Dil ve Düşünce İlişkisi: Evrensel ve Göreli Dilbilgisi Teorileri Nelerdir?
Görelilik ve evrensellik konseptleri, bilimde ve felsefede neredeyse her konuda karşımıza çıkıyor. Antik Yunan'ın ünlü filozoflarından Protagoras ve Platon'un metafizik anlayışlarındaki tartışmadan, aydınlanma filozofları Kant ve Nietzsche'nin etik görüşlerine ve buna ek olarak evrene bakış açımızı tamamen değiştiren iki büyük fizikçi Newton ve Einstein'ın evren hakkındaki teorilerine kadar birçok yerde görelilik ve evrensellik ayrımına gidiyoruz. Evrene, bilgi hakkındaki düşüncelerimize, ahlak kurallarımıza farklı şekilde bakmamızı sağlayan bu konsept ikilemi; dil hakkındaki bilimsel ve felsefi tartışmalarda da karşımıza çıkıyor.
Bu yazıda ise dil ile ilgili görelilikçi ve evrenselci iki farklı teoriyi inceleyerek "Kullandığımız diller mi düşüncelerimizi etkiliyor, yoksa düşüncelerimiz mi dilimizi etkiliyor?" sorusuna yanıt arayacağız. İlk olarak şunu söylemeliyiz ki sorduğumuz sorudaki düşünce kelimesini kullanırken yalnızca tek bir zihinsel süreci kastetmiyoruz. Daha kapsayıcı bir şekilde bilişsel yeteneklerimizi ve hayata karşı bakış açımızı, kısacası zihnimizi "düşünce" kelimesiyle ifade ediyoruz. Birbiri içine bu kadar geçmiş olan dil ve düşünce fenomenlerinden hangisinin diğerini etkilediğini kesin olarak bilmek oldukça zor olsa da birazdan açıklayacağımız teoriler belirli açılardan bu belirsizliğe bir açıklama sunuyor.
Dilsel Görelilik Teorisi
Dilsel görelilik, birbirinden farklı gramatik kurallara sahip dilleri kullanan insanların dünyaya bakış açılarının ve bilişsel yeteneklerinin farklılık gösterdiğini ifade eden bir kavramdır. Bu bakış açısıyla dil ve düşüncelerin yapılarının da göreli olduğu söylenebilir. Bu durumda dil, insanların dünyaya bakış açılarını ve algılarını kategorize etmeye yarayan bir araç olarak görülebilir.
İnsan türü olarak bizler, dil kalıplarının içine doğarız. Düşüncelerimiz de kelimeler ve gramer kurallarıyla oluşmuş bu kabın şeklini alırlar. Kullandığımız dil yalnızca düşüncelerimizi değil, diğer bilişsel yeteneklerimiz olan uzay-zaman algımızı, renk algımızı, zamanı organize etme becerimizi, yer-yön algımızı ve olaylara bakış açımızı da şekillendirir. Bu teoriyi destekleyen Fausey ve Boroditsky'nin kullandığımız anadilin algı ve hafızamıza olan etkisini gösterdiği iki çalışmayı inceleyerek dilsel görelilik kavramını daha iyi anlayabiliriz.
Söz konusu çalışmaların ilkinde araştırmacılar yalnızca tek bir dil bilen İngilizce ve İspanyolca anadillerine sahip katılımcılara kasıtlı olarak yapılan ve kazara oluşan olayları izlettiler ve katılımcıların olayları tanımlamalarını istediler.
Katılımcılara izletilen videolarda kalem kırma davranışının iki örneği bulunuyordu. Videolardan birinde videodaki adam bilerek kalemi kırıyor ve bundan tatmin olduğunu gösteren bir yüz ifadesi takınıyordu. Aynı videonun kaza ile oluşan versiyonunda ise videodaki adam yazı yazarken kalemi birden kırılıyor ve adam şaşkınlık duyuyordu. Katılımcılara videolarda neler olduğu sorulduğunda, bilerek yapılan olayları İngilizceyi ve İspanyolcayı anadili olarak kullanan katılımcıların eşit oranda etken çatılı olarak açıkladığı ortaya çıktı. Yani "Birisi kalemi kırdı" gibi cevaplar verdiler. Ancak kazara yaşanan olayların olduğu videoları tanımlarken İspanyolcayı anadili olarak konuşan katılımcılar İngilizceyi anadili olarak konuşan katılımcılara göre daha fazla edilgen çekim kullandılar. Yani "Birisi kalemi kırdı" demek yerine, "Kalem kırıldı" gibi eylemi yapan kişinin değil, nesnenin vurgulandığı cümleler kullandılar.[1]
Yine Fausey ve Boroditsky tarafından yapılan bir başka araştırma, ana dilin hafıza üzerindeki etkisini inceliyordu. Çalışmada ana dilleri olarak 113'ü İngilizce ve 109'u İspanyolca konuşan katılımcıyla yine kazara oluşan veya istemli olarak yapılan eylemler izletildi.[1]
Bu sefer videolarda aynı eylem farklı bir kişi tarafından daha yapılıyordu. Örneğin kalem önce sarı tişört giyen bir kişi tarafından, daha sonra ise mavi tişört giyen başka bir kişi tarafından kırılıyordu. Katılımcılara izledikleri videoların her birinden sonra, videodaki eylemi ilk önce sarı tişörtlü kişinin mi yoksa mavi tişörtlü kişinin mi yaptığı soruluyordu. İstemli eylemlerin yapıldığı videolarda İngilizceyi ve İspanyolcayı anadili olarak kullanan katılımcılar eylemin önce kim tarafından yapıldığını eşit derecede hatırladılar. Ancak kazara gerçekleşen olaylarda İngiliz katılımcılar kazanın öncelikle kimle gerçekleştiğini İspanyol katılımcılara göre daha iyi hatırladılar. Yani İspanyol katılımcılar özneden ziyade olayın nasıl gerçekleştiğine önem veriyorlardı.
Dil İçgüdüsü: Evrensel Dilbilgisi Teorisi
Dil ve düşünce ilişkisine dair açıklamalar sunan bir diğer önemli teori ise evrensel dilbilgisi teorisidir. Noam Chomsky tarafından ortaya atılan bu teori, her dilin ortak dilbilgisi kuralları bütününe sahip olduğunu ve insanların bu dilbilgisi kurallarını öğrenmesini sağlayacak doğuştan gelen bir çeşit mekanizmaya sahip olduğunu söyler. Chomsky'nin bu teoriyi savunduğu 1950'lerde davranışçı açıklamalar akademiyi domine etse de Chomsky dil hakkındaki bu açıklamaların yetersiz olduğunu düşünmüştür. Bu sonuca varmasında etkili olan iki temel düşünce şunlardır:
- İnsanların ifade ettiği her cümle neredeyse tamamen yepyeni bir kelime kombinasyonudur. Bu nedenle davranışçılığın temelinde yatan uyarı-tepki ilişkisine ters olarak dil, uyarılara verilen bir tepkilerin toplamı olamaz.
- Küçük çocuklar, anadillerini konuşmayı kısa bir sürede ve yeterli düzeyde öğrenirler.[2]
Günümüzde bu fikrin en önemli savunucularından olarak gösterilen bilişsel psikolog Pinker'a göre dil, icat ettiğimiz bir iletişim aracı değil; örümceklerin ağ örmeyi bilmesi gibi doğal bir iç güdüdür.[2] Şu ana kadar en gelişmiş toplumlardan yüzyıllarca dünyadan izole yaşamış en ilkel toplumlara kadar dil konuşulmayan hiçbir topluluğun bulunmayışı, yani dilin evrensel bir şekilde tüm insanlık tarafından kullanılması dilin bir iç güdü olarak tanımlanması için güçlü bir nedendir. Buna ek olarak konuşulan tüm dillerde "su" ve "yiyecek" kelimeleri gibi ortak ihtiyaçlarımızı ifade eden kelimelerin bulunması biyolojik ihtiyaçlarımızı ifade etme zorunluluğunun dilimizi şekillendirdiğine bir işarettir.
İşaret Dili ve Evrensel Dilbilgisi Teorisi
Dil dendiğinde her ne kadar aklımıza ses ile kurduğumuz iletişim gelse de işaret dilini de evrensel dilbilgisi teorisinden ayrı tutmamalıyız. Pinker'ın Dil İçgüdüsü adlı kitabında da aktarıldığı üzere işaret dili de evrensel dilbilgisi teorisini araştırmak ve güçlendirmek için kanıtlar sunabilir. Bunun önemli örneklerinden biri de Nikaragua'da işaret dili öğretmek amacıyla kurulan okullar ve bunun sonrasında gelişen olaylardır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
1979 yılına kadar Nikaragua işaret diline önem vermemiş, sağır çocukları ne yazık ki toplumdan izole edilmiştir. Bu durumu ortadan kaldırmak ve sağır çocukları eğitmek amacıyla yeni okullar kuran Nikaragua hükümeti ise duruma yanlış bir şekilde yaklaşmış, çocukların işaret dili öğrenmesindense dudak okumaları ile anlaşmalarını amaçlamıştır. Bu yaklaşım çocuklar için pek faydalı olmasa da bir süre sonra çocuklar kendileri gibi sağır olan akranları ile yeni bir melez işaret dili icat etmişlerdir. Daha sonra bu melez dili erken yaşta öğrenen çocuklar, dili daha akıcı bir şekilde konuşmakla kalmayıp Bickerton'ın ifade ettiği gibi bir kreol dil oluşturmuşlardır.[3]
Bickerton'a göre kreol diller, ortaya çıktıkları ilk nesilden sonraki nesil tarafından daha karmaşık dilbilgisi kurallarıyla şekillendirilmiş, özgün ve birdenbire oluşturulan dillerdir.[4] Bu diller dilbilgisi olarak birbirlerine benzerlerdir. Hawaii'ye kölelik nedeniyle getirilmiş olan Filipinlilerin, Çinlilerin, Japonların ve Portekizlilerin iletişim kurmak amacıyla konuştukları ortak, melez ve bas dilin sonraki nesil tarafından belirli dilbilgisi kuralları ile konuşulması, kreol dilin oluşumuna örnek olarak gösterilebilir. Bu örneklere göre zihnimiz belirli evrensel dilbilgisi kurallarına göre dilimizi şekillendirmekle kalmaz, yeni ve özgün bir dil oluşturmamıza da neden olabilir.
Evrensel dilbilgisi teorisini destekleyen bir başka çalışma da Musso ve arkadaşları tarafından yapılmıştır. Araştırmacıların beynin konuşma üretimi için özelleşmiş kısmı olan Broca alanı ve dilin ilişkisini araştırdıkları çalışmada Almanca ana dilli ve daha önce İtalyanca ve Japoncaya maruz kalmamış, dolayısıyla bu dillerin dilbilgisi kurallarını bilmeyen katılımcıların beyinlerini fMRI cihazı ile incelediler.[5] Katılımcılara bu dillerde üç adet gerçek dil bilgisi kuralları ile kurulmuş, üç adet de sahte dilbilgisi kuralları ile kurulmuş cümleler öğretildi. Sonuçlara bakıldığında ise araştırmacılar, katılımcıların gerçek olmayan dilbilgisi kuralları ile oluşturulmuş cümlelerin gramatik olarak doğruluğuna dair karar ve tepki vermeleri, gerçek olanlara kıyasla kayda değer bir şekilde uzun sürüyordu. Musso ve diğerlerine göre Broca alanı gerçek olmayan dilbilgisi kurallarını öğrenirken giderek devre dışı kalıyordu. Kesin olarak bir sonuca varmasak bile bu çalışmadan düşüncelerimizin evrensel dilbilgisi kuralları dışında bir dili oluşturamayacağını düşünebilir ve evrensel dilbilgisi teorisini destekleyen bir çalışma olarak sonuçlarını göz önünde bulundurabiliriz.
Sonuç
Sonuç olarak dil ve düşünce arasındaki ilişki oldukça karmaşıktır ve farklı teoriler bu konuyu açıklamaya çalışmaktadır. Dilsel görelilik teorisi, dilin bilişsel yeteneklerimizi etkilediğini ve kullandığımız dilin yapısına göre düşüncelerimizin de göreli olacağını savunur. Dilin düşüncelerimizi sınırladığını, farklı dillerin farklı bakış açıları sunacağını söyler. Fausey ve Boroditsky'nin dilin hafızaya ve algılamaya olan etkisini gösteren çalışmaları da bu teoriyi destekler niteliktedir.
Öte yandan evrensel dilbilgisi teorisi, insan zihninin dilleri şekillendirdiğini ve bu mekanizmanın her insanda bulunan bir iç güdü olduğunu savunur. Pinker ve Musso'nun yaptığı çalışmalar ile desteklenen evrensel dilbilgisi teorisi, yeni diller oluşturduğumuz veya mevcut dilleri öğrendiğimiz süreçleri etkin bir şekilde açıklamaktadır. Bu teori özetle, zihnimizin karmaşık dil bilgisi kuralları ile dili şekillendirdiğini söyler.
Başlangıçta da belirttiğimiz üzere dil ve düşünce, sadece birinin diğerini etkilediği iki kavram olarak kabul edilemez. Aralarındaki karmaşık ilişkiyi açıklamaya çalışan iki teori de onları destekleyen çalışmalar ile birlikte farklı açılardan açıklamalar sunmaktadır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 7
- 2
- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ a b C. M. Fausey, et al. (2011). Who Dunnit? Cross-Linguistic Differences In Eye-Witness Memory. Psychonomic Bulletin & Review, sf: 150-157. doi: 10.3758/s13423-010-0021-5. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b S. Pinker. (2003). The Language Instinct: How The Mind Creates Language. ISBN: 9780060958336. Yayınevi: Penguin UK.
- ^ D. Bickerton. (1984). The Language Bioprogram Hypothesis. Behavioral and Brain Sciences, sf: 173-188. doi: 10.1017/S0140525X00044149. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. Bickerton. (1983). Creole Languages. Springer Science and Business Media LLC, sf: 116-122. doi: 10.1038/scientificamerican0783-116. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Musso, et al. (2003). Broca's Area And The Language Instinct. Nature Neuroscience, sf: 774-781. doi: 10.1038/nn1077. | Arşiv Bağlantısı
- S. C. Levinson, et al. (2002). Returning The Tables: Language Affects Spatial Reasoning. Cognition, sf: 155-188. doi: 10.1016/S0010-0277(02)00045-8. | Arşiv Bağlantısı
- L. Boroditsky. (2001). Does Language Shape Thought?: Mandarin And English Speakers' Conceptions Of Time. Cognitive Psychology, sf: 1-22. doi: 10.1006/cogp.2001.0748. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 17/11/2024 18:27:33 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/16136
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.