Faydacılığa Karşı Rawls'ın Adalet Teorisi: Adalet, Neyi Hedeflemeli?
Siyaset felsefesinin ana tartışma konularından biri adalet kavramıdır. Adalet nedir? Nasıl sağlanabilir? sorusu eski çağdan günümüze kadar, toplumların hala tartıştığı en temel sorunlardır. Bu bağlamda düşünür John Rawls’ın ortaya koyduğu adalet teorisi, bu sorunlara çözüm ve cevap olma niteliği taşıyan önemli bir eserdir.
Rawls, kitabına, “Tıpkı hakikatin düşünce sistemlerinin ilk erdemi olması gibi, adalet de toplumsal kurumların ilk temelidir.” sözleriyle başlar (Rawls’dan aktaran Gözkan, 2007: 14). Adaleti toplumsal kurumların temel erdemi olarak kabul eder ve bu düşüncesiyle adil toplumun ve kurumların sahip olması gereken özellikleri ortaya koymaya çalışır. Rawls’ın amacı, adalet kavramını ortaya koyup, temel adalet ilkelerini bulmaktır.
Benim amacım, örnekleri Locke’da, Rousseau‘da ve Kant‘ta bulunan sosyal sözleşme teorisini genelleştirmek, benzer nitelikteki bu teorilerin yüksek düzeydeki soyutlamasına ulaşan bir adalet kavramı sunmaktır (Rawls, 2018: 39).
Rawls’u önemli kılan etkenlerden biri de klasik faydacılara karşı, alternatif bir teori ortaya koymaya çalışmasıdır. Bu bağlamda Rawls’ın teorisinin anlaşabilmesi için öncelikle faydacılığın ne olduğunu daha sonra da Raws’ın onlara yönelttiği eleştirilere değinmekte yarar vardır.
Faydacılık ve Rawls’ın Faydacılığa Yönelttiği Eleştiriler
En basit anlamda faydacılık, iyi eylemin toplumun çoğunluğunun mutluluğunu yani faydasını sağlayan eylem olduğunu savunur. Doğruluk bireyin eylemlerine bağlıdır. Bu eylemin sonucunda ortaya çıkan faydaya göre değerlendirme yapılır. İnsan doğası gereği acıdan kaçıp, haz veren şeylere sahip olmak ister, bu yüzden, en değerli eylem, en yüksek haz ve yarar sağlayan eylemdir. Bu bağlamda; eylemin sonucunda yarar varsa, eylem ahlaklıdır.
Faydacılık aynı zamanda toplumun genel yararı adına bireyin hak ve özgürlüklerin çiğnenmesini haklı bulur. Tek bir eylem herkese birden yarar sağlayamayacağı için, evrensel ahlak yasası yoktur. Rawls’a göre her bireyin dokunulmazlığı, toplumun genel yararına bile olsa, çiğnenmemelidir.
Adalet, daha fazla sayıdaki insanın lehine olan ve ağırlığını onlar için koyan özverinin dayatılmasına izin vermez. Bundan dolayı, adil bir toplumda yurttaşların eşit özgürlükleri çözümlenmiş olmalıdır (Rawls, 2018: 32).
Dolayısıyla toplumun genel yararı uğruna, bireyin hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesi adil bir sisteme uygun değildir. Bu bağlamda faydacılar insana eşitler olarak davranamaz ve bazı insanların mutluluğu için bazı insanları araçsallaştırır. Rawls’ın faydacılara diğer bir eleştirisi de haz veren her eylemin ahlaklı olduğu görüşüdür. Eylemin niteliği önemsizdir, bireyin hak ve özgürlüklerini zedeleyip zedelememesi umursanmaz. Bu bağlamda faydacılar için birey önemsizdir, insanın özerkliği yoktur, bireysel farklılığa önem verilmez.
Kantçı çizgiden ilerleyen Rawls, insanın özerkliğine önem verir. Rawls faydacılığı teleolojik bir öğreti olarak görür. Teleolojik bir öğreti olması demek, iyinin doğrudan bağımsız olarak tanımlanması demektir. Fakat Rawls doğruyu iyiye öncelikli kılan deontolojik bir adalet anlayışının peşindedir. İyi, özneldir, kişiden kişiye değişir. İyiyi temel alan adalet anlayışında, kurallar belli bir topluluğun iyisine göre düzenlenir bu da Rawls’a göre olmaması gereken bir şeydir. Adalet ilkeleri her zaman doğruya göre düzenlenmelidir. Faydacılar en iyiyi üretmeyi amaçlar, fakat Rawls’a göre bu mümkünse ancak rastlantısal olarak mümkündür.
Elbette, en iyinin üretilmesi olanaksız değildir ama rastlantısaldır. En büyük net tatmin dengesine ulaşma sorunu asla hakkaniyet olarak adaletten ortaya çıkmaz, “maksimum ilkesi” her zaman kullanılmaz (Rawls, 2018: 59).
Faydacılıkta ilkeler iyinin önceliğiyle düzenlenir ve bu da toplumda adaletsizliğe yol açar. Eylemin sadece toplam çoğunluğu nasıl etkileyeceğine bakılır. Hakkaniyet olarak adalet teorisinde ise bireylerin kendi iyileri dışarıda bırakılır ve ilkeler doğru kavramını önceleyerek seçilir.
Adalet Kavramı ve Adalet İlkeleri
Rawls, faydacıları bu şekilde eleştirip, faydacılara karşı alternatif bir teori ortaya koyar. Rawls’ın geliştirdiği bu teoride, daha önce de bahsettiğimiz gibi adalet, her şeyin temelidir; özellikle de kurumların en temel erdemidir. Rawls, adalet tanımını işbirliğiyle bağdaştırır. Rawls’a göre bireyler kendi hayat planlarını gerçekleştirebilmek için, işbirliği yapmak zorundadırlar. Bu işbirliği de ancak adalet ile sağlanabilir.
Rawls’ın adalet anlayışı, iyiyi değil, doğruyu önceleyen deontolojik bir adalet anlayışıdır. Rawls’ın bunu yapmasındaki temel nedeni, adalet kavramını tamamen nesnel bir düzleme oturtmaktır. Rawls kurumlara uygulanan ve bireylere uygulanan adalet ilkelerini birbirinden ayırır. Çünkü bu iki ilkenin uygulanma alanları farklıdır.
Kurumlar için olan adalet ilkelerinin insana uygulanan adalet ilkeleriyle ve onların özel durumlardaki icraatlarıyla karıştırılmaması gerekir. Bu iki tür ilke değişik konulara uygulanır ve o nedenle ayrı olarak incelenmelidir (Rawls, 2018: 83).
Bireylere uygulanan adalet ilkelerine değinse de ağırlık verdiği nokta daha çok kurumlara uygulanan adalet ilkeleridir. Çünkü, adalet temel olarak kurumların temelinde başlar ve kurumların ilkelerine göre, bireylerin ilkeleri belirlenir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Adalet, sosyal düzenlemeye kurumlarla uygulanır. Kurumların belirlediği, kurallar kamuya açık olmalıdır. Böylece ortak bir zemin yaratılır. İyi düzenlenmiş toplumda bu önemlidir, çünkü neyin adil olup, olmadığı, konusunda bireyler ortak bir anlayışa sahip olmalıdır. Kurumların belirlediği kuralların, rasyonel bireylerin hayat planlarında yol gösterici olmasına önem vermektedir. Kurumlara uygulanan adalet ilkesinin iki çeşidi vardır. İlki özgürlüklerle ilgilidir, ikincisi ise ekonomik ve sosyal eşitlikle ilgilidir.
Birincisi: Her kişi, başkalarının özgürlüklerinin sunulduğu şemadakiyle yarışabilen en geniş temel özgürlükler şemasındakine benzer eşit haklara sahiptir. İkincisi: Sosyal ve ekonomik eşitsizlikler şöyle düzenlenmelidir. Bunlar şu iki şeydir; (a) herkesin avantajının kabul edilebilir olduğu beklentisi ve (b) ekli pozisyonların ve görevlerin herkese açık olması (Rawls, 2018: 90).
Bu iki ilke, toplumun temel yapısındaki kurumlara uygulanır. İlkeler bir düzen içinde uygulanmalıdır, birinci ilke, ikinci ilkeden öncelikli olarak uygulanmalıdır. Temel eşit özgürlükler korunduğu taktirde, sosyal ve ekonomik avantajların önüne geçmek daha kolaydır bu yüzden öncelikli olan özgürlüklerle ilgili olan birinci ilkedir. Özgürlükler hiçbir zaman daha fazla eşitlik için bile olsa sınırlandırılamaz.
Rawls özgürlüğün sadece özgürlük adına kısıtlanabileceğini söyler. Buradaki asıl vurgu, eşitsizlikleri azaltmaya yönelik özgürlüğün tesisinin gerekliliğinedir (Touraine’dan aktaran Gümüş, 2002: 5).
Rawls ikinci ilkenin temeline, fark ilkesini koyar ve bu bağlamda, temele verimlilik ilkesini koyan, liberal eşitliği ve doğal özgürlüğü eleştirir. Rawls’ın teorisinde tercih edilmesi gereken, temele fark ilkesini koyan demokratik eşitliktir.
Doğal özgürlüğün ve liberal eşitliğin temelinde, verimlilik ilkesi bulunur. Verimlilik ilkesi ekonomik yapıya yani malların dağıtımına ve üretime uygulanır. Bu dağıtım, en az birinin durumunu düzeltiyorsa verimlidir. Bu ilke bize, başkalarının durumunu kötü yapmadan, bir diğerinin durumunu düzeltemeyeceğimizi söyler.
Rawls’a göre verimlilik ilkesi tek başına bir adalet ilkesi olamaz. Devletin pek çok verimli düzenlemesi olabilir fakat bunların tümü adil olmayabilir, bu yüzden asıl sorun bu verimli düzenlemeler arasından adil olanını bulabilmektir. Rawls’un verimlilik ilkesinin yetersiz olduğunu düşünmesindeki neden, verimlilik ilkesi ekonomik dağıtıma uygulanan bir ilkedir, bu bağlamda sosyal şartlarda adaleti sağlasa da doğal dağıtımın adaletsizliğine bir çözüm bulamamaktadır.
Rawls, bu doğal dağılımın çözümü olarak, temelinde fark ilkesi bulunan, demokratik eşitliği savunur. Fark ilkesine göre düzenlenen adalet ilkesi, en az dezavantajlı lehine göre düzenlenir. En dezavantajlının durumunu iyileştiren ilkeler, toplumun her kesiminin durumunu iyileştirir. Avantajlı konumda olanların yüksek beklentileri ancak, dezavantajlının durumunu iyileştiriyorsa adildir.
Daha az şanslı olanların avantajına bir şey yapılmadıkça, sosyal bir düzen olan sezgisel fikir tesis edilemez ve daha iyi durumda olanların cazip beklentileri korunamaz (Rawls, 2018: 103).
İlkelerin bazıları toplumdaki avantajlı kesime göre düzenlenseler bile, bu ilkeler aynı zamanda en dezavantajlının konumuna da katkı yapmalıdır. Rawls’ın burada amaçladığı şey, doğuştan gelen eşitsizliklerin önüne geçmek ve bu eşitsizlikleri adil hale getirmektir.
Bütün kişilere eşit muamele etmek amacıyla gerçek fırsat eşitliğinin sağlanması ilkesine dayanılması, bunun için de toplumun doğal yönden eksiklikleri olan varlıklara ve daha az şanslı sosyal pozisyonlarda doğanlara daha fazla özen gösterilmesi öngörülmelidir (Rawls, 2018: 128).
Rawls’a göre kimse bu özel toplumdaki doğal konumunu hak etmez. Rawls bunu fark ilkesiyle düzeltmeye çalışır. Doğal dağılımı kontrol edemeyiz fakat adil ve fark ilkesine sahip bir yapıyı uygulamak bizim elimizdedir. Bu bağlamda, Rawls’ın teorisinin yine faydacılıkla karşı karşıya geldiğini görebiliriz. Faydacılar, en fazla fayda için azınlığın ya da çoğunluğun isteklerini yok sayabilirken, Rawls fark ilkesiyle bunu ortadan kaldırmaya çalışır.
Rawls en fazla faydaya değil, bireysel faydaya önem verir. Rawls fark ilkesini, aynı zamanda kardeşlik ilkesine de dayandırır. En dezavantajlının durumuna göre seçilen fark ilkesi, içinde kardeşliği de barındırır yani bu durumu avantajlılar da destekler. Böylelikle kardeşlik ilkesi sayesinde fark ilkesi de sağlanır. Bu ilkeler, kurumlarda sağlanacak adalet için önemli ilkelerdir.
Rawls, kurumlara uygulanacak adalet ilkelerini belirledikten sonra bireyin adalet ilkelerine de değinir. Bunlara da kısaca değinmek gerekirse bunlar, bireyin yükümlükleri ve doğal ödevleridir. Yükümlülük bir kurum tarafından belirlenen, yapılması gereken kurallardır, bu yükümlülükler belirli bir düzlemi korumak için işbirliği yapan bireyler tarafından borçlanılır. Örneğin; polisin, avukatın ya da doktorun toplumda belli yükümlükleri vardır, bu yükümlülükler o düzlemde işbirliği yapan bireylere aittir. Doğal ödevler ise hiçbir kurumla bağlantılı olmayan, tüm bireylere ait sorumluluklardır. Doğal ödevler, tüm toplumu kapsar. En temel doğal ödev, adalettir.
Bireyler için olan adalet ilkesi de kurumlar için olan adalet ilkesi de sözleşme bakış açısından türetilir yani bu iki ilke orijinal durumda seçilir.
Orijinal Durum
Sözleşme geleneği içinde, orijinal durum önemli noktalardan biridir. Pek çok sözleşme fikri olduğu için, pek çok orijinal durum yorumu da vardır. Rawls’ın adalet teorisi bunlardan biridir. Orijinal durum sözleşme geleneğinin doğa durumuna eş değer denebilir. Adalet ilkelerinin belirlendiği bir varsayımsal durumdur. Rawls’ın orijinal durumu diğer sözleşme geleneğinden farklı olarak doğayı adaletsiz olarak alır.
Doğanın genel değerlendirmesi adaletsizdir. Çünkü kimi insanların başkalarına göre daha çok pazarlık gücü vardır ve daha uzun süre daha iyi durum için çabalayabilir (Kymlicka, 2016: 87).
Bu bağlamda da doğada adaletsiz bir dağılım vardır. Sözleşme bu adaleti sağlamak için kurulur. Taraflar alternatifler arasından adalet ilkelerini seçerek sözleşme yaparlar. Rawls bu durumun teorik bir durum olduğunun farkındadır. Fakat böyle bir durum varsaymasının nedeni insanları en eşit konuma indirgeyebilmek ve böyle bir durumda adalet ilkelerini seçtirmektir.
Orijinal durumunun amacı, ahlaki kişilikler olarak insanoğulları arasındaki eşitliği resmetmektedir. (Kymlicka, 2016: 89).
Bireyler tek başına amaçlarını gerçekleştiremezler, bireylerin hayat planları çakışır. Bu yüzden orijinal durum da belli adalet ilkeleri seçilerek, işbirliği sağlanır. Bireylerin hayat planları ne kadar çakışsa da bireylerde ortak olan bir nokta vardır; adil ve iyi bir yaşam sürmek. Rawls iyi hayat sürmemizi sağlayan ilkelere “birincil değerler” demektedir. Birincil değerleri ikiye ayırır. Sosyal birincil değerler ve doğal birincil değerler.
Hayat tasarrufundaki haklar, özgürlükler, gelir ve refah bunlar sosyal birincil değerlerdir. Sağlık, enerji, zeka, hayal gücü gibi diğer birincil değerler doğal birincil değerlerdir (Rawls, 2018: 92).
Bireylerin hepsinin iyi hayat planlarının içinde birincil değerler bulunur ve en temel isteklerdir. Böylelikle bireyler birincil değerlerle bir ortaklık sağlar ve bu temelde adalet ilkelerini seçerler. Rawls bu seçimleri sınırlamaktadır.
Seçeneklere getirilen sınırlama; ilk olarak ilkeler genel olmalıdır. Seçilen adalet ilkeleri tüm kuşaklara uygulanacağından dolayı, bireysellik değil, genellik önemlidir.
Kayıtsız şartsız olabilmek için onların bilgisi her kuşaktaki bireylere açık olmalı ve onlar her zaman buna sahip bulunmalıdır (Rawls, 2018: 158).
Rawls bu genelliği de cehalet perdesiyle sağlamaktadır. İkinci olarak, ilkeler evrensel olmalıdır. İlkeler toplumdaki her kesime uygulanmalıdır.
İzlenmek için kabul edilebilir bir ilke, sadece başkaları farklı bir şekle boyun eğdiklerinde kabul edilmez olur. İlkeler, herkesin onlara uyacakları yönündeki görüşün sonuçları oldukları için seçilmişlerdir (Rawls, 2018: 159).
Üçüncü sınırlandırma ise, aleniyet yani kamuya açık olmaktır. Bu sınırlama toplum sözleşmesi geleneğine ait bir sınırlamadır. Herkesin bu ilkeleri bildiği varsayılır.
Hep birlikte ele aldığımızda, hak kavramının şartları şunlardır: hak kavramı, şekil olarak genel, uygulamada evrensel olan, ahlaklı kişilerin çatışan iddialarının nihai bir mahkeme kararıyla alenen tanınan ilkelerin bir toplamıdır (Rawls, 2108: 162).
Bir diğer sınırlandırma bilgimize getirilen sınırlandırma yani cehalet perdesidir. Cehalet perdesi, genelliği sağlamanın konuşulur. Toplumsal yaşamda her bir bireyin kendi hayat planı yani kendi iyisi vardır. Fakat bu iyiler birbirleriyle çatışma halindedir. Rawls cehalet perdesini bunun çözümü olarak görmektedir.
Her ne şekilde olursa olsun, insanları tuhaflaştıran, onları sosyal ve doğal durumları kendi avantajları yönünde istismar etmeye ayartan özel koşulların etkilerini ortadan kaldırmalıyız. Bunu yapmak amacıyla, ben tarafların bir cehalet perdesi arkasında olduklarını varsayıyorum (Rawls, 2018: 163).
Cehalet perdesiyle birlikte birey, kendi hakkındaki bilgiden yoksundur. Yani toplum içindeki konumundan, ekonomik ve sosyal durumundan, dini tercihinden, etnik kökeninden habersizdir. Böylelikle birey kendi iyisinin bilgisinde olmadığı için adalet ilkelerini seçerken bireysel çıkara göre değil, genel bir çıkara göre seçecektir. Dolayısıyla bu şekilde adalet ilkelerinde bir nesnellik sağlanmış olacaktır. Bu tamamen bir eşitlik konumudur. Adalet ilkelerinin seçildiği süreç adildir ki seçilen adalet ilkesi de adil olabilsin.
Sürecin adil olması, sonucun adil olmasını da garanti etmektedir (Avşar, 2006: 24).
Cehalet perdesi, Rawls’ı sözleşme geleneğinden ayıran bir özelliktir. Hobbes’da ve Locke’da birey kendi bilgisine sahiptir ve sözleşmeyi de kendi çıkarına uygun olduğu için yapar. Sözgelimi Hobbes’da birey ölüm korkusu yüzünden hayati tehlikesini ortadan kaldırmak için sözleşme yapar. Bir diğer şekilde de Kant’da birey kendi bilgisine sahip olarak evrensel ahlaka uyup uymamayı seçer. Fakat Rawls’da tamamen farklıdır birey kendi konumundan ve çıkarından habersiz bir şekilde sözleşme ilkelerini seçer.
Fakat şöyle bir nokta vardır ki, birey tikel bilgiye sahip değilken, genel bilgiye sahiptir. Yani Rawls Cehalet perdesiyle tamamen bir bilgisizlikten söz etmez, o sadece bilgiye bir sınır çizer. Birey, kendi iyilerinin bilgisinden yoksundur fakat genelin bilgisine sahiptir. Genelin bilgisiyle kastedilen şey, adalet mantığını anlamamız için gerekli olan bilgilerdir. Yani toplumsal yapının bilgisi ve insan psikolojisinin bilgisi. Bu bilgeleri bilmelerinde bir sakınca yoktur, bu bilgiler adalet ilkesinin nesnelliğini etkileyecek bilgiler değildir.
Onlar, siyasi ilişkileri ve ekonomik teori ilkelerini anlarlar; sosyal organizasyonların temellerini ve insan psikolojisinin kurallarını bilirler…Genel bilgiler üzerinde bir sınırlama yoktur; zira toplumsal işbirliğinin kendine özgü sistemlerine göre ayarlanacak olan adalet kavramlarını genel kanunlar ve teoriler düzenler. O nedenle, bu olguları kural dışı tutmak için bir neden yoktur (Rawls, 2018: 164).
Bu konumda olan birey kendi hayat planının bilgisinde değildir, fakat kendi hayat planının olduğunun farkındadır. Sadece bunun içeriğini bilmemektedir. Bu bağlamda da bireyin ilk yapacağı şey eşit dağılım ilkesini ve özgürlüğü seçmektir, böylece bireyin konumu ne olursa olsun bu iki seçim onu güvence altına alacaktır. Rawls adalet ilkeleri seçilirken bireyin bilgisinin dört aşamalı olarak açılacağını belirtir. İlk başta sosyal teorinin ilkelerinin bilgisine sahipken, tarihsel gidiş tamamen bireye kapalıdır.
Toplumun sık sık o şekli veya bu şekli neden aldığı veya hangi çeşit toplumların halen var oldukları hakkında onların hiçbir bilgileri yoktur (Rawls, 2018:228).
İkinci aşamada toplumun genel olgularının bilgisine sahip olurlar fakat kendi toplumsal konumları bu bilginin dışındadır. Her aşamada bilgiler adaleti zedelemeyecek biçimde biraz daha açılır ve son aşamada cehalet perdesine ihtiyaç son bulunduğundan dolayı tamamen kalkar.
Adalet İlkelerinin İncelenmesi
Eşit Özgürlük
Öncelikle Rawls’ın özgürlüğü nasıl tanımladığına bakmamız gerekir. Rawls özgürlüğün kapsamını şu şekilde belirtir:
Siyasal özgürlükler (oy verme ve seçilme hakkı), ifade özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğü, vicdan ve düşünce özgürlüğü, kişi olarak hak sahibi olma özgürlüğü; psikolojik baskıdan ve fiziksel saldırıdan korunma hakkı, mülkiyet hakkı, keyfi olarak tutuklanmama hakkı ve yakalanmama özgürlüğü gibi. (Rawls, 2018: 90).
Özgürlüğün kapsamını bu şekilde ifade eden Rawls tam olarak tanımına ilişkin bir şey söylemez. Özgürlüğü negatif ya da pozitif diye herhangi bir ayrıma sokmaz.
Negatif ve pozitif özgürlük yandaşları arasındaki özgürlüğün nasıl tanımlanması gerektiği konusundaki tartışmayı bir kenara bırakacaklarımdan birisidir. Ben bu tartışmanın önemli kısmının tanımla ilgili olmadığına inanıyorum; aksine bu tartışma, bu özgürlüklerin çatışma durumuna gelmesinin nedeni, birkaç özgürlüğün göreceli değerde olmasındandır (Rawls, 2018: 226).
Sadece özgürlüğün üç bileşeni hakkında konuşabileceğini belirtir. Bunlar şöyledir:
Serbest olan etkenler, bunların sınırlamalardan ve kısıtlamalardan serbest olması ve bunların neyi yapmakta veya yapmamakta serbest oldukları. Özgürlüğün tam açıklamaları bu üç şeyle ilgili enformasyon sağlar (Rawls, 2018: 230).
Rawls özgürlük ve özgürlüğün değeri arasında bir ayrım yapar. Özgürlük bağlamında herkes eşit olabilir fakat özgürlüğün değeri bireylere göre değişmektedir.
Özgürlük, eşit yurttaşlık özgürlüklerinin tam bir sistemini temsil ederken, özgürlüğün kişiler ve gruplar için değeri, sistemin bir yapı içinde tanımladığı kişilerin ve grupların amaçlarının ilerleme kapasitesine bağlıdır (Rawls, 2018: 232).
Fark ilkesi bu özgürlüğün değerini sağlamada kullanılacak olan ilkedir. Rawls fark ilkesiyle özgürlüğün değerini herkes için eşitlemeye çalışır. Rawls özgürlüğün sınırlı olduğunu savunur ve sınırsız bir özgürlük görüşüne karşı çıkar. Özgürlüklere bir sınırlama koyamazsak, özgürlükler birbiriyle çatışır. Bu bağlamda özgürlükler düzenlenmelidir.
Soruşturma ve tartışma için makul usuller kabul edilmediği taktirde, ifade özgürlüğü değerini yitirir… O nedenle anayasal bir kongrede delegeler ve yasama üyeleri, partiler değişik özgürlüklerin maddeler halinde nasıl belirtileceğini ve böylece en iyi toplam özgürlük sistemini kararlaştırmalıdırlar (Rawls, 2018: 231).
Özgürlüğün sırasından bahsetmek gerekirse, Rawls özgürlüğü daha öncede söylediğimiz gibi ilk gerçekleşmesi gereken ilke olarak görür ve bu ilke gerçekleşmeden hiçbir ilkenin sağlıklı ilerlemeyeceğini söyler. Özgürlüğün hiçbir ilke için daha fazla eşitlik ve refah sağlamak için bile sınırlanamayacağını savunur. Özgürlüğü yalnızca daha fazla özgürlük için kısıtlayabileceğimizi söyler.
Özgürlüğün özgürlük adına sınırlanabilmesi ancak su iki koşula bağlıdır: a) Daha az geniş özgürlük, herkes tarafından paylaşılan toplam özgürlük sistemini güçlendirmelidir. b) Eşit özgürlükten daha az bir özgürlük, daha az özgürlüğe sahip olanlar tarafından kabul edilir olmalıdır. (Avşar, 2006: 40).
İlk durumda herkes bu sınırlandırılmış eşit özgürlüklere sahiptir. Sınırlandırılan bu özgürlükler genelin yararına olmaktadır. Bu durum adaletin sağlanması açısında sorun içermez. İkinci durumda ise bir eşitsizlik konumu vardır. Bireyin belli bir konumundan dolayı, bireyin özgürlüğünün eşit özgürlüğün altında olmasından dolayı kaynaklanır. Rawls buna öldürülmek yerine köle olarak kullanılan savaş esirlerine örnek verir.
Kölelik durumu bazılarının daha fazla kazandığı ve bunun diğerlerinin (diğer özgürlüklerin) kaybına sebep olduğu temelinde izin vermesek de bu koşullar altında, herkes savaşta esir alınma riski altında bulunduğundan, bu tür bir kölelik mevcut görenekten daha az gayri adildir (Rawls, 2018: 277).
Peki özgürlük niye bu kadar önemlidir? Neden o gerçekleşmeden başka hiçbir ilke ilerleyemez? Birey için özgürlük en temel değerdir. Birey kendi olanağını ancak özgür bir toplumda gerçekleştirir. Adalet ilkelerinin seçiminde de bireyin yöneldiği ilk ilke özgürlüktür. Çünkü; birey kendini ve hayatını güvenceye almayı amaçlar. Özgürlüğün eşit bölünümü sayesinde toplumdaki her bireyin belli ve güvenli statülere sahip olacağını belirtir.
Eşitlik
Rawls adalet ilkeleri arasından ne kadar birinci adalet ilkesi olan özgürlüklere önem verse de Rawls’un felsefesinin asıl önemli ve dikkat çekici noktasını ikinci adalet ilkesi olan ekonomik ve toplumsal eşitlik oluşturmaktadır. Bu ilke temelde iki kısımdan oluşmaktadır.
Bunlardan ilki önceden de bahsettiğimiz fark ilkesidir. Bu ilke ekonomik ve toplumsal eşitsizliklerin toplumdaki en dezavantajlı kesime göre düzenlenmesi gerektiğini belirtir. Böylelikle IQ seviyesi, aile ve sınıfsal köken gibi doğal olarak varolan eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı amaçlar.
Toplumsal yapı sürekli olarak şanslı doğanları ödüllendiren, geriye kalanları ise kaderleriyle baş başa bırakan bir yapı olmamalıdır (Avşar, 2006: 44-45).
Rawls toplumdaki eşitsizliğe ancak ve ancak dezavantajlı konumdakiler yararlanıyorsa izin verileceğini söyler. Bunu yapmasının nedeni; avantajlı kesim zaten toplumsal ve ekonomik olarak tüm imkanlara ulaşıyor bundan dolayı Rawls'ın ikinci ilkede önde tuttuğu sınıf dezavantajlılardır. Fakat bu kesinlikle herkesin zenginlik ve refah açısından eşit olması gerekliliğine vurgu yapmamaktadır. En dezavantajlıların hak ve özgürlüklerini güvence altına alıp, bunları etkin bir biçimde kullanabilmeleriyle alakalıdır.
İnsanlara, bütün eşitsizlikleri ortadan kaldırarak değil, birini dezavantajlı duruma düşüren eşitsizlikleri ortadan kaldırarak eşit davranmış oluruz (Kymlicka, 2016: 76).
Fakat bu eşitsizliğe izin verirken ortak bir adil payın da olması gerektiğini belirtir.
Başlangıçta aldığım eşit payı geliştiriyorsa, eşitsizliklere izin vardır; ama faydacılıkta olduğu gibi adil payımı çekip alıyorsa yoktur (Kymlicka, 2016: 76).
Rawls’ın eşit dağılımda üzerinde durduğu en önemli nokta da eğitimdir. Çünkü yine avantajlı kesim her türlü eğitime kolayca ulaşabilirken bazı dezavantajı kesimler bu konu da eksik kalmaktadır. Eğitim kurulan bu adaletli sistemin devamlılığı içinde önem arz etmektedir. Bu bağlamda Rawls eğitimi önemli bir noktaya koymaktadır. Devletin en önemli işi de toplumdaki her bireyin eşit eğitim sağlamaktır.
İlkenin ikinci kısmı ise adil fırsat eşitliğidir. Rawls’un adil bir sistem için en önem verdiği diğer bir ilke de fırsat eşitliğidir. Fırsat eşitliğini ilgi, yetenek ve eğitim açısından aynı düzeyde olan bireylerin aynı fırsatlara ulaşma imkanında eşit olmaları olarak tanımayabiliriz.
Benzer durumda bulunan insanların yasam beklentileri de benzer olmalıdır (Avşar, 2006: 47).
Buradaki amaç toplumsal imkanlarda adilliği sağlayabilmek ve doğuştan gelen toplumsal sınıf, ırk, cinsiyet gibi etmenlerden oluşacak eşitsizliği dışarıda bırakmaktır.
Rawls’ın eşitlik bölümünde diğer incelediği problem ise, gelecek kuşaklara karşı adaletli olma konusudur.
Her kuşak sadece kültür ve medeniyet kazançlarını korumakla, kurulan adil kurumları yönetmekle yetinmemeli, ayrıca her bir zaman periyodu içinde aynı sermaye birikiminin uygun bir miktarını bir kenara koymalıdır (Rawls, 2018: 316).
Rawls bundan dolayı toplumun gelecek koşullar için bazı noktalarda tasarruf etmesi gerektiğini söyler, fakat bu tasarrufa kesin sınırlar çizmez. Fakat bunun sonucu olarak da faydacılar gibi gelecek neslin mutluluğu uğruna, fakir kuşaklardan ağır fedakarlıklarda bulunmasını isteyemeyiz, bu durum adil değildir.
Eğer biz kesin bir adil tasarruf ilkesini tanımlayamıyorsak, bu tür bir aşırılıktan kaçınmamız gerekir. (Rawls, 2018: 318).
Rawls tasarruf sorununa fark ilkesiyle yaklaşamayacağımızı başka bir yolla yaklaşmamız gerektiğini belirtir, bu da adil tasarruf ilkesidir.
Tüm kuşaklar kazanacaksa, öncekilerden bir şey almalarını sağlayacak ve daha sonrakilere adil bir pay bırakabilecek adil bir tasarruf ilkesi seçmek zorundadırlar (Rawls, 2018: 318).
Burada önemli olan şey tüm kuşakların kazanmasıdır, hiçbir kuşak diğer bir kuşak için zor durumda bırakılamaz. Adil tasarruf ilkesi toplumun gelişme düzeyine göre değişiklik gösterir; toplum az gelişmiş ve fakirse tasarruf oranı da daha düşük olacaktır.
Başlangıç durumundaki taraflar hangi kuşağın üyesi (önceki/sonraki) olduklarını bilmediklerinden, seçtikleri adil tasarruf ilkesi her durumda onların yararına olacaktır (Avşar, 2006: 50).
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
- İlgili makalede “Eşit Özgürlük” başlığı altında geçen “mülkiyet hakkı” hangi mülkiyet hakkıdır, özel mülkiyet mi, toplumsal mülkiyet mi?
- Makalede geçen, “Özgürlüğün yalnızca daha fazla özgürlük için kısıtlanabileceği” ifadesini, olağan yaşamdan bir örnek ile somutlayabilir misiniz?
- Artı değer ve bunun sömürüsüne dayalı sınıflar ortadan kalkmadan adalet ve öncülüleri özgürlük ile eşitlik inşa edilebilir mi?
- Pragmatizm( faydacılık), kapitalist üretim -bölüşüm ilişkilerinin bir nedeni değil sonucu iken, aynı (yanlış) zemin üzerine doğru inşa olabilir mi?
- 8
- 6
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- H. Avşar. (Yüksek Lisans Tezi, 2006). Siyaset Felsefesi Açısından John Rawls’un Adalet Teorisi.
- Ö. Gümüş. (2002). John Rawls.
- W. Kymlicka. (2016). Çağdaş Siyaset Felsefesine Giriş. Yayınevi: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
- M. Kocaoğlu. (2015). John Rawls Adalet Teorisi Ve Temel Kavramları. Yayınevi: İmaj Yayınevi.
- J. Rawls. (2018). Bir Adalet Teorisi. Yayınevi: Phoenix yayınevi.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 14:32:19 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9012
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.