Rene Descartes Kimdir? Descartes Düşüncesine Yüzeysel Bir Giriş.
Descartes Felsefesine Eleştirel, Yüzeysel Bir Giriş

- Blog Yazısı
Descartes’ın Hayatı
Descartes 1596’da Fransa’da, eğitimli ve varlıklı bir ailede doğdu. Lise eğitimini La Flech’te (Bir Cizvit Koleji) almıştır. Orada zamanındaki diğer üniversitelere kıyasla daha modern ve ileri düzey felsefe, matematik, mantık ve fizik dersleri aldı. Açık bir şekilde Cizvitlerden aldığı bu eğitim onun düşünce dünyasında çok önemli bir etkiye sahip olmuştur.
Descartes 1618 de Hollanda’ya gider. Bu seyahatinde yeni ilişkiler kurar ve bazı meslektaşları ve düşünürlerle felsefi ve bilimsel meseleleri tartışır. 1619’da orduya girer fakat 2 yıl sonra ordudan ayrılır. Ordudan ayrıldıktan sonra yaklaşık 10 yıl boyunca tüm Avrupa’yı gezer. 1629’da tekrar Hollanda’ya geri döner ve birkaç kez memleketi Fransa’ya seyahat etmesi dışında ölene kadar orada yaşar.[4]
Descartes’ın annesinden aldığı söylenilen bir akciğer zayıflığı vardır. Doktorlar, o daha genç yaştayken teşhis edilen bu rahatsızlık yüzünden ömrünün çok uzun olmayacağı tahminini yaparlar. Bu hastalık yüzünden Descartes yataktan erken kalkamaz ve sık sık yataktayken çalışır. Hatta Newton’ın elmasına benzeyen ilginç bir söylentiye göre Descartes bir gün yatakta tavanı izlerken bir sinek görür ve sineğin yatay ve dikey olmak üzere iki düzlemde hareket ettiğini ve sineğin konumunun böylece belirlenebileceğini fark eder. Biz bu fikri günümüzde Kartezyen koordinat sistemi olarak biliyoruz. (Descartes’ın bulduğu veya öne sürdüğü her şeye ‘Kartezyen’ denir.)
Descartes’ın 1629 yılında tamamladığı ‘Dünya’ adlı bir kitabı vardır. Bu kitapta Descartes Dünya’nın yerinde durmadığı, Güneş’in onun etrafında değil onun Güneş’in etrafında döndüğü gibi bazı Kopernikusçu öğretileri savunur. Fakat bu konuda Descartes ilk değildir. Ondan önce benzer görüşleri savunan Giordano Bruno bunun için yakılmıştır, Kopernikus’a şiddetli bir tepki gösterilmiştir. Son olarak Descartes’ın yaşadığı zamanda Galileo da bunları savunduğu için Engizisyon tarafından ölüm ve işkence ile tehdit edildikten sonra Descartes, Engizisyon'un bu konuda ne kadar ciddi olduğunu bir kez daha farkına varır ve bu kitabı yayınlamamanın daha iyi bir fikir olduğuna karar verir.[1]
Descartes’ın pek sosyal bir kişiliği yoktu. Sürekli onunla görüşmek, zaman geçirmek isteyen arkadaşlarından uzaklaşmak için farklı ülkelere kaçıyordu. Yalnızlıkta buluyordu huzuru, hatta Romalı şair Ovidius’un ‘İyi saklanan iyi yaşar.’ Sözünü motto edindiğini söylüyordu.[1] Kişiliğinin bu boyutu bir yana, Descartes birkaç soyluyla yakın ilişkiler kurmuştur. Bunlar arasında İngiltere Kralı I. James’in torunu Prenses Elizabeth de vardır. Descartes daha sonra kendisi için ‘Felsefemi doğru anladığına emin olduğum tek kişi’ lafını söyler.
Bunun yanı sıra (belki de biraz önce bahsedilen mottonun ne kadar yerinde olduğunu vurgulayan bir olay) Descartes’ın ölümü de bir başka soylu bireyle olan ilişkisi yüzünden gerçekleşmiştir. Descartes’ın çalışmalarını inceleyen İsveç Kraliçesi Christina, bizzat kendisinden ders almak istediği için onu sarayına çağırır ve Descartes bu talebi reddetmez. Asıl sorun ise Kraliçenin saat 5’te kalkması ve Descartes’tan bu saatte ona ders vermesini istemesiydi.[2] Annesinden ona kalan hastalığı yüzünden, bünyesi hem İsveç’in kış soğuğuna hem de bu kadar erken kalkmaya el vermeyen Descartes bu süre zarfında zayıf düşer ve akciğer iltihaplanmasından dolayı 11 Şubat 1650’de hayatını kaybeder.[1]
Descartes’ın Felsefesi
Descartes bir insanın ömründe, zihninin açık olduğu bir zamanda, en az 1 kere en temel inançları dahil her inancını sorgulaması gerektiğini düşünür. Çünkü eğer inançlarımızın temeli sağlam değilse, bu inançlarımıza dayanarak ulaştığımız çıkarımların da güvenilir olmayacağı açıktır. Burada şu örneği verir: Bir sepet dolusu elma düşünün, bu elmalar sizin inançlarınız ve çıkarımlarınızı temsil ediyor, eğer bu sepetteki elmaların biri çürükse bu geri kalan tüm elmaların da çürümesine sebep olur. Bu yüzden yapmamız gereken şudur: tüm elmaları sepetten çıkarıp dikkatli bir şekilde incelemek, çürük olanlardan kurtulup yalnızca sağlam olan elmalarla bir dünya görüşü inşa etmek. Descartes’ın felsefesinin amacı da esasen budur: Tüm bilimler ve inançları için sağlam, doğruluğundan kuşku duyulamayacak bir temel inşa etmek.
Descartes, eğer insan bilgisi bir ağaç ise bu ağacın kökünün metafizik olduğunu söyler, fizik daha sonra gelir. Dolayısıyla insana sağlam bir temel sunabilecek şeye ancak metafizik bir soruşturma sonucunda ulaşabiliriz.[3]
Doğuştan Gelen Fikirler
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Descartes ‘Meditasyonlar’ da onun bilgi kuramının temelini açığa vuran çarpıcı bir örnek verir: Elinizde bir balmumu parçası olduğunu hayal edin. Bu balmumunun belirli bir dokusu, kokusu, tadı, rengi ve bunlara benzer, duyularınızla kavradığınız başka nitelikleri vardır. Fakat siz bu balmumunu yaktığınızda bu niteliklerin hepsi kaybolur. Balmumu yine balmumudur fakat biraz önce sayılan hiçbir niteliği artık onda yoktur. Dolayısıyla, diyor Descartes, nesne hakkında duyularınızla kavradığınız hiçbir şey nesnenin özsel nitelikleri değildir. Eğer balmumunu balmumu yapan şeyi duyularımla kavramıyorsam, doğrudan zihnimle kavrıyorum demektir. Descartes bu örneğin var olan tüm yayılımlı tözlere uygulanabileceğini söyler. Öznenin, nesnenin özünü kavramasını sağlayan şey, öznenin daha sonradan duyu deneyimiyle elde ettiği bilgiler değildir, öznede doğuştan bulunan içsel hakikatlerdir.[5]
Yöntem
Descartes’a göre 2 farklı güvenilir akıl yürütme vardır: Sezgi ve tümdengelim. Sezgi derken kastedilen; zihnin dolaysız, açık ve seçik olarak kavrayabildiği yani hiçbir kuşkuya yer vermeden tam anlamıyla kavrayabildiği şeylerin doğruluğuydu.[4] Tümdengelim ise doğruluğu sezgisel olan veya önceden çıkarsanmış olan önermelerden yola çıkarak daha fazla hakikate ulaşmak için, bizzat aritmetik ve geometrideki kesinliği taşıyan, güvenilir bir akıl yürütme çeşididir.
Fakat Descartes hakikate gelişigüzel akıl yürütmelerle ulaşılamayacağı konusunda ısrarcıydı. Hakikate ancak sistematik bir şekilde düşünerek ulaşabiliriz, yani aradığımız şeyin ne olduğunu bilmeliyiz. En başta bize bir yöntem lazım. Descartes ‘Yöntem Üzerine Konuşma’ da bize bu yöntemi belirleyen 21 kural veriyor fakat daha sonra bunları 4 genel kurala indirgiyor:
1.) Doğruluğundan kesin emin olmadığım hiçbir şeyi doğru kabul etmemek ve zihnimde tüm şüpheyi ortadan kaldıracak kadar açık ve net olmayan hiçbir şeyi yargılamamak.
2.) Sorunları olabildiğince ve çözümün gerektirdiği ölçüde parçalara ayırarak incelemek.
3.) Düşüncelerimi, en basit ve anlaşılır olanlardan başlayıp adım adım daha karmaşık bilgilere ulaşacak şekilde sıralamak.
4.) Hiçbir şeyi gözden kaçırmadığımdan emin olmak için her seferinde sayım, döküm yapmak ve yeniden gözden geçirmek.
Kartezyen Şüphecilik
Descartes doğruluğundan şüphe edemeyeceği bilgiye ulaşmak için Kartezyen şüphecilik denen metodu benimser. Bu metot çok basittir ve aslında yukarıda bahsedilen 4 kuraldan çıkarsanır: Doğruluğundan en ufak bir şüpheye sahip olunabilecek şeyleri askıya almak, hiçbirinin doğruluğundan kesinlikle emin olunamadığı müddetçe doğru olduklarını varsaymamak. Tabi ki eğer kesin bilgiye ulaşmak istiyorsak, kesin olmayan her şeyi şimdilik çöpe atmalıyız. Bahsedilmesi gereken önemli başka bir şey ise Descartes’ın kesinlikle bir şüpheci olmadığıdır. Tam aksine, bu metodu kesin bilgiye ulaşıp şüpheciliği çürütmek için kullanır. Çünkü bu kuşkucu metodun süzgecinden sonra elimizde kalan şeyler kesin bilgiler olur ve Descartes der ki, yalnızca tek bir kesin bilgi bile geri kalan tüm inançlarımı temellendirebileceğim bir dayanak olmak için yeterlidir.
Rüyalar ve Kötü Cin
Descartes bir elinde Kartezyen şüpheciliğin süzgeci, zihninde ise çok açık ve net bir yöntem ile artık kesin bilgiye ulaşmak için inançlarını tek tek sorgulamaya hazırdır. En temel inançlarından birisi olan duyusal verilerin güvenilirliği hakkındaki inancıyla başlar. Basit bir örnek vermek gerekirse, şu an elinizde bir telefon (veya karşınızda bir bilgisayar) var. Hiç olmasa gözünüzden beyninize gönderilen veri bunu gösteriyor. Telefonunuzu elinizde hissetmeniz, gözünüzle görmeniz onun kesinlikle var olduğu anlamına mı gelir, duyularınıza güvenebileceğinizi nasıl biliyorsunuz? Descartes bu sorular hakkında kafa yorarken aklına rüyalar gelir. Bir rüyadayken her türlü absürt olayı yaşayabilirsiniz ve çoğu kez rüyada olduğunuzun farkında değilsinizdir. Öte yandan rüyada gördüğünüz, hissettiğiniz şeyler gerçekten var olan şeyler değildir. Dolayısıyla duyularımızın kesinlikle güvenilir olmadıklarını biliyoruz.
Descartes’ın verdiği bir diğer örnek ise Kötü Cin örneğidir. Geleneksel olarak Tanrı; her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, sonsuz iyiliğe sahip olan bir varlık olarak düşünülür. Descartes şunu söyler, peki ya Tanrı gerçekten varsa ama sonsuz iyiliğe sahip değil ve aslında kötü emelleri olan bir Tanrıysa ne olur? Bu varlığa Kötü Cin adını verir ve bu Cin kötü bir cin olduğu için pekâlâ bizi kandırmak isteyebilir. Dolayısıyla eğer gerçekten bu Cin varsa duyularımıza güvenemeyeceğimiz açıktır. Çünkü Cin bizi kolaylıkla kandırabilir. Descartes daha sonra bu Cin’in sadece duyusal şeylerde değil, salt zihnimizle kavradığımız şeyler konusunda da bizi kandırabileceğini ekler. Yani 2+2=4 gibi bir hakikatin bile doğruluğundan tam anlamıyla emin olamayız. Cin, 2+2=4 ifadesi aslında belki de anlamsız bir ifade bile olsa onun doğru olduğunun düşünmemizi sağlayabilir
Düşünüyorum, öyleyse varım. (Cogito ergo sum.)
Descartes bunca düşünce deneyi ve kuşkulanmadan sonra şunu sorar: Peki gerçekten kuşkulandığımdan emin olabilir miyim? Bu soruyu sormak saçmadır çünkü özne gerçekten kuşkulanıp kuşkulanmadığı hakkında kuşkulanmaktadır, ki bu zaten kuşkulandığını gösterir. (Kuşkulanmak düşünmenin bir türü olduğu için aynı şey düşünme eylemi için de söylenebilir.) Bir diğer deyişle, ‘Düşünüyorum’ ifadesi kendi kendini tanıtlar niteliktedir. Aksini iddia edemem, çünkü kendimle çelişmiş olurum.
Descartes’ın farkına vardığı şey şuydu: Düşündüğümden eminim, hakkında kuşkulanamadığım, açık ve seçik olarak kavradığım bir gerçek bu. Eğer düşünüyorsam, bu, var olduğumu destekler niteliktedir. Burada önemli bir nokta ise var olduğum sonucuna mantıksal bir çıkarım bir yoluyla değil; ‘Düşünüyorum’ önermesini, sezgisel olarak ‘Varım’ önermesinin takip etmesiyle ulaşırım. Yani ‘Düşünüyorum, öyleyse varım.’ bir tür mantıksal çıkarım ya da tümdengelimsel bir argüman değildir. ‘Düşünüyorum, öyleyse varım.’ sadece; açık ve seçik olarak kavradığım, içinde hiçbir şüphe barındırmayan ve beni var olduğum sonucuna ulaştıran sezgisel bir hakikattir. Spinoza 'Descartes Felsefesinin İlkeleri' kitabında bu ifadeyi tek cümleyle şu şekilde ifade etmiştir: 'Varım.' ifadesinin doğruluğu kendiliğinden açık olmalıdır.[8]
Kartezyen Düalizm
Şimdi gelelim bu ifadenin içermelerine. Var olduğum sonucuna ulaştıktan sonra sorabileceğim en önemli soru ne olduğumdur. Düşünen bir şey olduğum kesin. Descartes’ın sezgisel olarak öne sürdüğü bir diğer şey ise, özü düşünmek olan bir şey olduğu. Çünkü varlığını açık ve seçik olarak kavramasını sağlayan şey düşünme edimiydi. Ayrıca kendini düşünmeyen bir şey olarak tasvir edemiyordu.
Öte yandan vücudu olup olmadığı konusunda bir şey söyleyemez; kendini vücudu olmayan, hatta direk fiziksel olmayan bir şey olarak tasvir edebiliyordu. İşte bu detay (Düşündüğünden ve var olduğundan emin olması fakat fiziksel olduğundan emin olmaması) Descartes’ı varlığı iki kategoriye ayırmaya iter: Yayılım ve düşünce. (‘Düşünce’ kelimesi Descartes’ın kullandığı ifadeyi tam olarak karşılamaz dolayısıyla ‘Res cogitans’ yani ‘düşünen şey’ demek daha doğrudur.) Var olan her şey ya yayılımdan oluşur ya da düşünceden. Elinizde tuttuğunuz telefon fizikseldir, dolayısıyla yayılımdan oluşur; fakat zihniniz veya ruhunuz düşünceden oluşur, tinseldir. Bu görüşe Kartezyen düalizm denir.
Tanrı’nın Varlığı
Dindar bir adam olan Descartes için Tanrı önemliydi ve felsefesi için de ne kadar önemli bir yer edineceğini bilen Descartes’ın bir sonraki adımı onun varlığını kanıtlamaktı. Bunun için birkaç argüman öne sürer. Burada 3 tanesi ele alınacak.
Descartes ilk olarak felsefesine başladığından beri hakikate ulaşmak için sürekli kuşkulanması gerektiğini ve bir yöntemle, titizce ilerlemeden ona ulaşamadığını fark eder. Bu onun kusurlu bir varlık olduğunun kanıtıydı. Daha sonra aklında kusursuz bir varlığa dair bir fikir olduğunu söyler. Buraya kadar bir sorun yok fakat daha sonra Descartes bu fikrin aklına ancak kusursuz bir varlık tarafından koyulmuş olabileceğini, kusurlu bir varlığın kendince bu fikre ulaşamayacağını söyler.
Buradaki argümanın zayıf olduğu ve içinde şüphe barındırdığı söylenmelidir. Desteklenmeye muhtaç birkaç varsayımı vardır fakat Descartes bu varsayımlarda fazlasıyla sezgilere dayanır. Descartes’ın bize sözünü ettiği entelektüel kesinlik ve şüphe barındırmayan hakikat yalnızca bu argümanla ilerlenerek bulunamaz.
Descartes’ın ikinci argümanı zaman felsefesiyle de ilgilidir. Descartes zamanı birbirinden bağımsız bir sürü andan oluşan bir şey olarak anlıyordu. Zamanın bir anında bir şeyin var olması, bir sonraki anında var olmaya devam etmesi için yeterli bir sebep değildir. Bir şeyin, var olan her şeyi her an tekrar yaratması, yani bir anlamda varlıklarını desteklemesi gerekir. Bu da Tanrı’dır. Tanrı’nın kendisi zamanın dışında olduğu için onun her an tekrar yaratılmasına gerek yoktur.
Şimdi gelelim Descartes’ın ana argümanı olan ontolojik argümana. Bu argüman ilk kez 11. Yüzyılda St. Anselmus tarafından öne sürülmüştür. Descartes sadece argümanı biraz değiştirerek ve kendi felsefesine uyarlayarak tekrar öne sürmüştür.
Aklımda mükemmel bir varlığın fikri var. Bu varlığın var olabilecek en mükemmel varlık olması için var olması gerekir, çünkü eğer var olmazsa o zaman o varlıktan daha mükemmel ikinci bir varlık tasvir edebilirim. Yani mükemmel bir varlığın varlığı direkt tanımından çıkar. Bir üçgen nasıl üçgen olduğu için 3 köşeli olmak zorundaysa, mükemmel varlık da mükemmel olduğu için var olmak zorunda. Argüman tümdengelimsel halde şöyle ifade edilebilir:
1.) Var olabilecek en mükemmel varlık tüm mükemmeliyetlere sahiptir.
2.) Var olmak bir mükemmeliyettir.
3.) Var olabilecek en mükemmel varlık vardır.
İlk önerme salt totolojidir. İkinci önermenin doğruluğu sezgiseldir ve bu iki önermeden kaçınılmaz olarak çıkan sonuç: Özü varoluşunu kapsayan, yani zorunlu bir şekilde var olan, sonsuz iyilik, sonsuz güç, sonsuz bilgi gibi diğer mükemmeliyetlere de sahip olan mükemmel bir varlık gerçekten de var olmalıdır. Bu da Tanrı’dır.
Dış Dünya ve Sezginin Doğruluğu
Ontolojik argümana geri dönecek olursak, Tanrı hakkında çıkardığımız önemli sonuçlardan biri sonsuz iyiliğe sahip olması gerektiğidir. Descartes; Tanrı’nın bu niteliğine dayanarak kendisini, açık ve seçik kavradığı şeylerde kandırmak istemeyeceğini öne sürer. Bu, eğer isterse Tanrı’nın Descartes’ı kandıramayacağı anlamına gelmez tabi ki fakat yine de Descartes’a açık ve seçik kavradığı şeylerin doğruluğunu desteklemek için yeterli bir sebep gibi görünür. Tabi ki yine de duyularımız ve sezgilerimiz bizi bazen yanıltır. Fakat Descartes’a göre bunun sebebi olayı ya da nesneyi açık ve seçik olarak kavramamış olmamızdır. Yani bu duyularımızdan gelen verilerin genel olarak güvenilir olduğu anlamına gelir. Mesela şu an elinizde bir telefon olduğuna ve bu cümleleri gördüğünüze emin olabilirsiniz çünkü bunlar açıktır. Aynı zamanda Descartes’ın tüm düşünce süreci boyunca başvurduğu sezgilerin güvenilirliği için de sağlam bir dayanak oluşturur. Buradan yola çıkarak Descartes dış dünyanın var olduğu ve az çok onun dış dünyayı algıladığı şekilde var olduğu sonucuna ulaşır.
Descartes’ın felsefesinde Tanrı’nın önemi; sezgiler, duyusal veriler ve mantığına güvenmesi konusunda ona epistemik bir dayanak sağlamasından da gelir.
Descartes’ın Felsefe Tarihindeki Yeri
Descartes çoğu kişi tarafından modern felsefenin kurucusu olarak görülür. Bunun yanı sıra düşünme şekli açısından çok özgün bir filozoftur. Tabi ki her filozof yaşadığı zamanın, siyasi gerçeklerin, okudukları düşünürler ve aldıkları eğitimin etkisi altında kalır, fakat felsefe tarihinde Descartes kadar özgün çok az filozof vardır.
Descartes’ın başardığı şeylerden biri; tamamen akılcı bir felsefe geliştirip, felsefeyi, orta çağın büyük bir kısmı boyunca maruz kaldığı dinin otoritesinden kurtarmaktır. Bu konuda, Descartes’ın öncülleri olan Francis Bacon ve Thomas Hobbes gibi düşünürler bir nevi Descartes’ı müjdelemektedir. Descartes onların açmaya çalıştığı kapıdan adımını ilk atan kişidir.
Descartes ile felsefenin odağı epistemolojiye kayar; zira Kant’a kadar epistemolojik tartışmalar felsefenin ana sorunudur. Descartes’tan Kant’a kadar filozofları sınıflama şeklimiz bile epistemoloji üzerinedir: Rasyonalistler ve empiristler.
Descartes’ın Cogito’su bireyci (hatta bir bakıma solipsist) bir tutum sergiler. Bu ifade, bireyin kesin bilgiye ulaşmasını yalnızca kendi içsel, bireysel düşünce sürecine dayandırır. Descartes’a göre, her birey kendi düşünme eylemi aracılığıyla varlığını ve bilgiye ulaşma yeteneğini doğrular. Bu yaklaşım, bireysel bir biçimde ilerlemenin bilgi edinme sürecinde gerekli olduğunu ve içsel bir süreç olduğunu öne sürer. Descartes’ın felsefeye kattığı bu bireyci yaklaşım ondan sonra gelen çoğu filozofta, kendini az ya da çok belli eder.
Descartes’ın Felsefesinin Eleştirileri
Kartezyen Döngü
‘Açık ve seçik olarak kavradığım şeyler vardır.’ Descartes’ın kabul ettiği bir önermedir ve dayanağı da sonsuz iyiliğe sahip Bir Tanrı’nın onu bu konularda kandırmak istemeyeceğidir. Ama bu temellendirme tamamen döngüseldir. ‘Sezgilerime ve mantığıma güvenebilirim çünkü Tanrı vardır, Tanrı vardır çünkü sezgilerime ve mantığıma güvenebilirim.’ mantıklı görünmüyor.
Kartezyen Düalizm Eleştirisi
Descartes varlığın, birbirinden tamamen ayrı olan iki tözden oluştuğunu savunmuştur; Yayılım ve düşünce. Bu ayrım aynı zamanda zihin ve beden arasında yapılır. Buradaki sorun ise Prenses Elizabeth’in de işaret ettiği gibi, fiziksel olmayan bir şey olan zihnin nasıl fiziksel bir şey olan vücut üzerinde bir etkiye sahip olduğudur. Sadece fiziksel bir şeyin fiziksel bir etkisi olabileceği açıktır.
Descartes zihnin tam olarak nasıl bedenle etkileşimi geçtiği sorusuna cevap vermeye çalışsa da yeterli bir cevap verememiştir. Bir sürü hayvanı kesip beyinlerini inceledikten sonra incelediği hiçbir hayvanda bulunmayan ama insanlarda bulunan epifiz bezi dikkatini çekmiştir. Etkileşimin beynin bu bölümünde olduğunu öne sürmüştür fakat bu hiçbir şekilde asıl meseleye bir çözüm sunmaz.
Bu sorun en çok da fizikçiler momentumun korunumunu keşfettiğinde büyümüştür. Bir sistemde momentumun korunması için yalnızca fiziksel şeylerin birbirini etkilemesi gerekir. Eğer sisteme, sistemin dışında bulunan ve fiziksel olmayan bir şey fiziksel bir etki ederse momentum korunmamış olur.
Descartes’ın öğrencisi olan Arnold Geulincx bu sorunu çözmek için öne sürdüğü ‘2 saat’ teorisi ile vesileciliği önermiştir. Fakat bu teori biraz zayıf kalır ve en büyük sorunu özgür iradeyi imkânsız hale getirmesidir.
Din Felsefesi Bağlamında Eleştiriler
Descartes zamanın bir anında var olan bir şeyin, kendi içinde var olmaya devam etmek için bir sebebi olmadığını söyler. Çağdaş terminolojiyle, Descartes esasen ‘varoluşsal eylemsizlik’ denen ilkeye karşı çıkıyor. Bu ilkenin tanımı şudur: Var olan bir şeyin, nedensel olarak yok edici faktörlerin yokluğunda var olmaya devam etme eğilimi. Günümüzde bu konu hakkında tartışmalar sürmektedir. Joseph Schmid gibi bazı felsefeciler bu ilkenin doğruluğunu savunurken Edward Feser gibi bazı felsefeciler karşı çıkar.
Ontolojik argüman, Anselmus’dan sonra tüm felsefe tarihi boyunca filozofların ve felsefecilerin gündeminde olmuştur. Günümüzde bile bir sürü farklı varyasyonları ve eleştirileri vardır ve tartışmalar sürmektedir. Tüm felsefe tarihindeki en popüler eleştirisi Kant tarafından yapılmıştır. Kant var olmanın bir yüklem olmadığını söyler. (Bir örnek vermek gerekirse ‘kırmızı kalem’ dediğimizde kalemin yüklemi kırmızılıktır.) Kant’ın tam olarak söylemeye çalıştığı şudur: Ontolojik argüman; varlığı, Tanrı’yı daha mükemmel yapan bir özellik olarak ele alır. Bu anlayış yanlıştır çünkü var olmak Tanrı’ya yeni bir nitelik katmaz. Aklımızda mükemmel Tanrı fikri ile gerçekten var olan mükemmel Tanrı arasında niteliksel bir fark yoktur. Dolayısıyla ‘Tanrı vardır.’ dediğimizde Tanrı’ya yeni bir nitelik katmış olmayız, sadece onun gerçek olduğunu ifade etmiş oluruz.[10]
Çağdaş literatürdeki popüler eleştirilerden birisi ise Graham Oppy’ye aittir. Oppy ‘mükemmel’ ya da ‘mükemmeliyet’ derken tam olarak neyi kastettiğimizin açık olmadığını ve büyük ölçüde öznel ifadeler olduğunu ileri sürer. Mesela sonsuz merhamete sahip olmak ve aynı zamanda sonsuz adalete sahip olmanın her ikisi de bir mükemmeliyet gibi görünür ama aynı varlık içinde bağdaşamazlar. [10]
- 12
- 5
- 4
- 4
- 4
- 4
- 3
- 3
- 1
- 0
- 0
- 0
- ^ a b c A. W. Benn. (2021). Modern Felsefe. ISBN: 978-625-7307-61-1. Yayınevi: Fol. sf: 11-50.
- ^ B. Russell. (2021). Batı Felsefesi Tarihi 3: Modern Felsefe. ISBN: 978-605-171-303-8. Yayınevi: ALFA Yayınları. sf: 9-140.
- ^ R. Scruton. (2018). Modern Felsefenin Kısa Tarihi. ISBN: 978-605-4878-48-2. Yayınevi: Dipnot Yayınları. sf: 13-59.
- ^ a b Solmaz Zelyüt. (2022). Descartes'ın Gemisinde Dört Adalı. ISBN: 978-605-02-0900-6. Yayınevi: Say Yayınları. sf: 7-49.
- ^ R. Descartes. (2021). Meditasyonlar. ISBN: 978-605-02-0871-9. Yayınevi: Say Yayınları.
- R. Descartes. (2021). Felsefenin İlkeleri. ISBN: 978-605-02-0872-6. Yayınevi: Say Yayınları.
- R. Descartes. (2023). Ruhun Tutkuları. ISBN: 978-625-7070-96-6. Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları.
- ^ B. Spinoza. (2023). Descartes Felsefesinin İlkeleri Ve Metafizik Düşünceler. ISBN: 978-975-298-518-6. Yayınevi: Dost Kitabevi.
- R. Descartes. (2023). Yöntem Üzerine Konuşma. ISBN: 978-625-7070-18-8. Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları.
- ^ a b G.Oppy, et al. Oppy, Graham, Joshua Rasmussen, And Joseph Schmid, "Ontological Arguments", The Stanford Encyclopedia Of Philosophy (Summer 2024 Edition). (21 Haziran 2024). Alındığı Tarih: 15 Eylül 2024. Alındığı Yer: Stanford Encyclopedia of Philosophy | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 24/04/2025 07:42:38 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/18597
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.