Bir "Sosyal Tip" Olarak "Burjuva": Max Weber, Eric Hobsbawn ve Jürgen Habermas Burjuvayı Nasıl Tanımladı?
Burjvazinin İçsel Dinamiklerini Anlama
Kapitalizmin ilksel birikimini sağlayan ve bu sistemin ana damarlarından bir tanesini oluşturan burjuva sınıfını tanımlamak ve ayrıntılı olarak bu "sınıfın" niteliklerinden bahsetmek için yapılacak ilk iş bizatihi "burjuva" kavramını tanımlamak olmalıdır. Bu sayede burjuva sınıfının en temel nitelikleri daha net anlaşılacaktır.
Burjuva kelimesi, ilk kez 17. yüzyıl Fransası'nda burgeis kavramıyla ortaya çıkmıştır. Bu kavram, feodal yargıdan özgür olma hakkını kullanan Orta Çağ kasabalarının (bu kasabalar, kaynaklarda "bourgs" olarak geçer) sakinlerini belirtmek için kullanılmıştır. Zamanla bu "özgürlük" fikri, yeni anlamlar kazanmıştır. Ne ruhban ne soylu ne de işçilik yapmayan ve çalışmaksızın bir gelir sahibi olan anlam da bu kavrama eklenmiştir. Yani bu sınıfın temel nitelikleri öncelikle dönemine göre nispeten diğerlerinden özgür olmakla ve daha sonra bu özgürlük kavramına ekonomik gelirlerini farklı elde etmesi bakımından yeniden tanımlanmıştır. Böylece temel olarak "burjuva" adı şekillenmiş ve günümüze kadar bu adın taşıdığı çeşitli sıfatlar belirli değişiklikler geçirerek süregelmiştir.[1]
Max Weber ve Burjuvazi: Din Düsturuyla Donanmış Bir Burjuvazi
Max Weber, sosyal sınıfları ekonomik güç dağılımı sonucunda piyasadan aldıkları paya göre gerçekleşen gruplaşmalar olarak yorumlamaktadır. Max Weber'in eserlerinde net bir şekilde bir "burjuva sınıfı" tanımlaması yapılmamış olmasına karşılık, Weber'in yaptığı tespitler bağlamında bir burjuvazi tanımı yapmak mümkündür. Rasyonel faaliyette bulunan kimselerin eylemlerine neden olan ahlaki kuralların, davranışların anlam bağını oluşturması ve toplum içinde orta sınıfı meydana getirecek seviyede devamlı bir gelire sahip olan bir kesim olarak burjuvaziyi Weberyan tanıma göre anahatlarıyla tanımlamak mümkündür. Weber, ayrıca bu tanımlamanın dışında burjuvaziye özgü başka niteliklerin de tespitini yapmıştır.
Burjuva sınıfının yaşam tarzını Weber, Protestan asketiklikle tanımlamıştır. Weber’e göre Protestan asketiklik ya da başka bir deyişle Protestan ahlakı, kapitalizmin Avrupa’da gelişimine ön ayak olan en önemli olgudur. Weber’e göre gündelik yaşama dönük, alışılmışın dışındaki modern yönelimi anlamının yolu dindedir. Çünkü din, akılcı temelde gerekçelendirilemeyen, yüce değerleri benimsemeyi gerektirir. Bu yüce değerler bağlamında oluşan gerekçelendirmeler, kapitalizmin o ihtiyaç duyduğu ilksel birikimi sağlayan en önemli unsurdur. Yani başka bir deyişle kapitalizmin Avrupa’da ortaya çıkması, Weber’e göre, sermaye fikrinin geniş bir onayla karşılaşmasının sonucuydu. Bu sermaye de paradoksal bir şekilde Protestan ahlakı sonucunda yüce değerler bağlamında gerekçelendirilmiş akılla birlikte Avrupa’da gelişmiştir. Weber, aslında dışarıdan bakıldığında paradoksal olarak görülen bu ilişkiyi en temel noktalarından anlamlandırıp analizini yapmıştır.[2]
Peki Weber bir “sosyal sınıf” olan ve kapitalizmin Avrupa’da gelişiminin temel sebebi olarak gösterdiği sermayenin sahibi olan burjuvaziyi nasıl tanımlamaktadır? Bunun için ana hatlarıyla tanımlama yapılmış bir alıntı vermemiz yerinde olacaktır:[3]
Burjuvaziyi, ücretli işçiye de kullanarak en yüksek verim için, önce örnek aldığı dini öncünün etkisinde kalınarak duygusal bir bağlılıkta ve sonra da yalnızca kazanç maksadına yönelik olarak rasyonel güdülerle gerçekleştirdiği eylem tipiyle karakterize eden; pazardan aldığı paya göre oluşan güç dağılımındaki gruplar şeklinde burjuva sınıfını yorumlayan Weber; girişimlerdeki mesleki itibar ve başarı azminin burjuvazinin bütün hayatını değiştirdiğini savunmuştur.
Weber’e göre burjuvazi, kendisini etkin bir sınıf olarak sosyal hayata sunmadan önce belirli aşamalardan geçmiştir. İlk önce işçi sınıfını kendisine örnek almış ve gelirini maksimize etmiştir. Dini dürtülere bürünmüş olan bu sınıftan “çalışkanlık” sıfatını da alan bu sınıf, zamanla güç dağılımında daha baskın hale gelmiştir. Bu baskınlığını “özgürlük” temasına borçlu olan bu sınıf, Avrupa’da o dönem etkin olan ruhu iyi analiz etmiş ve kendisine korunaklı bir zırh yapabilmiştir. Özgürlük sıfatının yanında gelirinin aşırı artmasına sebep olan mesleki itibar ve başarı azmini de eklemiştir. Bu iki “zırh” ile kendisini güçlü bir sınıf olarak sunabilmiştir.
Weber, ekonomik yaşamı tamamıyla etkisi altına alan kapitalizmin, ekonomik öğeleri (işveren ve işçiler) eğittiğinden ve ekonomik dayanıklılığa göre onları bir elemeye tabii tuttuğundan bahsetmektedir.[4] Weber’e göre burjuva sınıfının bu “galibiyeti”, daha sonra kendi içerisinde de çatışmalara sebebiyet verecektir. Yani başka bir deyişle burjuvazi, arkasından destek aldığı güçlü bir güruhun daha sonra karşısında yer alacaktır. Bu “kriz” kaçınılmazdır. Ayrıca burjuvalar arasında da bir “eleme” olacağını Weber belirtmektedir.
Yani Weber, burjuvaziyi, tarihsel dönemini iyi okuyan ve bizzat bu tarihsellikten güç alan; bu tarihsellik içerisinde etkin üreticileri kendisine örnek alıp bu üreticilerin beslendiği ve aşırı üretimi tetikleyen “din” olgusunu da kendisine kılavuz edinen; bu kılavuzu zamanla mesleki itibar ve başarı azmine dönüştüren bir sınıf olarak tanımlamıştır.
Eric Hobsbawn ve Burjuvazi: Burjuvayı "Ev"inden Tanımlamak
Burjuvaziyi tanımlamaya "İnsanı adam yapan kılığıdır." şeklindeki Alman atasözüyle başlayan Hobsbawn, burjuva sınıfını bizzat kendi görüngüleri üzerinden tanımlamaktadır. Burjuvaziyi, burjuva üyelerinin temel niteliklerinden ve burjuvaların temel “şeyleri” üzerinden tanımlayan Hobsbawn, burjuvanın “Evi” üzerinden de incelemelerini yapmaktadır:[5]
Ev, burjuva dünyasının simgesel özüydü; çünkü burjuva ancak burada toplumunun sorularını ve çelişkilerini unutabiliyor ya da yapay olarak bertaraf edebiliyordu. Burjuva, hatta küçük burjuva aile, onu olanaklı kılan ve varlığını kanıtlayan maddi eşyalarla kuşatılmış uyumlu, hiyerarşik mutluluk yanılsamasını; nihai ifadesini, bu amaçla sistemli biçimde geliştirmiş ev içi ayinlerinde, özellikle Yılbaşı kutlamasında bulan hayali bir yaşamı ancak ve ancak burada sürdürebiliyordu.
Hobsbawn’a göre burjuvanın evi, onun temel niteliklerini yansıtan bir özellik göstermektedir. Burjuva, maddi öğelerle “evde” kendisini bezemiş, bu maddi öğelerle dış dünyaya adeta perdelerini kapatmış ve bilfiil kendi dünyasını yaratmıştır. Hatta Hobsbawn, Dickens’ın kutsadığı yılbaşı yemeğini örnek vererek; yılbaşı şarkısının dışarıdaki dünyanın "soğukluğunu" unutturup, içerideki dünyanın sıcaklığını yansıttığını belirtmektedir.[5]
Burjuva evindeki somut nesnelerden analizlerine devam eden Hobsbawn, burjuva evindeki hemen hemen her türlü nesnenin "süslü" olduğu değerlendirmesini yapmaktadır. Tıkışıklık ve gizlenme değerlendirmesini bu bağlamda yapan Hobsbawn; süssüz hiçbir eşyanın burjuvanın evinde olmadığını belirtmektedir. Bu durumun temel sebebini de zenginlik ve statünün bir göstergesi olduğu değerlendirmesini yapmaktadır.[5]
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Burjuvazi ahlaki değer olarak da toplumun "diğer" kesimlerinden de farklılık göstermektedir. Hobsbawn, burjuva ahlakının büyük ölçüde fiilen uygulandığını belirtmektedir. Yani burjuvaziyi dışarıya mutlak bir ahlak söylemiyle hareket ederken, kendisinin otorite ve yönetme isteği güdüsüyle yasakladığı şeyleri yapmaktadır. Bunun apaçık örneğini bizzat cinsellik üzerinden irdelemektedir.[5]
Öncelikle burjuvazi, "eril" bir tipleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadınları ve kadınlığı geri plana atan bu "tip", kendi otoritesi ve idaresinden başka bir şey bilmez. Burjuva tipinde metreslik ve evlilik dışı çocuk olguları gayet doğal bir hadise olarak karşılanmaktadır. Ancak burjuva kesinlikle yasal varisini ve "yasal eşini" ayrı bir yerde tutar. Bu durum, onun resmi yüzünü göstermektedir. Ancak burjuva, "özgürlük" iddiasından asla vazgeçmemelidir. Bu bağlamda bu yaşantıya da önem vermektedir.[5]
Hobsbawn, bir sınıf olarak burjuvazinin ana özelliğini, doğumun ve statünün kazandırdığı geleneksel güçten ve nüfuzdan azade bir güç ve nüfuz sahibi kişilerden oluşan bir yapı olduğunu belirtmektedir. Burjuvazinin üyesi olunması için bir insanın "biri" olması gerekmektedir. "Birey" olabilen bir insan ancak burjuvazi olabilmektedir.[5] Esasen bu tanımlama, Pierre Bourdieu’nun kültürel ve sosyal sermaye tanımlamalarıyla da uyuşmaktadır. Yani başka bir deyişle, yalnızca ekonomik sermayesi olan bir insanın piyasaya atılması ve başarılı olması çok da olası değildir. Kişi, farklı sermaye türleriyle donanırsa, piyasada ve dahi diğer alanlarda da başarıyı yakalayacaktır. İşte Bourdieu’nun bu tespitinin sanki bir nüvesi de burada göze çarpmaktadır. "Birey" olma tanımlaması, kişinin yalnızca ekonomik bağlamda gelişmesi olarak tanımlanmamakta; sosyal ve kültürel gelişimini de belirtmektedir.
Jürgen Habermas ve Burjuvazi: Mimari "Dönüşümle" Burjuvayı Tanımlamak
Burjuvanın içeriğini değişen mimari dönüşüm bağlamında inceleyen Habermas, burjuvanın niteliklerini, burjuvanın evinin "yapısal dönüşümü" bağlamında açıklamaktadır. İlk başta Habermas’ın kendi metninden bir alıntıyla bu dönüşüm tanımlamasını açıklamak yerinde olacaktır:[6]
Büyük şehirlerdeki modern evlerde, evin işlevlerinin tümünü birbirinden ayrıştırmadan kapsayan mekanlar, olabildiğince küçültülmüştür: girişlerdeki geniş salonlar küçüle küçüle iyice daralıp hollere dönüşmüştür, kutsallığını yitirmiş olan mutfakta aile ve evi koruyan ruhlar yerine artık aşçı ve hizmetçiler eğleşirler; hele avlular (…) genellikle daracık, pis kokan, rutubetli köşeler haline gelmiştir.
Habermas, burada farklı bir noktayı yakalamaktadır. Evlerdeki mimarı yapının değişmesini doğrudan yaşam şekilleri, farklı algılar ve fikirlerin bir sonucu olarak gören Habermas, bu değişimlerin, doğrudan bireylere yansıdığını da belirtir. Artık evlerde genel bir "aile odasının" ya da bu odaya benzer genel bir toplanma alanları yavaş yavaş varlığını yitirmektedir. Bunun yerine bireyler "kendi odalarına" çekilmişlerdir. Burada esasen aile mensupları evde tek başınalaşmaya, evde tekilleşmeye başlamıştır.[6]
Artık evde olan o kolektif yapı yavaş yavaş yerini tekilliğe bırakmaktadır. Büyük ailelerin oluşturduğu kamusallık, yerini bireyselliğe terk etmektedir. Evlerde artık genel olarak toplanma yerlerini "salonlar" oluşturmaktadır. Salon artık eve değil, evin içerisinde yaratılmaya çalışılan "cemiyete" aittir. Bireyler, bahsi geçen bu salonda oluşan "kamusallığa" dahil olmak için oturma odalarından çıkıp salona gelirler. Habermas, kamusallığın dönüşümünü esasen evin bu salonundan başlatmaktadır. Eskiden evleri ortak geniş holleri, geniş ortak mekanları ve buna benzer yapıları bulunmaktaydı. Artık geçirilen "dönüşümle" beraber; bireyselliğin de verdiği etkiyle, kolektif yapılar biricik/tekil mekanlara dönüşmüştür.[6]
Ataerkil çekirdek aile de bu "yapısal" dönüşüm bağlamında değişime uğramıştır. Burjuva ailesi, kendini aile ilişkilerinin o samimi ve gerçekçi yapısına bağlı, tam anlamıyla saf insaniliğin bir alanı olarak algılamak istese de gerçek bundan farklıdır. Burjuva ailesinin bu tahayyülü hayalden başka bir şey değildir. Zira bir ailenin genellikle çıkarsız ve işlevsiz bir imgeyle hareket etmesi gereklidir. Ancak burjuva ailesinde “miras” hukuku bu durumun zıttını oluşturmaktadır. Ayrıca Hobsbawn’da da gördüğümüz gibi burjuva aile tipinde “metres” tipolojisine rastlanması da bu "aile" söyleminin ne denli hayali olduğunu gözler önüne sermektedir.[6]
Ailenin içerisinde "baba" figürüyle, piyasadaki “yönetici kişi” rolü birbiriyle bağdaşıklık gösterir. Yani insanların aile içerisindeki konumları hakkında tasarım fikirleri, mülk sahiplerinin pazardaki özerkliklerine ilişkin bu tasarımlara karşılık gelir.[1]Kısacası piyasada etkin olan isim bizzat ailenin içerisinde de yönetici konumdadır. Bu durum, burjuvazinin "aile" söyleminin aksini kanıtlar niteliktedir.
Son olarak Habermas, burjuva bir ailenin sevgi, aşk, samimiyet duygularından azade olarak kurulduğunu belirtmektedir. Yani burjuva ailesi, kalıtsal bir bağlantı sağlayarak, maddi olarak sermaye birikimine dayanan ve mülkiyetin miras yoluyla özgürce aktarılabilmesi hakkına bağlı olan, süreklilik haline dayanır. Sevgi beraberliğinden ziyade mantık evliliği bu ailelerde gerçekleşmektedir. Hatta bu durum, günümüz edebiyat ve sinemasına kadar yansımıştır.[6]
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 14
- 7
- 4
- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ a b F. Moretti. (2015). Burjuva. ISBN: 9789750517075. Yayınevi: İletişim Yayınları.
- ^ G. Marshall. (1999). Sosyoloji Sözlüğü. ISBN: 9789757298434. Yayınevi: Bilim Sanat Yayınları.
- ^ D. K. H. Akalın. (2005). Avrupa’da Burjuvazi̇ni̇n Yükselmesi̇nde Rasyonel Ekonomi̇k Etki̇nli̇ği̇n Asketi̇k İçeri̇ği̇ni̇n Rolü. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal Ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, sf: 97-110. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Weber. (2013). Protestan Ahlakı Ve Kapitalizmin Ruhu. ISBN: 9786054523238. Yayınevi: Alter Yayıncılık.
- ^ a b c d e f E. Hobsbawn. (2003). Sermaye Çağı (1848-1875). ISBN: 9789757501497. Yayınevi: Dost Kitabevi Yayınları.
- ^ a b c d e J. Habermas. (1997). Kamusallığın Yapısal Dönüşümü. ISBN: 9789754704952. Yayınevi: İletişim Yayınları.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:37:57 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/10529
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.