İşleyen Demir Meselesi!
İşleyen demir zeka, demirin işleyişi akıl ( pratik ve sınama) olmak üzere, ilki potansiyeli ikincisi ise realiteyi ifade eder. Bu dünyanın harcadığı zeki insan sayısını hayal bile edemeyiz. Sorunuzda sıraladıklarınız kuyudan çıkabilenler ve ya keşfedilip çıkarılabilenlerden ibaret.
Ne yazık ki bizler tür olarak zekayı ve aklı birlikte ve efektif olarak kullanmaya başladığımız günden beri, ki yerleşik yaşama geçiştir, boynumuza ve “kaderimize” bir pranga olarak vurduğumuz sınıfları da ve vesilesi ile sömürüyü de keşfettik.
İşte o gün bu gündür bize bu keşfi yaptıran ikilinin bir daha asla bir araya gelmemesi ya da daha doğru bir ifade ile tekelimizde kalması için hiçbir şeyi yapmaktan geri durmadık. Her düşüneni yaktık, astık, kestik, boğduk. (Biz değil egemenler)
Modern çağımızda da her ne kadar bu denli aleni ve vahşi bir yol ve yöntem izlemesek de, eğitim adı altında, bizden veya bize hizmete amada olmayana yönelik aynı acımasız tavrı çok daha sinsice sürdürdük ve sürdürmeye de devam ediyoruz. (Biz değil egemenler)
Her çocuğu, mensubu ya da hizmetine amade olabileceği sınıfa göre (Üreten emek veya asalak sömürücü sınıf olarak) tasnif edip bize yarayacak olan her cevheri, bulunduğu kuyunun dibinden çıkarırken büyük çoğunluğunu (ki çoğu yoksul, emekçi halk çocuğudur), cevher olarak bulunduğu kuyunun dibinden çıkarıp ışımasına vesile olacağımıza, eğitim adı altında dibinde cevher olan o kuyuyu taş ile doldurmanın derdine düştük. (Biz değil egemenler, güncel adları da burjuvazi, önceki adları ise feodal beyi, engizisyon, bir önceki adları ise köle sahibi efendi olanlar)
İşte bugün içine sığamadığımız dairenin darlığının nedeni bu: İradi olarak egemen tarafından her tür alanımızın daraltılması (Siyasi, sosyal, felsefi, bilimsel, ahlaksal ve özellikle ekonomik).
Aşılabilir mi, elbette. Bunu aşmanın mücadelesini o ilk ayrışmadan beri verenler var ve fakat ne yazık ki bir bedeli var. Bu bazen yediğimiz en leziz acılı Adana’yı yerken bile ödeyeceğimiz terleme bedelinden başlar Nesimi’ye kadar varır.
“Heyhat” türümüzün hiçbir mensubu, hiçbir devirde ve hiçbir şekilde, hiçbir mızrağı çuvala sığdırmayı başaramamıştır. Her şey ileriye akar. Bunu bize evrim, doğanın diyalektiği ile evrenimizin devinimi, kanıtları ile söyler. Bu güne kadar toplamda ( biraz geri çekilip, türümüzün tarihsel seyrine uzaktan baktığımızda, görünen genel eğrinin yönü itibarı ile) ve türümüzün kolektif yararı lehine hep yükselen eğri sabitini çürüten hiçbir argüman ileri sürülememiştir.
Mesele teslim olmamakta. Israrla araştırmaya, hayır diyebilme erdemini ve cesaretini göstermeye, öğrenmeye, gelişmeye ve geliştirmeye, acaba demeye ( bilimsel kuşkuculuk anlamında) bir kar makinesi gibi gerektiğinde tıkanan yolları da açmaya talip olarak: Mücadeleye devam…
İşte o zaman bilecek ve göreceğiz ki; devinen bir evrende, evrimleşemeye devam eden homo sapiens için hiçbir konuda sınır konamaz. Bir ayrık otu yahut kaplumbağa için de geçerli olmak üzere tevazusu ile . Sevgiyle…
Kaynaklar
-
Sinan Canan. (2022). İfa (İnsanın Fabrika Ayarları 1,2,3). Yayınevi: Tuti Kitap. sf: 552.
-
Friedrich Engels. (2016). Doğanın Diyalektiği. Yayınevi: Yason Yayınları. sf: 356.
-
Server Tanilli. (1984). Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası (4 Cilt). Yayınevi: Say Yayınları. sf: 2569.