İrade Bizde mi, Yoksa Bizi Yönlendiren Bir Güçte mi Saklı?
Belki de özgür olduğunu düşünen zihin, ustaca yazılmış bir senaryonun sadece oyuncusudur. Peki ya tüm seçimlerimiz en özgür hissettiklerimiz bile görünmeyen bir gücün fısıltısıysa? Şimdi perdeyi aralayıp özgür iradenin sırrına birlikte göz atalım.

- Blog Yazısı

Sabah uyandığın anı düşün. Gözlerin açılır, belki güneş perdeden sızar, belki sadece bir sesle uyanırsın. O an, gerçekten senin iradene mi aittir?
Yoksa seni o yatağa çeken şey… yorgunluk, alışkanlık ya da içten içe işlediğin bir düşüncenin artık sana ait olmayan yansıması mıdır?
İnsan, kendi kararlarının efendisi olduğunu düşünmek ister. Bu, varoluşun en tatlı yalanı olabilir. “Ben seçtim,” diyebilmek kadar güçlü bir duygu yoktur çünkü.
Ama bazen bu duygu, bir gölge gibi düşer düşüncelerimizin üzerine:
Gerçekten ben mi seçiyorum? Yoksa seçtiğim şey, bir gücün beni yönlendirmesi midir?

Spinoza’nın sözleri bugün hâlâ yankılanır:
“İnsan özgür olduğunu zanneder; çünkü nedenlerini bilmez.”
Bu söz, özgürlük fikrini yumuşak bir şekilde yerle bir eder. Çünkü bizler, seçimlerimizin ardındaki sebepleri tam olarak görmediğimiz sürece, kendimizi özgür sanırız. Oysa görünmeyen nedenler, bizi yönlendiren iplerdir.
Penfield Deneyleri: Beyne Dokununca Hareket Eden Beden
1950’lerde öncü nöroşirürjiyen Wilder Penfield, epilepsi hastalarına bilinç açıkken gerçekleştirdiği beyin operasyonları sırasında önemli bir gerçeğe temas etti. Beynin belirli motor bölgeleri elektrikle uyarıldığında, hastalar ellerini kaldırıyor, parmaklarını oynatıyor ya da çeşitli kas hareketleri gerçekleştiriyordu. Fakat hastaların tepkileri şaşırtıcıydı: “Ben kaldırmadım, sanki biri kaldırdı.” Bu deneyler insanın bedeninin beyin üzerinden nasıl mekanik şekilde harekete geçebileceğini gösterse de, iradenin kaynağıyla ilgili daha derin sorular doğurdu.
Bu gözlem, özgür iradenin bir illüzyon olduğuna inananlar için çok güçlü bir delil gibi göründü. Hareket, beynin belirli bölgelerine dokununca ortaya çıkabiliyorsa, o zaman insanın “ben istedim” dediği davranışlar da nörolojik otomasyonun bir ürünü olabilir. Beyin, bir makina gibi elektrikle yönlendiriliyorsa, kişinin iradesi sadece bu makinanın “algısı” olabilir. Hatta bazı düşünürler, Penfield’in deneylerinin, ruhun ayrı bir varlık olmadığını, zihnin tamamen fiziksel yapıların ürünü olduğunu gösterdiğini iddia ettiler.
Ancak aynı deney, özgür iradeyi savunanlar tarafından tam tersi biçimde okunabilir. Çünkü hastalar, bu hareketlerin kendilerine “ait olmadığını” açıkça belirtiyorlardı. Bu, aslında iradenin dışarıdan gelen zorlama ile yapılanla kendi seçimi arasında net bir fark koyduğunu gösteriyor olabilir. Hareket ediliyor, evet, ama kişi bunu “kendi seçimi” olarak görmüyor. Bu da demektir ki bilinçli irade, beynin sadece mekanik bir tepkisi değil; öznel bir farkındalık hali. Ayrıca Penfield hiçbir zaman kişinin karmaşık düşüncelerini, niyetini ya da bilinçli kararlarını doğrudan uyararak ortaya çıkaramadı. Sadece basit motor hareketleri üretilebiliyordu. Bu da, iradenin bir üst düzlemde, beynin fiziksel yapılarından farklı işleyen bir süreç olduğunu düşündürebilir.
Libet Deneyleri: Karardan Önce Başlayan Beyin
1980’lerde Benjamin Libet’in yürüttüğü deneyler, özgür irade tartışmalarında dönüm noktası oldu. Deneklerin kafalarına EEG elektrotları yerleştirildi ve rastgele bir zamanda parmaklarını hareket ettirmeleri istendi. Libet, EEG kayıtlarını incelerken, deneklerin hareketi gerçekleştirmeden yaklaşık 500 milisaniye önce, beyinde “hazırlık potansiyeli” olarak adlandırılan bir elektriksel aktivite tespit etti. İlginç olan, denekler “şimdi parmağımı oynatacağım” diye farkındalıklarını belirttiğinde beynin bu hazırlık süreci çoktan başlamıştı.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bu sonuç, özgür irade savunucuları için sarsıcıdır. Çünkü bilinçli karar verme sürecinden önce, beynin harekete geçmesi, kararın önceden beyin tarafından verildiği ve bilincin sadece bu süreci gözlemlediği anlamına gelebilir. Yani, “ben karar verdim” düşüncesi aslında sadece bilinçli zihnin yaptığı bir kurgudur. Bu görüşe göre, özgür irade bir yanılsama; bilinç, kararların sonradan farkına varılmasıdır.
Ancak Libet’in kendisi bu yorumu tamamen kabul etmedi. Deneklerin, hareketi başlatan bu hazırlık potansiyelini fark etmemelerine rağmen, son anda hareketi durdurma, yani “veto hakkı” kullandıkları gözlemlendi. Libet, özgür iradenin en azından “veto” şeklinde işlev gördüğünü öne sürdü. Yani bilinçli zihin, hareketin önceden belirlenmiş olmasına rağmen onu engelleyebilir veya onaylayabilir. Bu bakış açısı, özgür iradenin tamamen yok olmadığını, aksine karar alma sürecinde düzenleyici ve denetleyici bir rol oynadığını savunur.
Diğer yandan, bazı nörobilimciler ve filozoflar Libet deneyini eleştirir. Çünkü hazırlık potansiyeli hareketin “ne zaman” yapılacağını gösterir, “ne yapılacağını” değil. Bilinç, eylemin niteliğini ve içeriğini belirler. Ayrıca deney laboratuvar ortamında gerçekleşir ve gerçek hayattaki karmaşık karar alma süreçlerini yansıtmayabilir. Ayrıca deneyin teknik sınırlılıkları ve sonuçların yorumu hâlâ tartışmalıdır. Bu nedenle Libet deneyleri, özgür iradenin varlığına ya da yokluğuna kesin cevap vermekten çok, tartışmanın derinleşmesine katkıda bulunmuştur.
Zihin-Beden İkilemi
Zihin-beden problemi, felsefe tarihinin en eski ve en derin meselelerinden biridir. İnsan iradesinin gerçekten özgür olup olmadığını tartışırken, bu soruyu göz ardı etmek mümkün değildir. Zihin ve bedenin birbiriyle nasıl ilişkili olduğu, özgür iradenin varlığı ya da yokluğunu anlamada kritik öneme sahiptir. Dualist görüşe göre, zihin (ya da ruh) fiziksel bedenden ayrı, maddesel olmayan bir varlıktır ve özgür iradenin kaynağıdır. Bu yaklaşıma göre, beden otomatik ve fiziksel süreçlerle hareket ederken, zihin bilinçli kararlar verir, seçimler yapar ve özgür iradeyi kullanır. Ruhun, bedene müdahale ettiği alan özgürlük alanıdır ve insanı deterministik fiziksel evrenin dışına çıkarır. Bu düşünce, özgür irade savunucuları için güçlü bir dayanak oluşturur; çünkü özgürlük, zihnin maddesel dünyadan bağımsız ve özgür bir varlık olarak hareket edebilme kapasitesine bağlıdır.
Ancak bu görüşün karşısında, fizikselcilik ya da materyalizm olarak bilinen anlayış vardır. Bu yaklaşım, zihin ve bilinç deneyiminin tamamen beyin aktivitesinin bir ürünü olduğunu savunur. Ruhun bağımsız bir varlığı olmadığına göre, özgür iradenin de madde dışı bir temeli olamaz. Beyindeki nöronların elektriksel ve kimyasal etkileşimleri, düşüncelerin ve kararların temelidir. Zihin-beden ikilemi bu noktada çözülür: Zihin, sadece karmaşık bir biyolojik süreçtir. Özgür irade ise, beynin deterministik ve kaotik süreçlerinden çıkan bir illüzyondur. İnsan, kendi eylemlerinin gerçek kaynağı değil, sadece beyin fonksiyonlarının bir sonucudur.
Dualist bakış açısı, insan deneyiminin öznel doğasına vurgu yapar. Duygular, düşünceler, bilinçli farkındalık, sadece fiziksel etkileşimlerle açıklanamaz; bu da zihin-beden ayrımını haklı çıkarır. İnsan, sadece biyolojik bir organizma olmaktan öte, kendini gözlemleyebilen, sorgulayabilen ve değiştirebilen bir varlıktır. Bu özgürlük alanı, seçimlerimizi anlamlandırır ve sorumluluk yükler.
Fizikselci yaklaşım ise, bu deneyimlerin beyindeki karmaşık ve henüz tam anlaşılamayan etkileşimlerin ürünü olduğunu, özgür iradenin ise sadece beynin kendine dair bir yansıması olduğunu savunur. Burada “özgürlük” daha çok bilinçli karar verme sürecinin, nöral mekanizmaların üstünde bir yanılsama olarak değerlendirilir.
Bu iki görüş arasındaki tartışma, özgür iradenin doğasına dair en temel soruları gündeme getirir: Ruhun varlığı özgürlüğü garanti eder mi? Yoksa beynin maddesel sınırları içinde, özgürlük sadece karmaşık bir algı mı? Belki de özgür irade, zihin ve bedenin etkileşiminden doğan bir süreçtir; ne tamamen bağımsız ruhun ürünü, ne de sadece biyolojik makinenin deterministik sonucu. Bu karmaşıklık, özgür irade tartışmasını sonsuza kadar büyüleyici ve anlamlı kılar.
Beynin Kimyası mı, İnsanın Kaderi mi?
Modern nörobilim, beynin kimyasal ve elektriksel süreçlerini derinlemesine inceleyerek insan davranışlarının temel mekanizmalarını ortaya koymuştur. Prefrontal korteks karar alma, planlama ve özdenetim işlevlerini üstlenirken, limbik sistem duygusal tepkilerin merkezidir. Dopamin, serotonin ve diğer nörotransmitterlerin dengesi, motivasyon, haz, korku gibi duyguların ve dolayısıyla karar süreçlerinin yönlendirilmesinde kritik rol oynar.
Bu bakış açısına göre, insan kararları aslında biyolojik ve kimyasal süreçlerin bir sonucu, “biyolojik makinenin” fonksiyonlarıdır. Kişisel tercih, ahlaki seçim, hatta “özgürlük” hissi bile beyin kimyasının ve genetik yapıların karmaşık etkileşimiyle açıklanabilir. Örneğin, dopamin salgısındaki azalma depresyona ve karar verme güçlüğüne yol açarken, serotonin düzeyindeki değişimler dürtü kontrolünü etkiler. Bu, insanın seçme yeteneğinin, tamamen beyindeki kimyasal dalgalanmalara bağlı olduğu savını güçlendirir.
Eğer irade sadece biyolojik süreçlerden ibaretse, özgür iradenin varlığı sorgulanabilir. İnsanlar “ben istiyorum” derken aslında dopamin ve serotonin sistemlerinin tetiklediği otomatik tepkiler gösteriyor olabilir. Bu durumda seçimlerimiz, biyolojik ve çevresel belirleyicilerin toplamıdır ve özgürlük bir yanılsamadan ibarettir.
Ancak insan bilinci ve karar alma süreçleri, bu biyolojik altyapının üstünde bir katman olarak düşünülebilir. İnsan, kendi biyolojisini tanıyarak ve fark ederek, davranışlarını dönüştürebilir. Örneğin, bir kişi bilinçli egzersiz, meditasyon veya terapi yoluyla kimyasal dengesini ve dolayısıyla davranış kalıplarını değiştirebilir. Bu durum, özgür iradenin biyolojik belirlenimlerin ötesinde işlediğini gösterir. İnsan, sadece biyolojik bir makine değil, kendini gözlemleyip yönlendirebilen bilinçli bir varlıktır. Ayrıca nörobilim alanındaki gelişmeler, beynin deterministik değil, karmaşık ve kaotik yapılar içerdiğini, dolayısıyla bireysel özgürlük için küçük de olsa bir alan açabileceğini öne sürer. Bu bakış açısı, biyolojik belirlenimi tamamen reddetmeden, irade ve özgürlüğe yer açar.
Zincir mi, Ayna mı? Felsefenin İkiliği
Felsefenin derin sularında özgür irade tartışması iki ana akımda kendini gösterir: Determinizm ve indeterminizm. Determinizm, evrendeki tüm olayların sebep-sonuç zincirine bağlı olduğunu savunur. Spinoza’dan Hume’a birçok filozof, insan iradesinin de bu zincirin bir halkası olduğunu ileri sürer. İnsan, genetik yapısı, eğitim, çevresi ve geçmiş deneyimlerinin belirlediği bir varlıktır; özgür seçimler değil, zorunluluklar yapar. “Ben seçtim” derken aslında bu zincirin devamında hareket ederiz.
Bu görüşün büyüleyici yanı, evrenin tutarlı, anlaşılır ve nedensel yapısını vurgulamasıdır. Her şeyin bir nedeni var ve her neden bir sonuç doğurur. Bu yüzden insan özgür değil, belli koşulların sonucu olan bir varlıktır. Bu da ahlaki sorumluluğun, seçimlerin gerçek anlamının sorgulanmasına yol açar. Çünkü bir kişi farklı davranamazdı.
Öte yandan, Sartre gibi varoluşçu filozoflar insanın özgürlükle doğduğunu, seçim yapma ve kendini yaratma sorumluluğunun en temel insan deneyimi olduğunu savunur. Bu görüşe göre insan “özgürlüğe mahkûmdur”. Hiçbir dış etken ya da genetik yapı insanı tam anlamıyla belirleyemez. En basit eylem bile bir seçimdir ve bu seçim insanı tanımlar. Bu yüzden insan kaçamaz, erteleyemez, hatta eylemsiz kalarak bile özgür iradesiyle bir şeyler yapar.
Bu ikili bakış açısı, özgür irade tartışmasının en temel ve büyüleyici noktasıdır. İnsan ya zincirin bir parçasıdır ya da zinciri kırma gücüne sahiptir. Belki de gerçeklik, bu iki uç arasında bir yerde durur; belirli sınırlar içinde özgürlük alanı vardır.
Sonuç: Özgür İrade Mi, Yanılsama mı?
Özgür irade, insan bilincinin en gizemli ve en tartışmalı meselelerinden biridir; ne tam anlamıyla çözülebilmiş ne de kesin bir şekilde reddedilebilmiştir. Bir yanda, filozoflar binlerce yıldır insanın kendi kaderini belirleme kapasitesine sahip, bilinçli bir özne olduğunu savunmuş; bu özgürlük, etik sorumluluğun, anlam arayışının ve kişisel kimliğin temel taşıdır. Özgür iradenin varlığı, insanı sadece evrenin mekanik bir parçası olmaktan çıkarıp, eylemlerinin anlamını taşıyan özgür bir varlık haline getirir. Bu görüşe göre, bilinç ve ruh, fiziksel dünyanın ötesinde bir gerçeklikte var olur ve seçimlerimizi şekillendirir.
Öte yandan, çağdaş bilim insanları ve nörobilimciler beynin işleyişini detaylarıyla ortaya koydukça, özgür iradenin sınırları da belirginleşir. Libet ve Penfield gibi deneyler, kararlarımızın farkındalığımızdan çok önce beyin aktivitesiyle başlatıldığını gösterirken, bu durum özgür irade algımızı sorgulatır. Eğer seçimlerimiz beynin karmaşık ama belirli biyolojik süreçleri tarafından önceden belirleniyorsa, özgürlük belki de sadece zihnimizde yarattığımız bir yanılsamadan ibarettir. Bu perspektif, insanın evrenin doğal yasaları çerçevesinde işleyen bir biyolojik organizma olduğunu hatırlatır ve özgür irade fikrini daha koşullu ve sınırlı bir kavram haline getirir.
Ancak bilimsel bulgular bile, insan deneyiminin derinliğini ve karmaşıklığını tam anlamıyla açıklamaktan uzaktır. Zihin-beden etkileşimi hâlâ çözülemeyen bir sırdır; bilinç, algı, niyet ve irade gibi kavramlar doğrudan maddeye indirgenemeyen boyutları taşır. Belki özgür irade, tamamen bağımsız bir güç olmayabilir; ancak beynin biyolojik yapısı ile çevresel ve psikolojik etkiler arasındaki etkileşimden doğan, karmaşık ve dinamik bir olgudur. Bu “koşullu özgürlük” anlayışı, insanın hem doğal dünyanın bir parçası olduğunu hem de seçimleriyle kendini aşan bir bilinç düzeyine sahip olduğunu öne sürer.
Sonuçta özgür irade, sadece bir felsefi kavram veya bilimsel hipotez değil; insanın kendini anlamlandırma biçimidir. Bu kavram, sorumluluk, etik ve anlam arayışımızın temelidir. Özgür iradenin gerçekliği tartışmalı olabilir, ama onun deneyimi insan yaşamına derinlik, zenginlik ve umut katar. İnsan, kendi sınırları içinde bile seçim yapabildiğini hissetmekle; kendini gerçekleştirebilir, değişebilir ve evrilebilir. İşte bu yüzden, özgür irade bir yanılsama olsa bile, insanın varoluşunun en büyüleyici ve vazgeçilmez yanı olmaya devam eder.
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Benjamin Libet. Unconscious Cerebral Initiative And The Role Of Conscious Will In Voluntary Action. Alındığı Tarih: 16 Mayıs 2025. Alındığı Yer: University of Cambridge doi: 10.1017/S0140525X00044903. | Arşiv Bağlantısı
- Olaf Blanke & Sylvie Arzy. The Out-Of-Body Experience: Disturbed Self-Processing At The Temporo-Parietal Junction. Alındığı Tarih: 16 Mayıs 2025. Alındığı Yer: journals.sagepub doi: 10.1177/1073858404270885. | Arşiv Bağlantısı
- Sam Harris. Neuroscience And Free Will. Alındığı Tarih: 16 Mayıs 2025. Alındığı Yer: nyaspubs.onlinelibary doi: 10.1111/j.1749-6632.2011.06201.x. | Arşiv Bağlantısı
- Thomas Nagel. What Is It Like To Be A Bat?. Alındığı Tarih: 16 Mayıs 2025. Alındığı Yer: JSTOR doi: 10.2307/2183914. | Arşiv Bağlantısı
- S. Tweyman. (1641). Rene Descartes' Meditations On First Philosophy In Focus (Philosophers In Focus). ISBN: 9780415077064.
- D. C. Dennett. (2003). Freedom Evolves. ISBN: 9780713993394.
- S. Harris. (2012). Free Will. ISBN: 9781451683400. Yayınevi: Free Press.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 17/05/2025 14:17:37 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/20629
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.