Bilinç Var mı?
Bilincin varlığı ya da yokluğu üzerine bir düşünce deneyi.
Bu blog yazısında yar alan her fikir bir düşünce deneyidir. İlhamını bilim kitaplarından, belgesellerden, sanat tarihinden ve bilim iletişimcilerinden alıyor. Yazarın kafasını kurcalayıp duran bu deneye siz de katılın; belki yeni sorular icat ederiz.
Atatürk Kültür Merkezinin sanırım ikinci katında, Ufuk Güneş Taşkın'a ait olan "Arina" isimli metal bir heykel gördüm. 1000'den fazla çivi parçasından oluşuyordu ve bu bana, insan türünün, anlamak için çerçeveye-konsept oluşturmaya ihtiyaç duyduğunu düşündürdü. Anlamak için konsept oluşturuyoruz. Kurallar inşa edip fikirleri çerçeveliyoruz.
Kavram: zihinde oluşturulan anlam, görüntü... Yeni bir şey keşfetmeden önce örüntü-bağlantı kurup yeni bir kavram oluşturuyor gibiyiz. Beyni örüyoruz sanki. Kültürel birikim olan kelimeler, taklit becerimize dayanıyor olabilir; yani kavram oluşturmaya yarayan bir alet olabilir. Bu taklit yoluyla beynin çalışma şeklini zorluyor, kavram meydana getiriyoruz.
O halde bilinç var mı? Ya beyin, kimyasal olarak kendi kendine yapıyorsa her şeyi? Kültürel taklit olan kelimelerden dolayı bilincimiz olduğunu zannediyorsak? Biz, hayatta kalmak üzere evrimleşmiş beyni soyut kavramlara bürüyoruz (konsepte). Bilinç hiç olmayabilir!
Gramer mesela. Küçük bir çocuk gramer bilmeden anadilinde konuşabilir. Çünkü gramer, bir dilin yapısını anlamak için sonradan oluşturduğumuz konsept bir yapı... Bu yapı sayesinde dili kaydetmiş oluyoruz, onu çerçeveliyoruz.
Bilinç de bir kavram olabilir; konsept tasarım... Elimi sağa hareket ettirmek istediğimde ettiririm. Çünkü bir konseptimiz var ve hareket eden şey aslında o konsept, el değil. 100 bin yıl önceki insan türü durduk yere elini hareket ettirip bilinç kavramını sorgular mıydı? Muhtemelen hayır, çünkü bu kadar gelişmiş bir konsepti yoktu.
Anlamak, kavram oluşturuyor. Yani bir konsept oluşturuyor. Dil, taklit ve bilgi birikimi; insana benzeyen, fikirler ile örülmüş konsepte dönüşüyor. Gerçek insan bedenini buna giydirmeye çalışıyoruz. Binlerce yıl önceki konseptimiz çok iyi değildi. Şimdiyse daha iyi konseptler oluşturmaya başladık. Arina heykeli bana bunu düşündürüyor.
İnsanlarda konseptin olmadığı dönemi düşünün. Kimyasal oluşum olan beyin, evrimsel geçmişe göre hareket ediyordu. Sonra bu beyin (yani kimyasal oluşum), konsept inşa etmeye başladı bir yerde. Bu kimyasal oluşumun dışarıya verdiği tepkiler ve dünyayla kurduğu etkileşim gelişmeye başladı. Konsept geliştirmeye başladığı anda (yani kelime dağarcığı ve bunları kaydetme biçimi olan gramer vs.) bilinç kavramı oluşmaya başladı belki.
Öyleyse bilinç, kimyasal oluşumun zamanla biriktirdiği konsept tasarımın bir yanılsaması mıdır? Kimyasal oluşumun tepkisi ilkel dönemlerde olduğu gibi artık fiziksel değil; oluşturduğu konsept sayesinde kendi içinde. Yani bilinç yok! Bilinç, kendi kendine kimyasal tepkiler oluşturan ilkel beynin, zamanla konsept geliştirmesinden ibaret.
Konseptin olmadığı zamanlarda beyin, diğer hayvan türleri gibi basit kimyasal bir oluşumdu. Zamanla basit konseptler geliştirdi çünkü bu kimyasal tepkimeler gelişti. İlkel duyguları konseptle örmeye başladı. Dürtüleri dönüştürdü (hala var olan), kelime-gramer-simge ile doldurdu. KONSEPT, BU KİMYASAL OLUŞUMUN TA KENDİSİ: BİLİNÇ, BİR TEMSİL.
Dürtülerle hareket eden beyin sürekli bu konsepte çarpıyor ve bilinç illüzyonu oluşturuyor.
RÜYALAR
Dürtüler, bir konsept olan bilinç yanılgısından yoksun gibi duruyor. Beyin, çevresindeki görüntüler ile kimyasal etkileşime girer. Muhtemelen rüya sırasında 100 binlerce yıl önceki dürtülerimize geri dönüyoruz; tabii günümüz konsepti çerçevesinde. Rüya dediğimiz şey bu dürtüler olabilir, o yüzden "kontrol edemiyoruz" yanılgısına düşüyor olabiliriz. Çünkü rüya, konseptin en düşük halinde. Beyin, görüntüler ile tepkimeye girmek istiyor. Uyku halinde bundan yoksun olduğu için sanal görüntüler oluşturuyor. İlkel dürtüler konseptten kurtulup orijinal haline dönüyor fakat konsepte çarpmaya devam ediyor. Bu yüzden rüyamızı kontrol edemediğimizi zannediyoruz. Halbuki konsept en düşük seviyede o sırada, ilkel halinde; kimyasal tepkimeyle meşgul.
Yüz binlerce yıl önceki halimizin rüyası nasıldı peki? Muhtemelen, henüz konsept oluşturmamış olduğu için ilkel tepkilerden ibaretti. Aslandan kaçmak istediğini ama rüyasındaki halinin kaçamadığını düşünün. Kontrolsüzlük hissi yaratan bu durum konseptten yoksun olduğu için sorgulanmamış olabilir.
Özetleyecek olursak şöyle bir sıralama olışturabiliriz:
Kimyasal oluşum (yani beyin) > kimyasal tepkime (beyindeki işlemler) > dürtüler > dürtüler konsepte çarpar > bilinç ilüzyonu
Bilinç muhtemelen yok. Dürtüler (kendi kendine tepkimeye giren kimyasal oluşum) zamanla bir konsepte giydirilmiş. Bu konsept ise bilinç illüzyonu oluşturuyor.
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 03/05/2024 02:31:16 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/15852
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.