Güzel bir soru, Ardil. Şimdi evrimsel süreçte geriye giderek adım adım bakalım, kan nasıl günümüzdeki haline geldi.🩸
İlk başta basit tek hücreliler vardı. İhtiyacı olan maddeleri direkt ortamdan alabiliyorlardı. Zaman içinde koloniler oluştu, dokulaşma başladı. Bu koloni oluşumu hücreler arasında görev dağılımına sebep oldu. Bazı hücreler dış ortamla temas ederken, bazıları iç tarafta bulunuyor; yeteri kadar madde alamıyordu. Bunun önüne sıvı bir sistem ile geçildi. Hücreler asına sıvı bir sistem koymak, madde dağılımını kolaylaştırdı.
Daha ileri gittiğimizde artık bu sıvıda fazla atık madde birikmesini engellemek için sürekli hareket halinde olması gerekmekteydi. Bunu gerçekleştiren yapılar, ilkel kalp benzeri hücreler (sıvının hareketi için) ve sıvının dolaşacağı damarlar oluşmaya başladı. Örneğin böcek, yumuşakça ve eklembacaklılarda bulunan açık dolaşım (hemolenf) sistemi. Sıvı kaynaklı, dolaşımı sağlayan bu yapı işlev bakımından artık kana benzer. Fakat önemli bir kusuru vardı, oksijen gibi önemli gazların taşınımı çok kısıtlıydı.🐜🐞
Zamanla kütlelerin büyümesi, akciğer, solungaç gibi yapılar oluşması karmaşık bir dolaşım sistemini beraberinde getirdi. Bu büyük kütle, her hücreye yeterli madde taşımak ve bu hücreleri korumak için dolaşıma farklı elemanlar ekledi. Bunlar belkide en önemlisi, gaz taşınım kapasitesini arttıran hemoglobindi.
Aslında baktığımızda madde taşınımı hep sıvı temelliydi. Gazların, iyonların ve diğer maddelerin sıvı içinde taşınımı kolaydı. Ayrıca sıvı sistem çözünürlük ilkesinden dolayı belirli bir yerde kümeleşmeyi azaltıyordu.
Böylelikle tek hücrelilerden başlayan medde taşınımı, günümüzde karmaşık ve etkileyici bir sisteme dönüştü.