Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Hayranların Game of Thrones'un Son Sezonundan Nefret Etmesinin Gerçek Nedeni Ne?

Mesele sadece kötü öykü anlatımı değil; öykü anlatımı tarzının sosyolojik olmaktan, psikolojik olmaya dönüşmesi...

15 dakika
74,465
Hayranların Game of Thrones'un Son Sezonundan Nefret Etmesinin Gerçek Nedeni Ne? Adventures in Poor Taste
Benioff ve Weiss'in Game of Thrones'a öykü anlatıcılığında yaptığını, Daenerys de Kralın Şehri'ne yaptı.
Podcast
21:04
Ekin Baran Sunar
Seslendiren
12
  • İndir
  • Dış Sitelerde Paylaş
Tüm Reklamları Kapat

Uyarı: Metin içinde Game of Thrones (Taht Oyunları) dizisinin son sezonuna yönelik birtakım bilgiler ("spoiler") bulunmaktadır. Bu yazıda belirtilen görüşler tamamen yazarın kendisine aittir ve Evrim Ağacı'nın görüşlerini yansıtmayabilir.

***

Game of Thrones dizisinin sekizinci ve final sezonu, bugünlerde televizyonun erişebildiği doruk noktaya erişmiş durumda. Sezon açılışını 17 milyondan fazla insan izledi. Ancak hayranların ve eleştirmenlerin tepkilerine bakılırsa, bu milyonlarca insanın dikkate değer bir kısmı sezondan nefret ediyor. Gerçekten de hayran yorumlarının ve dizi hakkında yapılan incelemelerin çoğu, övgülere mazhar bu dizinin hangi noktada yanlış yaptığına odaklanıyor. Ortalıkta dolaşan birçok teori, dizinin tam olarak nerede tepe taklak olduğunu izah etmeye çabalıyor.

Tüm Reklamları Kapat

Dizinin gerçekten de kötüye gittiğini söyleyebiliriz; ancak bu gerilemenin nedenleri, bugüne kadar paylaşılan izahlarda söz edilen olağan şüphelilerden (yeni ve daha kötü yazarlar, kısaltılmış sezon süresi, çok fazla senaryo hatası) çok daha derine iniyor. Elbette bu sayılanlar diziyi olumsuz etkilemedi değil; ancak bunlar, dizideki sadece yüzeysel birkaç dönüşümden ibaret. Aslında Game of Thrones’un kötüye gidişi, öykü anlatıcılığı kültürümüzdeki temel ve genel bir hatayı açığa çıkarıyor: Biz aslında sosyolojik öyküleri nasıl anlatacağımızı bilmiyoruz.

Doruk noktalarındayken GoT (ÇN: Game of Thrones), Kralın Şehri’ndeki dost canlısı bir ejderha kadar nadir görülen bir mucizeydi. Psikolojik olana ve bireye ağırlık veren bir camiada, sosyolojik ve kurumsal bir öykü anlatıcılığı idi. Dizinin bu türden yapısal öykü anlatıcılığı çağı, George R. R. Martin’in kitaplarına dayandığı sezonlar boyunca devam etti. Martin, kendilerini çevreleyen normlara, yönlendirmelere ve daha geniş kurumsal koşullara tepki vererek evrim geçiren karakterler yaratmakta ustadır.

Ancak dizi kitapların ötesine geçtiğinde, dizinin sorumluluğu güçlü Hollywood yapımcıları olan David Benioff ve D. B. Weiss'ın eline geçti. Bazı hayranlar ve eleştirmenler bu ikilinin öyküyü, klasik Hollywood temalarına uydurmak ya da öyküyü hızlandırmak için değiştirdiklerini varsayıyor, ancak bu pek muhtemel değil. Tam tersine yapımcılar, orijinal yazar tarafından kendilerine verilen öykünün ana hatlarına tamamen sadık kalmış gibiler. Yapımcıların yaptığı asıl şey bu değil, birçok açıdan çok daha köklü bir şey: Benioff ve Weiss, öykünün doğrultusunu sosyolojik olmaktan çıkarıp, psikolojik olmaya doğru değiştirdi. Bu da zaten Hollywood’un ve birçok televizyon senaristinin temel (hatta sıklıkla yegâne) öykü anlatıcılığı şekli.

Bu, analiz etmeyi hak eden, önemli bir dönüşüm. Çünkü öykülerimizi temelde sosyolojik bakış açısından mı yoksa psikolojik bakış açısından mı anlattığımız, karşılaştığımız sorunlarla ve dünyayla nasıl başa çıktığımızı önemli miktarda etkiliyor.

Tüm Reklamları Kapat

Bu türden bir kusura kendi yazın alanım olan teknoloji ve toplum konularında da rastlıyorum. Sosyolojik öyküleri anlamaktaki ve anlatmaktaki beceriksizliğimiz, dijital teknoloji ve makina zekası sayesinde geçirdiğimiz tarihî teknolojik dönüşüme ayak uyduramamamızın ve de buna düzgün tepkiler veremiyor oluşumuzun ana nedenlerinden birisi. Ancak tüm bunlara daha sonra değineceğiz. Öncelikle Game of Thrones’a ne olduğuna bir bakalım.

Game of Thrones'daki Öykü Anlatıcılığı Neydi, Ne Oldu?

Dizinin kötüye gidişiyle ilgili anlatım tarzındaki bu temel değişikliği gözden kaçırmak ve Benioff ile Weiss’in alışagelinmiş kötü yazarlığını suçlamak kolaydır; çünkü bu ikili bu işte ciddi anlamda başarısızdır. İkili, Game of Thrones'da sadece öykünün açıklayıcı dinamiklerinin doğrultusunu değiştirmekle kalmadılar, girdikleri yeni yolda da berbat bir iş yaptılar.

Örneğin senaryodaki bol miktarda kurgu ve mantık hatası ele alınabilir. Mesela ejderhalar, bir bölümde çizgi romanlara özgü bir dayanıklılığa sahipken, bir sonrakinde zayıf yaratıklar haline gelivermekte. Ya da Jaime Lannister’ın, batan gemisinden kıyıya yüzen kötü karakter Euron Greyjoy’la devasa uzunluktaki bir sahil şeridindeki ufacık bir koyda ve tam olarak da aynı anda denk gelmesini görmezden gelmek mümkün değildir. Ne rastlantı ama!

Benzer şekilde sezonlar boyunca titizlikle işlenmiş karakter altyapıları bir anda terk edilerek oyuncular, karakterler yerine karikatürlere çevrildi. Örneğin yeni sezonda Tarth'lı Brienne'in var olmasının kurgusal olarak hiçbir amacı kalmamıştır ya da Tyrion Lannister bir anda ölümcül bir ispiyoncuya dönüşmüş ve aynı zamanda bir anda tüm dehasını yitirivermiştir (tüm sezon boyunca tek bir doğru karar bile vermemiştir!). Ayrıca Bran Stark’ın olayı nedir bilinmez, şu anda herhalde tek işlevi yedek bir Stark olarak senaryoda bulunmak?!

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.

Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.

Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.

Ancak tüm bunlar yüzeysel şeyler. Yeni sezon senaryodaki mantık hatalarını en aza indirmeyi başarsaydı da, saçma tesadüflerden kaçınsaydı da, Arya’yı beceriksiz bir ex machina (ÇN: Neredeyse imkansız şeyleri becerebilen bir karakter) olarak kullanarak hikâye anlatmaya çalışmaktan uzak dursaydı da, geçmiş sezonların öykü anlatımı doğrultusunu tutturamazlardı. Sosyolojik bir öykü olan Game of Thrones’u o haliyle sunmaya devam etmek, Benioff ve Weiss için, erimekte olan bir dondurmayı çatalla yemeye çalışmaya benzerdi. Hollywood, psikolojik ve bireyselleştirilmiş öykülerin nasıl anlatılacağını iyi bilir. Sosyolojik öyküler içinse benzer yetileri yoktur, hatta bu kavramı anladıkları bile şüphelidir. 

Öykü anlatımı doğrultu değişimini anlamak için önemli bir soruya geri dönelim: Game of Thrones’u başlarda neden bu kadar çok kişi seviyordu? Bir sürü yüksek kaliteli yapımın mevcudiyeti nedeniyle eleştirmenlerin “Televizyonun İkinci Altın Çağı” dedikleri bir dönemde, çok sayıdaki diğer dizi arasından bu dizinin sıyrılabilme nedeni neydi?

Hayranların başlardaki ilgisi ve diziye sadakati sadece parlak oyunculuklar, üstün sinematografi, ses, düzenleme ve yönetim ile ilgili değildi. Bunların hiçbiri GoT’a özel değildi. Kaldı ki son sezonun pespayeliğinde bile tüm bu faktörler halen kusursuzdur.

Önemli bir ipucu, dizinin ana karakterleri erkenden ve sıklıkla öldürmesi, ancak öykünün akıcılığını kaybetmemesi ile ilgiliydi. Psikolojik doğrultuda ilerleyen TV dizileri bunu nadiren yapar. Çünkü bu tarz diziler, bizimle etkileşim içinde olarak bizi oluşturan toplumsal büyük resme, kurumlara ve normlara değil; izleyicilerin karakterlerle özdeşim kurmasına ve öykünün devamında bunlara yatırım yapmasına dayanır. Ana karakterleri öldüremezler; çünkü öykü onlar üzerine kurulur, izleyicileri bir kanca gibi kendilerine bağlamak için bu karakterler kullanılır.

Oysa Game of Thrones, tüm sezonu üzerine inşa ettiği ve sonrakilerde de olayların onun çevresinden döneceği izlenimini uyandırdığı Ned Stark’ı ilk sezonun sonunda aniden öldürmüştü. İkinci sezon onun yerine onun soyundan başka bir Stark üzerine kuruldu, bu da öykünün daha geleneksel bir devamına benziyordu. Ancak üçüncü sezonda da bu karakter ve onun hamile eşi, üstelik de çok kanlı bir biçimde katledildi. Olaylar da hep bu şekilde gelişti. Devam eden öykü idi, karakterler değil.

Ana karakterlerini öldürüp duran bir dizinin cazibesi, başka bir türden öykü anlatıcılığına dayandığı mesajını verir. Burada, içsel dinamikleriyle birlikte tek bir karizmatik ve/veya güçlü bir birey tüm öyküyü anlatma ve konuyu açıklama yükünü tek başına üstlenmemiş demektir. Televizyonda ve kurgularda bu türden öyküler de kıt olunca, bu yaklaşımın geniş bir hayran tabanında yankı bulduğu ve dizinin onları kendisine bağladığı görülmüştür. 

Tüm Reklamları Kapat

Elbette ki sosyolojik öykü anlatımında da karakterlerin kişisel öyküleri ve odak noktaları vardır. Ancak bunlar büyük ölçüde karakterleri çevreleyen olaylarla ve kurumlarla şekillenir. Karakterlerin yönelimleri açıkça bu dışsal güçlerden kaynaklanır ve içsel yaşamları kuvvetli şekilde onlardan etkilenir.  

Daha sonra bu insanlar, içsel öykülerini bu yönelimlerle uyumlu hale getirir, süreç içinde davranışlarını meşru görür ve rasyonalize ederler. (Upton Sinclair’in meşhur esprisi gibi: “Bir insana bir şeyi anlatabilmek, eğer maaşı bunu anlamamasına bağlıysa, zordur.”)

Öykü anlatıcılığının ya da analizin aşırı kişiselleştirilmiş olması, bizi olayların ve tarihin derin bir anlayışından yoksun kılar. Örneğin tek başına Hitler’in kişiliğinin anlaşılması, bize faşizmin yükselişi hakkında pek bir şey söylemez. Elbette o da önemsiz değildir, ancak o olmasaydı, 20. yüzyıldaki iki kanlı dünya savaşının ortasındaki bir Almanya’da onun yerini muhtemelen başka bir demagog alacaktı. Yani, “Bir bebekken Hitler'i öldürebilecek olsan, öldürür müydün?” şeklinde bazen bir etik zaman yolculuğu bilmecesi olarak sorulan sorunun yanıtı “Hayır!” olmalıdır. Çünkü büyük olasılıkla çok fark yaratmayacaktı. Bu soru, gerçek bir ikilem bile değildir.

Tüm Reklamları Kapat

Bizim, günlük yaşamımız ve diğer insanların davranışları hakkında yorum yaparken bireye vurgu yapma eğilimimiz vardır. Çevremizdeki insanların davranışları hakkında içsel ve psikolojik açıklamalar bulma eğiliminde oluruz, oysa kendimiz söz konusu olunca ortamsal gerekçeler sunarız. Dünyaya karşı yaygın olan bu bakış açısı için sosyal psikologlar “Temel Atıf Hatası” diyorlar. 

Birisi bize yanlış bir şey yapınca onların kötü insanlar olduğunu, kötü yola saptıklarını, bencil olduklarını düşünme eğiliminde oluruz. Ancak biz yanlış bir şey yaptığımızda, eylemlerimizi şekillendiren dışsal zorunluluklar bulmakta, yani ortama vurgu yapmakta daha iyiyizdir. Örneğin bir meslektaşınıza çatarsanız, bunun gerekçesi olarak dün gece bir türlü uyuyamadığınızı, zaten bu ayın da ekonomik açıdan sizin için kötü geçtiğini düşünerek davranışınızı mantığa büründürürsünüz. Öyle ya siz kötü bir insan değil sadece stresli bir insansınız! Ancak bir meslektaşınız size çattığında onu salağın teki olarak yorumlarsınız, aynı türden bir mantığa bürüme sürecine girmezsiniz. Bunu kendi içsel huzurumuzu sağlamak için yaparız. Aynı zamanda bu, bizim bilgi kapsamımızla da uyumludur; üzerimizdeki baskının nedenlerini biz biliyoruz, ama başkalarınınkini bilemeyebiliriz.

Game of Thrones’daki birçok karakter yoluyla bize gösterilen şey de tam olarak buydu: İçsel öyküler ve tutkular arasındaki, psikolojik ve dışsal güçler, kurumlar, normlar ve olaylar arasındaki çatışma… Dizi bize bunları, ne çok iyi ne de çok kötü olan ve ilmek ilmek işlenmiş karakterler vasıtasıyla göstermişti. Hatta daha fazlasıydı: Karakterlerin neden kötülük yaptığını, iyi niyetlerinin nasıl geri planda kaldığını, amaçların davranışlarını nasıl yapılandırdığını anlayabiliyordunuz. Bu kompleks ve detaylı bakış açısı, bunu saf iyi karakterlerin kötülerle dövüştüğü basit bir ahlaki öykü olmaktan çok daha zengin bir hale getiriyordu.

Sosyolojik öykü anlatıcılığının parladığı yer, kendimizi esas oğlanın/kızın değil de herhangi bir karakterin yerine koymaya yönlendirebilmesi ve bizim de benzer tercihleri yaparken kendimizi hayal etmemizi sağlayabilmesidir. Daha derin ve geniş bir anlayışın yolu, “Evet, o şartlar altında ben de bunu yapabilirdim.” diyebilmektir. Bu sadece empati değildir: Biz, elbette ki kurbanlarla ve iyi insanlarla empati yaparız, kötü insanlarla değil. 

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Dava Sokrates’ten O. J. Simpson’a Yargılamanın Tarihi

“Yeryüzünde hüküm verme hakkı tam olarak kime tanınmıştır?”

Uluslararası insan hakları davalarıyla tanınan avukat ve gazeteci Sadakat Kadri, Sokrates’in meşhur savunmasından engizisyona, cadı avından hayvanların yargılandığı mahkemelere, Nürnberg’den Stalin döneminin düzmece duruşmalarına, ırkçı önyargılardan savaş suçlarının yargılanmasına uzanan hattı izleyerek farklı hukuk sistemlerini ve tarihin ünlü ceza davalarını masaya yatırıyor. Alice’in harikalar diyarında çalıntı turtalar için kurulan mahkemeyi, toprağı eşelemekten yargılanan üç köstebeği ya da bir kan davasını anlatan Kuzey’in ünlü destanı Yanık Njáll’ı unutmadan, ayrıntıları ciddiye alarak, mizahı da ihmal etmeksizin yargılamanın tarihini usta bir hikâyeci diliyle aktarıyor.

Farklı dönem ve konular ekseninde ilerleyen Dava cezalandırma yöntemlerini sorgulayıp ceza davalarını takip ederken günümüze de damgasını vuran cadı avları, hukuksuz yargılamalar ve haksız kararlar üzerine yeniden düşünmeye vesile oluyor.

Sadakat Kadri ceza davasının asırlar süren gelişimini zekâ ve mizahla örülmüş berrak bir dille takip ediyor. Etkileyici bir eser.

– The Times

Büyüleyici, rengârenk ve hikâyelerle dolu… Kadri’nin panoramik bakışı okura günümüzün karmaşık dünyasını anlamakta yardımcı olacak ahlaki ve siyasi kavrayışlar sunuyor. Gerçek bir başarı.

– Guardian

Devamını Göster
₺330.00
Dava Sokrates’ten O. J. Simpson’a Yargılamanın Tarihi
  • Dış Sitelerde Paylaş

Ancak karakterlerin seçimlerini yapma şeklini ve nedenlerini daha iyi anlayabilirsek dünyamızı, herkesi daha iyi seçimlere yöneltebilecek şekilde yapılandırmak hakkında da düşünebiliriz. Bunun alternatifi genelde, doğamızın daha iyi yanlarına hoş gelecek beyhude bir girişimdir. Bu demek değildir ki iyi yanlarımız mevcut değildir, ancak bunlar daha temel ve düşük dürtülerimizle yan yana bulunur. Buradaki sorun iyi yanlarımıza işaret etmek değil, herkesi daha iyi seçimler yapmaya yönlendirmeyi kolaylaştırmak ve hepimizi birden daha iyi bir yere taşıyabilmektir.

Benzer bir hayran kitlesine sahip bir başka sosyolojik TV draması da David Simon’ın The Wire dizisidir. Bu dizide Baltimore’daki çeşitli karakterler ele alınır; bunlar yoksul ve göz ardı edilen bir toplulukta hayatta kalmaya çalışan Afro-Amerikalılar'dan, polis memurlarına, gazetecilerden sendikalı liman işçilerine, şehir yöneticilerinden öğretmenlere uzanan geniş bir yelpazedir. Bu dizide de ana karakterler düzenli olarak öldürülür, ancak dizi izleyici kaybetmez. Sıra dışı bir biçimde her sezonun baş kahramanı bir kişi değil, bir kurumdur. Örneğin ikinci sezon, ABD’deki sendikalı işçi sınıfının çöküşüne odaklanır, dördüncü sezon okullara yönelir, final sezonu ise gazeteciliğe ve kitle iletişimine dayanır.

Neyse ki The Wire dizisinde yaratıcı kontrol asla standart Hollywood öykü anlatıcısı olan yazarlara geçmedi. Eğer geçseydi, kendileriyle özdeşleşeceğimiz ya da kendilerinden nefret edeceğimiz karakterler sunulacaktı ve biz de bu karakterleri şekillendiren koşulları tam anlayamayacaktık. The Wire ile ilgili çarpıcı şey, izleyicinin sadece iyi olanları değil (ki hiçbiri saf iyi ya da saf kötü değildi), tüm karakterleri anlayabilmesiydi. Bir dizi bunu sağlayabiliyorsa iyi bir sosyolojik öykü izlediğinizi bilirsiniz.

Game of Thrones Neden Ana Karakterleri Öldürmeyi Bıraktı?

Sekizinci sezonun birçok izleyiciyi şok etmesinin nedeni ana karakterleri pat diye öldürmeyi bırakması oldu! Bu, dönüşümdeki ilk büyük ipucuydu. Artık hikâyenin ağırlığı, sosyal bağlamdan çıkıp, psikolojik bağlama dönüyordu. Benzer şekilde, hayranların özdeşim kuracağı ve destekleyeceği karakterler inanılmaz şeyler yapıyordu. Örneğin Arya Stark, neredeyse imkânsız bir şekilde Gece Kralı’nı öldürmüştü.

Yedi sezon boyunca dizi, Gece Kralı, "Ölümsüzler Ordusu" ve "gelmekte olan kış" gibi farklı kamplardaki, rakip ve ötekileştirilmiş dışsal tehditlerin sosyolojisine odaklanmıştı. Tüm diziyi canlı tutan ana sosyolojik gerilimlerden birisini, tam da yerine isabet eden tek bir bıçak darbesiyle bitiren Benioff ve Weiss, sonraki aşama olarak da diğer sosyolojik gerilimi, yani insanı yozlaştıran gücün öyküsünü mahvetmeye girişti.

Gücün yozlaşmaya yol açması, Cersei Lannister’ın yükselişi ve bir kurbandan kötü bir karaktere dönüşmesi ile gösterilmişti. Onun baş rakibi olan Daenerys Targaryen’in de benzer bir hikâyeye sahip olduğu açıktı. Dany başta zincirleri kıran, ahlaki tercihler yapan bir karakterdi. Ancak sezonlar ilerledikçe ve imkânları arttıkça, bu değişimden pek hoşlanmasak da, o da değişti. Sahip oldukları tarafından şekillenerek savaşa, ejderhalara ve ateşe tutundu.

Bu öykü, eğer doğru bir şekilde ele alınsaydı, hayranlık uyandırıcı ve dinamik bir öykü olabilirdi: Rakipler, mutlak güce ulaşmak için cinai araçlar kullanıyor ve giderek birbirlerine dönüşüyor. Birisi bencil bir perspektiften başlıyor (Çocuklarının hükümdarlığını arzuluyor), diğeri ise özgeci bir noktadan yola çıkıyor (Köleleri özgürleştirmek ve kendisinin de bir zamanlar onlardan biri olduğu tutsakları serbest bırakmak).

Gücün yozlaştırması tarihteki birçok önemli olayda en önemli psikososyal faktörlerden biri olmuştur ve toplumlardaki arazların beşiğidir. Buna tepki olarak bizler de yöneticileri kısıtlayacak şekilde seçimler, kuvvetler ayrılığı, kanunlar ve farklı mekanizmalar oluşturduk.

Tarih boyunca diktatörler genelde kendilerinin güç sahibi olarak kalmaları gerektiğine, çünkü kendilerinin insanlara rehberlik edebilecek tek özne olduklarına inanırlar. Onlara göre kendilerinin tüm alternatifleri felakettir. Bu liderler, izole edilmeye eğilimli olur, etraflarını dalkavuklar sarar, her yaptıklarını meşru görmek şeklindeki insani eğilime yenik düşerler. Tarihte Dany gibi birçok lider, bir muhalif olarak iyi niyetlerle işe girişir ve gücü ele geçirdikleri anda gaddarca davranarak bir tirana dönüşür.

Sosyolojik açıdan Dany’nin acımasız bir katliamcı haline gelmesi güçlü ve dikkate değer bir öykü olabilirdi. Ancak öyküyü bu doğrultuda nasıl ilerleteceğini bilmeyen iki yazarın elinde öykü saçma sapan bir şeye dönüştü. Dany, Kralın Şehri’ne ejderhası Drogon ile saldırıp galip geliyor, şehrin çanları, teslim olduklarını işaret edecek şekilde çalıyor. Sonra aniden Dany delice etrafı yakıp yıkmaya başlıyor çünkü bir şekilde "zulüm genleri" aktive oluyor.

Tüm Reklamları Kapat

Dany’yi engelleme yolunda ölecek olan danışmanı Varys, Tyrion’a diyor ki; “Bir Targaryen her doğduğunda tanrılar yazı tura atar ve dünya nefesini tutarak sonucu bekler”. Bu, basitçe ve doğrudan genetik determinizmdir. Hem de bizim önceki yedi sezon boyunca görmediğimiz türden bir genetik belirlenimcilik! Tekrar belirtelim: Sosyolojik öyküler; kişisel, psikolojik ve genetik ögeleri elbette göz ardı etmez. Buradaki husus, bu faktörlerin “yazı tura” olmamasıdır. Bu faktörler karmaşık etkileşimlerle sonuca yön verir, dünyanın gerçek düzeni budur. 

Bu bölümden sonraki bir röportajda Benioff ve Weiss bu sahneyi spontan bir ana dönüştürdüklerini itiraf ettiler. Weiss şöyle diyor:

Dany önceden buna karar vermemişti. Ancak sonra 300 yıl önce bu ülkeye gelen ailesinin inşa ettiği Kızıl Kale'ye, yani kendi evine baktı. Tam da o anda, kendisi Kralın Şehri’nin duvarları üzerindeyken, kendisinden alınan her şeyi birden gördü ve tüm olanları şahsi algıladı."

Benioff ve Weiss’e Game of Thrones’daki bu “Çılgın Kraliçe” sonu, neredeyse kesin olarak, orijinal yazar George R. R. Martin tarafından verildi. Ancak bu son, onlar için yukarıda bahsettiğim eriyen dondurmayı çatalla yemek gibi bir soruna yol açtı. Aslında bu öykü iyiydi, ancak anlatım biçimleri iyi değildi. Bu sona ulaşmak için belirli bir andaki spontane bir psikolojik durum ve deterministik genler gibi bir karışım kullandılar. 

Sosyolojik Öykü Anlatımı Neden Önemlidir?

Psikolojik/içsel yaklaşım iyi de yapılsa kötü de yapılsa, sosyal değişimi anlamakta ve uygun tepkiyi vermekte bizi çaresiz kılar. Psikolojik ve kahraman/anti-kahraman öykücülüğünün hakimiyeti belki de aynı zamanda, günümüzdeki tarihsel teknolojik dönüşümle başa çıkamamamızın da nedeni olabilir. Yani bu yazı, esasında ejderhalı bir televizyon dizisinden daha fazla şeye gönderme yapıyor. 

Tüm Reklamları Kapat

Kendi araştırma ve yazın alanımda, yani dijital teknoloji ve yapay zekanın toplum üzerindeki etkisi konusunda bu engelle sürekli karşılaşıyorum. Mark Zuckerberg, Sheryl Sandberg, Jack Dorsey ve Jeff Bezos gibi ünlü karakterlerin kişiliğine odaklanan bir sürü öykü, kitap, haber var. Elbette bu insanların kişiliği önemli, ancak bu önem sadece içlerinde bulundukları iş modeli, teknolojik gelişmeler, politik çevre, anlamlı ya da anlamsız düzenlemeler, servet dağılımındaki eşitsizliği besleyen mevcut ekonomik ve politik güçler, güçlü aktörlerin yükümlülüklerinin yokluğu, jeopolitik dinamikler, toplumsal karakterler vs. bağlamlarında geçerli. 

Örneğin bir firma için en iyi CEO’nun ya da COO’nun kim olacağını iyice ölçüp tartmak mantıklıdır. Ancak bu insanların ve firmaların davranışlarını şekillendiren güçleri, yapıyı ve motivasyonu değiştirmeden, bu bireylerden birini oturduğu yerden kaldırıp yerlerine başkasını oturtup, büyük farklılıklar ummak mantıklı değildir.

Bireysel ve psikolojik öykü anlatımını tercih etmek anlaşılabilir: Eğer kişisel seviyede kahramanla özdeşleşir ve anti-kahramandan nefret edersek öyküyü anlatmak kolaylaşır. Nihayetinde hepimiz insanız!

Alman öykü yazarı Bertolt Brecht’in klasik oyunu olan Galileo’nun Yaşamı’nda, Katolik Kilisesi'nin baskısı yüzünden muazzam bulgularını geri çeken Galileo’yu eski bir öğrencisi ziyaret eder. Galileo Andrea’ya kendi defterlerini verir ve ondan, defterlerin içerdiği bilgileri yaymasını ister. Andrea buna çok sevinir ve der ki; “Mutsuzluk, üzerinde kahraman yeşermeyen bir topraktır”. Galileo onu düzeltir: “Mutsuzluk, bir kahramana ihtiyaç duyan topraktır."

Tüm Reklamları Kapat

İyi işleyen bir topluluk kahramanlara ihtiyaç duymaz. Korkunç bazı dürtüleri denetim altında tutmanın yolu anti-kahramanları yerlerinden edip, yerlerine iyi insanlar koymak değildir. Ne yazık ki kurgularda ve kitle iletişim araçlarının haberlerinde öykü anlatıcılığı kahraman/anti-kahraman öykücülüğüne sıkışıp kalmıştır. Game of Thrones’un orijinal gidişatından son sezonda kopması yazık olmuştur. Bir sürü kurum inşasının ve motivasyon değişikliğinin gerektiği bu tarihi anlarda (teknolojik zorlukları, iklim değişikliğini, eşitsizliği ve sorumluluklarımızı bir düşünün), edinebileceğimiz bütün sosyolojik imgeleme ihtiyacımız var. Fantastik ejderhalar olsun veya olmasın, bu dizinin en azından güzel gittiği sezonlar boyunca bizi bu yönde cesaretlendirmesi güzel bir deneyimdi.

***

Yasal Uyarı: Bu yazı ilk olarak, orijinal dili İngilizce olarak Scientific American dergisinde yayınlanmıştır. Scientific American dergisinin izniyle, Türkçe olarak Evrim Ağacı'nda yayınlanmaktadır. Evrim Ağacı'nın diğer yazılarının aksine, bu yazı yazar ve editörlerden yazılı izin almaksızın kopyalanamaz, çoğaltılamaz, basılamaz.

Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
Özetini Oku
94
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Tebrikler! 52
  • Muhteşem! 23
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 16
  • Merak Uyandırıcı! 11
  • İnanılmaz 9
  • Grrr... *@$# 8
  • Bilim Budur! 6
  • Umut Verici! 4
  • Üzücü! 3
  • Güldürdü 2
  • İğrenç! 1
  • Korkutucu! 1
Kaynaklar ve İleri Okuma
  • R. Djawadi. (Film Müziği, 2016). Game Of Thrones Soundtrack - Cersei Lannister Medley. Not: https://www.youtube.com/watch?v=aqL7TiOrkN8.
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 05/11/2024 17:42:43 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/7803

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Göz
Fil
Mitler
Hominid
Sinirbilim
İklim Değişikliği
Karar Verme
Veri Bilimi
Charles Darwin
Hayvan Davranışları
Kanıt
Maske Takmak
Entomoloji
Kimya
Kırmızı
Kurt
Kelebek
Astronomi
Etimoloji
Yılan
Protein
Geometri
Arkeoloji
Pandemik
Atom
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
D. Z. Tüfekçi, et al. Hayranların Game of Thrones'un Son Sezonundan Nefret Etmesinin Gerçek Nedeni Ne?. (18 Mayıs 2019). Alındığı Tarih: 5 Kasım 2024. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/7803
Tüfekçi, D. Z., Bakırcı, Ç. M., Birinci, . (2019, May 18). Hayranların Game of Thrones'un Son Sezonundan Nefret Etmesinin Gerçek Nedeni Ne?. Evrim Ağacı. Retrieved November 05, 2024. from https://evrimagaci.org/s/7803
D. Z. Tüfekçi, et al. “Hayranların Game of Thrones'un Son Sezonundan Nefret Etmesinin Gerçek Nedeni Ne?.” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, 18 May. 2019, https://evrimagaci.org/s/7803.
Tüfekçi, Dr. Zeynep. Bakırcı, Çağrı Mert. Birinci, . “Hayranların Game of Thrones'un Son Sezonundan Nefret Etmesinin Gerçek Nedeni Ne?.” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, May 18, 2019. https://evrimagaci.org/s/7803.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close