Bir Kadının Değerini, Kıyafetleriyle Ölçmeyin!
Bu yazımızda, şu "kıyafet meselesine" gerçekçi ve bilimsel bir bakış kazandırmak istiyoruz. Çünkü çok sık gündeme gelen ve bir nevi kültürel ve etik bir mesele olmasından ötürü "ağzı olanın konuştuğu" bir konu. Elbette herkes fikir yürütebilir; ancak üzerine kafa yormadan, insan haklarını, özgürlükleri, birey haklarını, vs. düşünmeden, daha önemlisi insan biyolojisi/evrimi ve psikolojisini bilmeden nihai yargılara varan yorumlar yapmak son derece yanıltıcı ve hatalı olacaktır. Bu yazımızda bu konuda birkaç cümle sarf etmek istiyoruz.
İlk olarak fotoğraflarını gördüğünüz bu kampanya, Terre des Femmes (Kadınların Dünyası) isimli, 3500 üyeli bir organizasyona ait bir kampanyadır. Almanya'daki Miami Reklam Okulu'ndan Theresa Wlokka ve diğer öğrenciler tarafından tasarlanmış, Türkçeye Evrim Ağacı tarafından çevrilmiştir.
Şimdi konumuza dönelim: konu, "kıyafet meselesi"... Bu meseleyi anlamak için bazı temel noktalarda anlaşmamız gerekmektedir: devir, özgürlüklerin devridir. En azından öyle olmasına uğraşılmaktadır. Böyle bir ortamda kıyafet seçimi, bireysel tercihlerin en başında gelen unsurlardan bir tanesidir. Dolayısıyla bu bakımdan, "kimin ne giydiğine kimse karışamaz" demek yerinde olacaktır.
Fakat bu argüman, hızlı bir şekilde karşı çıkılabilecek bir argümandır. Zira her ülkede var olan çeşitli yasalar, kıyafetlere belli sınırlar çizmektedir. Örneğin Türk Ceza Kanunu'nun 225. maddesi "Alenen cinsel ilişkide bulunan veya teşhircilik yapan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." der. Bu madde kapsamında "çıplak gezmeniz" ve hatta cinsel organlar gibi bölgelerinizi "teşhir etmeniz" suçtur. Ancak tabii ki bunun sınırları yasalarda çok da iyi belirlenmemiştir ve vaka-bazlı ilerlenir. Örneğin kıç kısmını gösteren süper mini-eteklerle sokakta gezmek yasak mıdır? Ya da slip don denen iç çamaşırlarıyla erkeklerin gezmesi yasak mıdır? Peki ya spor müsabakaları için bunları giymek? Bu tür konular oldukça muğlaktır; fakat bir şekilde toplum "yuvarlanıp gider".
Şimdi, yasalara gömülmeksizin, kıyafet meselesiyle ilgili birkaç diğer gerçekten bahsedelim: modern zamanlarda bir dişinin etek, topuk ve meme dekoltesi boyu, bireyin kendisi haricinde hiç kimseyi ilgilendirebilir bir mesele olmamalıdır (yasal suç sınırlarına giren ekstrem örnekler haricinden bahsediyoruz). Kişiler kıyafetlerinin uzunluk ve tiplerini seçmekte tamamen serbest olmalıdır. Bu tartışma, 21. yüzyıla ait bir tartışma değildir. Bilim, teknoloji ve ilerleme çağında bir insanın öyle mi yoksa böyle mi giymesi gerektiğinin konuşulması tamamen gereksiz olmasa da yersizdir. Bunları aşmamız gerekir. Kendimizi bu konuda eğitmemiz ve açık fikirli olmaya odaklamamız gerekmektedir. Objektif ve geniş açılı bir bakış, bu noktaya gelmemizi sağlamaktadır.
Peki ya karşıt cinsiyetin tahrik olması durumu? İşin asıl karmaşıklaştığı ve çıkmaza girdiği nokta burasıdır. Ancak bilimsel ve olabildiğince objektif bir yaklaşım, buna da cevaplar üretebilmektedir. Erkek dişi fark etmeksizin herkesin anlamak zorunda olduğu bir nokta şudur: cinsiyetler birbirlerine karşı cinsel istek duyacak şekilde evrimleşmişlerdir (eşcinselliği şimdilik bir kenara bırakıyoruz). Bu son derece normal ve sıradandır. Dolayısıyla bir insanın diğer bir insanın hareketlerinden, hallerinden, tavırlarından, giyiminden, kuşamından tahrik olması son derece normaldir. Kimse "Sen neden tahrik oluyorsun, olma!" deme hakkına sahip değildir. Bu tür tartışmalarda aşırı duygusallık, bu basit biyolojik ve evrimsel gerçeğin atlanmasına neden olmaktadır. Cinsel tahrik suç değildir, biyolojidir. Bir dişinin bacaklarından, bir erkeğin sakallarından tahrik olmaktan daha doğal hiçbir şey olamaz. Bu nedenle, bunların az veya çok olacak şekilde gösterilmesi veya kullanılması suç kapsamında değerlendirilemez. Bu durumda, etek boyu, topuk boyu, dekolte miktarı gibi unsurlar suç veya engelleme kapsamına girebilecek şeyler değildir.
Ancak... Her birey bu tahrikin sınırlarından ve kontrolünden sorumludur. Özellikle de tahrik olan taraf... İnsanlar birbirlerini tahrik edebilirler; bunu kontrol edemezsiniz. Zira kimin neden tahrik olacağını bilmek bile imkansızdır. Birisi bol elbiselerden tahrik olur, bir diğeri dar elbiselerden. Birisi uzun burunlu ayakkabılardan tahrik olur, bir diğeri spor ayakkabılardan... Birisi sırt dekoltesinden tahrik olur, bir diğeri sırt görünce cinsel isteğini kaybeder. Kimisi uzun sakaldan tahrik olur, kimisi sakalsız erkeklerden... Bunların ucu bucağı, sınırı yoktur. Bunların hiçbirini kontrol etmenin ve öngörmenin de bir yolu yoktur. Üstelik, biraz önce söz ettiğimiz ve az sonra toparlamak için bir kez daha değineceğimiz gibi, söz konusu giyim kuşamsa, tahrik eden taraf suçlu görülemez. Bunun üzerinde durmuştuk ve bu noktanın zaten oldukça açık olduğu kanısındayız.
Ancak burada söylemek istediğimiz daha önemli şey, tahrik olan tarafın da suçlu olmayabileceğidir. Karşıt cinsiyete, onu rahatsız etmeden, dikizlemeden, yaşam alanlarına müdahale etmeden, fiziksel bir baskı uygulamadan bakmak, cinsel bir istek duymak, tahrik olmak suç, ayıp, hata değildir. Kısaca kişi kendi çapında kaldığı müddetçe ve karşı tarafa herhangi bir baskı ve zorlama uygulamadığı, rahatsızlık vermediği sürece elbette tahrik olabilir. Bu hislerin başlangıcı, beyin ve hormon sistemlerimizden kaynaklanır, tercihi bir durum bile değildir. Dolayısıyla ne "Sen neden kısa etek giyiyorsun?" denebilir, ne de "Sen eteğimden neden tahrik oluyorsun?" (tabii genelde ikincisi, karşı tarafın fiziksel ya da sözlü bir müdahalesi sonrası, mecburi savunma amaçlı sarf ediliyor ne yazık ki). Aslına bakılacak olursa biyolojik bir düzlemde cinsiyetlerin karşı tarafı tahrik etme merakı bile son derece doğaldır. Dişiler erkekleri, erkekler dişileri elbette tahrik edecektir!
Biyolojik yaşam amaçlarımızdan en temeli üremektir ve kültürel yapımız bile uygun bir eş bulma üzerine kuruludur. Buna giden yol da, fiziksel ve zihinsel çekicilikten geçer. Fiziksel çekicilik de, bu tür tahrik unsurlarının kullanımından... Dişilerin makyajları ve kıyafetleri olduğu kadar, erkeklerin sakalları, vücut yapıları (ve bunların sergilenmesi) ve kıyafetleri de eşit derecede tahrik unsurlarıdır. Bu noktada, dişiler ile erkekleri birbirinden ayırmak imkansızdır. Ancak genellikle tahrike boyun eğen taraf erkekler olduğu için ve çoğu toplum ataerkil bir temelde şekillendiği için, baskılanan ve hor görülen taraf da dişiler olmaktadır. Bu da, bu yazının bir kısmını hedef aldığı sorunları doğurmaktadır. Yoksa dişiler "şeytan", erkekler "melek" değildir. Erkekler, biyolojik yapıları, birden fazla dişiyle çiftleşmeye olan biyolojik meyillikleri ve sosyokültürel düzenin verdiği "gaz" nedeniyle çok daha rahat, saldırgan ve isteklidir. Dişiler ise daha içine kapanmaya zorlanmış, daha tekilci, daha uysal olarak görülmektedirler. Bu nedenle dişi tarafından sergilenen her türlü tahrik unsuru daha fazla göze batmakta, daha etkili olmakta, daha fazla konu edinilmektedir. Ancak erkekler de, dişiler de kendi cinsel taraflarını ortaya koyacak çok farklı yöntemlere başvururlar. Bu son derece normaldir! Aynı şekilde, dişiler ve erkeklerin her ikisinin de bu tahrik unsurlarından etkilenmesi de normaldir! Buraya kadar hiçbir sorun yok.
Sorun, bu güdülerini kontrol edemeyen insanlardadır. Engellenmesi ve cezalandırılması gerekenler onlardır; tahrik ettiği iddia edilenler (veya gerçekten tahrik edenler) değil. Burada sözü edilen fiziksel bir kavga için tahrik etmek değildir. Bir maç çıkışı taraftarların birbirine laf sokması gibi bir tahrik ile cinsel tahrik birbirine karıştırılmamalıdır. Maç çıkışı laf sokmak bireysel bir hak değildir. Kıyafet tercihi ise bireysel bir haktır. Her tahrik, aynı kefede değerlendirilmemelidir. Sözünü ettiğimiz şey, kişinin bireysel haklarından kaynaklı olan, hiç kimseye doğrudan zarar vermeyen bir tercihten doğan bir durumdur. Dişiler veya erkekler giydiklerinde özgür bırakılmalıdırlar. Çünkü heteroseksüel 100 erkek ve 100 dişinin bir arada bulunduğu ve birbirlerini tahrik edebilecekleri bir ortamda, 99 erkek/dişi kendini tutabiliyor ve 1 erkek/dişi kendini tutamıyorsa, sorunun kimde olduğu kolayca anlaşılırdır. Toplumsal sözleşmeler (ve yasalar), bireylerin cinsel güdülerini kontrol altında tutmaya zorlamalıdır, onları tahrik eden insanların özgürlüklerini kısıtlamaya değil.
Peki neden? Neden tam tersi yapılamaz? Pek tabii birisi çıkıp "E tahriki önlerseniz, taciz ve tecavüz gibi vakaları da önlemiş olursunuz. Dolayısıyla tahrik olan değil, tahrik eden engellenmelidir." diyebilir. İşte bu noktada birey hakları devreye girmektedir. Hırsızlık kurbanı olmuş bir dükkan ve sahibini hayal edin. Dükkan sahibi, paraları ortada bıraktığı için suçlu tutulamaz. Hırsız, ortada duran paraları çalarak dükkan sahibinin malına göz diktiği ve kişilik haklarına müdahale ettiği için suçludur. Aklı başında hiç kimse kalkıp da "E adam da açıkta bırakmasaydı." diyemez; dese bile modern çağda bu argümanın bir geçerliliği bulunmaz. Eğitim düzeylerinin giderek yükseldiği, evrensel algılarımızın her geçen gün açıldığı bu dönemde insanlar, kendilerini tahrik edebilecek unsurlarla kendi içlerinde mücadele etmekle sorumludurlar. Tahrik kaynakları her zaman var olacaktır ve hepsini ortadan kaldırmanın bir yolu olmadığı gibi, duruma bağlı olarak bunları ortadan kaldırma veya cezalandırma çabası hatalı ve insan haklarına aykırı olabilir. Kıyafet özgürlüğü, bu durumlardan bir tanesidir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Atlanmaması gereken önemli bir diğer nokta ise, konunun tek taraflı olmadığıdır. İnsanlar bu tür görsellerde genellikle "açık saçık" olan taraflara odaklanırlar. Sanki tek odak noktası oymuş gibi... Biz de bu yazıda öyle bir odak oluşturduk, çünkü bu tür kafa yapısında olanlara bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz. Ancak aynı görsel, paranın diğer yüzünü de hedef alıyor ve bizler tarafsızlık çerçevesinde bunu da görmeliyiz. Toplumlar bileklerlerine kadar örtülü, boyunlarına kadar çekili, düz ayakkabı giyenleri "hanım hanımcık", "iyi ev kızı", "tutucu", "bağnaz", "başı bağlı" gibi birçok farklı açıdan tanımlamaktadır. Bunlar illa iyi şeyler olmak zorunda değildir. Dişilere toplumun biçtiği katı kurallı kalıpların bir ifadesidir ve bunlar da, en az aksi durum kadar dikkatle ele alınmalıdır. Vücudunu örtmenin bağnazlık ile ilişkilendirilmesi de büyük hatadır. Bu bir kıyafet tercihidir ve kıyafet tercihlerleri, insanların ideolojilerini ve değerlerini belirlemekte kullanılmamalıdır (her ne kadar, ne yazık ki, son 10+ yılda Türkiye'de bu konu oldukça sıkıntılı bir hal almışsa da). Bir diğer kritik nokta, bazı insanların kapalı giyimi "gizemli" bulması ve ondan da tahrik olmasıdır. Bu insanların sayısı hiç de az değildir; hatta tam tersine, kapalı giyim tarzını hedef alan porno sektörleri dahi bulunmaktadır! Dolayısıyla kapalı giyim tahriki önler diye bir kaide bulunmamaktadır. Böyle bir toplumsal algı yaratılmaya çalışılsa da, bu hataya düşülmemelidir. Türkiye'deki toplum yapısına "kapalı giyim" daha "normal" geldiği ve açık giyin daha uzak, daha Batılı geldiği için sanki sadece tahrik kaynağı olan bu açık giyimmiş gibi bir düşünce yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu hataya düşmemek gerekir.
Bununla paralel olan bir diğer kritik nokta, "alışmışlık"tır. Her toplumun, belli bir zaman diliminde alıştığı bazı standartlar vardır. Bu standartlar, coğrafi konumdan konuma ve zamandan zaman değişir. Türkiye tarihinde kadın ve erkeklerin giyimlerine bakacak olursanız, bugün garipsenecek birçok giyim tarzının geçmişte sıradan standartlar olduğu görülecektir. Dediğimiz gibi toplumlar sürekli olarak evrimleşir. Fakat bu evrimin farklı durakları, bize önemli bilgiler verir. Örneğin Afrika'daki insanlar çoğu zaman sadece genital bölgelerini kapatacak kıyafetler giyerler; bazen onu bile giymezler veya sadece süs eşyaları takarlar. Ancak bu kabilelerde tecavüz oranları sıradan bir modern ülkeninkinden kat kat azdır. Hatta bu kabilelere tecavüz kavramını getirenler, genellikle batılı ülkelere özenerek modernleşen, sonrasında ise o bölgelerde çeteleşen terör örgütleridir. Bu etki göz ardı edilecek olursa, çıplaklık ile birey haklarının taciz ve tecavüz yoluyla ihlali arasında hiçbir bağlantı olmadığı görülür. Burada asıl kritik faktör, o zaman dilimi ve o coğrafya için (çoğu zaman geçici olan) toplumsal normlardır. Bu gerçeğin iki sonucu vardır: bu normdan sapmak, ne yazık ki sorunları beraberinde getirir. Ancak kimse o norma uymaya zorlanamaz (hele kıyafet tercihi gibi basit bir hak konusunda); çünkü kimse doğduğu yeri seçmez. Normdan sapmak isteyene "Git başka yerde yaşa." denemez; bu kolay bir opsiyon değildir. Ancak normdan sapanlara rahatsızlık veren, saldıran kişilere "Başka yere git." denebilir. O yer, genellikle hapishanedir. Daha önce de dediğimiz gibi, zaten asıl sorumlu suçu işleyen taraftır ve suç, açık giyinmek değil, cinsel güdülere engel olma meziyetinden yoksun olmaktır. Sözünü ettiğimiz gerçekten kaynaklanan ikinci çıkarım ise, normların değişkenliğidir. Normlar, toplumun farklı kesimlerinde bile farklı olabilir. Dolayısıyla sadece açık giyim tahrik unsuru olmak zorunda değildir; pek tabii, kapalı giyim de tahrik unsuru olabilir. İki durumda da suçlu taraf giyim tercihinde bulunan değil, o tercihe saygı duymayandır.
Bu konuda bir diğer nokta da, karşıt cinsiyetin bu durumdan duyduğu "rahatsızlık"tır. Son olarak buna da değinelim. Şunu belirtmeliyiz ki, birilerinin "kıyafet seçiminden rahatsızlık" duymak, toplum adına bir sorun yaratamamalıdır. Zira toplumsal bütünlük, her insanın diğer insanları mutlu etmek zorunluluğu üzerine kurulmaz. Bazı hareketlerimiz, bazı diğer insanları rahatsız edebilir. Örneğin birilerinin belli bir siyasi görüşü savunuyor olması bizi müthiş rahatsız edebilir; ancak bu rahatsızlığımız, o görüşün ortadan kaldırılması gerektiği anlamına gelmez. Elbette, rahatsız olan kişinin "rahatsız olma" hakkını da elinden almaz. Rahatsızlık kaynağı olan insanların insani haklarına müdahale edilmediği müddetçe, sadece "rahatsız olma" düzeyinde kalmalıdır. Zira bireylerin "rahatsız olma" hakları vardır; ancak bu hak, rahatsızlık duydukları konunun cezalandırılması veya engellenmesi gerektiğini garanti etmez. Eğer bu tür durumlar şaibeliyse ve karar verilemiyorsa, konu mahkemelerde görüşülür ve karara bağlanır. Fakat söz konusu kıyafet serbestliği ise, bize göre sonuç oldukça açıktır. Vizyonu geniş bir insan, hangi tür rahatsızlık konularını mahkemeye taşıyıp, hangilerini taşımaması gerektiğini zaten bilecektir. Bu nedenle çoğu insan, hangi cinsiyetten olursa olsun vücudun herhangi bir kısmını açıkta bırakan kıyafetleri ciddi bir mesele haline getirmez. Ayıplar, tersler, yanlış bulur; ancak yargı ve ceza peşinde koşturmaz. Unutmamak gerekir ki her ceza yazılı ve yasal olmak zorunda değildir; toplumsal ayıplama da bir çeşit "ceza" türüdür. İlla rahatsız oluyorsanız, bunu karşı tarafın haklarını ihlal etmeyecek şekilde kendi içinizde gösterebilirsiniz. Ancak onlara müdahale etmek, fiziksel bir saldırıda bulunmak, kıyafetleri nedeniyle sözlü ya da fiziksel olarak taciz etmek suçtur.
İnsan kültürü sürekli bir evrim halindedir. Antik atalarımız, çıplaklıklarından utanmayan toplumlar inşa ettiler. Kıyafetler onlar için "bir yerlerini örtmek" değil, "soğuktan ve dış dünyanın fiziksel zorluklarından korunmak" anlamına geliyordu. Sonradan kültür yavaş bir şekilde "cinsel organları gizlemeye" yönelik bir algıyı evrimleştirdi. Şahsi inançların doktrinleri bu konuda büyük rol oynadı. Ancak şimdi, tersine doğru bir gidiş söz konusu... İnsanlık, tekrardan çıplaklığın doğallığını savunmaya başladılar, toplum ve kültürler o yöne doğru değişiyor. Doğal olan her şey sağlıklı ve normal olmak zorunda değildir; bunu biliyoruz (aksi yöndeki iddiaya "doğallık safsatası" adlı bir mantık hatası deniyor). Fakat kültürler, kuklalar gibi yönetilmiyorlar. İnsanlar kültürel ve ahlaki algıları, bireysel ve toplumsal fikirlerin etkileşimi ve çatışımı altında sürekli evrimleşiyor. Doğal olan işte bu. Binlerce yıldır sürekli olan da bu. Bunun sonuçları da, bu gidişatın doğal bir sonucu.
Uzun lafın kısası, söylemek istediğimiz şu: elbette toplumsal bütünlük ve sürerlilik için iki tarafın da çaba göstermesi faydalıdır, buna bir sözümüz yok. Ancak taraflardan sadece bir tanesi bu çabayı gösterme zorunluluğu ve yükümlüğü altındadır (ve anlamayanlar için o taraf, tahrik olan taraftır; hangi taraf tahrik oluyorsa olsun - genelde erkekler olsa da). Tahrik olmak ayıp ya da yanlış bir şey değil. Biyolojik bir gerçek, sıradan bir tepki. Ancak bunu sorun haline getirmek, tahrik kaynaklarına fiziksel veya psikolojik baskı uygulamaya kalkmak kabul edilebilir değildir. Yukarıda verdiğimiz dükkan-para örneği bunun harika bir örneğidir. Dükkan sahibi dikktali olsa iyi olur; ancak diğer insanların paradan uzak durması ve çalmaması bir zorunluluk, bir yükümlülüktür. Hiçbir medeni kanunda "Efendim sen neden parayı açıkta bıraktın, çaldırmak mı istiyorsun, suçlusun." demeye yer yoktur. Bu belki denir, şahıs mahkeme tarafından azarlanır, vs. Ancak "Sen hırsızı tahrik etmişsin, suçlu olan taraf sensin." denemez (hoş, bu tür bir şey bugünlerde yaşansa çok şaşırtmazdı ama ülke bazında değil de, modern dünya bazında değerlendirelim). Tahrik unsuru ortada olsa bile, tahrike gelmemek birincil sorumluluktur. Sonrasında tahrik kaynağı bu durumu ortadan kaldırırsa ne ala; ancak kaldırmakla yükümlü değildir (ki buradaki tahrik, bir maç öncesinde taraftarların birbirine laf atması gibi bir tahrik de değildir; bireysel haklardan doğan bir tercihten kaynaklı tahriktir; her tahrik aynı kefede değerlendirilmemelidir).
Unutmayın: sizin yaptığınız birçok diğer davranış da bazı diğerlerine rahatsızlık veriyor olabilir. Örneğin etek boyundan rahatsızlık duyuyor olmanız, çok sayıda insana rahatsızlık verici bir düşünce tarzı olarak gelebilir. Onları, sizinle kavga etmeye tahrik ediyor bile olabilirsiniz! Ancak bu, o görüşü savunmanıza engel değildir. Yeter ki, karşı tarafın haklarına müdahale etmeyin. Bu tür çatışmaların çözümü, her zaman o rahatsızlık kaynağını ortadan kaldırmak değil, gerektiği yerde rahatsızlık unsurunu kabullenmek ve aşmaktır. Modern dünyanın hızla ilerleyen, gelişen, evrimleşen şartlarında buna ayak uydurmak zorundayız. Ya da tarihin tozlu sayfalarına gömülmeyi de tercih edebilirsiniz.
Aydınlık kalın.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 10
- 4
- 3
- 3
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 20:19:36 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/3408
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.