Bir Dişi İçin Ölümüne Kavga: İki Mürekkepbalığının Derya Akkaynak Tarafından İzmir'de İlk Defa Yakalanan Amansız Dövüşü!
Doğa, Instagram sayfamızda bolca (belki biraz fazla) yer verdiğimiz gibi, amansız mücadelelerle dolu. Ancak bu kavga, yine sık sık yer verdiğimiz mürekkepbalıkları (daha doğrusu Türkçede kimi zaman "sepya" olarak bilinen, İngilizcede "cuttlefish" olarak isimlendirilen) yumuşak ve sevimli ahtapotumsu canlılar arasında yaşandığında daha da ilginç oluyor.
Hele ki o anlar, geliştirdiği yapay zeka algoritması hakkında daha önceden sizlere bilgi verdiğimiz Türk dalgıç ve bilim insanı Derya Akkaynak ve ekip arkadaşları tarafından, insanlık tarihinde ilk defa kameraya yakalandıysa...
Olayların Gelişimi
Mart 2011’de Dr. Roger Hanlon, Dr. Derya Akkaynak ve Akkaynak ile sinirbilim alanında doktora yapan Justine J. Allen, üç hafta sürecek su altı arazi çalışması için Akkaynak'nın memleketi olan Urla’ya gelmişlerdi. Dr. Akkaynak, olayların gelişimini Evrim Ağacı'na şöyle anlatıyor:
Benim doktora hocalarımdan birisi, kafadanbacaklıların davranışları konusunda dünyadaki en önemli uzmanlarından Dr. Roger Hanlon idi. Pek çok kişi gene Roger hoca tarafından çekilmiş "dinamik kamuflaj" yeteneğini sergileyen ünlü ahtapot videosunu görmüş olabilir.
2011'deki araştırmanın amacı, dalış yapıp, bulabildikleri kadar kafadanbacaklıyı bulup, onları araştırmacıların varlığına alıştıktan sonra vücutlarındaki renkleri, spektrometre denen ve bir yüzeyden yansıyan ışığın dalgaboylarını hassas bir şekilde ölçen aletle ölçmek ve o renkleri, hayvanların hemen etrafındaki kum, yosun, kaya gibi cisimlerin renkleriyle karşılaştırıp, "Kafadanbacaklılar kamuflaj için derilerinin rengini değiştirdiklerinde, etraflarındaki renklere birebir uyuyorlar mı, yoksa bizim (ve başka hayvanların) gözlerimizi mi kandırıyorlar?" sorusuna yanıt aramaktı.
Bu araştırmaların yılın hangi zamanında yapılacağının nasıl belirlendiğini sorduğumuzda Akkaynak, arazi çalışmasını Mart-Nisan gibi yapmalarının sebebinin, bu hayvanların üreme mevsimi olması ve yumurtalarını bırakmak için sığ sulara gelmeleri olduğunu söyledi. Şöyle anlatıyor:
Gerçekten de her dalışta, fazla aramadan pek çok hayvana denk geldik. Üç hafta süren ve günde 3 (soğuk) dalış yaptığımız, çok yoğun bir sezondu. En son haftanın, en son gününün, en son dalışında Roger hoca, bize “Ben bu dalışı yapmayacağım, siz ikiniz gidin.” dedi ve bir bira açıp kıyıda oturdu. Justine’le ben de "Artık son mürekkep balığını bulup, renklerini ölçsek de artık ekipmanı toplasak, daha veriler girilecek, çok işimiz var!" diye, bir an önce bitiririz düşüncesiyle dalışa başladık.
Bir mürekkep balığını bulduk, kendimizi ona alıştırdık, sonra da geçen 3 hafta boyunca yaptığımız gibi, yavaştan spektrometrealetinin fiber kablosunu uzatıp derisinin renklerini ölçmeye başladık. Bu, aslında karmaşık bir işlem. Bizdeki model spektrometre aletini su altında çalıştırmak için iki kişi gerekiyor.
Tüm Reklamları Kapat
İşte olanlar o anlarda oldu.
Gözlem
2 Mayıs 2011'de Canon EOS 1Ds Mark II dijital kameralarıyla dalış yapan ekip, dişi bir sepyayı (Sepia officinalis) görüntülemekte ve ölçüm yapmaya çalışmaktaydı. Aşağıdaki videodan izleyip, dişinin vücudunda görebileceğiniz yaralar, daha önceden tür içi şiddete (İng: "intraspecific aggression") maruz kaldığını gösteriyordu. Bu tür şiddet, bir türün bireylerinin çiftleşme sırasında birbirine uyguladığı fiziksel baskıya verilen bir isimdir.
O sırada, hemen arkasında erkek bir sepya belirdi. Önce yakınlardaki bir alg yığınına konuşlanan erkek, 6 dakika kadar hareketsiz bir şekilde, kamufle olmuş halde bekledi. Dişi, erkekten uzak durmaya çalışsa da, nihayet erkek olduğu yerden fırladı ve kafa-kafaya pozisyonda dişiyle çiftleşmeye başladı.
Hiçbir kur evresinden geçmeyen bu çiftleşme, yaklaşık 4 dakika sürdü. Çiftleşme sonrasında erkek, dişiyi yaklaşık 3 dakika kadar takip etti, yanında yüzdü ve korudu.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Ne yazık ki videodan, sperm enjeksiyonu yapılıp yapılmadığına dair bir bulguya ulaşmak mümkün değil. Akkaynak, o anları şöyle anlatıyor:
Ben mühendislik öğrencisiyim, Justine de sinirbilimci. İkimiz de mürekkep balıkları nasıl çiftleşir, bilmiyoruz. Hiç görmemişiz. İlk önce birisi öbürünü yiyor sandık ve video ve fotoğraf çekmeye devam ettik. Eğer ne olduğunu bilseydik, öbür taraflarına geçip çekim yapardık; çünkü erkek mürekkep balığı, sperm paketini dişiye sağdan 4. koluyla geçiriyormuş. Biz sol tarafındaydık.
Ancak söz konusu koruma davranışı, bize bazı ipuçları veriyor. Erkeklerde bu "çiftleşme sonrası koruma" davranışı, bir üreme stratejisi olarak evrimleşmiştir. Birçok türün erkeği, çiftleşme sonrasında dişileri kollar ve diğer erkeklerin yanaşmasına engel olur. Çünkü birçok türün erkeğinde, dişinin üreme kanalındaki spermleri çıkarıp, kendi spermlerini enjekte etmesini sağlayan adaptasyonlar bulunur. Bu nedenle kendi spermlerine yeterli süreyi tanımak amacıyla dişiyi kollayan erkekler, evrimsel süreçte seçilmiş ve bu davranış cinsel seçilim yoluyla evrimleşerek pekiştirilmiştir. Kimi türde ise erkekler, kendi spermlerinin dişiler tarafından üremede kullanıldığından emin olmak ister. Akkaynak şöyle anlatıyor:
Burada bilmeniz gereken şey şu: Yumurtanın döllenmesini mürekkep balıklarının (ve diğer kafadanbacaklıların) dişisi yapıyor. Yani bir dişi birden fazla erkekle çiftleşip, sonra canı istediğinin spermini kullanıp, yumurtalarını güvenli bir yere iliştiriyor. Sonradan gelen erkek de ilk erkeğin spermini yok edebiliyor. İlk çiftleştiği erkeğin dişinin peşini bırakmaması bu yüzden – yumurtalar döllenip bir yere iliştirilene kadar dişiyle kalıp kendi soyunun devam edeceğinden emin olmak istiyor.
İşte bu sırada, olan oldu ve ilk erkek ile hemen hemen aynı boyutlarda olan bir diğer erkek belirdi. Bu, dişiyle ilk çiftleşen erkek için bir uyarı sinyaliydi ve iki erkek arasında amansız bir mücadele başladı.
İkinci erkeğin araya girmesi, spermlerin henüz kullanılmamış olmasından. İşgalci, eğer kendini dişiye daha güçlü gösterebilirse (sepyalarda bulunan zebra desenin kontrastı güçlülük işaretidir), dişi onun spermini kullanabilir.
Sepyaların savunma stratejilerinden birisi, diğer bireylerin görüşünü zorlaştırıp dikkatini dağıtan mürekkep fışkırtma davranışıdır (ki onlara "mürekkepbalığı" denme nedeni de budur). İkili arasında fışkırtılan mürekkepler sonrası, ilk erkek alandan kısa bir süreliğine uzaklaştı ve işgalci erkek, dişiye refakat etmeye başladı.
Ancak ilk erkek, kolay lokma değildi. Kısa bir süre içinde geri döndü ve işgalciye meydan okudu. Bu sırada işgalci sepya, kollarından birisini (4. kolunu) ilk erkeğe doğru uzatarak onu engellemeye çalıştı. İlk erkek de aynı şekilde karşılık vererek, rekabeti sürdürdü. Dişiyi kendisine saklamaya çalışan işgalci, ara ara dönerek, işgalciyi uzaklaştırmaya çalışan ilk erkeği kovalamaya ve uzak tutmaya çabaladı.
Bu kol uzatma sahnesi benim için tek kelimeyle muhteşemdi. Adeta “Haydi canım kardeşim, çekil git!” demek gibi!
Sepyaların savunma için kullandığı stratejilerden bir diğeri de vücut renklerini, özellikle de yüzünü ve bir zebraya benzeyen çizgilerini koyulaştırmaktır. Bu sayede tehdit unsurlarının gözünü korkutmaya ve onlarla fiziksel rekabete girmeden uzaklaştırmaya çalışırlar. İşgalci sepya da bunu yaparak, bir uyarıda daha bulundu.
Ancak işgalcinin, araştırmacıların "zorla çiftleşme davranışına benziyordu" olarak tanımladıkları bir şekilde, dişiyi çiftleşmeye zorlaması sonrasında ilk erkek işgalciyi ısırdı, işgalci de ilk erkeği ısırdı. Böylece iki erkek ve dişi, kısa bir süreliğine birbirine bağlanmış oldu. Sepyaların ısırıkları, özellikle de türdaşları için oldukça tehlikeli olabilmektedir. Dalgıçlar arasında bulunan, Brown Üniversitesi'nden Justine Allen şöyle diyor:
Birçok yumuşakçanın aksine, sepyaların dış zırhı yoktur. Bu nedenle vücutları oldukça hassastır. Buna bağlı olarak da genellikle ürkütücü deri gösterileri ile birbirlerini korkutmaya çalışırlar. Ancak bu durumda işler fiziksel vahşete dönüştü.
Dişi, fırsattan istifade ederek oradan uzaklaştığı anda, ilk erkek 3 defa kendi etrafında hızla dönerek işgalcinin tuttuğu uzvunu 9 saniye boyunca döndürdü. İşgalci bundan kurtulduğu anda, ilk erkek onu birkaç metre boyunca kovaladı.
Bu amansız dövüş sonucunda ilk erkek nihayet üstün gelmeyi başardı ve işgalciyi kovdu. Böylece iki eş, tekrardan birbirine kavuşmuş oldu.
Gözlemin Önemi
Kimi okuyucuya bunların bu kadar detaylı anlatılması tuhaf gelebilir; ancak doğaya dair bilimsel düzeyde bildiğimiz her ne varsa, bu tarz detaylı gözlem ve incelemelerin ürünü olduğu hatırlanmalı. Birçokları, tüm hayvanların tüm davranışlarının artık çoktan birileri tarafından araştırılıp keşfedildiğini düşünüyor olabilir; fakat vaziyet böyle değil. Doğaya dair bilmediğimiz daha çok fazla şey var ve eskinin natüralistleri, şimdininse doğa bilimcileri gözlemleri ve dikkatli analizleri sayesinde bizlere yaban hayatın gizemlerini sunmaya devam ediyorlar.
Örneğin bu gözlemin tamamı ve tüm detayları, American Naturalist dergisinde yayımlandı. Araştırmada yer almayan yumuşakça uzmanı Jean Boal şöyle diyor:
Bu çalışmanın önemi, kavganın laboratuvar şartlarında yaşanmamış olmasıdır. Laboratuvarda birçok şey öğrenebilirsiniz; ancak öğrendiklerinizin ne kadarının laboratuvar şartlarından kaynaklandığını bilemezsiniz. Tabii ta ki saha çalışmalarıyla bulgularınızı destekleyene kadar...
Tabii tüm bunlarda insan faktörünü de hesaba katılmalı. Böylesine yeni bir gözlem ilk defa yapılırken ne kadar çok şeyin yanlış gidebileceğini hayal edebilirsiniz. Akkaynak, o anları Evrim Ağacı'na şöyle anlatıyor:
Bizim elimizde (bir ayakkabı kutusu büyüklüğünde olan) spektrometre, içinde renk kalibrasyon plakaları olan büyükçe bir file, bir DSLR kamera ve bir FlipCam var (GoPro’lar çıkmadan önceki küçük kamera). FlipCam sürekli “düşük pil” uyarısı veriyor, DSLR içindeki kart da 5000 fotoğraflık kapasitesinin 4990 civarını doldurmuş halde; dolayısıyla bu anlar gözümüzün önünde yaşanırken, az sonra çekilen fotoğraflara yer kalmayacağını gösteriyor. Biz, ilginç bir şeye tanıklık ettiğimizin farkındayız ve heyecanlıyız; ama aynı zamanda stres içindeyiz.
Tüm Reklamları KapatSonuçta kameranın pili de bitmedi, fotoğraf makinesinin kartında da her şeye yer kaldı. Ama biz, planlanandan çok uzun bir dalış yaptığımız için Roger hoca meraklanmış, ekipmanını giymiş, suya girmiş. O bizi bulduğunda ortalık mürekkep bulutu, göz gözü görmüyor.
Şunu söylemeliyim ki, bu 3 haftalık arazi çalışmasında hemen hemen her gün Roger Hoca’dan azar işittik. "Hayvanlara çok hızlı yaklaşıyorsunuz, korkutuyorsunuz, öyle olursa derilerindeki renkler kamuflaj renkleri olmaz, uyarı renkleri olur, çalışmayı berbat edeceksiniz!" diye. Roger Hoca suya girip bizi mürekkep bulutunun içinde bulunca "Gene mi hayvanların korkuttunuz?!" ifadesini takınıyor. Su altında bir şey söyleyemiyor ama, yaşadığı hayal kırıklığını hissediyoruz.
Sonra hep beraber sudan çıktık. Justine’le ben regülatörlerimizi ağzımızdan atıp bağırmaya başladık. Roger Hoca önce anlamadı ne olduğunu. FlipCam’den ve kameradan çektiklerimizi gösterdik. Paha biçilemeyen bir an, hepimiz için... Ama Roger Hocanın, epey şaşkın (ve belki de üzgün) olarak şu sözlerini asla unutamayacağım:
'Ben 30 senedir bu olayı doğada görüntülemeye çalışıyordum. Siz ikinize denk geldiğine inanamıyorum...'
Günümüzde kameralar inanılmaz yaygınlaşmış olsa da, insanlar birçok durumda bilime katkı sağlayabileceklerinin farkında değiller. Kimilerinin ömrünü adadığı sahneler, sizin su geçirmez telefonunuz ile çektiğiniz bir su altı videosuna rastgele yakalanabilir. Bu nedenle size tavsiyemiz, yaban hayat ile ilgili sıra dışı olduğunu düşündüğünüz bir durumla karşılaştığınızda mutlaka kameraya kaydedin. Kim bilir, belki de daha önce hiç gözlenmemiş bir olguyu yakalarsınız!
Ancak bunu demişken uyarmakta fayda var: Aşina olmadığınız yaban hayat ile yüzleşmek ölümcül sonuçlar doğurabilir veya yaralanmaya sebep olabilir. Bu nedenle kesinlikle kayıt amacıyla yaban hayata müdahale etmeyin veya aşina olmadığınız türlere güvenli mesafelerin ötesinde yanaşmayın.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 11
- 8
- 3
- 3
- 2
- 2
- 2
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- M. Bates. Cuttlefish Fight Viciously In First Video Shot In The Wild. (5 Mayıs 2017). Alındığı Tarih: 17 Mayıs 2020. Alındığı Yer: National Geographic | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:30:53 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8733
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.