince için şiiri kullanırken, diğer dillerin çoğu için gazetelerde, romanlarda ve bloglarda bulunan düz yazılardan faydalandılar. Bağlılık uzunluğunu ölçmek için tasarlanan yazılımı kullanarak binlerce cümleyi çözümlediler.
3 Ağustos 2015 tarihinde Proceedings of the National Academy of Sciences Raporlarında çevrimiçi olarak yayınlanan sonuçlar Almancayı da içeren 37 dilin hepsinin rastlantısal olarak beklenenden daha büyük derecede bağlılık uzunluğunu azalttığını gösteriyor. Bununla beraber, ekip BUA’nın kapsamında büyük farklılıklar buldu. Japonca, Korece ve Türkçe çok daha az azaltım gösterirken, İtalyanca, Endonezyaca ve İrlandaca önemli azaltma dereceleri gösterdi. Sabit bir kural olmasa da Almanca gibi Ö-N-Y dizilimli diller daha uzun bağlılık uzunluğuna sahip olmaya eğilimlidir.
Yazarlar, bu farklılıkların neden oluştuğu sorusunun yeni bir araştırma konusu olduğunu ifade ediyorlar ve Almanca ve diğer Ö-N-Y dillerinin bir cümlede anahtar kelime modifikasyonlarıyla özneyi nesneden ayırt etmeyi kolaylaştıran, ''ismin halleri' (Ç.N.: case marking) denilen dilbilimsel bir yol kullandıklarına dikkat çekiyorlar. Örneğin, İngilizce konuşanlar kimin kimi öptüğünü anlamak için ya ''John Mary’yi öpüyor'' ya da ''Mary John’u öpüyor'' demek zorundadır. Buna karşın Japonca konuşan biri ''John Mary öp'' diyebilir; ismin halleri John’un Mary’i öptüğünü açıklar. (İngilizce, genel olarak ismin hallerini kullanmayan bir Ö-Y-N dilidir. Bununla beraber eski Germen kökenlerinden izler vardır: Kimin özne kimin nesne olduğunu kesin bir şekilde belirtmek için ''Topu ben attı'' (He threw the ball to she) demek yerine ''Topu bana attı'' (He threw the ball to her) diyoruz.)
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Futrell, karmaşık cümlelerin daha fazla bellek işlemleme gerektirdiğini belirterek dinleyiciler için de, konuşucular için de daha büyük enerji kullanımına sebep olduğunu ifade ediyor ve bağlılık uzunluğunu kısıtlamanın avantajlarını vurguluyor. Bu avantajlar, kısa bağlılık uzunluğu ilkelerinin insan dilinde evrensel bir özellik haline gelmesini mantıklı kılıyor. Futrell:
Dilin kullanıcıları olarak kendimizi ifade etmenin birçok yolu vardır. Dillerin yapmadığı şey etkisiz ve boşa enerji harcayıp hafızanızı kullanmaya sizi zorlamaktır.
New York’taki Rochester Üniversitesinde bilişsel bilimler akademisyeni olan David Temperley, BUA’nın diller için genel bir özellik olduğunu belirtiyor ve çalışmayı büyük bir ilerleme olarak değerlendiriyor. Yine de, BUA’nın insanların kendilerini anlatmak için zaman içinde geliştirdikleri bir strateji değil de, dilin ''evrensel'' ya da ''bütünleşik'' bir özelliği olduğu sonucunu çıkarmak güç.
Rochester Üniversitesinde çalışan bir başka akademisyen, psikodilbilimci Florian Jaeger de bu görüşü destekliyor. Diğer güncel çalışmalar ile bu çalışmayı değerlendiren Jaeger, tasarrufa yönelik eğilimlerin dünyada konuşulan dillerin ortak özelliklerini açıklamada kullanılabileceğini; fakat bulunabilecek bir evrensel paternanın ‘genlerimize kodlanmış olmak zorunda olmadığını’ ifade ediyor.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 3
- 2
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: Sciencemag | Arşiv Bağlantısı
- PNAS. Psychological And Cognitive Sciences. (21 Mart 2019). Alındığı Tarih: 21 Mart 2019. Alındığı Yer: PNAS | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 26/12/2024 14:10:48 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/5311
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in Sciencemag. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.