Cumhuriyetin İlk Yıllarından Bir Evrim Makalesi: "Tekamülü İzah Eden Nazariyeler" (Raymond Hovasse)
Aşağıda okuyacağınız makale, Fransa Zooloji Cemiyeti ve Fransız Protistoloji Grubu başkanı Profesör Raymond Hovasse tarafından yazılmış ve Cumhuriyet Dönemi'nde, 30 Kasım 1928 tarihinde, Darülfünun Fen Fakültesi Mecmuası'nın 5. yılının 2. sayısında (Aralık-Ocak-Şubat sayısında) Türkçe olarak yayınlanmış bir makaledir. Tarihi önemi ve Evrim Ağacı ile ilgisi dolayısıyla, modern Türkçeye çevrilerek yeniden yayınlanmıştır. Okumayı kolaylaştırmak adına yazı içindeki paragraf başlangıçları/bitişleri düzenlenmiş ve ara başlıklar eklenmiştir. Ayrıca bağlamın düzgün anlaşılması adına en sona birkaç değerlendirme paragrafı eklenmiştir. Keyifli okumalar.
***
İnsan, gerek düşünceyi sevdiğinden, gerek sadece meraklı olduğundan dolayı kendisini çevreleyen yaratıkların sonsuz çeşitliliği önünde en eski zamanlardan beri kendi kendine bu soruları sormuştur: Bunlar nedir? Ve nereden gelmişler?
Bu sorulara iki cevap verilmiştir. Bunlardan biri pek eskidir. Canlı yaratıklar -insan da dahil olduğu halde- esrarengiz ve ilahi bir yaratılıştan beri bugünkü halleriyle vardırlar. O biri hiç olmazsa Eski Yunan zamanından beri mevcuttur.
(Diğer bir cevap ise) Canlı yaratıklar ve biz, bir tekamülün (evrim) yani değişmez kanunlara tabi ardışık değişim aşamalarının sonucuyuz. Bu evrim pek basit şekillerle başladığı halde, gittikçe belirsiz bir şekil almış ve nihayet çok veya çok olmayan evrimin dayanak noktası sayılan insana ulaşmıştır.
Evrim Teorisi Nedir?
Bu ikinci cevap -Tekamül Nazariyesi (Evrim Teorisi)- on dokuzuncu asrın ortalarına kadar, Fixisme adını taşıyan birinci cevaptan çok az rağbet kazanmıştır. Hakikaten [kilise] fixisme’i savunuyor ve [Kronos] ve Vesta’nın karanlık dönemindeki fikirlerini yayacak kadar ölçüsüz davranan evrimcileri diri diri yakıyordu. Bu durum, şüphesiz evrim teorisine karşı sakinleştirici bir cevap teşkil ediyordu.
Fransız İhtilali’nde durum değişir. Vicdan hürriyeti herkese veriliyor. Doğa bilimleri, her gün büyük ilerleme gösteriyordu. Lamarck ismini taşıyan bir Fransız doğa bilimcisi -evrimci ismini taşımaya layık olan ilk kişidir- doğru teorileri yayıyor. Fakat zihinlerin henüz o teorileri anlamaya gücü yetmiyordu. Evrim teorisinin halk arasında yayılması ve herkes tarafından kabul edilmesi, Darwin’in çabası ile ancak yarım asır sonra meydana geldi.
Darwin, bütün doğa bilimleri bölümlerinden kaydettiği olayları çoğaltarak ve sınıflandırarak, evrimin gerçekten var olduğunu ve itiraz edilemez bir surette ispat etti. Bugün evrim teorisinden kimsenin şüphe etmemesi, Darwin’in çalışmaları sayesinde ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, evrim bugün itiraz edilemez bir gerçek olduğundan, amacım evrim teorisinin doğruluğundan bahsetmek değil, bundan daha zor meseleden, yani evrimin niçin ve nasıl ortaya çıktığından bahsetmektir. Fakat, en başta şimdiki asrın başlangıcından beri sürekli yapılan pozitif araştırmalara göre, evrimin sunduğu şekle alışkanlık edinmemiz gerekir. Bu şekilde hareket edersek, evrimi açıklayan üç teoriyi kolaylıkla anlayabiliriz.
Bunun için klasik bir mevzuyu, evrimin hakikatini ispat etmek gerektiği zaman -bugün bu yönün ispata ihtiyacı yoktur- müracaat edilen konuyu dikkate alalım. Kuzey Amerika’daki jeologlara göre üçüncü zaman’da (jeolojik), yani bize en yakın zamana ait olan tatlı su çökeltilerinde bir hayvan kalıntısı sırasına rastlanır. Bu sıra, istisna oluşturacak derecede zengin ve sağlamdır. Arazinin seviyesi azaldıkça, o sıraya mensup hayvanların şekli de bugünkü atın şekline yaklaşıyor. Başlangıçta o hayvanlar, köpek şeklinde olup, kısa bacaklı ve beş parmaklıdır. Yavaş yavaş vücudun büyüdüğü, parmak sayısının azaldığı ve bacakların uzadığı gözlemleniyor. Hayvanın boyu artıyor, nihayet yaklaşık elli bin senelik bir zamanda bugünkü tek parmaklı ve uzun bacaklı atın düzgün şekli ortaya çıkıyor. Bu organların evrimi belirsizlik oluşturmamıştır. Vücudun ve bacakların uzunluğu düzgün bir şekilde artıyor, parmakların sayısı da düzgün bir şekilde azalıyor. Bu düzen ancak evrimin bir yöne tabi olması ile açıklanabilir.
Yön, evrimin en dikkate değer belirtilerinden birini oluşturur. Bu yön, insan vücudunun büyümesini ve kişisel evrimi gözlemleyen gözlemcilerin dikkatini kendine çekiyor. Başlangıcımızın pek basit bir şekil ortaya koyan bir şey olduğunu biliyorsunuz. O başlangıçta [ufak] beyni bir kürecikten, yani yumurtadan ibarettir ki şekli hiç de gelecekteki organın şeklini andırmaz. Vücudumuzda, bu ufacık unsurun yavaş ve sürekli, bir sürü doğan, bütün bu evrim süresince, gelecekteki organa doğru bir adım oluşturmayan hiç bir değişiklik görülmez.
Mesela, gözümüzün bilhassa iki kısımdan oluştuğunu biliyorsunuz. Bunların biri ışığı hisseder, diğeri ise ışık parıltılarını birincisinin üzerine yoğunlaştırarak bu hisse sebebiyet verir. İşte bu iki kısım birinden bağımsız biçimde meydana gelirler ve sonra birbiriyle ilişki kurarlar.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bu, bir makine fabrikasında makine aksamının ayrıca yapılıp sonra birleştirilmeleri hissini oluşturur. Demek evrim burada dahi bir yön takip ediyor. Fakat bu yön hakkında güzel fikirde bulunmayalım. Onun kötü bir mühendis gibi aldandığı, evrimi yanlış bir yola sevk ettiği ve geri dönmek olanaksız olduğundan bireyin ölümüne sebep olduğu durumlar vardır. Jeolojik devirlerdeki hayvan şekillerinin çoğu, bu gibi yanlış yöne sapmak yüzünden yok olmuştur. Örneğin, üçüncü zamanda yaşayan bir yırtıcı hayvan ailesinden söz edebiliriz. Bunların üyeleri, başlangıçta parsa benziyordu. Bunların iki ulvi köpek dişi fazla büyümüş ve nihayet o zamanın cisim şekillerinde adeta kılıç şeklini almıştır. Dişler sürekli büyüyünce, hayvanın beslenmesine engel olmuş ve bütün topluluğun ölümüne sebep olmuştur.
Şimdi etrafımızdaki yaratıklara bakalım. Çevreleriyle olan ilişkisini gözlemleyelim. Bünyelerinin hayat tarzlarına uygun olduğunu görürüz. Kuşların vücudu, insanın icat ettiği uçaklardan daha güzel ve her şeyden önce daha emin bir biçimde uçmaya uygundur. Kuşun vücudu uçmaya uygundur denildiği zaman bu fikir ifade ediliyor. Aynı suretle balık yüzmeye, kurbağa sıçramaya, at yarışa, köstebek de yerin altını hayatına uydurmuştur. Bu uygunluklar her halde evrimin sonucudur.
Bunu teorisyenler açıklasın. Teorilerinde türlerin nasıl meydana geldiğini açıklamalıdırlar. Geçmişte en uzak zamanlara bakılınca, yeni türlerin eski türlerin yerine geçtiği görülür. Yani kalıcı biçimde yeni türler meydana gelir. Bu üç soruyla yetineceğiz.
Lamarck'ın Evrim Teorisi
Bu sorulara ilk cevap veren Lamarck olmuştur. Bu kişiye göre evrim, çevrenin etkisinden doğar. Çevrenin etkisi demek mesela insan türü için; nefes aldığımız hava, yaşadığımız yerlerin iklimi, kendileri ile ilişki kurduğumuz yaratıklar ve hatta yediğimiz gıdalar demektir. Lamarck, çevrenin herhangi bir değişikliği ihtiyaçlarımızı değiştirir diyor. Bunun sonucunda yeni alışkanlıklar meydana gelir ki bu alışkanlıklar yüzünden bazı organlar diğer organlardan daha fazla işler ve bu yüzden onlardan daha fazla gelişir.
Daha anlaşılır olmak için ördek gibi su kuşlarının ayakları arasındaki zarın oluşumunu Lamarck’a göre açıklayalım. İlk ördekler, suyun üzerinde daha çabuk ilerleyebilmek için ayaklarıyla su arasındaki yüzey temasını çoğaltmak gereğini görmüşler ve parmaklarını maksimum biçimde açmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Parmakların kaidesinde bulunan deri de gerilmekle beraber alışmıştır. Aynı gereklilik nesillerce devam ettiğinden, deri yavaş yavaş parmakların ucuna kadar uzamıştır.
Cehassiers’in meydana gelmesini Lamarck aynı şekilde açıklıyor. Bu sahil kuşları, çamura battıkları vakit vücutlarını ıslatmamaya gayret ettiklerinden, bacakları olağanüstü uzamıştır. Aynı zamanda besinlerini daima suyun dibinde aradıkları için, boyun ve gagaları uzamıştır.
Bu teorinin hangi kısa formülle ifade edildiğini biliyorsunuz. Organların ihtiyacı ve görevin etkisiyle meydana gelir. Kullanmayla kuvvetlenir, kalıtımla da çocuğa geçer. Çalışmayan organ da yok olur. Daima karanlıkta yaşayan köstebeğin gözleri kullanılmadığı için ufalmıştır.
Uygulama hemen açıklanabilir. Balık yüzmeye ihtiyaç duyduğundan yüzgeçlere sahiptir. Baş parmağımızın aksi yönde dönebilmesi, atalarımızın tutmak için o hareketi yapmak mecburiyetinde bulunmalarından dolayıdır. Aynı ihtiyaçların sürmesi evrimin yönünü açıklar. Atın evrimini daima hızlı koşmak ihtiyacı açıklar.
Nihayet, jeolojik devirlerde meydana gelmiş olması lazım gelen sürekli çevrenin değişmesi yeni türlerin meydana gelmesini açıklar.
Lamarck'ın Evrim Teorisinin Sorunları
İşte uzaktan bakılınca açık görülen, fakat olayların biraz derin incelemesine dayanmayan Lamarck teorisi. Ruhsal bir olay olan ihtiyaç, hiçbir vakit, gerek bütün vücudun gerek üstün bir vücut kısmının büyümesi üzerinde etkisi olmamıştır. Lamarck teorisine göre, nesillerden beri hamallıkla geçinen insanların arkalık takımına ihtiyacı kalmaması gerekirdi.
Çünkü yükün konulmasını gerektiren kamburun doğa tarafından bahşedilmesi gerekirdi. Zaten bu teori doğru olsaydı, aynı çevrede yaşayan ve bundan dolayı aynı ihtiyaçları olan bütün yaratıklar birbirinin aynı olmalıydı. Halbuki ördek gibi yaşayan bütün kuşların ayakları zarlı değildir. Mesela, mükemmel yüzen ve dalan Poule d’eau, su kuşunun parmakları tamamen bağımsızdır.
Kullanmanın organı güçlendirdiği, şimdiye kadar hakim olan spor alışkanlığından dolayı, inkar edilemez bir gerçektir. Bu hakikati gözlemlemek için, bir atletin organına yahut göğsüne bakmak yeterlidir. Fakat bu gerçeklik kadar çok açık diğer bir gerçeklik vardır ki, kasın büyüklüğü, mesela biceps’in uzunluğunun kalıtsal olmadığıdır. Atletin oğlunun bünyesi zayıf olabilir. Çevre etkisinin organlar üzerinde uyguladığı değişiklik, kalıtsal olmadığı taktirde Lamarck teorisinden ne kalır? Hiç yahut az bir şey.
Lamarck teorisinin şimdiye kadar kalıcı olmasını sonuçlandıran sebep, bu teorinin gözlemci ve hayal gücü kuvvetli doğa bilimcilerinin zihniyetine uygun gelmesinden dolayıdır. Bu doğa bilimciler beşeri tecrübeye hiç önem vermezler; çünkü tecrübe insan hayatının uzunluğuna bağlı olduğundan kısadır. Bilhassa muhakemeye dayanan bu teorinin yerine, Darwin uzun gözlemlere dayanan bir teori ortaya koymuştur. Şimdi, Darwin’in teorisini inceleyelim.
Darwin'in Evrim Teorisi
Fazlasıyla hayvan yetiştirilen bir ülke olan İngiltere’de, Darwin yegane işleri ellerindeki hayvan cinslerini iyileştirmek olan çiftçilerle temasta bulunmuş ve tabiatta meydana gelen olaylarla hayvan yetiştirenlerin incelemelerini karşılaştırmıştır.
Bir yarış atı diğer atlardan hızlı olunca, sahibi o hayvanı ayırarak yalnız iyi koşan atlarla çiftleştirir, soyundan da iyi koşanları ayırır ve bu yöntemi nesillerce uygular. Şimdiye kadar mevcut olan yarış atları, yapay seçilim (Fr: "selection artificielle") sayesinde meydana gelmiştir. Fransız ve İngiliz kasaplık hayvanlarının kökeni buna benzer. Yapay seçilimin önemini anlamak için, Fransız ve İngiliz hayvanları ile seçilim yöntemlerinin uygulanmadığı ülkelerdeki hayvanları karşılaştırmak yeterli olur.
Darwin, doğada dahi yapay seçilime benzer bir durumun var olduğunu düşündü. Gerçekten toprağın besleyebileceğinden fazla yaratık doğar, bunların bir kısmı yok olmaya mahkumdur. Darwin’in teorisine göre, hayvanlardan bir kısmının yok olmaya mahkum olması rastlantısal değildir. Herhangi bir sebepten dolayı var olmaya en az layık olan hayvanlar yok olur. Bu prensibin hemen göze çarpan neticesi hayvanların varlığının uygun olan niteliğin gelişmesine yönelimli olmasıdır.
Fikrimi açıklayayım. Aynı yuvada bulunan kuşları tasvir edelim. Bu kuşların içinde nispeten yavaş uçanlar, hava tarafından avlanmak tehlikesine daha çok maruz kalırlar. İşte bu yavaş uçan kuşlar, yok olmaya mahkum dediğimiz yaratıklardır. Yalnız en hızlı kuşlar yaşayabilecek ve bu hal nesillerce devam edecektir. Darwin tabiatta bu suretle çiftçilerin seçilimine benzeyen bir seçilimin meydana geldiğini söyler. İşte İngiliz yazarın bütün evrimi izah için kullandığı doğal seçilim (Fr: "selection naturelle") kuralı budur.
Zürafanın boynu niçin uzundur? Çünkü bu hayvanın ataları arasında, boynu hemcinslerine nazaran biraz daha uzun olanlar düşmanlarını uzaktan görmek ve kıtlık zamanında, öbür zürafaların yetişemediği yüksek ağaç yapraklarını yemek suretiyle üstünlük kurmuşlardır. Bundan dolayı nesillerce devam eden ve bugünkü zürafalara evrilen bir varlık oluşmuştur. Demek ki hayvanlarda mevcut olan bir nitelik, ne kadar küçük olursa olsun, faydalı olduğu taktirde gelişmeye yönelir. O niteliğe sahip olan hayvan da aynı niteliği taşımayan hayvanlar yerine yavaş yavaş geçer. Evrimin niçin bir yön takip ettiği hemen anlaşılır. Atın atalarını evrimleştiren, gittikçe artan bir süratin bahşettiği faydalardır. Bu teoride, seçilim uygulamasına uygun bir nitelik gibi düşünülmektedir. Birbirine uymayan bireyler yok olmaya mahkumdur.
İşte dikkat çeken bir surette sunulduğu ve insanın gelişmiş bir maymun olduğunu iddia ettiğinden, büyük bir başarı kazanan Darwin’in teorisi. Darwin teorisinin ortaya çıkardığı tartışmalar ancak zamanımızda sakinleşmiştir. Fakat mesele deneysel yöntemlerle incelenince, burada da büyük bir hayal kırıklığına tesadüf olundu. Doğal seçilim şüphesiz vardır; fakat Darwin’in dayandırdığı rolü oynamaz; doğal seçilim yaratılmış değil, yalnız düzeltilmiştir.
Ortalama tipten uzaklaşan bireyleri ortadan kaldırır. Yani ilerlemeye değil, ortalama tipin korunmasına yardımcı olur. Bununla birlikte, yapay seçilim ile ilgili gözlemci yoktur. Güney Amerika’nın [geniş] memleketlerinde çiftliklerden kaçıp yabani hale geri dönen hayvan kalabalıkları görülür. Bu hayvanları yabani hemcinslerinden ayıran bütün nitelikler yok olmuştur. Sağmal ineklerin nesilleri çok süt çıkarma duyusunu kaybederler. Bununla birlikte yapay seçilim devam etmiyor, yapay seçilim ile doğal seçilim birbiriyle mukayese edilemez.
Darwin’i değişikliklerin başlangıcını açıklamamakla suçlamışlardır. Bir vasfın doğal seçilime tabi olması, o vasfın varlığına bağlıdır. Zürafanın atalarında boynun faydalı olması, esasen uzun olmasına bağlı idi. Bundan dolayı doğal seçilim ile yeni türlerin meydana gelmesini açıklamak düşünülemez.
Darwin’e karşı ileri sürebileceğimiz daha önemli kanıt vardır. Bu da, Lamarck’a karşı kullandığımız kanıttır. Bir değişikliğin, seçilimle ilgili olması için, kalıtsal olması lazım gelir. Darwin, Lamarck gibi bütün değişikliklerin kalıtsal olduğunu kabul ediyor. İki yazar da bunu tartışmıyorlar. Bununla birlikte, Darwin’in dayandığı çoğu niteliklerin kalıtsal olmadığı ispat edildiği gün, Darwin’in teorisi Lamarck’ınki gibi önemini kaybetmiştir.
Gerçekten evrimi açıklamak için, vücutta bir değişikliğin meydana gelmesini açıklamak yeterli gelmez. Bu değişikliğin gelecek nesile geçebilmesi gerekir. Bundan dolayı yeni savunmaların incelenmesiyle, konunun kalıtımı ilgilendiren yönüne dönülmüştür. Bundan dolayı, şimdi inceleyeceğimiz teori, her şeyden önce kalıtım teorisidir.
Mutasyon Teorisi
Mutasyonizm (Fr: "Mutationnisme") ismini taşıyan bu teori özel şekilde hiçbir bilim adamına dayandırılmaz. Bazen Mendelizm (Fr: "Mendelisme") ismini taşıması Mendel ismindeki bir rahibin hatırasını yad etmek içindir. Bu kişi Darwin’in zamanında, hiç kimseye haber vermeden bulunduğu tekkenin (tarikat) sakin bahçelerinde kalıtım yasalarını keşfetmiştir. Vefatından yaklaşık elli yıl sonra ortaya konan teorinin yazarı değildir.
Mutasyonizm, ayrı ülkelerde, birbirinden haberi olmadan çalışan muhtelif deneyci bilim adamlarının asrıdır. Bundan dolayı mutasyonizm teorisi diğer teorilerden daha güçlüdür ve hayal kırıklığına uğratmaz. Fakat onlardan çok az olay açıklar. Dayandığı olaylar şunlardır; aynı türden birçok hayvanları inceleyerek birçok nesillerde izlersek, bütün bireylerin birbirinin aynı olmadığını ve bazı bireylerin yetiştirdiğimiz hayvanların ortalama tipinden farklı olduğunu görürüz. Bu değişiklikler iki türlüdür: değişikliklerin bir kısmı ortalama tipten az uzaklaşır ve kalıtımsal değildir. Diğer bazı değişiklikler ise, ortalama tipten çok uzaklaşabilir ve derhal kalıtımsal hale gelir. Seyrek olan ve belirli bir sebebe atfı mümkün olmayan bu değişiklik kısmı ansızın ortaya çıkar. Bu değişikliğe mutasyon derler. Ve incelediğimiz teoriye mutasyonizm denilir.
Bir örnek verelim. Eğer büyük miktarda gül renginde fareler yetiştirirsek, ara sıra beyaz veya albino farelerin ortaya çıktığını, bunların diğer hayvanlar arasında varlığını koruduğunu görürüz.
Avusturalya’nın yarı serbest yaşayan koyun sürülerinde bir gün, eğri ve kısa bacaklı baset (basset) köpeklerine benzer koyunların ortaya çıktığı görülmüştür. Oluşur oluşmaz kalıtımsal olan diğer birkaç mutasyondan bahsedelim. Bugün bahçelerde o kadar bol olan kat kat çiçekler, köpek ve kedilerde görülen alışılmış türler, hep mutasyon sonucudur.
Mutasyon teorisi savunucularına göre yeni türlerin oluşumu bu yolla meydana gelir. Birbirine uyum sağlama, doğal seleksiyonun etkisi ile açıklanabilir. Doğal seleksiyon, yalnız birbirine iyi uymuş (uyum sağlamış) türlerin yaşamasına uygun bir süzgeç görevini üstlenir.
Mesela biraz önce bahsettiğim beyaz fareler, hemcinslerinden daha az birbirine uyum sağladıklarından serbest yaşayamıyorlar. Doğal seçilim, yalnız asıl türünden daha kuvvetli olan mutanları korur.
Evrimin Yönünü Belirleyen Nedir?
Bu halde yeni türlerin ortaya çıkışı ve birbirine uyum sağlaması kolayca anlaşılır gibi görünüyor. Fakat evrimin yönünü ne suretle açıklayabiliriz? Gerçekten atın evrimini dikkate alınca, mutasyonizm teorisine uygun olarak bütün değişikliklerin rastgele olduğunu kabul edersek, at türünün niye üç parmaklı bireyler verdikten sonra niye dört veya beş parmaklı hayvanlar vermeyip, bir parmaklı hayvanlar ortaya çıkardığını sorabiliriz.
Mutasyonizm savunucuları, teorilerinin bugün zayıf olduğunu itiraf etmekle beraber, [Fizikte] buldukları oldukça anlamlı bir örnekle cevap verirler. Bilginler, Corps radioactifs diye tabir ettikleri belirli cisimleri incelemişlerdir. Bu cisimlerde apaçık bir evrimin bütün niteliklerini sunan bir evrim mevcuttur. Uranyum diye adlandırılan bir cisim, daima polonyum adını taşıyan diğer basit bir cisme dönüşür. Polonyum, meşhur radyuma dönüşür ve sırayla kurşunun oluşumuna kadar devam eder. Zıt değişiklikleri meydana getirmek veya bu değişikliklere engel olmak mümkün değildir. Bazı durumlarda cansızlık halinde bulunan bu niteliklerin canlı maddede gözlenmesine şaşılamaz. Mutasyonistlerin bu düşünceleri bir benzetmeden ibaret ise dikkate değerdir.
İşte mutasyonizmin esas fikirleri. Mutasyonizm hakkında hangi kanaatte bulunmalıyız? Öncelikle mutasyonizmi, Darwinizm hakkında olabilecek olduğu yönüyle, mutasyonların başlangıcını açıklamakla itham edebiliriz. Çünkü şimdiye kadar hiçbir deneyle elde edilmiş mutasyonlar meydana gelmemiştir.
Mutasyonistlerin bir çoğu bu duruma dayanarak mutasyonların başlangıcı yalnız iç sebeplerle, deneyin etkili olamayacağı gayet küçük maddi parçacıkların kombinasyonu ile meydana geldiklerini zannetmektedirler. Bu parçacıkların, Patrimoine hereditaire’i (atadan kalma) oluşturmakla beraber hücre çekirdeğinin kromozomları içinde bulundukları zannedilir. Gametlerin oluşması veya döllenme anında maddi parçacıklar yeni kombinasyonlar meydana getirerek, mutasyonları gözlemlememize uygun, değişiklik şekillerini meydana getirirler.
Gerçekten Amerikalı bilim adamları bazen mutasyon yoluyla değişen bireylerin kromozomlarında bir değişiklik görmüşlerdir. Konunun durumu zordur. Çünkü kromozomlardaki bu değişikliklerin çeşitliliğin (variation) sebebi mi yoksa sonucu mu olduğu bilinmiyor.
Mutasyonizm teorisi savunucularının temel çıkarımlarının tersine olarak, bu şey çevreden ibaret değil midir? Çoktan beri (M. Wagner 1868) doğa bilimcilerin teorisine sunulmuş segreogation gographique coğrafi ayrılmayı, incelemek bu hususta bize bilgiler verebilecek gibi görünüyor.
Mutasyona uğrayan bireylerin yeni bir tür oluşturması, değişmeyen bireylerle coğrafi bir engel dolayısıyla (sıradağlar, nehir, boğaz) yahut doğal hareketlerinin veya cinsel organlarının mutasyon sonucunda değişmesinden dolayı çiftleşemedikleri taktirde meydana gelir.
Ayrışma iyi incelenmiştir. Fakat bütün evrim konularını yine ortaya çıkaracak olan coğrafi ırkları açıklar. Gerçekten coğrafi ırklar mutasyondan çok iklim farklarıyla, yani Lamarck’ın ortaya koyduğu çevrenin etkisi kuralıyla daha iyi açıklanamaz? Pikte (Pictet), ortalama Avrupa kelebeklerinin böcek larvalarını (nymphes) ısıtarak, güneyli ırkları meydana getirebilmiştir. Fakat bu suretle elde edilen değişiklik bir nesil sonra kaybolur. Halbuki güneyli ırkların nitelikleri tamamen kalıtsaldır. Bunu dikkate aldığımız zaman iklimin binlerce nesil üzerinde etki göstererek doğal bir biçimde, kalıtımsal olmayan nitelikleri kalıtımsal bir hale getirdiği düşünülebilir.
Fikrimize göre çevrenin etkisini kesin reddetmek henüz zamansızdır. Mutasyonistler sağlam bir eser meydana getirmek isterlerse, konunun bu aşamasını incelemelidirler ve bu inceleme esnasında çıkarımlarına fazla önem vermemelidirler. Bu alanda yapılacak olan incelemelerin yarım asırlık bir zamanda konuyu halledeceğine eminiz.
***
Evrim Ağacı İncelemesi
Yukarıdaki eser, yazıldığı tarih itibariyle konuyu özetleyici bir içerikte olsa da, bağlamından çıkarılması hâlinde günümüzdeki Evrim Teorisi'yle ilgili kuşkular varmış gibi bir izlenim yaratmakta kullanılabilir (her ne kadar yazar, evrim konusunda o dönemde bile hiçbir tartışma kalmadığını net olarak vurgulamış olsa da).
Bu eserin Modern Sentez'den önce yazıldığı düşünülecek olursa, Darwin'in Evrim Teorisi'nin yalnızca Doğal Seçilim Teorisi'ne indirgenmesi oldukça anlaşılırdır; zira metinde de söz edildiği üzere, Charles Darwin kalıtım yasalarından haberdar değildi ve bu nedenle çeşitliliğin nasıl yaratıldığı konusunda nihâi bir açıklamada bulunamadı. Ancak kendisinden sonra, 1900'lerin başında keşfedilen genetik yasaları, tam da Darwin'in öngördüğü türden çeşitlilik mekanizmalarını ortaya koyarak, "mutasyon" gibi kavramların evrim literatürüne girmesini sağlamıştır. Darwin'in teorisi ile yeni doğan genetik biliminin (ve bunları harmanlayan matematiğin) %100 örtüştüğünün görülmesiyle biyolojide "Modern Sentez" başlamış ve bugün aşina olduğumuz Evrim Teorisi doğmuştur.
Günümüzde çeşitliliğin yaratımı, Evrim Teorisi'nden farklı bir bağlamda (örneğin "mutasyonculuk" ile) açıklanmamaktadır. Popülasyon genetiği ve evrimsel biyoloji aynı şeyi farklı açılardan çalışan bilim dalları olduğu için, çeşitlilik mekanizmaları ile seçilim mekanizmaları aynı Evrim Teorisi altında incelenmektedir. Bu teorinin babası, evrensel olarak Charles Darwin olarak görülmektedir (her ne kadar işin genetik kısmını kendi keşfetmemiş olsa da). Dolayısıyla bu metinde sözü edilen Doğal Seçilim vs. Mutasyonculuk ayrımı, günümüzde sürmekte olan bir ayrım değildir.
Günümüzde evrim, popülasyon içi gen ve özellik dağılımlarının nesiller içinde değişmesi olarak tanımlanmaktadır. Yeni gen ve özellikler; mutasyonlar, transpozonlar, kromozomal gen çaprazlanması (cross-over) gibi bir dizi genetik mekanizmayla doğar. Bu varyantlar (veya "mutantlar"), bulundukları çevrede hayatta kalma ve üreme mücadelesi verirler. Bu mücadelede bazı varyantlar daha avantajlıyken, diğerleri daha dezavantajlıdır - ve bu farklar, genetik altyapıya göre belirlenir. İşte bu farklara bağlı olarak hayatta kalma ve üreme (veya hayatta kalamama veya üreyememe) doğal seçilim, yapay seçilim, cinsel seçilim gibi bir dizi seçilim mekanizması ile izah edilmektedir. Bunların hepsi (ve buraya sığdırılamayacak kadar fazlası), Evrim Teorisi altında incelenmekte ve evrimsel biyoloji çatısında çalışılmaktadır.
Bunun haricinde, canlılığın başlangıcına yönelik bilgilerimiz de son asır içerisinde dikkate değer miktarda artmıştır (her ne kadar evrime dair bilgilerimiz kadar derin olmasa da). Lamarck Teorisi hâlen büyük oranda terk edilmiş hâlde olsa da, epigenetik gibi bazı modern keşiflerin Lamarckçı fikirleri andırmasından ötürü o teori de hâlen kendisini hatırlatmaktadır (canlı evrimi konusunda resmî bir açıklama sunamıyor olsa da).
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 4
- 3
- 2
- 2
- 2
- 2
- 2
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: Wikilala | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 17/11/2024 13:48:35 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11290
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in Wikilala. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.