Gerçekliğin Sınırlarını Yoklamak İçin Hayal Edilen Farklı Düşünce Deneyleri

- Blog Yazısı
Felsefe tarihinde gerçekliğin doğasını sorgulayan pek çok düşünce deneyi var. Bunlardan kendi adıma en sevdiklerimi çok çok kısa bir şekilde özetlemek istiyorum:
Platon'un Mağara Alegorisi: İnsanların gerçekliği kavrama sürecini, mağarada gölgeleri gerçek sanan mahkumların hikayesi üzerinden anlatır. Buna göre bizler aslında gerçek evrende meydana gelen olayların sadece gölgelerini görebiliyoruz asıl olayları göremiyoruz.
Descartes'ın Kötü Cin Hipotezi: Tüm algılarımızın ve düşüncelerimizin bizi aldatan bir kötü cin tarafından oluşturulduğunu ve gerçek olmadığını varsayar. Günümüzdeki simülasyon teorisine şu açıdan benzediğini kabul edebilir miyiz: Eğer simülasyonun içindeysek ve düşüncelerimiz de işletim sistemi tarafından çalıştırılıyorsa o zaman tüm algı ve düşüncelerimizi yöneten bir sistem var, kötü cin değilse de büyük bir sistem.
Beyin Deneyleri: Beynimizin bir laboratuvarda bir simülasyona bağlı olduğunu ve tüm deneyimlerimizin yapay olarak üretildiğine dair düşünce deneyleri. Yukarıdakilerden pek de farklı değil genel konsept olarak sanki?
Çin Odası Argümanı (Searle): Bilinçli anlayış olmadan da akıllı davranışlar sergilenebileceğini, dolayısıyla yapay zeka ve insan bilinci arasındaki farkı sorgular.
Schrödinger'in Kedisi: Kuantum süperpozisyonu kavramını, gözlemlenene kadar hem canlı hem ölü olan bir kedi üzerinden anlatır. Kophenhag yorumu, çoklu dünyalar teorisi v.s.. de aslında bu düşünceden çok da büyük ölçüde farklılık içermeyen farklı versiyonlar olduğundan ayrıca başlık açmaya gerek duymadım ilk başta ama şimdi yazarken aklıma geldi ve onlara da değinmek istiyorum.
Kopenhag yorumu, kuantum mekaniğinin standart ve en yaygın kabul gören yorumudur. Bu yoruma göre, bir kuantum sistemi ancak ölçüldüğünde belirli bir duruma çöker. Ölçümden önce, sistem olasılık dalgaları (dalga fonksiyonu) ile tanımlanır ve birden fazla olası durumun süperpozisyonunda bulunur. Ölçüm yapıldığında, dalga fonksiyonu anında çöker ve olası durumlardan yalnızca biri gerçekleşir. Bu yorum, gözlemcinin rolünü vurgular ve ölçümün kuantum sistemini etkilediğini öne sürer.
Öte yandan, çoklu dünyalar teorisi (Everett yorumu), kuantum belirsizliklerini farklı bir şekilde ele alır. Bu teoriye göre, bir ölçüm yapıldığında, evren olası her sonuç için dallanır ve bu dallarda ölçümün farklı sonuçları gerçekleşir. Yani, bir ölçüm yapıldığında, evren paralel evrenlere bölünür ve her bir evren ölçümün belirli bir sonucunu içerir. Bu yorumda, dalga fonksiyonu asla çökmez ve tüm olasılıklar paralel evrenlerde gerçekleşir. Gözlemcinin özel bir rolü yoktur, sadece dallanmanın bir parçasıdır.
Birbiriyle aynı gibi görünüyor değil mi ? Tam olarak değil:
Everett yorumu ile Kopenhag Yorumu arasında farklar:
- Kopenhag yorumunda ölçüm, dalga fonksiyonunun çökmesine neden olurken, çoklu dünyalar teorisinde ölçüm evreni dallandırır.
- Kopenhag yorumu gözlemciye özel bir rol atfederken, çoklu dünyalar teorisi gözlemciyi dallanmanın bir parçası olarak görür.
- Kopenhag yorumunda belirsizlikler ölçümle çözülürken, çoklu dünyalar teorisinde tüm olasılıklar paralel evrenlerde gerçekleşir.
Her iki yorum da kuantum mekaniğinin matematiksel formalizmini paylaşır, ancak bu formalizmin ne anlama geldiğine dair farklı felsefi çıkarımlar yaparlar. Hangisinin "doğru" olduğu konusu halen tartışmalıdır ve mevcut deneysel verilerle ayırt edilemezler. Başka yorumlar da (örn. Bohm yorumu, İstatistiksel yorum vb.) mevcuttur. Kuantum mekaniğinin en temel sorunlarından biri olan ölçüm problemi halen tam olarak çözülmüş değildir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Kütüphanedeki Babiller (Borges): Sonsuz bir kütüphanede, tüm olası kitapların var olduğunu hayal eder. Bu da evrenin ve bilginin doğasını sorgular.
Wittgenstein'ın Böceği: Herkesin bir kutuya "böcek" dediği ama kimsenin birbirinin kutusuna bakamadığı bir senaryo üzerinden, özel deneyimlerin iletilmezliğini anlatır.
Newcomb'un Paradoksu: Gelecekteki seçimimizi tahmin edebilen bir varlığın varlığında, özgür irademizin sorgulanmasına yol açar.
Theseus'un Gemisi: Bir geminin tüm parçaları zamanla değiştirilirse, özgün gemiyle aynı gemi olup olmadığını sorar. Bu da kimliğin sürekliliği sorununu gündeme getirir. Örneğin bu gemi eskidikçe parçaları değiştirelim, bir eskici amca da bu değişen parçalarımızı bizden alsın kendisi bir gemi daha yapaya başlasın. Tüm parçaları değiştirdiğimizde hangisi gerçekten Theseus'un gemisi olur? Eskici amcanın geminin orijinal parçalarından yaptığı gemi mi yoksa bizim sürekli renovasyon yaptığımız gemi mi? Soruyu kendimize uyarlarsak bizi biz yapan şey nedir ve 3 sene önceki bizle şimdiki biz gerçekten aynı kişiler miyiz? Belki de her uyuyup uaynadığımızda farklı kişiler oluyoruz ama hafızamız bize aynı kişi olduğumuzu söylediği için sorun çıkmıyor? Hafızamızla birlikte kopyalandığımızı düşünelim öyleyse hangisi gerçek "sen" olurdu? Kopyan bile sen değilsen seni sen yapan ne?[1]
Zombi Argümanı: Bizimle aynı davranışları gösteren ama iç deneyimleri olmayan "filozofik zombilerin" varlığının mantıksal olarak mümkün olup olmadığını tartışır. Yukarıdaki çin odası argümanına oldukça benziyor sadece farklı örnekleme üzerinden konuyu ele alıyor.
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ Ted-Ed. “Who Am I?” The Cultural Psychology Of The Conceptual Self. Alındığı Tarih: 12 Nisan 2024. Alındığı Yer: youtube Ted-Ed Channel | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 24/05/2025 13:02:22 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/17329
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.