Bireylerin fizik evrene anlam yükleme gibi en temel ihtiyaçları, -sorgulanamaz- biçimde temel bir ihtiyaç - gerekliliktir.
Bu yüzden birey düşünce - varoluş yorumu açısından -yargılanamaz-, -eleştirilemez-, -bunun üzerinden tutum geliştirilemez-, -sosyal kanunlarla hüküm yürütülemez-. Öznel bireysel ve sorgulanamazdır.
Birey bazındaki bu özgürlük, bireyin kendi gibi olmayan düşünce yapılarına karşı da göstermesi gereken bir serbestiyet durumudur. Kişi kendi gibi olan ile kendi gibi olmayanı aynı - denk -eşit ele almak durumundadır. Kendi gibi olanı üstün, kendi gibi olmayanı aşağı-eksik-sorunlu görmek bir denge ihlali aslında. Bizim kendi bakış açımızı en doğru, ineğe tapanları çok çok yanlış görmemiz de bu bakış açısındaki denge yitiminin belirgin örneklerinden.
Toplumsal anlamda da aynı işleyiş - değerlendirme geçerli olmalıdır sosyal hukuk devletlerinde. Belli kitlelerce kabul görmüş varlık yorumları, görece daha az bilinen yorumlara sahip kitlelere farklı tutum belirlememeli.
Diğer yandan bir varlık yorumuna sahip olmama, ya da sadece bir varlık yorumuna karşı olma (tasarımcı yoktur), belki de hepsini kabul etme gibi standart dışı bakış açılarının da aynı şekilde sorgulanamazlığı korunmalı. Tabii ki kişilerin üstte geçen eşitlik ilkeleri bakış açılarını korumalarını öngörerek bunu ifade edebiliyoruz.
Henüz menfaat temelli olmayan, sosyal hak ve özgürlüklerin yazıldığı gibi uygulandığı bir sistem oluşturamadığımız için bunlar teoride kalmakta malesef. Devletlerin bireysel yaşama müdahelesi sadece düşünce ile bile sınırlı değil henüz. Düşünce üretmenin suç olabildiği bir yapıda yukarıda bahsedilenler tamamen ütopya haline gelir. Halk, gücün kendinde olduğunu gerçketen anlayana kadar (ezilmenin belli bir kritik noktasına gelince) bu normal karşılanır.