Eğer ki Tanrı modelini "her şeye hakim, her şeyi ayarlayan, her şeyi bilen" gibi mutlak güçlü bir model olarak alırsak bu durum çelişkiye sebep olur. Bu durumda her şey Tanrı'nın kuklası olacağı için inanıp inanmama durumunu da Tanrı ayarlar, sonsuza kadar yakma kısmını da Tanrı ayarlar. Suçu insanda arasa da aslında Tanrı'nın kendi kendine insanlarla oynadığını görürsünüz. Bu durumda verilebilecek tek cevap "Paşa gönlü öyle istiyor." olur.
Kukla sorununu kısmen çözmek için "her şeyi ayarlayan" kısmını çıkarıp insanın eylemlerini Tanrı'nın iradesinden bağımsız olarak alabilirsiniz. Ancak bu sefer de "kuklası olmayanı cezalandıran", kendi yönetim biçimini halka zorla dayatan, baskıcı, insana daha yakın bir model elde ettiniz. Cevap yine aynı kaldı.
"Tanrı", huzur görmeniz için başka bir inanca inanmamanızı ve sadece ona inanmanızı söylese de aynısını söyleyen birçok inanç varken, bütün inançları gözden geçirip karara varmanız imkansızken, bütün inançları gözden geçirseniz dahi doğru inancı seçtiğinizi kesin olarak bilmenin bir yolu yokken; insanların etkileşime girdiği inançlar büyük çoğunlukla çevresi, okudukları, gördükleri, yaşadıkları ile sınırlıyken tam da şansınıza doğru inancın doğru yorumunun ayağınıza kadar geldiğini, onu seçerseniz kurtulacağınızı ancak ayağınıza kadar gelen bu istekleri yapmazsanız cezalandırılacağınızı düşünmek biraz fazla iyimser bir yaklaşım olur.
Çoğu kişi küçüklükten bu yana belli bir inancın perspektifi ile büyütülüyor. Bu yüzden gördüğünüz her şeyi kendi inancınıza bir delil olarak yorumlamaya meyilli oluyorsunuz. Kafanızı küçükken size ezberletilen "delil"lerden kaldırıp kendi inancınıza dış bir gözden bakabildiğinizde veya farklı bakış açılarını, farklı olasılıkları, farklı inançları ve farklı pozisyonları hakkını vererek sorguladığınızda size ezberletilen "delillerin" sandığınız kadar güçlü olmadığını ve ağırlıklı olarak tek bir çıkarıma götürmediğini, eş açıklama gücüne sahip birçok açıklama olduğunu fark ediyorsunuz. Tam olarak bu yüzden çocukken kafasına inanmak için "milyonlarca bahane" işlenmiş kişiler, farklı bakış açılarını "inanmamak için bahane" olarak nitelendirebiliyor. Sırf bir bakış açısına ağırlık verdiğiniz için hidayete erdiğinizi, uyulması gereken Tanrısal mesajların açık ve seçik bir şekilde bildirilmiş olduğunu düşünmemeniz gerek.
Sorunlar burada bitmiyor. Kuralların oldukça açık ve seçik olduğunu düşünenler konu başka açıklamalara gelince son derece muğlak olabiliyor. Özellikle "sonsuz merhametli" gibi sıfatları olan bir Tanrı modeli söz konusu olduğunda sürekli "Sen onun merhametini anlayamazsın, belki de seni sonsuza kadar yakarak merhamet ediyor." gibi savunmalar görüyoruz. Tanrı'nın sıfatları nasıl bir Tanrı'ya inandığınızı netleştirmek içindir. Davranış ile sıfatlar arasındaki uyumsuzluğu bu yöntemle çözmeye çalışacaksak yani en nihayetinde kullanılan sıfatlar sezgilerimizle ters düşecek ve ek açıklamalara gerek duyacaksa bu sıfatları saymanın hiçbir anlamı yoktur. Kendi inandığınız Tanrı modeli dışındaki başka Tanrı modellerinde böyle bir durum ile karşılaşsaydınız inanmadığınız inançları da "sadece inancınızı kurtarmak için kullandığınız özel açıklamalarla" savunacak ve onlara inanmayı seçecek miydiniz? Yoksa bunları kullanarak "sizi ikna edemeyecek bu inançların başarısız, etkisiz, saçma, bozulmuş veya yanlış olduğunu" mu düşünürdünüz?
Buradan şuna geliyoruz. Ya bütün bunları bırakıp "Durumlar böyleyken neden ben şu an konuştuğumuz bu modeli özel olarak seçip inanayım ki?" deyip dini inanç tutumunuzu, dini inancınızı içinize sinen bir şekilde değiştirecek veya yorumlayacaksınız ya da çevrenizden gelene teslim olacaksınız.
Onlar: "Hayır! Biz, atalarımızdan gördüğümüz şeylere uyarız." derler. Ya ataları akıllarını kullanmayan ve doğru yolu bulamamış kimselerse?
Bu tarzda bir eleştiriyi dini inançlardan sıklıkla duyarsınız ancak dini inançların kendisi de bundan muaf değil. Bir inancı seçmenizi sağlayan şey, atalarınız değilse bile, gerçekten hak yolu bulmanız değildir. Bir inancı seçmenizi sağlayan ana etkenler çevresel ve siyasi etkenlerdir.
Dini çerçevenin biraz dışından bakarsak, ikna edemediğiniz kişileri akıl almaz işkenceler ile tehdit etmek; o kişileri inandıramamanın, yönetememenin veya o kişilere söz geçirememenin yarattığı acizlik duygusunun dışavurumu gibi duruyor. Başka inançlara ikna olmamanız Tanrı için sorun değil, hatta başka inançlara ikna olmamanızı bekliyor. Ancak konu söylediklerinin sizi ikna etmemesi olduğunda size sayısız işkence yapmak istiyor.
Bu, aslında insanların da gerçek hayatta yaşayabildiği bir durum. Kendi inançları yeterince güçlü değilken aynı durum kendi başlarına geldiğinde mağdur olan inançlılar; bu durumu kendi inançlarına meşru bir zemin sağlamak için kullanırken "bütün gücün sırf bir şekilde inandığı için kendi taraflarında olduklarını düşündüklerinde" ise işkence görmenizi meşru görüyor. Belki de psikolojik desteğe ihtiyacı olan sadece insanlar değildir, Tanrı'nın bile bir psikoloğa ihtiyacı olabilir.
Teslim olduğunuz ve hayatınızı ona göre şekillendirdiğiniz Tanrı'nın katında ona inanmamanın bu kadar büyük bir suç olmasına Dünya'daki bazı suç ilişkilerinden bahane bulmaya çalışırken Tanrı isminin arkasında neleri meşru gördüğünüzün gerçek hayattaki bazı ciddi meselelerde sizin psikolojinizi ve tutumlarınızı etkilediğini unutmayın. Kimi durumda inanmayı seçtiğiniz Tanrı modeli sizi şekillendirir kimi durumda ise doğrudan gerçek hayattaki sizi temsil eder.