HAYIR!
Sınıfsal olarak bizim için her yer ve her çağ orta çağ da ondan...
Avcı ve toplayıcıydık. Ortaklaşa bir yaşamımız vardı. Adı da ilkel komünal düzen. Yaşam zordu fakat zorluk, dışımızdaki doğa nazarında yetersizliğimizden kaynaklanıyordu.
Bazen aç bazen toktuk. Fakat her yerde, her şeyde, hep beraber ve çoktuk…
Sonra bir gün hem ruhani hem de siyasi önderimiz bir kadın (Anaerkil yapımız gereği) tohumu keşfetti ve biz yerleşik yaşama geçtik.
İyi mi ettik kötümü ettik halen tartışma konusu…Artık avcı toplayıcı değildik. Başımızda çatımız, kıçımızda donumuz, yanı başımızda da buğdayımız ve dahi domuzlarımız vardı. Hayvanlarla beraber karşılıklı evcilleştik.
Hani su, hani yol, hani köprü derken iş bölümü adı altında ayrıştık. Üstüne bir de güvenlik kaygımız ne zaman ki tavan yapınca (çünkü artık kaybedecek bir şeylerimiz vardı) güvenliği bugün misali özgürlüğe tercih ettik ve kardeşlerimizce köleleştirildik, köleleştik.
Artık bir efendimiz vardı bizler ise kölesi.
Tahakküm kurulanın adı şimdiki devletin ta kendisi.
Dönemin adı köleci toplum, bizde bırakmayanından zerre kadar huzurun…
Fakat serde hürriyet var ya ve henüz hatırda olana dönüş özlemi. Bizi rahat bırakmadı, baş kaldırdık, direndik, yenildik ve tükendik. Bizi sağımlık ineğinden sayan ve “insan kendi sağımlık ineğini öldürür mü” diyerek uyanan efendimiz ile nihayet uzlaştık.
Adımız oldu köylü, efendimiz ise ağa. Ve yine ve yeni baştan “hemi sen ağa hemi ben ağa, bu ineği kim sağa” derken başladı yeni baştan amansız bir kavga…
Orta çağ verdik hep beraber bu isme, her ne kadar olsa da efendimizin adı derebeyi düzeni feodalite, pastanın çoğunu çoktan kapmıştı, cehaletin karanlık koridorlarında örümcek kafaların egemen olduğu kilise…
Cadı olduk çoğu zaman, şeytan girdi içimize ve bağışlasın diye bizi mührün sahipleri engizisyonda, seve seve kıydık birbirimize…
Endülüjans, anahtar, cennet neyimize…
Nihayet hatırladık bir gün geçmişi ve el verince cehaletin ta göbeğinden aydınlık elleri ile birileri Martin Luther adında.
Başladık yine ve yeniden öze dönüşün kavgasına.
“Şükür ki” Amerikalı bizcillerin sırtından geldi de biraz refah, kaynağı hırsızlık da olsa.
Biz sömürgecilik dedik fakat onlar keşif dedi adına.
Sonra dönmeye başlayınca mazlum halkların kanı pahasına Avrupa'da çarklar.
Biraz nefes alır gibi oldu bizim gibi çarıklılar.
Bir gün yeter deyip kapımızı çalınca tüccar ve deyince: üreten sizsiniz dağıtan biziz, ya yöneten kim? Bu işte bir tuhaflık var.
Hepimizi aldı derin bir efkar.
Ertesi gün kalkıştık Fransa'da hep birlikte dönebilmenin özlemi ile o en eskiye.
Gün bitmeden çark etti ortağımız ve devirdiğimiz kralların kendisi oturdu yerine.
Adımız oldu o gündür bu gündür işçi, ortağımızın ise patron. Ve bir tek modernlik eklendi yeni köleliğimize.
O gündür bu gündür sürüyor bu kavga ve sürecek. Ta ki “yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek…”
Şimdi nezaketle sorarım size: Her daim safımız, sınıfımız, yerimiz belli iken çağlar arası seyahat bizim neyimize…(gülücük)