İnsanın Yüzleştiği Güncel Çevre Sorunları Nelerdir?
Çevre, organizmaların ya da ekolojik toplulukların doğrudan etkileşim içinde oldukları fiziksel, kimyasal, biyolojik, sosyal ortamların ve şartların bütünüdür. İnsanlar için bütün bu faktörlerin yanında kültürel ve ekonomik etkiler de çevre tanımına katkı sağlamaktadır.
Çevre Kirliliği Nedir?
Kelime anlamı olarak çevre kirliliği; canlı ve cansız varlıklara zararlı maddelerin engellenemez boyutta çevreye yayılmalarına denir. Kirleticiler, orman yangınları ya da volkanik küller gibi doğal olaylar olabilir ancak kirlilik olarak bahsettiğimiz terim daha çok antropojenik kaynakların, yani insan yapımı kirletici kaynaklarının yol açtığı sorunları temsil etmektedir.
Çevre kirliliği, insan sağlığı gibi canlıların yaşamlarını olumsuz yönde etkileyeceği gibi cansız varlıklara da zarar vererek ekonomik ve kültürel olumsuz etkilere yol açar. Binaların, araçların, açık alanlarda bulunan tarihi eserlerin zarar görmesi çevre kirliliğinin cansız varlıklar üzerindeki etkilerine örnek verilebilir.
Çevre kirliliği; hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, radyoaktif kirlilik gibi çeşitli kategorilere ayrılabilir. Bu kirliliklerin hepsinin kendi içinde farklı nedenleri ve sonuçları vardır ve bunların bütünü çevre kirliliğini oluşturur.
Hava Kirliliği
Hava kirliliği fiziksel, kimyasal ya da biyolojik etkilerin atmosferin yapısında ölçülebilir oranda, canlı ve cansız varlıklara zarar verecek değişikliklerin oluşması durumudur. Hava kirliliğine sebep olan kirleticiler duman, toz, gaz, zararlı mikroorganizmalar gibi çeşitli şekillerde atmosfere yayılabilirler ve atmosferin farklı katmanlarında farklı düzeylerde bulunabilirler.
Hava kirliliğine devam etmeden önce, dilerseniz günlük hayatta "hava" olarak adlandırdığımız atmosferin özelliklerine bir göz atalım; daha sonra da ona ve dolayısıyla kendimize verdiğimiz zararları görelim.
Atmosfer ve Katmanları
Dünya'nın atmosferi Güneş'ten gelen zararlı ışınların yeryüzüne ulaşmasını ve yerkürenin ısı dengesinin korunmasını sağlamaktadır. Beş farklı katmandan oluşan atmosfer %78 azot, %21 oksijen, %0,9 argon ve %0,1 diğer gazlardan oluşmaktadır. Atmosfer; yeryüzüne yakınlık sırasıyla troposfer, stratosfer, mezosfer, termosfer ve ekzosfer olmak üzere toplamda beş katmandan oluşur.
- Troposfer: Tüm atmosferin kütlesinin büyük bir kısmını oluşturur ve Dünya yüzeyine en yakın olan katmandır. Kutuplardan ekvatora gidildikçe kalınlığı artar. Bulutların büyük bir çoğunluğu bu katmanda oluşur.
- Stratosfer: Ozon tabakasının bulunduğu katmandır. Ozon tabakası; üç oksijen (O) atomunun birleşmesi ile oluşan ozon molekülünü (O3) içerir. Güneşten gelen radyasyonun tamamının ve zararlı morötesi (UV) ışınların yeryüzüne ulaşmasını engeller. Bu nedenle canlı yaşam için hayati bir öneme sahiptir.
- Mezosfer: Dünya atmosferine giren meteorların yanarak daha küçük parçalara ayrılmasını sağlar. Bu olay halk arasında yıldız kayması olarak adlandırılır ancak aslında atmosfere giren meteorların yanarak daha küçük parçalara ayrılmasına ve bu esnada arkalarında parlak bir iz bırakmalarından ibarettir.
- Termosfer: Üst kısımları Güneşten gelen radyasyonlar nedeniyle yaklaşık 2000oC kadar yüksek sıcaklık değerlerine ulaşabilen bir katmandır.
- Ekzosfer: Atmosferin son ve yeryüzüne en uzak olan katmanıdır. Bu katmanda yerçekimi o kadar azdır ki gaz moleküleri uzaya saçılır.
Kirleticiler ve Atmosfere Etkileri
Kirleticiler; birincil kirleticiler ve ikincil kirleticiler olarak ikiye ayrılır. Birincil kirleticiler, kaynaktan direkt atmosfere yayılan kirleticilerdir. İkincil kirleticiler ise birincil kirleticilerin atmosferde bulunan diğer maddeler ile reaksiyona girmeleri sonucu oluşan kirleticilere verilen isimdir.
Benzer şekilde hava kirliliği de bulunulan ortama göre dış hava kirliliği ve bina içi hava kirliliği olarak ikiye ayrılır. Bina içi hava kirliliği konsantrasyonu, birikimin daha fazla olması nedeniyle dış hava kirliliği konsantrasyonundan daha fazladır. Kirli havaya maruz kalınması sonucunda solunum yolu hastalıkları, havada bulunan kanserojen maddeler sebebi ile kanser gibi çeşitli hastalıklar oluşmaktadır. Canlılar üzerindeki olumsuz etkilerinin yanı sıra hava kirliliğinin cansız varlıklara (binalar, tarihi eserler ve yapılar gibi) verdiği zararlardan dolayı ekonomik ve kültürel zararları da vardır.
Ayrıca hava kirliliğine sebep olan maddeler, asit yağmurları, sera etkisi gibi zararlı olayların gerçekleşmelerine de neden olurlar. Hava kirliliğine neden olan maddelerin sınır değerleri yani canlı ve cansız varlıklara zarar vermeyecek en yüksek değerler her ülkenin ilgili kurumları tarafından belirlenmekte ve bunlara uygun yönetmelikler hazırlanmaktadır.
Hava Kirliliğinin Başlıca Antropojenik Kaynakları
Fabrikalar, taşıtlar, termik santraller, ev ve iş yerleridir. Bu nedenle sanayileşmenin ve kentleşmenin artması ile hava kirliliği artış göstermektedir. Isınmak için kullanılan odun, kömür, doğal gaz gibi yakıtlar yandıklarında karbon monoksit (CO), azot oksit (NOx), kükürt dioksit (SO2) gibi gaz açığa çıkarırlar. Bacalardan atmosfere yayılan bu gazlar havayı kirletir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Motorlu taşıtlar egzoz dumanları ile çevreye azot oksit (NOx), karbon monoksit (CO), hidrokarbon (HC), kurşun (Pb) gibi zararlı maddelerin atmosfere karışmasına yol açar. Kükürt dioksit (SO2), karbon dioksit (CO2), azot oksitler (NOx), uçucu organik bileşikler (VOC), ağır metaller sanayi kaynaklı kirleticiler arasında da yer almaktadır. Salınan bu maddeler astım, bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına ve kansere neden olmaktadır.
Hava Kirliliğine Neden Olan Bazı Kirleticiler
Partikül Madde (PM)
Atmosferde bulunan 0,001 ile 100 mikrometre arasında çapa sahip katı ve sıvı parçacıklardır. Çapı 2,5 mikrometre ve daha küçük olan parçacıklar PM2,5; çapı 10 mikrometre ve daha küçük olan parçacıklar ise PM10 olarak adlandırılır. Volkanlar, orman yangınları, çöl tozları gibi doğal kaynaklı olabildiği gibi inşaatlar, fosil yakıtlar, trafik, endüstriyel faaliyetler sonucunda da atmosfere yayılabilir. Özellikle küçük boyutlara sahip partikül maddeler akciğere kadar ulaşarak insan vücuduna karışır. Taşıdıkları zehirli maddeleri ve ağır metallerin vücuda alınması sonucunda çeşitli hastalıkların oluşmasına neden olurlar.
Kurşun (Pb)
Motorlu taşıtların kurşunlu yakıt kullanmaları ve endüstriyel aktiviteler sonucu açığa çıkan bir ağır metaldir. Yakıtlarda katkı maddesi olarak kullanılan alkil kurşunun yanması sonucu ortama yayılır. Atmosferde bulunan kurşun miktarının yaklaşık %80’inin kaynağı motorlu taşıtlarda kullanılan yakıtlardır. Biyobirikim özelliği gösteren zehirli bir madde olan kurşunun vücutta birikmesi sonucunda merkezi sinir sistemi bozuklukları oluşur. Atmosfere yayılan kurşun miktarının azaltılması için Türkiye’de dahil olmak üzere birçok ülke benzinde kurşun miktarını azaltılması yönünde kararlar almıştır.
Kükürt Dioksit (SO2)
Orman yangınları, volkanlar gibi doğal kaynaklı oluşabildiği gibi kömür ve fuel-oi’in yanması sonucu da açığa çıkan renksiz ve asidik bir gazdır. Asit yağmurlarının başlıca etmenlerindendir. Oksijen atomu (O) ile tepkimeye girerek kükürt trioksit (SO3) oluşturur. Daha sonra, oluşan bu molekül (SO3) su ile tepkimeye girerek asit yağmuru olarak adlandırdığımız sülfürik asidi (H2SO4) oluşturur.
Azot Oksitler (NOx)
Bakteri üretimi gibi doğal yollarla da oluşan azot oksitler, elektrik üretimi, endüstriyel süreçler ve fosil yakıtların yüksek sıcaklıklarda yanması sonucunda da atmosfere yayılır. Azot oksitler, atmosferin doğal yapısında bulunan azot molekülü (N2) nedeni ile yakıtın içinde azot (N) olsun ya da olmasın yüksek sıcaklıklarda gerçekleşen tüm yanma olaylarından sonra atmosfere yayılır. Azot dioksit (NO2), solunum yollarında tahrişe neden olan toksik bir gazdır.
Uçucu Organik Bileşikler (VOC)
Normal sıcaklık ve basınç altında gaz fazında bulunan ve atmosferde ihmal edilemez düzeyde fotokimyasal reaksiyonlara katılan karbon bileşiklerine verilen genel isimdir. Benzen (C6H6), tolüen (C7H8), formaldehit (CH2O), aseton (C3H6O), kloroform (CHCl3) uçucu organik bileşiklerin önemli örneklerindendir. Egzoz gazları, sigara, boyalar, temizleyiciler, dezenfektanlar, oda spreyleri, mobilyalar, fotokopi makineleri, tarım ilaçları bu bileşiklerin salınımına neden olan kaynaklardandır.
Karbon Monoksit (CO)
Başlıca kaynağı motorlu taşıtlardır. Fosil yakıtların ve organik maddelerin oksijenin yetersiz olduğu yanma reaksiyonları yani eksik yanma sonucu açığa çıkar. Kandaki alyuvar hücrelerinin oksijen taşıma kapasitesini azaltan zehirli bir gazdır. Ayrıca atmosferde bulunan oksijen molekülleri (O2) ile tepkimeye girmeleri sonucu karbon dioksit (CO2) ve ozon (O3) oluşur.
CO+2O2+hν→CO2+O3CO + 2O_2 + hν → CO_2 + O_3
Ozon (O3)
Azot oksitler (NOx) ve uçucu organik bileşikler (VOC) güneşten gelen morötesi (UV) ışınlar ile fotokimyasal tepkimeler gerçekleştirir bu reaksiyonlar sonucunda atmosfere oksijen atomları (O) yayılır. Daha sonra oksijen atomları (O) ve oksijen molekülleri (O2) reaksiyona girerek yeryüzüne daha yakın seviyelerde ozon (O3) oluşmasına neden olur. Fotokimyasal tepkimeler özellikle morötesi ışınlar gibi yüksek enerjili ışınların molekül tarafından soğurulması ile molekül içindeki bağların kırılması ve çeşitli parçalanma ürünlerinin oluştuğu tepkimelerdir.
Aşağıda gösterilen tepkimelerde azot dioksit (NO2) molekülü bir fotonun enerjisini (hνh\nu) soğurur ve azot atomu ile oksijen atomunun yaptığı bağ kırılır. Bu olay sonucunda azot oksit (NO) ve oksijen atomu (O) oluşur. Fotonlar ışık enerjisini taşıyan parçacıklardır ve sahip oldukları enerji; E=hνE= h\nu formülü ile ifade edilir. Burada "EE" fotonun enerjisini, "hh" 6,626×10-34 değerindeki Planck sabitini, "ν\nu" ise ışığın frekansını ifade eder. İkinci tepkimede; atmosferde bulunan oksijen molekülü (O2) ile fotokimyasal reaksiyon sonucu atmosfere yayılan oksijen atomu oksidasyon reaksiyonu gerçekleştirerek ozon gazını (O3) oluşturur.
NO2+hν→NO+ONO_2 + hν → NO + O
O+O2→O3O + O_2 → O_3
O+O2+→O3O + O_2 + → O_3
Yazının devamında da anlatacağımız üzere ozon moleküllerinin varlığına güneşten gelen zararlı ışınlardan korunmak için ihtiyaç duyarız. Ancak bu koruyucu etkiyi stratosfer katmanında bulunan yani bizim günlük hayatta temas etmediğimiz ozon tabakası yapar. Burada bahsettiğimiz hava kirliliği sonucu oluşan ozon molekülleri ise yeryüzüne çok daha yakın olan ve sürekli maruz kaldığımız troposfer tabakasında bulunur. Soluduğumuz havanın içinde ozon gazının bulunması ise solunum yollarında tahriş, astım, akciğer iltihabı gibi çeşitli solunum yolu hastalıklarına neden olur. Bitki örtüsüne zarar verir.
Ozon Tabakasının İncelmesi
Ozon tabakası, atmosferin yeryüzüne en yakın ikinci katmanı olan stratosferin üst kısımlarında bulunur. Güneşten gelen morötesi ışınların oksijen molekülleri ile fotokimyasal reaksiyonları sonucunda oksijen molekülleri atomlarına ayrılır. Oluşan oksijen atomları (O) atmosferde bulunan diğer oksijen molekülleri ile birleşerek ozon (O3) moleküllerini oluştururlar.
O2++hν→2OO_2 + + hν → 2O
O+O2+→O3O + O_2 + → O_3
Ozon 280-350nm dalga boyu aralığındaki yani morötesi (UV) ışınları soğurma eğilimindedir. E=hνE=ℎ\nu ve c=λνc= λ\nu eşitlikleri ile de ifade edildiği üzere enerji ile dalga boyu ters orantılıdır (E; fotonun enerjisi, ℎ; Planck sabiti, ν\nu; frekans, c; ışık hızı, λ; dalga boyu). Yani dala boyu kısaldıkça fotonun enerjisi artar. Morötesi ışınlar gibi yüksek enerjili fotonlar etkileşime geçtikleri atom ve moleküllerin elektronlarını uyarır ve elektron daha yüksek enerji seviyesine geçer. Peki bu olay canlılar için neden tehlikelidir? Bütün organik bileşikler morötesi ışınları soğurur. Canlıların yapısı da karbonhidratlar, yağlar, proteinler, enzimler, hormonlar gibi organik bileşiklerden oluşmaktadır. Canlılardaki organik bileşikler tarafından soğurulan morötesi ışınlar DNA yapısında bozulmalara, kansere, katarakta sebep olur. Bu nedenle ozon tabakası, yeryüzünün güneşten gelen zararlı ışınlardan korunmasında önemli bir yere sahiptir.
Ozon molekülü soğurduğu morötesi ışınların enerjisi ile parçalanarak oksijen molekülünü ve oksijen atomunu oluşturur. Daha sonra yeniden ozon molekülünün oluştuğu reaksiyon döngüleri gerçekleşir.
O3+hν→O2+OO_3 + hν → O_2 + O
O+O2+→O3O + O_2 + → O_3
Klimalarda kullanılan freon gazları, yangın söndürme tüplerinde kullanılan halon gazları, parfümlerde, klimalarda, buzdolaplarında kullanılan kloroflorokarbon gibi maddeler atmosfere yayıldıktan sonra ozon tabakasına kadar yükselerek ozon gazı ile reaksiyona girerler. Bu reaksiyonlar ozon molekülünün ayrışmasına neden olarak ozon miktarını azaltır ve ozon tabaksını inceltir.
CF2Cl2+hν→Cl+CF2ClCF_2Cl_2 + hν → Cl + CF_2Cl
Cl+O3→ClO+O2Cl + O_3 → ClO + O_2
ClO+O→O2+ClClO + O → O_2 + Cl
ClO+O3→2O2+ClClO + O_3 → 2O_2 + Cl
Sera Etkisi
Sera etkisi; atmosferdeki gazlar tarafından güneşten gelen ısı enerjisinin bir kısmının yeryüzü yakınlarında tutulması olayına denir. Sera etkisine sebep olan gazlara sera gazları denir ve bunlar; karbon dioksit (CO2), metan (CH4), su buharı (H2O), ozon (O3), nitröz oksit (N2O), kloroflorokarbon (CFC) gibi kızılötesi ışınlar ile etkileşime geçen gazlardır. Sera gazları güneşten gelen uzun dalga boylu ışınları önce soğurur daha sonra bir kısmını yayar. Bu yansıma Dünya’nın ısınmasını sağlayarak sıcaklığın ortalama 14°C olmasını sağlar.
Yani sera etkisi aslında yaşamın var olabilmesi için gereklidir. Ancak fosil yakıtların tüketilmesi gibi insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınan sera gazlarında ciddi bir artış yaşanmaktadır. Bu artış sera etkisinin artmasına dolayısıyla yeryüzünün ısınmasına neden olmaktadır. Bu sıcaklık artışı hepimizin bildiği küresel ısınma olarak adlandırılır. Yapılan araştırmalar 21. yüzyılın sonunda dünyanın sıcaklığında 3°C artacağını öngörmektedir. Sıcaklıktaki bu artış etkilerini şimdi bile hissettiğimiz iklim değişikliğine neden olacak kadar önemli bir değişimdir.
Küresel İklim Değişikliği
İklim; bir bölgenin uzun zamandır sahip olduğu hava koşullarıdır. Güneş, sıcaklık, rüzgâr ve yağış miktarı iklimi belirleyen önemli fiziksel faktörlerdendir. İklim, küresel boyutta yani bölgesel ve çoklu karasal ekosistemleri etkileyen makroklima ve daha lokal olarak ağaç gövdelerinin altında yaşayan mikroorganizmaları etkileyen mikroklima olarak ikiye ayrılır. Küresel boyutta oluşan iklim modelleri çoğunlukla Güneş’e ve Dünya’nın eksenine bağlıdır. Güneşten gelen ışınlar atmosferi, yeryüzünü ve su kayaklarını ısıtır. Dolayısıyla bu olaylar sonucunda su döngüsü gerçekleşir. Dünyanın ekseninin eğik olması ve Güneş çevresinde yaptığı yıllık döngüsü mevsimlerin oluşmasına neden olur.
İklim değişiklikleri, bitki ve hayvanların coğrafik yayılışlarını doğrudan etkiler. Uzmanlar küresel iklim değişikliklerinin ekosistem üzerindeki etkilerini tahmin etmek için son buzul çağından sonra gerçekleşen ekolojik değişikliklerin izlerini araştırmaktadır. Yaklaşık 16.000 yıl önce buzul çağının sona ermesi ile iklim ısınmaya başlayınca ağaçlar kuzeye doğru bir yayınım gerçekleştirdi. Örneğin; şeker akçaağacı kanatlı tohumlara sahip olması nedeni ile daha uzak mesafelere daha hızlı bir şekilde yayılabilirken kanatsız tohumlara sahip türlerin uygun habitatlara yayılması yaklaşık olarak 2.500 yıl daha geç gerçekleşmiştir. Ancak bahsettiğimiz bu olaylar milyonlarca yıl süren buzul çağının yavaş yavaş sona ermesi ile iklimin yavaş yavaş değişmesi sonucunda gerçekleşti.
Günümüzde ise çok daha hızlı değişen bir iklim söz konusu. Yarattığı sorunlardan biri de her tohumun uygun habitatlara yayılması için yeterli zamana sahip olup olmayacağıdır. Yani iklim değişikliğine ayak uyduramayan türler (bitkiler, hayvanlar...) ya çok daha kısıtlı yayılım alanlarına sahip olacaklardır ya da yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaklardır. Bu durumda besin zincirinde ve mutualist ilişkilerde önemli yıkıcı etkilere yol açacaktır. Mutualizm; farklı türdeki canlıların birbirlerine karşılıklı yarar sağladıkları ortak yaşam şeklidir. Örneğin; arılar ve bitkiler mutualist ilişki içindedirler. Bal arıları polenleri bal yapmak için kullanırlar. Bu sırada polenlerin taşınmasına ve bitkilerin üremesine yardımcı olurlar. Yani iklim değişikliği bitki ve hayvan popülasyonunda yıkıcı bir etkiye sahiptir.
Su Kirliliği
Su, bütün canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gereklidir. Dünyanın 2/3’ü sularla kaplı olmasına rağmen bu suların yalnızca %0,3’ü insan kullanımı için uygundur. Suların kirlenmesi ve bilinçsiz kullanılması nüfusun artması ile önemli çevre sorunlarına neden olmaktadır. Su kirliliği; antropojenik ve doğal kaynaklardan dolayı suyun doğal yapısının bozulması, ekosistem içindeki canlıların zarar görmesi ve çeşitli çevre sorunlarının oluşmasıdır.
Oluşan kirlilik, su kaynaklarının zarar görmesine, azalmasına ve kullanılmasında sorunlara neden olmaktadır. Ayrıca suların kirlenmesi, radyoaktif ve kimyasal maddelerin karışması ve doğru dezenfeksiyon işlemlerinin yapılmaması kolera, tüberküloz, zehirlenme ve kanser gibi çeşitli hastalıklara neden olur. Su kaynaklarına karışan genotoksin maddeler hücre içine alınarak DNA’ya zarar verir ve hücrelerin mutasyona uğramasına neden olarak kanser gibi ciddi hastalıkların oluşmasına neden olur. Ve tabi ki insan dışındaki canlıların, sucul bitkiler ve hayvanların yaşam alanlarını ve hayatlarını tehlikeye sokmaktadır. Küresel su ihtiyacının karşılanması suların kirlenmesi ve doğru kullanılmaması nedeni ile gittikçe zorlaşmaktadır.
Su kirliliği sadece su kaynaklarına karışan zararlı maddelerden meydana gelmemektedir. Suya karışan organik atıklar, deterjanların içinde bulunan fosfatlar, sudaki çözünmüş oksijeni kullanan mikroorganizmalar tarafından parçalanır. Ancak organik atıklar mikroorganizmaların tüketim kapasitesini aştığı zaman "alg patlaması" olarak da bilinen ötrofikasyon olayı gerçekleşir ve sudaki oksijen miktarında azalır ve güneş ışınlarının suyun alt katmanlarına ulaşması engellenir. Bu durum su tabanında yaşayan canlıların yaşamlarını ve dolayısıyla su ekosistemini tehlikeye atar.
Termik santrallerde kullanılan soğutma suları tekrar çevreye salındıklarında ulaştıkları su kaynaklarının ısınmasına neden olur. Sulardaki bu sıcaklık artışı suyun içinde bulunan çözünmüş oksijen miktarını azaltır. Çünkü sıvı çözeltilerde genellikle gazların çözünürlüğü sıcaklık arttıkça azalır. Oksijen seviyesi azalırsa sucul ortamda yaşayan canlıların ihtiyaç duyduğu oksijen miktarı karşılanamaz ve yaşam döngüleri tehlikeye girer. Ayrıca sıcaklığı artan sular içme suyu kaynağı olarak kullanıma da uygun değildir.
Su Kirliliğine Neden Olan Bazı Kimyasal Maddeler
Bakır (Cu)
Madencilik ve evsel atıkların yanması sonucu açığa çıkar. Mide, bağırsak, böbrek ve karaciğer hasarlarına neden olabilir.
Kurşun (Pb)
Motorlu taşıtların kurşunlu benzin kullanımı sonrası atmosfere karışır ve yağmur suları ile yer altı su kaynaklarına kadar ulaşır. Biyobirikim özelliği vardır ve merkezi sinir sistemi rahatsızlıklarına neden olan toksik bir ağır metaldir.
Civa (Hg)
Tarım ilacı, elektrik, pil üretimi gibi çeşitli alanlarda kullanılır. Merkezi sinir sistemi ve böbrek hastalıklarına yol açabilen toksik bir metaldir.
Antimon (Sb)
Seramik, cam, pil, havai fişek üreten tesislerde katı atıkların yakılması sonucu atmosfere yayılır ve yağmurlar ile yeraltı su kaynaklarına karışır. Maruz kalındığında kandaki glikoz ve kolesterol seviyelerinde değişime neden olabilmektedir.
Arsenik (As)
Doğal olarak suların yapısında bulunmasına rağmen zehirleyici düzeyde su kaynaklarında bulunması endüstriyel kaynaklara, pestisitlere yani zararlı böcek, mantar türlerine karşı kullanılan yapay organik maddelere, maden eritme işlemlerine bağlıdır. Kandaki hemoglobin düzeyini etkileyen zehirli ve kanserojen bir maddedir.
Siyanür (CN-)
Çelik ve plastik sanayisi, gübre üretimi gibi endüstriyel faaliyetlerin yanlış atık yok etme işlemleri sonucunda çevreye yayılabilir. Beyin, karaciğer gibi organlara zarar verebilen zehirli bir maddedir.
Baryum (Ba)
Kum ocaklarından, çimento fabrikalarından yer altı sularına karışabilir. Akciğer ve kemiklerde hasara neden olabilen zararlı bir maddedir.
Krom 6 (Cr(IV))
Madencilik, atık yakma gibi işlemler sonucunda sulara karışabilmektedir. Böbrek ve karaciğer hasarına, solunum sistemi hastalıklarına neden olabilen zehirli bir maddedir.
Toprak Kirliliği
Canlılar için hem besin kaynağı hem de yaşama alanı olan toprak canlılığın sürdürülebilmesi için çok önemli bir yere sahiptir. Nüfus artışı ile birlikte değişen tarım kültürü ile doğal kaynakların tüketimi ve kirletilmesi hızlanmıştır.
Toprak kirliliği; doğal ve antropojenik kirleticiler nedeni ile toprak yapısının kimyasal, fiziksel ve biyolojik olarak ölçülebilir oranda bozulması durumudur. Toprağın kirlenmesi diğer çevre kirliliklerinde olduğu gibi su ve hava kirliliği ile ilişkilidir. Toprağın kirlenmesi yer altı sularının kirlenmesine, suların kirlenmesi su döngüsü ile hava kirliliğine neden olur ve bu bir döngü olarak devam eder.
Toprak kirliliğine genellikle gübreler, pestisitler, katı ve sıvı atık boşaltımı, kirli suların tarımda kullanılması, atmosferik çökme ve radyoaktif atıklar sebep olur. Günümüzde özellikle atıklardan kaynaklanan kirlenmenin önüne geçebilmek için düzenli depolama alanları ve bertaraf etme yöntemleri kullanılmaktadır. Düzenli depolama alanlarının temel mantığı atıkların yüzey ve yer altı sularına karışmasının önüne geçildiği korunaklı bir ortamın hazırlanması, düzenli olarak sıkıştırılıp üstünün örtüldüğü ve oluşan gazların çevreye zarar vermeyecek şekilde bertaraf edilmesi prensibine dayanmaktadır. Ancak maalesef günümüzde tamamen düzenli depolama alanları kullanılmamaktadır.
Toprak kirliliği, toprakta yaşayan mikroorganizmaları olumsuz etkiler ve azalmalarına sebep olur ve bitkiler ile simbiyotik yaşam süren mikroorganizmarın azalması ya da zarar görmesi doğrudan bitki yaşamını ve bitkiler ile etkileşimde olan hayvanların olumsuz etkilenmesine neden olur, ekolojik dengeye ciddi zararlar verir.
Radyoaktif Kirlilik
Çekirdeğinde dengeli sayıda proton ve nötron bulunmayan atomlar radyoaktif atomlar olarak adlandırılır ve sahip oldukları fazla enerjiyi salıp daha kararlı hale geçmek isterler. Radyoaktivite; fazla enerjiye sahip atomların fazla enerjilerini ortama ya da başka bir atom veya moleküle radyasyon yayarak atması olayıdır. Radyasyon; bir ortamda taşınan çeşitli enerjilere sahip parçacık ve dalgaların hareketi olarak tanımlanabilir.
Bir atom ya da moleküle enerji aktarıldığında bir elektron kopuyorsa yani iyonlaşma gerçekleşiyorsa buna iyonlaştırıcı radyasyon, eğer atoma ya da moleküle aktarılan enerji sonucunda iyonlaşma gerçekleşmiyorsa iyonlaştırıcı olmayan radyasyon denir. Alfa (α) parçacıkları, beta (β) parçacıkları, x-ışınları ve gama (γ) ışınları iyonlaştırıcı radyasyon örnekleridir. Radyo dalgaları, mikrodalgalar ve görünür ışık iyonlaştırıcı olmayan radyasyona örnek verilebilir.
Radyasyon kaynakları; doğal radyasyon kaynakları ve yapay radyasyon kaynakları olmak üzere ikiye ayrılır. Doğal radyasyon kaynakları; doğada kendiliğinden var olan radyasyon kaynaklarına denir ve her canlı bu radyasyona maruz kalır. Güneş ışınları gibi kozmik ışınlar, kayalarda ve toprakta bulunan radon gazı, gama radyasyonu ve radyoizotopların vücuda alınması ile gerçekleşen ışınlanma doğal radyasyon kaynaklarına örnek verilebilir. Yapay radyasyon kaynakları; insan faaliyetleri sonucu oluşan radyasyon kaynaklarıdır. Nükleer enerji tesisleri, nükleer silahlar, radyo, televizyon, bilgisayar gibi teknolojik aletler, tıp alanında kullanılan radyasyon tedavileri yapay radyasyon kaynaklarıdır.
Teknolojinin gelişmesi ve sanayileşmenin artması insan kaynaklı radyasyonun artmasına neden olmaktadır. Bu nedenle gittikçe yapay radyasyona doğal radyasyondan daha fazla maruz kalınmaktadır.
Günümüzde nükleer tesisler, sanayiler, araştırma gelişme merkezleri ve radyasyonun tıp alanında kullanılması gibi çeşitli aktiviteler sonucunda radyoaktif atık miktarı artmaktadır. Ancak radyoaktif atık kirliliğinin en büyük kaynakları enerji üretimi amaçlı kurulan nükleer tesislerdir. Nükleer tesisler için gereken ham maddenin çıkartılması, işlenmesi, zenginleştirilmesi, enerji üretimi sonucu oluşan yan ürünlerin sebep olduğu atıklar ve nükleer tesisin kullanım ömrünü bittikten sonra oluşan atıklar radyoaktif atıkların büyük bir kısmını oluşturmaktadır.
Radyasyonun türü, dozu, maruz kalınan süre oluşan hasarlar ile doğrudan etkilidir. Örneğin; iyonize radyasyonun iyonize olmayan radyasyondan daha tehlikeli olduğu görülmüştür. Radyoaktif atıklara kısa süreli ya da düşük dozlarda maruz kalınması sonucunda akut etkiler yani kısa süreli ya da ani oluşan semptomlar görülür. Yüksek doz ya da uzun süreli radyasyona maruz kalınması durumunda kronik etkiler görülür.
Aynı zamanda radyasyonun biyolojik olarak sebep olabileceği hasarlar radyasyona maruz kalan hücrenin tipine de bağlıdır. Olgunlaşmamış ya da bölünme özelliği göstermeye devam eden hücreler radyasyona karşı daha duyarlıdır. Bu nedenle kan hücreleri ve lenfoid sistem radyasyondan çok daha kolay etkilenirlerken kas ve sinir hücreleri çok daha az etkilenir.
Radyasyonun sebep olduğu biyolojik bozulmalar deterministik ve stokastik etki olmak üzere ikiye ayrılır. Deterministik etki; maruz kalınan radyasyon dozu ile doğru orantılı olarak artış gösterir ve sonucunda cilt yanıkları, katarakt, kısırlık gibi sağlık sorunları görülür. Stokastik etki ise maruz kalınan radyasyonun şiddetinin artması ile görülme olasılığı artar. Kanser ve kalıtımsal hasarlar stokastik etkiye örnektir.
Genel olarak radyasyonun dozu oluşabilecek etkileri doğrudan etkiler ve maruz kalınan doz ikiye ayrılır. Akut doz; vücudun tamamının ya da bir kısmının çok kısa sürelerde yüksek dozda radyasyona maruz kalması durumudur ve bu durum akut radyasyon sendromu olarak da adlandırılır. Akut radyasyon sendromu maruz kalınan doza göre vücutta gerçekleşebilecek sorunların tamamını içine alır. Nükleer kazalar sonucu karşılaşılan durum akut doza örnektir. Kronik doz; uzun süreler boyunca düşük dozda radyasyona maruz kalınması durumudur. Radyasyonlu ortamlarda çalışan kişiler genellikle kronik doz radyasyona maruz kalırlar.
Radyasyon DNA’nın yapısını bozuyor! İyonize radyasyona maruz kalınması direkt etki ve endirekt etki olmak üzere iki çeşit duruma neden olur. Direkt etkide DNA doğrudan iyonize radyasyona maruz kalarak iyonize olur. Bunun sonucunda DNA molekülündeki pürin bağları, fosfodiester bağları hasar alabilir. Endirekt etkide ise radyasyon hücre içi moleküllerle etkileşir ve serbest radikallerin oluşmasına neden olur. Oluşan bu serbest radikaller DNA’da zincirlerin kırılmasına ve mutajenik etkilerin oluşmasına neden olur. Endirekt etki DNA’ya direkt etkiden daha fazla zarar verir.
Çoğumuzun duyduğu radyasyon ve kanser ilişkisine gelin biraz yakından bakalım. İyonize radyasyona maruz kalan hücreler daha önce de bahsettiğimiz gibi farklı tepkiler verebilir. Radyasyona karşı daha dirençli olan hücreler radyasyondan etkilenmeyebilirken radyasyona karşı daha duyarlı olan hücrelerde, hücre ölümü ya da anormal hücre oluşumu gibi etkiler görülebilir. Oluşan anormal hücreler kontrolsüz bölünme özelliği gösterirler ve kansere neden olurlar. Radyasyon sonucu radyasyona karşı daha hassas olan kemik iliği, meme, tiroit ve akciğerde kanser görülmesi daha olasıdır.
İyonize Olmayan Radyasyonun Etkileri Nelerdir?
Morötesi Işınlar
Mikrodalga ışınlar, radyo dalgaları iyonize olmayan radyasyon örnekleridir. İyonize olmayan radyasyonun en zararlı olanı güneşten gelen morötesi ışınlardır. Güneşten gelen zararlı ışınların büyük bir kısmının atmosfer tarafından tutulmasına rağmen ozon tabakasının incelmesi daha fazla kozmik radyasyona maruz kalmamıza neden olur. Morötesi ışınların neden oluğu akut etkilere renk değişimi ve güneş yanıkları örnek verilebilir. Ayrıca vücutta D vitamininin sentezlenmesi faydalı bir akut etkidir. Deride kırışıklık oluşması, cilt kanseri ve görme bozuklukları ise kronik etkiler arasındadır.
Mikrodalga Işınlar
Haberleşme, mikrodalga fırınları, uydu ve radar sistemlerinde kullanılan dalga boyu 1 metre ve 1 milimetre arasında değişen elektromanyetik radyasyonlardır. Yapılan araştırmalarda mikrodalga ışınların kullanıldığı bu teknolojik uygulamalar sonucunda kesin ve ciddi bir hasarın oluştuğuna dair bir bulguya rastlanmamıştır.
Radyo Dalgaları
1 milimetre ve 10,000 kilometre arasında dalga boyuna sahip elektromanyetik radyasyon türüdür. Radyo, televizyon, telefon ve baz istasyonlarında radyo dalgaları kullanılır. Kesin ve ciddi bir hasara yol açtıkları konusunda net bulgu olmamasına rağmen radyo dalgalarının zararları da hala araştırılmaktadır.
Genel olarak iyonize radyasyon iyonize olmayan radyasyona göre daha zararlıdır ve radyasyona maruz kalınan doz ve süre çok önemlidir. Bu nedenle büyük yıkımlara yol açan radyoaktif kirliliğin önüne geçmek ve maruz kalınan doz ve sürelerin azalması için ülkelerin ilgili kurumları tarafından radyoaktif atıkların sınıflandırılması ve uygun yöntemler ile bertaraf edilmesi için yönetmelikler hazırlanmaktadır.
Elektromanyetik Alan
Önce tanımları açıklayarak başlamak istiyoruz. Elektromanyetik alan; elektrik alan ve manyetik alandan oluşur.
- Elektrik alan; elektrik yüklerinin birbirlerine uyguladıkları itme ve çekme kuvvetleri sonucu oluşur.
- Manyetik alan; elektrik yüklerinin hareketleri sırasında oluşur.
Elektrik akımı ile çalışan her şey ve ona elektrik iletimini sağlayan kablolar elektrik alan ve manyetik alan dolayısıyla elektromanyetik alan oluşturur. Bu durumda kullandığımız her elektronik cihazın elektromanyetik alan oluşturduğunu söyleyebiliriz. İnsan vücudu da sinir sistemi başta olmak üzere her hücrenin sahip olduğu elektriksel aktivitelerden dolayı bir elektromanyetik alan kaynağıdır.
Elektromanyetik Alanın Ne Gibi Zararları Vardır?
Önce elektrik alanın ve manyetik alanın etkilerinden bahsedelim. Elektrik alan duvar gibi engellerin içinden geçemez ve insan vücudundan geçerken de şiddeti azalır. Manyetik alan ise neredeyse hiçbir engelle karşılaşmaz ve kolaylıkla insan vücudu içinden geçebilir.
Elektromanyetik radyasyon hem elektrik hem de manyetik alana sahip dalgaların neden olduğu enerji akışına denir. Kısa süreli elektromanyetik alana maruz kalmak makrofaj hücrelerini etkileyerek bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasını engeller, melatonin hormonunun azalmasına ve DNA hasarlarına neden olur. Adenozin trifostaf (ATP) üretiminin azalmasına neden olur ve bunun sonucunda yorgunluk ve kas ağrıları gözlenebilir. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütünün yapmış olduğu çalışmalar elektromanyetik alana maruz kalmanın lösemi, lenfoma, meme kanseri gibi çeşitli kanser türlerine neden olabileceğini gösterilmiştir. Aslında genel olarak elektromanyetik alan, elektromanyetik radyasyon yaydığı için radyasyonun neden olduğu sorunlara yol açmaktadır.
Ses Kirliliği
Ses; bir ortamda hareket eden dalgalar olarak tanımlanabilir. Kulak gibi işitme için özelleşmiş organlarda ses dalgalarının neden olduğu titreşim elektrokimyasal sinyallere dönüştürülür ve beyne iletilir. Bu sayede sesi algılayabiliriz. Bu sistem içerisinde oluşan herhangi bir hasar işitme bozukluklarına ya da işitme kaybına neden olabilir. İnsanlar ortalama 20 – 20.000 Hertz frekans aralığındaki sesleri işitebilir. Gürültü kirliliği ya da yüksek şiddete sese maruz kalmak iç kulak yapısında fiziksel hasarlara neden olabilir.Nüfus artışı, sanayileşme ve kentleşme ile ses (gürültü) kirliliğinde de artış gerçekleşmiştir. Bireylerde olumsuz etkilere neden olan ve istenmeyen seslere gürültü denir.
Gürültü; psikolojik ve fiziksel rahatsızlıkların ortaya çıkmasına, uykusuzluğa, iş veriminin azalmasına, kazaların yaşanmasına neden olabilen bir çevre kirliliğidir. İşitme bozukluklarına hatta işitme kaybına neden olabildiği gibi, kalp ritminde değişiklik, kanın koyulaşması, damar genişlemesi, beyaz kan hücrelerinin azalması, kan şekeri bozuklukları, deri renginin soluklaşması, tiroid hormonlarının salgılanması, mide ve bağırsak bozuklukları, astım gibi çeşitli hastalıklara da neden olabilmektedir.
Jet motorlarının ve pervaneli uçaklardan kaynaklı olabilen 140-120 dB(A) ses düzeyi insan sağlığı için çok zararlı; matkap, testere, kamyon gibi araçlardan yayılan 110-90 dB(A) arasındaki ses düzeyi zararlı; yoğun trafikli ortamlardan kaynaklanan yaklaşık 80 dB(A) ses düzeyi riskli; binek otomobillerin sebep olduğu 70 dB(A) ses düzeyi konuşma perdeleyici; normal konuşma 60 dB(A) ve daha düşük ses düzeyleri ise rahatsız edici olarak sınıflandırılmaktadır. İnsan işitme sisteminin algılayacağı aralıklarda, gürültü değerlendirilmesi için kullanılan ses düzeyi ölçütü dB(A) olarak ifade edilir. Örneğin; 200 Hz’de çalışan bir torna tezgâhı 100 dB(A) gürültü oluşturmaktadır, pazarlarda ise yaklaşık 67 dB(A) gürültü oluşur.
Asit Yağmurları
Asitler, Arrhenius tanımına göre sulu çözeltilerinde ortamdaki hidronyum iyonu (H3O+) derişimini arttıran maddeler, bazlar ise sulu çözeltilerinde hidroksil iyonu (OH-) derişimini arttıran maddelerdir. Çözeltiler hidrojen (H+) ve hidroksil (OH-) iyonlarının derişimine göre asidik, bazik ya da nötral olarak sınıflandırılır. Bir asidin iyonlaşma miktarı arttıkça asitlik kuvveti de artar. Başka bir deyişle çözeltideki hidrojen iyonu (H+) derişimi arttıkça asitlik özelliği artar. Çözeltilerin asitlikleri genellikle pH değeri ile gösterilir ve pH değeri küçüldükçe asitlik artar. Bunun nedeni pH değerinin hidrojen iyonunun negatif logaritması ile hesaplanıyor olmasıdır.
pH=−log[H+]pH = -log[H^+]
Asitler aşındırıcı özellikleri nedeni ile canlı ve cansız maddeler için tehlikeli olabilir. Örneğin asit yağmurlarının en önemli bileşenlerinden biri olan nitrik asit (HNO3) proteinlerle tepkimeye girerek insan vücudunun büyük bir bölümünü oluşturan proteinlerin yapısını bozar. Sülfürik asit (H2SO4) ise temas ettiği hücrelerin suyunu çekerek yanmaya neden olur.
Çoğunlukla endüstriyel faaliyetler, enerji üretimi ve orman yangınları gibi çeşitli nedenlerle atmosfere yayılan kükürt dioksit (SO2) ve azot oksitler (NOx), su buharı ile reaksiyona girerek sülfürik asit (H2SO4) ve nitrik asit (HNO3) oluştururlar. Atmosferde biriken bu asitler yağmur, kar, dolu ile karışarak yeryüzüne çöker. Bu asitlerin yağmur sularına karışarak yeryüzüne çökmesine asit yağmurları denir. Nemin olmadığı ortamlarda da bu maddeler atmosferden çökebilir. Bu olay kuru çökelme olarak adlandırılır. Yeryüzüne ulaşan sülfürik asit ve nitrik asit, yağmur suları gibi çeşitli etkenlerle yeraltı sularına, akarsulara karışarak suların ve toprağın asit baz dengesini bozar ve ekosistemi olumsuz etkiler.
Asit yağmuruna neden olan kimyasal tepkimeleri şöyle sıralayabiliriz:
SO2(g)+O(g)→SO3(g)SO_2(g) + O(g) → SO_3(g)
SO3(g)+H2O(l)→H2SO4(aq)SO_3(g) + H_2O(l) → H_2SO_4(aq)
N2(g)+O2→2NO(g)N_2(g) + O_2 → 2NO(g)
2NO(g)+O2(g)→2NO2(g)2NO(g) + O_2(g) → 2NO_2(g)
3NO2(g)+H2O(l)→2HNO3(aq)+NO(g)3NO_2(g) + H_2O(l) → 2HNO_3(aq) + NO(g)
HNO3(aq)→H+(aq)+NO3−(aq)HNO_3(aq) → H^+(aq) + NO_3^-(aq)
Erozyon
Erozyon; yağmur sularının ve rüzgârın toprağı aşındırması ve taşıması olayıdır. Doğal süreçler sonucunda oluşabildiği gibi insan kaynaklıda oluşabilir. Doğal süreçlerin neden olduğu toprak erozyonuna jeolojik erozyon denir. Kanyonlar, vadiler, nehirler ve bunlar gibi birçok coğrafi yapı jeolojik erozyon ile yavaş yavaş oluşmuştur. İnsan faaliyetleri sonucu gerçekleşen erozyona hızlandırılmış erozyon denir. Ormansızlaşma, yol ve bina yapımı, yanlış tarım ve hayvancılık sonucunda toprak bütünlüğü bozulur Erozyon, toprak bütünlüğünün bozulmasına ve veriminin azalmasına neden olur.
Erozyon Çeşitleri
Su Erozyonu
Yağış miktarı toprağın suyu emme kapasitesini aştığı zaman gerçekleşen toprak hareketine denir. Damla, yüzey, oluk ve yarıntı olmak üzere 4 çeşidi vardır. Yağmur damlarının toprağı hareket ettirmesi sonucu oluşan erozyona damla erozyonu denir.
Yüzey Erozyonu
Toprak yüzeyindeki ince bir tabakanın ayrılması ile yavaş yavaş gerçekleşir.
Oluk Erozyonu
Eğimli arazilerde yağış suları toprağın yüzeyinden parçalar koparır ve eğim doğrultusunda aşağı taşır ve birikmeye neden olur. Yağış miktarı arttıkça sel gibi olaylar daha önce gerçekleşmiş yüzey ve oluk erozyonlarının açtığı yarıklar daha geniş toprak kayıplarının yaşanmasına neden olur. Bu olay yarıntı ya da oyuntu erozyonu olarak adlandırılır.
Rüzgâr Erozyonu
Toprak direnci erozyona karşı azaldığı zaman rüzgârın toprak parçalarını hareket ettirmesi olayıdır. Rüzgâr ile taşınan toprak bitki örtüsünün olduğu bölgelerde toplanarak küçük kümeler oluşturur. Su erozyonuna göre daha az hasara neden olur.
Çevre Sorunlarında İnsanın Rolü
Ekolojik Ayak İzi
İnsanların yaşamları için gerekli olan yemek, barınma, ısınma gibi çeşitli ihtiyaçları gezegenimizin ekolojik kaynakları (biyolojik kapasite) ile karşılanmaktadır. Dünya’da yaşamın devam edebilmesi için bu kaynakların tükenmemesi ve sürdürülebilir olması gerekmektedir.
Ekolojik ayak izi; bireylerin ya da toplumların bitkisel, hayvansal gıda tüketimi; ağaç, orman kullanımı, kentsel yerleşim için kullanılan alanlar ve fosil yakıtların kullanımı gibi çeşitli alanları kapsar. Biyolojik kapasite ise ormanları, tarım arazileri gibi verimli toprakları ve deniz alanlarını kapsar. Biyolojik kapasite ve ekolojik ayak izi küresel hektar olarak adlandırılan bir birim ile ifade edilir. Yaşamın sürdürülebilir olması için ekolojik ayak izimizin biyolojik kapasiteden küçük olması gerekmektedir. Ancak çoğu zaman bu sınır aşılmaktadır. Her yıl ekolojik ayak izinin biyolojik kapasiteyi geçtiği gün “Dünya Limit Aşım Günü” olarak yayınlanmaktadır. Örneğin; 29 Temmuz 2021 yılında Dünya 2021 yılı içinde kullanması gereken kaynakları çoktan tüketmiş ve bir sonraki yılın kaynaklarını kullanmıştır. Başka bir deyişle 2021 yılında yaklaşık 1,5 Dünya insanlar tarafından tüketilmiştir.
Ekolojik Ayak İzimizi Küçültmek İçin Neler Yapabiliriz?
Su ve gıda israfını önlemek, fosil yakıt tüketimini azaltmak, ormanlarımızı korumak ve ağaçlandırmaları arttırmak ekolojik ayak izimizi küçültmek için yapabileceğimiz en temel eylemler olacaktır.
Su Ayak İzi
Su ayak izi, insanların tükettiği su miktarını ve çeşidini göstermek amacı ile 2002 yılında UNESCO-IHE tarafından ortaya koyulmuştur.
Su; yüzey ve yeraltı su kaynaklarını simgeleyen mavi su, yağmur suyunu simgeleyen yeşil su ve kirlenmiş suları temsilen gri su terimleri ile sınıflandırılır. Su ayak izi, bütün bu su çeşitlerinin kullanımı sonucu oluşturulur. Yalnızca bireysel olarak tükettiğimiz su miktarını değil kullandığımız ürünlerin üretilmesi için gerekli olan su miktarını ve türünü de gösterir.
Su tüketimi yalnızca içtiğimiz ya da direkt olarak kullandığımız sulardan ibaret değildir. Kullandığımız ürünlerin üretilmesinde kullanılan su da su tüketimimiz dahilindedir. Örneğin; bir domatesin yetiştirilmesi ya da bir tişörtün üretilmesi gibi süreçler su tüketimine neden olur.
Karbon Ayak İzi
Karbon ayak izi; doğrudan (birincil) ya da dolaylı (ikincil) olarak atmosfere salınan ve sera etkisine neden olan karbondioksit (CO2) miktarını gösterir.
Birincil karbon ayak izi; evsel enerji tüketimi ve ulaşım gibi fosil yakıtların kullanılması sonucu atmosfere yayılan karbondioksit miktarını gösterir. İkincil karbon aya izi ise kullandığımız ürünleri üretilmesi ve bertaraf edilmesi sırasında atmosfere yayılan karbondioksit miktarını gösterir.
Daha önce bahsettiğimiz gibi çeşitli çevre sorunlarına neden olan karbondioksit salınımını azaltmak yani karbon ayak izimizi küçültmek çevre kirliliğini önlemek ve daha yaşanılabilir bir Dünya için son derece önemli. Bunun için sürdürülebilir enerji kaynaklarını kullanmak ilk adımımız olabilir.
Çevre kirliğinin ve çeşitli çevre sorunlarının önüne geçilmesi için; atık oluşumunu azaltmak, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak, su ve gıda israfını önlemek, tüketim hızımızı azaltmak ve çevre kirliliği hakkında bilgilenmek ve bilgilendirmek bireysel olarak yapabileceğimiz değişikliklerdir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 6
- 4
- 4
- 2
- 2
- 2
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- Encyclopedia Britannica. Environment | Biology. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2022. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
- Encyclopedia Britannica. Pollution | Definition, History, Types, & Facts. (9 Mayıs 2022). Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
- P. O. Ukaogo, et al. (2020). Environmental Pollution: Causes, Effects, And The Remedies. Elsevier, sf: 419-429. doi: 10.1016/B978-0-12-819001-2.00021-8. | Arşiv Bağlantısı
- nationalgeographic. Wildfires | National Geographic Society. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: nationalgeographic | Arşiv Bağlantısı
- nationalgeographic. Air Pollution | National Geographic Society. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: nationalgeographic | Arşiv Bağlantısı
- nationalgeographic. Atmosphere | National Geographic Society. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: nationalgeographic | Arşiv Bağlantısı
- iqair. Empowering The World To Breathe Cleaner Air | Iqair. (26 Mayıs 2022). Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: iqair | Arşiv Bağlantısı
- J. S. Gaffney, et al. (2003). Atmospheric Chemistry And Air Pollution. The Scientific World Journal, sf: 199-234. doi: 10.1100/tsw.2003.18. | Arşiv Bağlantısı
- N. G. Society. Human Impacts On The World Ocean. (10 Aralık 2013). Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: National Geographic Society | Arşiv Bağlantısı
- nationalgeographic. Light Pollution | National Geographic Society. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: nationalgeographic | Arşiv Bağlantısı
- nationalgeographic. Noise Pollution | National Geographic Society. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: nationalgeographic | Arşiv Bağlantısı
- nationalgeographic. Humans Induce And Reduce Environmental Disasters | National Geographic Society. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: nationalgeographic | Arşiv Bağlantısı
- nationalgeographic. Pollution | National Geographic Society. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: nationalgeographic | Arşiv Bağlantısı
- C. Nunez. Climate 101: Ozone Depletion. (18 Nisan 2019). Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: Environment | Arşiv Bağlantısı
- Climate Change: Vital Signs of the Planet. Faq: What Is The Greenhouse Effect?. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: Climate Change: Vital Signs of the Planet | Arşiv Bağlantısı
- UCAR. Climate | Center For Science Education. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: UCAR | Arşiv Bağlantısı
- E. GÖKOĞLAN, et al. (2020). Radyasyon Ve İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri. Anatolian Clinic the Journal of Medical Sciences, sf: 289-294. doi: 10.21673/anadoluklin.709434. | Arşiv Bağlantısı
- Z. D. Yakıncı. (2016). Elektromanyetik Alanın İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri. T. C. İnönü Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Dergisi. | Arşiv Bağlantısı
- Ç. M. Bakırcı. Karbondioksit Ve Metan Gibi Sera Gazları, Küresel Isınmaya Tam Olarak Nasıl Sebep Oluyor?. (15 Ekim 2021). Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: Evrim Ağacı | Arşiv Bağlantısı
- Ç. M. Bakırcı. Duyular - 3: Duyma (İşitme) Ve Ses Çıkarma (Vokalizasyon). (14 Ekim 2011). Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: Evrim Ağacı | Arşiv Bağlantısı
- footprintnetwork. Ecological Footprint - Global Footprint Network. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: footprintnetwork | Arşiv Bağlantısı
- wwf. 2021 Limit Aşım Günü. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: wwf | Arşiv Bağlantısı
- yarininsuyu. Su Ayak İzi Nedir? | Yarının Suyu. Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: yarininsuyu | Arşiv Bağlantısı
- TÜBİTAK Bilim Genç. Su Ayak İziniz Ne Kadar Büyük?. (30 Mart 2018). Alındığı Tarih: 29 Mayıs 2024. Alındığı Yer: TÜBİTAK Bilim Genç | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 14:40:58 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11802
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.