Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat
Tüm Reklamları Kapat

Büyük Bizon Katliamı Nedir? Bir Türü Yok Ederek Bir Halkı Teslim Almak Mümkün mü?

33 dakika
26
Büyük Bizon Katliamı Nedir? Bir Türü Yok Ederek Bir Halkı Teslim Almak Mümkün mü? National Park Service
19. yüzyılda gerçekleşen bizon katliamları döneminden bir fotoğraf.
Tüm Reklamları Kapat

Büyük Bizon Katliamı, 19. yüzyılın ikinci yarısında Kuzey Amerika'da milyonlarca Amerikan bizonunun sistematik olarak yok edilmesi sürecidir. Bu katliam yalnızca avcılığın kontrolsüz yayılmasından değil aynı zamanda Amerikan hükümetinin ve ordusunun bilinçli politikalarından kaynaklanmıştır. Bu süreç, günümüzde literatürde Büyük Bizon Katliamı (Ing: Great American Buffalo Slaughter) olarak tanımlanmakta ve hem ekolojik tarih hem de sömürgecilik çalışmaları açısından kritik bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir.

Amerikan federal hükümeti ve askeri otoriteler, yerli halkların başlıca geçim ve kültürel yaşam kaynağı olan bizonları hedef alarak direniş gücünü kırmayı ve rezervasyon sistemine geçişi hızlandırmayı amaçlamıştır. Özellikle demiryollarının batıya doğru genişlemesiyle birlikte, endüstriyel düzeye ulaşan avcılık faaliyetleri bizon nüfusunda çok ciddi bir düşüşe neden olmuş; türün tahmini 30 ila 60 milyon arasında olan birey sayısı 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde 1.000’in altına kadar gerilemiştir. Bu durum Kızılderili kabilelerin ekonomik bağımsızlıklarını yitirmelerine ve zorla yerinden edilmelerine zemin hazırlamıştır.

Bu yazımızda, Amerika bizonunun doğal ekosistem içerisindeki rolünden başlanarak türün yerli kültürlerdeki sembolik ve yaşamsal önemi ile tarihsel süreçte karşı karşıya kaldığı yok oluş tehlikesi ele alınmakta; özellikle 19. yüzyılda gerçekleşen sistematik katliamın ekolojik ve sosyopolitik arka planı incelenmektedir.[1]

Tüm Reklamları Kapat

Kısa Çayır Ekosistemi ve Amerika Bizonunun Ekolojik Taşınım Dinamikleri

Kuzey Amerika kıtasında yer alan batı kısa çayır biyomları, 19. yüzyıla dek on milyonlarca Amerikan bizonuna (Bison bison) ev sahipliği yapmıştır. Ortalama bir erkek bizonun omuz yüksekliği 1.5–1.8 metre, uzunluğu yaklaşık 3 metre, kütlesi ise 725–1.000 kg civarındadır.[2] Dişiler daha küçük boyutludur. Tüm bu kütlelerine rağmen bizonlar kısa mesafelerde 65 km/saat'in üzerinde hıza ulaşabilir. Bu da onları Kuzey Amerika’nın en çevik büyük otçullarından biri yapar.[3]

Beslenme Uyumu ve Ot-Bizon Ortak Evrimi

Bizonların özellikle kısa çayır (İng: "Shortgrass prairie") ekosistemlerinde yoğunlaşmasının temel nedeni, bu ot türlerinin sahip olduğu yüksek protein-karbonhidrat oranlarının, bizonların sindirim fizyolojisine son derece uygun olmasıdır. Uzun çayır (İng: "Tallgrass") bitki türleri yapısal olarak daha büyük ve karbonhidrat açısından daha zengindir. Fakat protein içerikleri düşüktür. Oysa bizonların sindirim sistemi, yaklaşık olarak bir birim proteine karşı altı birim karbonhidrat (1:6 protein/karbohidrat) oranında besin alımına ihtiyaç duyar. Kısa çayır türleri olan mavi grama (Bouteloua gracilis) ve bizon otu (Buchloe dactyloides) gibi bitkiler, mevsim sonunda kuruyup olgunlaştıklarında bile %15 ila %20 arasında protein, %75 ila %80 oranında karbonhidrat içermeye devam eder. Bu da onları büyük vücut kütlesine sahip otçullar için ideal bir besin kaynağı hâline getirir.

Texas A&M University

Bizonlar ile bu çayır ekosistemleri arasında karşılıklı bir evrimsel etkileşim söz konusudur. Bizonlar otlatma sırasında çevreye bıraktıkları dışkı yoluyla toprağa organik azot kazandırırlar; bu da bitki gelişimini destekler. Ayrıca bizonların sürekli ve yoğun otlatması sonucu ortaya çıkan "otlama çimi" etkisi (İng: "Grazing lawn effect"), kısa boylu ot türlerinin düzenli olarak yeniden büyümesini teşvik eder. Bu durum, bitkilerin toprak yüzeyine yakın bölgelere yoğunlaşan lifli kök sistemlerini daha da güçlendirir ve toprak tutma kapasitesini artırır.[4], [5]

Bu evrimsel mekanizma kısa çayır türlerini hem yoğun otlatmaya hem de yarı kurak çevre koşullarına karşı oldukça dirençli kılar. Bu türlerin uzun çayır bitkilerine kıyasla daha az su kaybı yaşaması, yaprak alanlarının küçük ve dar olması ve hızlı yeniden büyüme kapasiteleri sayesinde bizonların baskın olduğu habitatlarda ekolojik üstünlük kurabildikleri görülür.

Tüm Reklamları Kapat

Bu nedenle kısa çayırlar yalnızca bizonlar için uygun bir otlak değil; aynı zamanda bizonlar sayesinde şekillenmiş ve işlevsel olarak optimize olmuş dinamik bir otlatma sistemidir. Ekosistemin bu yapısı, türler arası beslenme ilişkilerinin yanı sıra toprak verimliliği, su tutumu ve biyotik çeşitliliğin sürdürülebilirliğini de doğrudan etkilemektedir.

Popülasyon Tahminleri ve Ekolojik Taşıma Kapasitesi

Tarihsel belgeler ve gözlemci anlatımları özellikle yaz aylarında gözlemlenen bizon sürülerinin çoğu zaman 100.000 bireyin üzerinde olduğunu bildirmektedir. Lakin bu gözlemler çoğunlukla üreme dönemi veya mevsimsel göçler sırasında oluşan geçici yoğunluklara aittir ve yıllık ortalama nüfus dağılımını yansıtmaz. Dolayısıyla bu devasa sürülerin tüm yıla yayılmış bir popülasyon yapısını temsil ettiğini varsaymak yanıltıcı olur.

19.yüzyılın başlarında doğa tarihçisi Ernest Thompson Seton, Kuzey Amerika’daki toplam bizon nüfusunun yaklaşık 75 milyon olduğunu ileri sürmüştür. Seton’un bu tahmini, döneminin Tarım Sayımı verileri (Agricultural Census, 1900) ve evcil hayvan yoğunlukları temel alınarak oluşturulmuştur.[6] Ancak Seton’un hesaplamaları, bizonların otlatma verimliliği, doğal rekabet ve çevresel stres faktörleri gibi temel biyolojik ve ekolojik değişkenleri yeterince dikkate almamaktadır.

Günümüzde yapılan daha eleştirel ve bilimsel temelli hesaplamalar bizon popülasyonunun gerçek kapasitesini belirlemek için otlakların taşıma kapasitesi, yağış düzenleri, diğer otçullarla rekabet ve doğal ölüm oranları gibi pek çok değişkeni dikkate almaktadır. Bu çok etkenli analizler sonucunda, tarihsel Kuzey Amerika otlaklarının en fazla 30 milyon bizona ev sahipliği yapabileceği tahmin edilmektedir.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.

Kreosus

Kreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.

Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.

Patreon

Patreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.

Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.

YouTube

YouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.

Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.

Diğer Platformlar

Bu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.

Giriş yapmayı unutmayın!

Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.

Britannica

Örneğin zoolog Tom McHugh, bizzat yürüttüğü saha gözlemleri ve deneysel verilerden yola çıkarak uygun yağış aldığı varsayılan 25 dönümlük (yaklaşık 10 hektar) otlak alanın yalnızca bir bizonun bir yıllık besin ihtiyacını karşılayabileceğini hesaplamıştır. Bu hesaplama kilometrekare başına ortalama 26 birey düşeceğini göstermektedir ki bu, doğal otlakların üretkenliği göz önünde bulundurulduğunda oldukça gerçekçi bir yaklaşımdır.[1]

Benzer şekilde tarihçi Dan Flores, 1910 yılındaki hayvancılık verilerini analiz ederek, bizonların evcil hayvanlara göre yaklaşık %18 daha verimli otlayıcılar olduğunu hesaplamıştır. Bu verilerle birlikte değerlendirildiğinde, güney ovalarının 7 milyonluk hayvan yükü, yaklaşık 8 milyon bizona eşdeğer bir taşınım kapasitesine sahiptir. Tüm Büyük Ova (İng: "Great Plains") ekosistemine bu oranlar uyarlandığında bizon taşıma kapasitesi toplamda 28 ila 30 milyon birey arasında bir aralığa yerleştirilmektedir.

Doğal Yıpranma Faktörleri

Tarihî bozkır (step) ekosistemlerinde, bizon popülasyonlarının dalgalanmasına neden olan birçok doğal yıpratıcı etmen mevcuttur. Bu faktörler arasında mevsimsel yangınlar, şiddetli don olayları, nehir geçişlerinde kitlesel ölümler, yırtıcı baskısı ve periyodik seyreden kuraklıklar sayılabilir. Örneğin 1805 yılında, Missouri Nehri çevresinde ilkbaharda gözlemlenen binlerce çürümüş bizon leşi, kış aylarında nehir buzlarının kırılmasıyla yaşanan toplu boğulmaları belgelemektedir. Bu tür ölümler, bizonların mevsimsel göç yollarındaki risklere karşı ne kadar savunmasız olduğunu göstermektedir.

Yırtıcı baskısı, özellikle yavru ve yaşlı bireyler üzerinde yoğunlaşır. Modern ekolojik gözlemler, örneğin Yellowstone Ulusal Parkı'nda yapılan araştırmalar bizon yavrularının yaklaşık üçte birinin kurtlar tarafından öldürüldüğünü ortaya koymuştur. Bu durum kurtların popülasyon dinamikleri üzerinde doğal bir dengeleyici etkisi olduğunu göstermektedir. Kurtlar özellikle zayıf, hasta ya da yeni doğmuş bireyleri hedef alarak tür içi rekabetin azaltılmasına ve kaynakların daha sağlıklı bireylere yöneltilmesine katkıda bulunurlar.

Bizonlar aynı zamanda diğer otçullarla olan mera rekabeti nedeniyle de baskı altındaydılar. Özellikle 19. yüzyıl başlarında batı ovalarında yaşayan yerli halklar, sayıları kişi başı ortalama 6 ila 15 arasında değişen atlara sahipti. Toplamda 360.000 ila 900.000 arasında evcil atın bu alanlarda otladığı tahmin edilmektedir. Buna ek olarak yalnızca güney ovalarında yaklaşık 2 milyon vahşi at bulunduğu bilinmektedir. Bu toplam hayvan yükü, potansiyel olarak yaklaşık 2 milyon bizonun beslenme alanını tüketen bir rekabet baskısı oluşturmuştur. Bu da ekosistemin taşıma kapasitesi üzerinde ciddi bir baskı yaratmıştır.

Kuraklık ve Popülasyon Çöküşleri

Bizonların karşılaştığı en yıkıcı çevresel stres faktörü uzun süreli kuraklık dönemleri olmuştur. Büyük Ovalar bölgesinde 1761–1773, 1798–1803 ve 1836–1851 yılları arasında kayıt altına alınmış kuraklıklar, bitki örtüsü üretimini %70 ila %90 oranında azaltmıştır. Örneğin 1934 yılında Montana'da yağışların yıllık ortalamanın yalnızca %38’ine denk geldiği saptanmış; bu durum, mera taşıma kapasitesinin %64 oranında azalmasına yol açmıştır. Taşıma kapasitesindeki bu azalma, yalnızca bireylerin hayatta kalma şansını değil, aynı zamanda toplu çiftleşme davranışlarını da olumsuz etkilemiştir.

Tüm Reklamları Kapat

Bizonlar yaz aylarında yoğun çayırlık alanlarda büyük sürüler hâlinde toplanarak çiftleşme eğilimindedir. Bu davranış üreme başarısı açısından kritik öneme sahiptir. Ancak kuraklık, bu toplanma alanlarının verimliliğini düşürdüğünde yeterli gıda ve alan sağlayamayan sürüler parçalanır ve çiftleşme başarı oranı dramatik biçimde düşer. Bu durum yalnızca bir yılın değil takip eden yılların popülasyon yapısını da kalıcı şekilde etkiler.

Taşma ve Çöküş Dinamikleri

İlginç bir şekilde, doğal yıpratıcıların eksikliği de bizon popülasyonu üzerinde olumsuz sonuçlar doğurabilir. Kurtlar, kuraklık, yangın ya da rekabetçi türlerin yokluğu; bizonların kontrolsüzce artmasına neden olabilir. Bu durum, ekosistem taşıma kapasitesinin aşılmasıyla sonuçlanır. Aşırı popülasyon büyümesi, gıda kaynaklarının tükenmesine ve ardından keskin nüfus düşüşlerine yol açar. Bu tür dalgalanmalar, modern ekolojik kuramda dengesizlik hipotezi (İng: "Disequilibrium hypothesis") ile açıklanır.

Bu yaklaşıma göre, büyük otçul popülasyonlar ile bulundukları alanın biyokütle üretimi çoğu zaman hassas ve geçici bir denge hâlindedir. Yaşam koşullarında yaşanan en ufak bir değişiklik, bu dengeyi bozarak ya nüfus patlamasına ya da toplu çöküşe neden olabilir. Bu tür süreçler, bizonların tarihsel popülasyon dalgalanmalarının anlaşılmasında temel kavramlardandır.

Tüm Reklamları Kapat

Rezervasyon Sistemi Nedir?

Rezervasyonlar, Amerikan yerli halklarının (özellikle Kızılderililerin) yaşaması için federal hükümet tarafından ayrılmış, sınırları belirlenmiş topraklardır.[7] Ancak bu bölgeler, genellikle halkın geleneksel topraklarından çok uzakta, verimsiz, izole ve yaşam koşulları açısından elverişsiz alanlar olmuştur.

Kızılderililere ait bir rezarvasyon kampı.
Kızılderililere ait bir rezarvasyon kampı.
History

Teoride, bu alanlar Kızılderililere "ait" gibi görünse de, egemenlikleri sınırlıdır; topraklarının mülkiyeti federal hükümetin elinde kalır, dış dünya ile tüm ilişkileri daima bir kontrol mekanizmasına tabi olurdu. Bu nedenle rezervasyonlar bir tür açık hava hapishanesi, zorunlu toplama kampı işlevi görmüştür.

Bu görsel, John Gast’ın 1872 tarihli ünlü tablosu "American Progress" adını taşır ve “Manifest Destiny” ideolojisinin alegorik bir temsilidir. Resim, 19. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri'nin doğudan batıya doğru genişlemesini sadece bir coğrafi yayılma değil, aynı zamanda "medeniyetin ilerleyişi" olarak yüceltir. Ancak bu ilerleyişin arka planında yerli halkların yerinden edilmesi, doğanın tahribi ve kültürel yıkım gibi karanlık gerçekler de gizlidir. Beyazlar içinde uçan kadın figür, "Columbia" adıyla bilinir; ABD’nin mitolojik kişileştirilmiş halini temsil eder. Bir elinde eğitimi ve bilgiyle gelen uygarlığı sergilemesi adına "okul kitabı" taşır. Diğer elinde modern iletişimin yayılmasını temsil eden bir telgraf kablosu taşımaktadır. Resmin sol tarafında daha karanlık bir hava tasvir edilir. Bu alan, "medeniyetten yoksun, karanlık, kontrolsüz bir doğa" olarak betimlenmiştir.
Bu görsel, John Gast’ın 1872 tarihli ünlü tablosu "American Progress" adını taşır ve “Manifest Destiny” ideolojisinin alegorik bir temsilidir. Resim, 19. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri'nin doğudan batıya doğru genişlemesini sadece bir coğrafi yayılma değil, aynı zamanda "medeniyetin ilerleyişi" olarak yüceltir. Ancak bu ilerleyişin arka planında yerli halkların yerinden edilmesi, doğanın tahribi ve kültürel yıkım gibi karanlık gerçekler de gizlidir. Beyazlar içinde uçan kadın figür, "Columbia" adıyla bilinir; ABD’nin mitolojik kişileştirilmiş halini temsil eder. Bir elinde eğitimi ve bilgiyle gelen uygarlığı sergilemesi adına "okul kitabı" taşır. Diğer elinde modern iletişimin yayılmasını temsil eden bir telgraf kablosu taşımaktadır. Resmin sol tarafında daha karanlık bir hava tasvir edilir. Bu alan, "medeniyetten yoksun, karanlık, kontrolsüz bir doğa" olarak betimlenmiştir.
Wikimedia Commons

Amerikan yerli halklarının yaşadığı topraklardan zorla çıkarılarak rezervasyonlara yerleştirilmesi, 19. yüzyılda ABD’nin sömürgeci yayılma politikalarının sistematik bir aracı haline gelmiştir. Bu politikaların temelinde, Amerikalı yerleşimcilerin doğudan batıya tüm kıta boyunca yayılmasının kaçınılmaz ve meşru olduğuna inanan “Manifest Destiny” (Açık kader) ideolojisi yer almaktadır.[8] Bu ideoloji Eski Dünya'nın yozlaşmasından kaçınıp Yeni Dünya'da yeni bir cennet kurma arzusunu barındıran, geniş topraklara yönelik Tanrısal bir misyon algısıyla şekillenmiştir. Bu doğrultuda, yerli toplulukların yalnızca topraklarından edilmesi değil, aynı zamanda fiziksel olarak zayıflatılmaları ve kültürel kimliklerinin sistematik biçimde bastırılması da hedeflenmiştir.

Federal hükümetin 1830 tarihli Kızılderili Tehcir Yasası (İng: "Indian Removal Act") ile başlattığı süreç, 1850’li yıllardan itibaren artan silahlı çatışmalar ve zorunlu göç dalgalarıyla daha da derinleşmiş; özellikle Amerikan İç Savaşı sonrasında rezervasyon sistemi kurumsal bir devlet politikası hâline gelmiştir. Bu sistemin temel amacı, yerli halkları geleneksel yaşam biçimlerinden koparıp ekonomik ve idari olarak bağımlı kılmak, aynı zamanda onları kültürel olarak asimile etmekti. Rezervasyonlarda kurulan yatılı misyoner okullarında Kızılderili çocukların anadillerini konuşmaları yasaklanmış, geleneksel dinî pratikler bastırılmış ve bunun yerine İngilizce eğitimi ile Hristiyan değerlerinin benimsetilmesi zorunlu kılınmıştır. Sonuç olarak, rezervasyon sistemi yalnızca bir toprak gaspı değil; aynı zamanda kültürel bir soykırım aracı olarak işlev görmüştür.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Algoritmalarla Yaşamak

Robosüreçler dünyamızı nasıl yeniden yaratıyorlar?

Çok iddialı değil mi? Ama kitabı baştan sona okuyunca gerçekten de öyle olduğunu anlıyorsunuz. Robosüreçler toplumumuzun her alanında mevcut. Pek çoğu artık o kadar sıradanlaştı ki karşılaştığımızda robosüreç olduğunu fark etmiyoruz bile. Herhangi bir işletmeyi aradığınızda önce bire, sonra ikiye basmanız söylendiğinde ya da ses otomasyonu şifrenizin zayıf olduğunu söyleyip güçlü bir şifre ile değiştirmeye zorladığında aslında robosüreçler devrededir.

Algoritmalarla Yaşamak, robosüreçler dediğimiz sistemlerin yapısal anatomisi ile çağdaş toplumdaki fiziksel güvenlik mücadelesine, benlik deneyimine ve kurumsal güç haritasının şeklini değiştirme yollarına daha kültürel ve insani bir perspektiften bakıyor.

Robosüreçleri daha iyi anlayınca; finans, tıp, eğitim, emlak gibi farklı sektörlerde ve işyerlerinde bir şeylerin kötü gitme yollarının farklı problemler olmadığını görüyorsunuz ve bunların toplumdaki temel değerlendirme süreçlerindeki hataların birbirine bağlı birer göstergeleri olduğunu hemen kavrıyorsunuz. İşte o zaman her şey daha fazla berraklaşıyor.

Zamanımızı anlamak için faydalı bir algoritma oluşturan bir dizi öğretici çalışma. Ufkunuzu açıyor.

Marshall Sahlins, Chicago Üniversitesi, profesör

Algoritmalar ekseninde yönetilen yaşamı mükemmel bir şekilde inceleyen Algoritmalarla Yaşamak kitabının her bölümü, algoritmaların dünyayı nasıl yeniden inşa ettiğini gösteriyor, az çok aşina olduğumuz robosüreçlerin farklı bir yönüne ışık tutuyor. Şiddetle tavsiye edilir.

Choice dergisi

Devamını Göster
₺138.00
Algoritmalarla Yaşamak

Ekolojik Emperyalizm ve Yerli Toplumların Dönüşümü

Avrupa’nın Amerika kıtasına yönelik yayılmacı faaliyetleri yalnızca siyasi ve askeri araçlarla sınırlı kalmamış, aynı zamanda büyük ölçüde ekolojik ve ekonomik dinamiklerle şekillenmiş bir emperyalizm biçimi olarak tezahür etmiştir. Avrupa’dan gelen büyük yük hayvanları, tarım teknikleri ve kalabalık Eski Dünya kentlerinde evrimleşmiş bulaşıcı hastalıklar, Kuzey Amerika’daki yerli çevreyi ve toprak kullanım biçimlerini kalıcı biçimde dönüştürmüştür. Bu dönüşüm, yerli halkların yaşam tarzlarını doğrudan etkilemiş; özellikle batı bozkırlarında gelişen göçebe, atlı ve bizon avcılığına dayalı toplumsal yapılar, büyük ölçüde bu Avrupai müdahalelere bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır.

Washington Irving gibi bazı düşünürler bal arısı gibi Avrupa kökenli türlerin gelişinden duyduğu kaygıyı küçümsemiş olsa da, yerli halkların bu türlerin gelişiyle Avrupalı nüfuzun artışı arasında kurduğu nedensellik ilişkisi oldukça yerindeydi. Nitekim 16. yüzyıldan itibaren Avrupa bitkileri, hayvanları ve mikropları yerli ekolojik toplulukları istila ederek çoğu kez onların yerini almış ve Avrupalı yerleşimcilerin Yeni Dünya’nın ılıman bölgelerini hızla kontrol altına almasını mümkün kılmıştır. Her ne kadar Avrupa türleri her zaman başarıya ulaşmamış olsa da (örneğin 19. yüzyılda Amerika’nın güneybatısına deve getirme girişimi başarısız olmuştur) genellikle bu türler yeni çevre koşullarına hızla adapte olmuş ve yayılmışlardır.[9]

19. yüzyılda ABD, özellikle Texas ve New Mexico gibi kurak bölgelerde ulaşım sorununu çözmek için deve kullanmayı önerdi ve denedi. Bu proje, United States Camel Corps adıyla bilinir. Yukarıdaki görselin orjinali siyah beyaz olup, renklendirilmiştir.
19. yüzyılda ABD, özellikle Texas ve New Mexico gibi kurak bölgelerde ulaşım sorununu çözmek için deve kullanmayı önerdi ve denedi. Bu proje, United States Camel Corps adıyla bilinir. Yukarıdaki görselin orjinali siyah beyaz olup, renklendirilmiştir.
War History Online

Tarihçi Alfred W. Crosby’nin "ekolojik emperyalizm" olarak adlandırdığı bu olgunun en belirgin özelliği; mikropların, bitkilerin, hayvanların ve insanların birlikte hareket ederek kolonizasyon sürecine katkıda bulunmuş olmasıdır. Çiçek hastalığı ve kızamık gibi Avrasya menşeli salgınlar, yerli nüfusu kırarak yerleşimcilere fiziksel alan açmış; yerleşimciler ise ormanları tarım alanına çevirmiş, hayvanları yerli otlaklarda otlatarak Avrupa bitkileri için ekolojik nişler yaratmıştır. Hatta bal arısı bile bu süreçte aktif bir rol oynamış; yalnızca Avrupa ürünlerini değil, beraberinde gelen istilacı otları da tozlaştırarak yeni çevresel düzeni pekiştirmiştir.

Bu yayılmanın en dikkat çekici yönlerinden biri, Avrupa’nın biyoçeşitliliği ile ekonomik sisteminin birbirini karşılıklı olarak desteklemesidir. Avrupa'dan gelen türler, Avrupai ekonomik yapının Kuzey Amerika’da kök salmasına zemin hazırlarken aynı ekonomik düzen de bu türlerin yayılımını kolaylaştırmıştır. Çoğu Avrupalı bu ekolojik-ekonomik sinerjinin farkında olmasa da bu süreç Yerli Amerikalılar açısından büyük bir yıkımı beraberinde getirmiştir. Avrupa'nın politik olarak kıtaya hâkim olmasını kolaylaştıran bu ekosistem müdahalesi, aynı zamanda bir kültürel ve biyolojik tasfiye anlamına da gelmiştir. Bununla birlikte, tüm Kızılderililerin bu değişimlerden olumsuz etkilendiği genellemesi hatalıdır. Bazı yerli topluluklar (özellikle atlı göçebe gruplar) bu dönüşümden başlangıçta yarar sağlayarak yeni bir toplumsal düzen inşa edebilmişlerdir.

Atların Etkisi

Avrupalıların atı Amerika’ya yeniden tanıtması, Kuzey Amerika’daki yerli halkların yaşam biçimlerini, doğayla kurdukları ilişkiyi ve ekonomik düzenlerini köklü biçimde değiştiren tarihsel bir dönüm noktasıdır. Bu hayvan, ulaşım aracı olmasının yanı sıra, Avrupalıların getirdiği yeni ekonomik sistemlerin, ticaret ağlarının ve çevresel dönüşümlerin de sembolü olmuştur. Aslında at, binlerce yıl önce Amerika kıtasında yaşamış bir türdü. Ancak Buzul Çağı'nın sonunda, yerli halklar daha bu kıtaya gelmeden önce soyu tükenmişti. Avrupa'dan gelen İspanyol fatihler, 16. yüzyılda atı Amerika’ya tekrar getirdiler. Meksika’da kısa sürede on binlerce baş hayvan oluştu ve bu hayvanlar zamanla kuzeye yayıldı. Atların bozkırlara ulaşması, yaklaşık iki yüzyıl sürdü.

History

Atlar bozkıra ulaştığında, Comancheler, Kiowa halkı, Arapaholar, Siouxlar ve Cheyenneler gibi bir çok Kuzey Amerika halkı hâlâ mevsimsel bir geçim biçimine sahipti. Bu halklar yılın farklı dönemlerinde farklı kaynaklardan yararlanarak hem doğayı sürdürülebilir biçimde kullanıyor hem de ekolojik risklere karşı kendilerini koruyorlardı. Baharda mısır, fasulye ve kabak gibi ürünler eker; yazın bizon ve geyik gibi hayvanları avlar; sonbaharda hasat yapar; kışınsa toplayıcılığa ve kış avcılığına yönelirlerdi. Bu çeşitliliğe dayalı yaşam tarzı; kuraklık, yaban hayatındaki azalma ya da tarımsal başarısızlık gibi çevresel risklerin etkilerini azaltmak için geliştirilmişti. Birden fazla kaynak kullanan bu toplumlar, doğayla kurdukları ilişkide sömürüyü önlüyor ve sürdürülebilirliği sağlıyorlardı.

Ancak 18. yüzyılda, atın ulaşımı kolaylaştırması ve Avrupa kaynaklı ticaretin cazibesiyle birlikte birçok yerli halk, bu güvenli ve dengeli yaşam tarzından uzaklaşmaya başladı. At, avcı gruplarının çok daha geniş alanlara yayılmasını, çok daha hızlı hareket etmesini ve çok daha fazla bizon avlamasını mümkün kıldı. Aynı dönemde Avrupalılarla gelişen kürk ticareti ağı da yerli halkları daha fazla bizon derisi, kürk ve et üretmeye teşvik etti. Sonuçta bu halklar giderek yıl boyu süren, hareketli, tamamen bizon avına dayalı bir göçebe yaşam biçimini benimsediler. Bu büyük değişim ilk bakışta bir ilerleme gibi görünse de aslında yeni bağımlılıklar yarattı. Bizon tek kaynak hâline geldi; eğer bizon sürüleri kaybolursa ya da yok edilirse geçim kaynakları da çökecekti. Ayrıca Avrupalı tüccarlara; silah, tütün, kumaş gibi mallara olan bağımlılık arttı.

World History Encyclopedia

At öncesi dönemde yapılan yaya bizon avları ise tamamen farklı bir yapıya sahipti. Fransız tüccar Nicolas Perrot’un 17. yüzyılda aktardığına göre, bir köy ya da birkaç köy bir araya gelir, büyük bir av düzenlerdi.[10] Bu avda bir lider seçilir ve av süresince herkes bu lidere mutlak itaat ederdi. Avcılar çember şeklinde bizon sürüsünü kuşatır, çemberi dikkatli bir şekilde daraltır, sonra çayırlarda yangın çıkararak hayvanları panikletip bir alanda hapsederek ok ve mızraklarla avlarlardı. Bu yöntemle bazı köyler 1500 kadar bizon elde edebiliyordu. Bu tip avlar bireysel değil, toplumsal bir emek gerektirirdi; yani bu toplumlarda iş birliği, koordinasyon ve otorite önem kazanmıştı.

Ancak atın gelişiyle birlikte bu kolektif avcılık biçimleri terk edildi; daha bireyselleşmiş, daha rekabetçi ve ticarileşmiş bir yaşam tarzı öne çıktı. Yerli halklar artık sadece doğanın değil, aynı zamanda küresel ticaretin ve Avrupa’nın sömürgeci ekonomisinin bir parçası olarak hayatta kalmaya çalışıyordu.

Göçebe topluluklar, atın sağladığı avantajlarla birlikte artık çok daha uzak bölgelere ulaşabilmekte, daha fazla bizon avlayabilmekte ve Avrupa mallarıyla daha yoğun ticaret ilişkileri kurabilmekteydi. Ticaret yollarını ve tüccarları denetlemek isteyen kabileler, zaman zaman Avrupalı tüccarları durdurup vergi talep etmiş, diğer kabilelerin doğrudan tüccarlarla temasını engellemeye çalışmıştır. Öte yandan, bu yeni ekonomik düzen kısa vadede refah getirse de uzun vadede kırılganlık yarattı. Kunduz postuna dayalı ticaret ekonomisi, aşırı avlanma nedeniyle kaynakların tükenmesine yol açmış; 1800’lerin başında Mississippi ile Missouri arasındaki bölgede kunduz da neredeyse tamamen yok olmuştu.

Tüm Reklamları Kapat

Bizon Katliamı ve Kültürel Tasfiye: Ekolojik Yok Oluşun Sömürge Aracı Olarak Kullanımı

Federal ve eyalet düzeyindeki yetkililer, bizonların ortadan kaldırılmasının Ova Kızılderililerinin yaşam biçimini çökerteceğini ve onları rezervasyonlara mecbur bırakacağını açıkça öngörmüşlerdir. Bahsettiğimiz üzere Kızılderililerin en önemli yaşam kaynaklarından biri bizonlar haline gelmiştir. Etleri temel besin kaynaklarıydı; derileri çadır yapımında, giyimde ve battaniye olarak kullanılıyordu; kemikleri ve tendonları alet ve silah yapımında değerlendiriliyor, hatta iç organları törensel ve tıbbi amaçlarla kullanılıyordu.

1830’lu yıllar, Batı Bozkırları’nda bizon nüfusunun hızla azaldığı ve yerli toplulukların gitgide yıkıcı bir ticari avcılık düzenine sürüklendiği dönemin başlangıcıdır. Bu sürecin simgesel olaylarından biri, Fort Pierre yakınlarında gerçekleşen ve Yanktonai Sioux avcılarının bir günde yaklaşık 1500 bizonu yalnızca dilleri için katlettiği meşhur av sahnesidir. Olayın iki ana anlatıcısı, tüccar Edwin Thompson Denig ve sanatçı-gezgin George Catlin, tarih ve bazı ayrıntılar konusunda farklılıklar aktarsa da, bu avın bizonun bir geçim kaynağından metalaşmış bir ticaret nesnesine dönüşümünü yansıttığı konusunda hemfikirdirler.

Bu yeni ticari düzen, bizon avcılığını yalnızca bir geçim biçimi olmaktan çıkarıp toplumsal statü ve mal biriktirme yarışına dönüşen rekabetçi bir yapıya büründürdü. Amerikan Kürk Şirketi’nin öncülüğünde gelişen bu ticaret, 1830’lara gelindiğinde St. Louis ve New Orleans gibi limanlara yılda yüz binlerce postun sevk edilmesini sağladı; yalnızca 1825 yılında New Orleans’tan 184.000 post ihraç edilmişti. Artan bu ticari talep, av baskısını ciddi şekilde artırırken yerli topluluklar arasında av alanları için kanlı çatışmaların çıkmasına da neden oldu. Ticaret amaçlı avcılar artık bizonun sadece postuna ve bazen diline odaklanıyor, geri kalanını çöpe atıyordu. Bu durum o kadar yaygındı ki av sahalarında bırakılan cesetleri takip eden kurt sürüleri beslenme açısından bu artıklara bağımlı hâle geldi. Catlin, yalnızca bu dönemde bile ortalıkta bırakılan ölü bizonların yaklaşık 1.5 milyon kurdu doyurabilecek miktarda olduğunu tahmin etmişti.

All About Bison

1860'lara gelindiğinde, Amerikan İç Savaşı’nın sonlarına yaklaşılırken Batı’daki Büyük Düzlükler bölgesi, Yerli topluluklarla Avro-Amerikan yerleşimciler ve çıkar grupları arasında yükselen kaynak rekabeti nedeniyle yeni bir çatışma dalgasının eşiğindeydi. Aynı yıl gerçekleşen Sand Creek Katliamı, bu gerilimin kanlı bir tezahürüne dönüştü: Albay John Chivington komutasındaki gönüllü birlikler, barış niyetini açıkça beyan etmiş bir Cheyenne kampına saldırarak çoğu kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 150 sivili katletti.[11] Kuzey Düzlükler’de ise Bozeman Yolu’nun altın madenlerine açılması amacıyla inşa edilen kaleler, Powder River Vadisi’ni geleneksel olarak kullanan Sioux ve Cheyenne halklarını doğrudan hedef aldı. 1866’da Fort Phil Kearny yakınlarında bir Sioux birliği, Amerikan ordusuna ait 80 askeri pusuda yok ederek ABD’yi zorunlu olarak diplomasi arayışına itti.

Tüm Reklamları Kapat

Bu gelişmelerin ardından kurulan Barış Komisyonu, 1867’de Güney Düzlükler için Medicine Lodge Antlaşmaları’nı, 1868’de ise Kuzey Düzlükler için Fort Laramie Antlaşması’nı yürürlüğe koydu. Her iki antlaşma da Yerlilere bizon avı yapabilecekleri alanları garanti etse de, “Bizonlar dolaşabildiği sürece” (İng: "so long as the buffalo may range") gibi muğlak ifadeler ve yalnızca sözlü taahhütlere dayanan hükümler, kısa sürede ihlallere kapı araladı.[12] 1870’lerden itibaren Arkansas Nehri’nin güneyinde ve Powder River Vadisi’nde hızla yayılan post ve deri avcıları hem antlaşma şartlarını çiğnedi hem de birkaç on yıl içinde bizon sürülerini neredeyse tamamen yok etti. Aynı dönemde demiryolu inşaatları, maden ruhsatları ve “bilimsel keşif” adı altında yürütülen faaliyetler, Yerli halkların doğal kaynaklara erişimini yasal çerçevede sınırlandırdı. Böylece, başlangıçta barışı tesis etme amacı taşıdığı öne sürülen bu antlaşmalar, yerleşimci sömürgeleştirmesinin hukuki meşruiyet zeminine dönüştü.

1872 tarihli İçişleri Bakanlığı raporunda, Bakan Columbus Delano yaban hayvanlarının ortadan kalkmasının Kızılderilileri göçebe yaşamdan vazgeçmeye zorlayacağını ve bu durumun “medenileştirme” hedefiyle örtüştüğünü belirtmiştir.[13] Benzer şekilde, General Philip Sheridan, Teksas yasama meclisinde yaptığı konuşmada şunları söylemiştir:

Son iki yılda bu avcılar, Kızılderili sorununu çözmekte düzenli ordunun son otuz yılda yaptığından daha fazlasını yaptı. Onlar Kızılderililerin erzak deposunu yok ediyorlar. Uzun vadeli barış için bırakın bizonları öldürsünler, yüzsünler ve satsınlar; ta ki tüm bizonlar yok olana kadar.

Bu açıklamalar, bizonların yok edilmesinin yalnızca ekonomik çıkarlarla değil, aynı zamanda doğrudan militarize bir sivil stratejiyle bağlantılı olduğunu göstermektedir. Katliamın hedefi, yalnızca bir türün ortadan kaldırılması değil aynı zamanda yerli halkların kültürel bağımsızlığını ve direniş kapasitesini kırmaktır.

Bizonların sayısı, 1800'lerin başında 30 ila 60 milyon arasında tahmin edilirken 1883 yılına gelindiğinde 1.000'in altına düşmüştür. Yerli halklar, giderek “medeniyete engel teşkil eden ilkel topluluklar” olarak görülmeye başlanmış ve biyolojik olarak "zayıf" sayılarak yok oluşları meşrulaştırılmıştır.

Tüm Reklamları Kapat

Sanayi Hamlesi

Öte yandan bizon derilerinin sanayide kullanımı da bizon avını meşru görmek için ayrı bir sebep halinde gelmişti. Fakat derilerin sanayiye uygun hâle getirilmesi, kimyasal işlemlerle mümkün oldu ve bu da birtakım gelişmelere kapı açtı. 1870’lerde geliştirilen güçlü kireç solüsyonlarına dayalı tabaklama yöntemleri, bizon derilerini esnek ama gözenekli bir endüstriyel deri türüne dönüştürdü. Aynı dönemde geliştirilen ve “Big Fifty” gibi büyük kalibreli, yüksek isabetli tüfekler ile avcılık çok daha ölümcül bir hâl aldı. Avcılar, bizonları “still-hunt” adı verilen yöntemle, sabahın erken saatlerinde rüzgar altı konumlara gizlenerek tek tek hedef alıyor, genellikle ilk olarak sürünün lider bizonunu öldürüyorlardı. Liderin paniğe kapılmaması, diğer bizonların da hedef hâline gelmesine olanak tanıyordu. Avdan sonra ise deriler soyuluyor, gövdeler çoğunlukla çürümeye bırakılıyordu.

Demiryollarının bozkırlara ulaşması, bu avcılığın ekonomik sisteme entegrasyonunu kolaylaştırdı. Dodge City gibi merkezler hızla ticaret başkentlerine dönüştü. 1872-73 kışında yalnızca bu şehirden 400.000’den fazla bizon postu gönderildi. Ancak bu ticaretin etkisi yıkıcıydı: 1872’de bizonlarla dolu olan bozkırlar, yalnızca bir yıl sonra cesetlerin çürüdüğü, hastalıklı kokularla kaplı ıssız çöllere dönüştü. Üstelik av baskısı yalnızca mermilerle sınırlı değildi. Sürekli taciz edilen sürüler, yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalıyor, su ve ot arayışı için daha uzak ve elverişsiz bölgelere sürülüyordu. 1875 sonrasında, hayatta kalan bizonlar zayıf ve yağsız hale gelmişti.

1870’li yıllarda endüstriyel talebe ek olarak hayvanların üreme ve yaşam döngüsü de doğrudan bozuldu. Dolayısıyla popülasyon iyice çöküşe geçti. Bizonlar, yaz aylarında büyük sürüler hâlinde bir araya gelerek çiftleşme davranışlarını yürütürlerdi. Ancak bu sürülerin dağılması, sürekli av baskısı ve göç yollarının bozulması, üreme başarısını ciddi şekilde azalttı. Yolcu güvercini gibi başka türlerde de görülen bu “topluluk temelli üreme sistemi”, büyük sayıda bireyin bir araya gelmesini zorunlu kılıyordu; ama bu ortam artık ortadan kalkmıştı.

Thomas Nast, "The Last Buffalo" (Son Bizon).
Thomas Nast, "The Last Buffalo" (Son Bizon).
Art Experts

Ortalama bir avcı günde 25 ila 50 bizon öldürebiliyor, yetenekli olanlar bu sayıyı 100’e kadar çıkarabiliyordu. Ancak post başına düşen ölü bizon sayısı bu rakamların çok ötesindeydi. Yaralı bizonların kurtlara yem olması, kötü yüzülmüş ya da güneşte kurutulamadan parçalanan derilerin ziyan olması gibi nedenlerle 1872’de piyasaya sürülen her post başına beş bizon ölüyordu. Bu oran, 1873’te avcıların "ustalaşmasıyla" ikiye inse de, toplam katliam boyutu yine de devasa kaldı. Albay Richard Dodge’a göre 1872-1874 arasında sadece üç yılda en az 3.158.730 bizon öldürüldü.[1]

Tüm Reklamları Kapat

Yok Oluşun Politikası ve Kültürel Mirası

Sanayileşmenin hız kazandığı 19. yüzyılın ikinci yarısında, yalnızca ekonomik ilişkiler değil, bu ilişkilerin dayandığı ahlaki ve toplumsal temeller de sorgulanmaya başlandı. Ekonomik davranışın kültürel bir bağlamda şekillendiği anlayışı, işçi sendikalarının meşruiyeti, demiryolu projelerinin teşviki, dış rekabete karşı sanayi korumaları ve para arzının düzenlenmesi gibi pek çok alanda kamusal tartışmalara yol açtı. Bu tartışmalardan biri de Büyük Düzlükler’deki bizonların sistematik biçimde yok edilip edilmemesi gerektiği üzerineydi. 1870’lerde bison sürülerinin hızla tükenmesiyle birlikte, Euro-Amerikan toplum içinde bu yıkımı savunanlar ile eleştirenler arasında sert fikir ayrılıkları belirdi. Yıkımı savunanlar, bizonların ve Yerli halkların ortadan kaldırılmasının, “medeniyetin ilerlemesi” ve tarıma elverişli toprakların açılması için zorunlu olduğunu ileri sürerken karşı çıkanlar hayvan koruma hareketi ve Yerli haklarını savunan insani reformculuk çerçevesinde bu politikaları sorgulamaya başladılar. Özellikle hayvan hakları savunusu, bu dönemde giderek daha güçlü bir ahlaki zemin kazandı.

Bizon katliamının boyutunu gösteren en ünlü fotoğraflardan biri.
Bizon katliamının boyutunu gösteren en ünlü fotoğraflardan biri.
National Park Service

İngiltere’de 1824’te kurulan Royal Society for the Prevention of Cruelty to Animals’ın ( Hayvanlara Zulmü Önleme Kraliyet Derneği) etkisiyle, Amerika’da da 1866’da Henry Bergh öncülüğünde New York’ta American Society for the Prevention of Cruelty to Animals (ASPCA) kuruldu. Bu hareket, endüstriyelleşmenin yarattığı etik boşluklara karşı bir tepkiydi; şehirleşmenin getirdiği yabancılaşma ve şiddet kültürüne karşı, kırsal “masumiyet”in bir sembolü olan hayvanlara yönelik şefkat duygusu öne çıkarıldı.

Reformcular, hayvanlara merhameti özellikle erkek çocuklara aşılamayı amaçlayarak, erkeklerin şiddete yönelimini kültürel olarak dönüştürmeye çalıştı. Evcil hayvan besleme, kuş yuvası koruma ve avcılığı küçümseyen hikâyeler aracılığıyla hayvanlara yönelik şiddet eleştirildi. Ancak başlangıçta bu hareket yalnızca evcil hayvanlar ve kent içi yük hayvanlarını kapsıyordu. Bizon gibi vahşi türler ise bu çerçevenin dışındaydı. Bu durum, bizonların sistematik şekilde öldürülmesi kamuoyunun dikkatini çekene kadar değişmedi.

1872’de Freeport, Illinois’ten bir grup kadın, ASPCA’ye yazdıkları mektupta “Ovalar bizon, geyik ve antilop cesetleriyle kaplı. Bu manzaralar midemizi bulandırıyor.” diyerek reform çağrısında bulundu. Aynı dönemde General William Hazen ve Yarbay A. G. Brackett gibi ordu mensupları da Henry Bergh’e mektuplar yazarak bizonların korunmasını talep ettiler. Bu mektuplarda bizonlar “zararsız”, “evcilleşmiş kadar uysal”, hatta “sığır kadar kolay avlanan” hayvanlar olarak sunuluyordu. Bu tanımlamalar, kamuoyunun hayvan koruma reflekslerini bizonlara yönlendirmeyi amaçlayan bilinçli bir stratejiydi.

Tüm Reklamları Kapat

Brackett, “Bir Texas sığırını vurmakla bir bizonu vurmak arasında hiçbir fark yoktur” diyerek, avcıların uygulamalarını sadece “gereksiz” değil, “ahlaken yoz” (wicked) ve “zulmedici” (cruel) olarak da nitelendirdi. Bu tür anlatılar bizonların avlanabilir yabanıl varlıklar değil, merhameti hak eden canlılar olarak konumlandırılmasını sağladı. Ne var ki bu ahlaki duyarlılıklar; sanayileşmenin, ticaretin ve sömürgeleştirmenin güçlü çıkarları karşısında yeterince etkili olamadı. Sonuçta, reformcuların tüm çabalarına rağmen bizonların yok oluşu engellenemedi ve bu trajedi, hayvan hakları hareketinin sınırlarını ve 19. yüzyıl Amerikan toplumunun ekonomik-ahlaki değer çatışmalarını gözler önüne seren sembolik bir olay olarak tarihe geçti.

Amerikan İç Savaşı’nın ardından yükselen barış yanlısı reform hareketlerinden biri de “Yerli insancıllığı” (İng: "Indian humanitarianism") olarak adlandırılan yaklaşımdı. Savaşın yarattığı yorgunluk, Amerikan kamuoyunu özellikle Yerli halklara yönelik şiddetin ahlaki meşruiyetini sorgulamaya yöneltti. 1870’te Piegan kabilesine düzenlenen bir kış baskınına dair New York Times editörlerinin kullandığı “sickening slaughter” (Tr: "iğrenç katliam") ifadesi, birkaç yıl sonra bizonların topluca öldürülmesi karşısında Freeport’lu kadınların kullandığı dille birebir örtüşüyordu. Bu tür benzetmeler, hem hayvan koruma hareketinin hem de Yerli halklara yönelik insani kaygıların aynı duygusal zeminde birleştiğini gösteriyordu. Özellikle Afro-Amerikalıların kölelikten kurtulmasının ardından oluşan ırksal adalet duyarlılığı, “Şimdi de Kızılderililer için bir şeyler yapmanın zamanı gelmedi mi?” sorusunu gündeme taşıdı. Ancak bu “insancıllık”, yerleşik Euro-Amerikan tahakküm geleneğinden tam anlamıyla bir kopuş değildi. Yerli halklara yardımın ön koşulu, onların göçebe yaşam tarzından vazgeçmeleri ve rezervasyonlarda yaşamaya ikna edilmeleriydi.

Times’ın da ifade ettiği üzere, “medenileştirilmesi” mümkün olan Yerliler yalnızca rezervasyonlarda yaşayanlardı; açık arazide göçebe yaşamı sürdürenler ise “her tür insanileştirme çabasının tamamen dışında” kabul ediliyordu. 1876’daki Little Bighorn Savaşı’ndan sonra ise bu tür söylemler tamamen rafa kalktı; “asi” yerlilere yönelik bakış yeniden cezalandırıcı bir dile evrildi. Bakan Delano’nun bu politikası, dönemin popüler hayvan temsilleriyle de uyumluydu. Hayvan korumacıların yumuşak, evcilleşmiş bizon imajına karşın, 1860’lar ve 70’lerin popüler yayınlarında bizonlar hem birbirleriyle hem de doğayla amansız bir savaş içinde olan, sürekli avlanan ve nihayetinde kaçınılmaz şekilde tükenmeye mahkûm canlılar olarak betimleniyordu. Bu iki farklı anlatı, Amerikan toplumunun ekonomik çıkarlar, sömürgeci hedefler ve ahlaki değerler arasındaki derin ikilemini açığa çıkarıyordu.

Fort’un yasa teklifleri, 1874’te Temsilciler Meclisi’nden ve Senato’dan geçmesine rağmen Başkan Grant tarafından durduruldu; 1876’daki teklif ise Senato gündemine bile alınmadan tarihe karıştı. Custer’ın ölümüyle sonuçlanan Little Bighorn Savaşı sonrası siyasi atmosfer tamamen sertleşti ve hayvanları koruma ya da Yerlilere insancıl yaklaşma gibi söylemlere artık yer kalmadı.

Tüm Reklamları Kapat

Bu çelişkili yaklaşımın iç yüzü, bizonları korumaya yönelik yasa tekliflerinin öncüsü olan Kongre Üyesi Greenburg Lafayette Fort’un siyasi kariyerinde gözlemlenebilir. Fort, sembolik siyaset yürüten, gösterişli ama geçmesi pek mümkün olmayan yasa teklifleri sunan, zaman zaman meslektaşlarınca ciddiye alınmayan bir figürdü. Reformcu kimliğiyle hem hayvan hakları hem de Yerli hakları savunucularının desteğini alan Fort, 1874 ve 1876’da sunduğu yasa tekliflerinde dişi bizonların avlanmasının yasaklanmasını önerdi. Bu teklif, hayvan koruma hareketinin “ahlaki iyilik” ilkesiyle, Yerli hakları savunucularının “aç bırakmadan uygarlığa entegre etme” anlayışını birleştiren nadir örneklerden biriydi. Ancak bu çabalar, dönemin İçişleri Bakanı Columbus Delano gibi güçlü aktörlerin karşı politikaları nedeniyle başarısız oldu.

Öte yandan 1876’da Harvard Üniversitesi zoologlarından Joel Allen, bizonların yok oluşunu ele aldığı çalışmasında bu süreci hem bilimsel hem de toplumsal bir “kaçınılmazlık” olarak tanımladı. Fosil kayıtlarından yola çıkarak Bison latifrons ve Bison antiquus gibi tarih öncesi türlerin izini süren Allen, Bison americanus’un da aynı sonla karşı karşıya olduğunu öne sürdü. Ona göre bizonlar “hantal” ve evrimsel açıdan “uyumsuz” canlılardı; bu yüzden doğanın yasaları gereği yerlerini daha verimli ve “uygar” türlere (yani sığırlara) bırakmak zorundaydılar.

Montana History Portal

Bu düşünce, yalnızca biyolojik bir süreci değil, aynı zamanda Amerikan yerleşimci kolonyalizminin ideolojik temelini de oluşturuyordu. Frederick Jackson Turner’ın 1893 tarihli "The Significance of the Frontier in American History" başlıklı makalesi, bu anlayışı tarihsel bir çerçeveye oturtarak, Amerikan ilerlemesini Yerli halkların ve onların kullandığı kaynakların sistematik olarak yerinden edilmesiyle açıklamıştı. Bu yaklaşıma göre bizonlar da tıpkı Yerli halklar gibi yerleşik, tarımsal, “uygar” yaşamın önünde duran birer engeldi. 1874’te Temsilciler Meclisi üyesi Omar Conger, “Bu hayvanların ortadan kaybolması kaçınılmaz; çünkü otlakları işgal ediyorlar, sığır ve koyunlara yer bırakmıyorlar” diyordu. Albay Richard Irving Dodge, 1873’te bizon avı için gelen bir avcıya “Eğer ben bir bizon avcısı olsaydım, bizonlar neredeyse orada avlanırdım” demiş, hatta İngiliz subay William Butler’a "Ne kadar bizon öldürürsen o kadar Kızılderili yok olur" diyerek açıkça bu yok oluşu teşvik etmişti. Bu düşünce, dönemin İçişleri Bakanı Columbus Delano’nun da politikasıydı: bizonların yok edilmesi, göçebe Yerlileri aç bırakacak ve onları rezervasyonlara gitmeye zorlayacaktı. Delano’ya göre bu, “barış politikası”nın başarısı için gerekliydi. Ordu da bu politikayı uygulamaktan çekinmedi.

Amerikan bizonunun 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başındaki korunma süreci, yalnızca bir türün yok olmaktan kurtarılmasının hikâyesi değildir; bu süreç, Amerikan toplumunun Batı'yı, doğayı ve kendi kimliğini nasıl anlamlandırdığının da aynasıdır. 1832’de Missouri Nehri Vadisi’ni gezen gezgin sanatçı George Catlin, bizonların hızla yok olacağını öngörerek federal hükümete bir "ulusal park" kurulmasını önermişti. Catlin’in hayali, hem bizonların hem de onları avlayan Kızılderili toplumların "doğal güzellikleri ve vahşilikleriyle" korunmasıydı. Ancak bu öneri, o dönemin yayılmacı ve yerli karşıtı politikalarıyla uyumlu görülmedi ve uygulamaya geçmedi.

Tüm Reklamları Kapat

Bunun yerine, Amerikan hükümeti bizon sürülerinin yok oluşunu yerli halkları rezervasyon sistemine zorla yerleştirmek için bir araç olarak kullandı. Yellowstone gibi ulusal parklar ilk etapta sadece turistik ve estetik amaçlarla oluşturuldu; bizonların korunması buralarda tesadüfi bir sonuçtu. 1880'lere gelindiğinde bizonlar neredeyse tükenmişti ve hayatta kalan birkaç yüz birey yalnızca Yellowstone gibi korunaklı alanlarda bulunuyordu. Bu noktada, türün yok olmaması birkaç idealist bireyin çabasıyla mümkün oldu. Doğunun varlıklı elitleri ve Batı'nın girişimci çiftçileri, nostaljik ve ekonomik motivasyonlarla bizonları tekrar üretmeye ve korumaya başladı.

1900'lü yılların başında Kanada ve ABD'de birçok bizon rezervi kuruldu. Kanada'da 1907’de Buffalo Ulusal Parkı, 1922’de Wood Buffalo Ulusal Parkı açılırken; ABD’de Yellowstone’a ek olarak Oklahoma, Montana, Güney Dakota ve Nebraska’da bizon koruma alanları oluşturuldu. Ancak bu alanlar sınırlıydı ve orijinal yaşam alanlarının yalnızca küçük bir kısmını temsil ediyordu. Koruma çabaları, Catlin’in öngördüğü gibi doğayla uyumlu bir varoluşu değil; turizm, avcılık ve kırsal romantizmle bezeli, doğaya hükmeden bir sistemin ürünüydü.

Bizonun yeniden sahneye çıkışı, yalnızca çevreci ya da tür koruma motivasyonlarından değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik kaygılardan da beslendi. Doğunun kentli ve ayrıcalıklı erkekleri için bizon, bir tür "kaybedilen erkekliğin" sembolüydü. Bu bağlamda Theodore Roosevelt ve Ernest Thompson Seton gibi figürler, bizonun kurtarılmasını Amerikan erkekliğinin yeniden canlandırılmasıyla eşdeğer gördüler. Bunu bir tür ruhsal temizlik, vahşi doğada yeniden doğuş olarak ele aldılar. Bu dönemde bizonun varlığı bir hayatta kalma başarısından ziyade, Batı’nın ve frontier yaşam tarzının nostaljik bir temsiline dönüştü. Buffalo Bill Cody'nin Wild West şovları, bu ideolojik temsilin sahneye taşınmış biçimiydi ve bizon burada bir tür ulusal mitin canlı sembolü hâline gelmişti.

Sonuç

Amerikan bizonunun sistematik şekilde yok edilmesi, modern insanlık tarihinin en dramatik tür yıkımlarından biridir. 19. yüzyılın ortalarından sonuna dek birkaç on yıl içinde gerçekleşen bu kitlesel kıyım, yalnızca bir ekosistemin çöküşüne değil; aynı zamanda birçok Yerli halkın yaşam biçiminin, kültürünün ve bağımsızlığının da yok olmasına neden olmuştur.

Tüm Reklamları Kapat

Bizonların “medeniyetin ilerlemesi” adına yok edilmesi, dönemin Darwinci evrim anlayışının çarpıtılarak hem türler hem de halklar arasında hiyerarşik üstünlükler kurmak için nasıl araçsallaştırıldığını da göstermektedir. Euro-Amerikan toplum, hem doğayı hem de ona entegre yaşayan toplulukları “geri” ve “uygarlaşmaya dirençli” olarak damgalamış, bizonu da bu retoriğin bir sembolü haline getirmiştir. Böylece, hayvanın yok edilmesi bir türün ortadan kaldırılmasından öte; alternatif bir yaşam tarzının, bir başka dünyanın da ortadan kaldırılması anlamına gelmiştir.

Bugün bizonlar belirli bölgelerde sınırlı sayıda da olsa yaşamaktadır. Çoğu ticari çiftliklerde et ve başka ürünler için yetiştirilirken, bir kısmı ise koruma altındaki doğal parklarda, insan müdahalesiyle şekillenmiş alanlarda yaşamını sürdürmektedir. Ancak bu hayatta kalış, vahşi doğadaki eski varlığının bir gölgesi niteliğindedir. Bizon kıyımı, yalnızca geçmişe ait bir trajedi değil, aynı zamanda çağımızın doğa ve türlerle kurduğu ilişkiye dair keskin bir eleştiri vesilesidir. Dahası, günümüzde yürütülen türdiriltimi projeleri için hem bilimsel hem de etik açıdan düşünsel bir zemin hazırlar.

Evrim Ağacı, sizlerin sayesinde bağımsız bir bilim iletişim platformu olmaya devam edecek!

Evrim Ağacı'nda tek bir hedefimiz var: Bilimsel gerçekleri en doğru, tarafsız ve kolay anlaşılır şekilde Türkiye'ye ulaştırmak. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye'de bilim anlatmak hiç kolay bir iş değil; hele ki bir yandan ekonomik bir hayatta kalma mücadelesi verirken...

O nedenle sizin desteklerinize ihtiyacımız var. Eğer yazılarımızı okuyanların %1'i bize bütçesinin elverdiği kadar destek olmayı seçseydi, bir daha tek bir reklam göstermeden Evrim Ağacı'nın bütün bilim iletişimi faaliyetlerini sürdürebilirdik. Bir düşünün: sadece %1'i...

O %1'i inşa etmemize yardım eder misiniz? Evrim Ağacı Premium üyesi olarak, ekibimizin size ve Türkiye'ye bilimi daha etkili ve profesyonel bir şekilde ulaştırmamızı mümkün kılmış olacaksınız. Ayrıca size olan minnetimizin bir ifadesi olarak, çok sayıda ayrıcalığa erişim sağlayacaksınız.

Avantajlarımız
"Maddi Destekçi" Rozeti
Reklamsız Deneyim
%10 Daha Fazla UP Kazanımı
Özel İçeriklere Erişim
+5 Quiz Oluşturma Hakkı
Özel Profil Görünümü
+1 İçerik Boostlama Hakkı
ve Daha Fazlası İçin...
Aylık
Tek Sefer
Destek Ol
₺50/Aylık
Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
3
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

Makalelerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu makalemizle ilgili merak ettiğin bir şey mi var? Buraya tıklayarak sorabilirsin.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu Makale Sana Ne Hissettirdi?
  • Muhteşem! 0
  • Tebrikler! 0
  • Bilim Budur! 0
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 0
  • Güldürdü 0
  • İnanılmaz 0
  • Umut Verici! 0
  • Merak Uyandırıcı! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
Sıkça Sorulan Sorular

Büyük Bizon Katliamı, 19. yüzyılın ikinci yarısında Kuzey Amerika'da milyonlarca Amerikan bizonunun sistematik olarak yok edilmesi sürecidir. Bu katliam yalnızca avcılığın kontrolsüz yayılmasından değil aynı zamanda Amerikan hükümetinin ve ordusunun bilinçli politikalarından kaynaklanmıştır.

Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 01/07/2025 07:26:36 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/20428

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Tüm Reklamları Kapat
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
A. K. Selçukoğlu, et al. Büyük Bizon Katliamı Nedir? Bir Türü Yok Ederek Bir Halkı Teslim Almak Mümkün mü?. (1 Temmuz 2025). Alındığı Tarih: 1 Temmuz 2025. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/20428
Selçukoğlu, A. K., Alparslan, E. (2025, July 01). Büyük Bizon Katliamı Nedir? Bir Türü Yok Ederek Bir Halkı Teslim Almak Mümkün mü?. Evrim Ağacı. Retrieved July 01, 2025. from https://evrimagaci.org/s/20428
A. K. Selçukoğlu, et al. “Büyük Bizon Katliamı Nedir? Bir Türü Yok Ederek Bir Halkı Teslim Almak Mümkün mü?.” Edited by Eda Alparslan. Evrim Ağacı, 01 Jul. 2025, https://evrimagaci.org/s/20428.
Selçukoğlu, Alper Kaan. Alparslan, Eda. “Büyük Bizon Katliamı Nedir? Bir Türü Yok Ederek Bir Halkı Teslim Almak Mümkün mü?.” Edited by Eda Alparslan. Evrim Ağacı, July 01, 2025. https://evrimagaci.org/s/20428.

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close