UFKUMUZUN SINIRLARININ ÖTESİ!
SONSUZ kelimesi; en nadir kullanılması gereken fakat günlük yaşamda bile en sık kullandığımız kelimelerin başında geliyor ne yazık.
Gerek günlük yaşamda ve yaşamın olağan akışı içinde gerekse bilim alanında ve bir büyüklüğü, genişliği vb. tanımlamak için kullandığımız “SONSUZ” kelimesi her iki durumda da aslında aynı temele dayanıyor: Yerine göre “Ufkumuzun sınırlarının ötesi” veya “bilgimizin dışındaki her şey ve her yer”.
Her ne kadar birçok disiplinde sonsuzluk, ölçüsüz ve sınırsız olma durumu olarak ifade edilse de, ölçü ve sınır koyma işi bize özgü olduğundan, sonsuzluğun kendisi de biz merkezli bir tanımlama üzerinden; bizlerin bir noktadan sonra bir şeyi ölçememe veya sınırlarını belirleyememe durumunun tezahürü ya da daha içten bir ifade ile yetersizliği olarak kabul edilmelidir.
Evren için bugün ağırlıklı görüş olan sürekli genişleme eğilimi de bana göre sonsuz bir evren öngörüsü için yeterli değildir. Bunun iki nedeni vardır. İlki; bir başlangıcı olanın sonunun olacağı mantıksal zorunluluğu. İkincisi; Genişleyen bir evrende, gözlemlenebilir evrenimizin dahi her geçen süre içinde bizden ve artık gözlemlenemeyecek bir hızda uzaklaşmasına bağlı olarak bunu asla kanıtlama imkanına sahip olamayacağımız tespiti.
Olumlu olan şey; bilimde “asla ”ya asla yer olmaması. Olumsuz olan şey ise; maddi temelli sınırlarımızın (Canlılığın, dünyamızın, güneşimizin ve nicesinin ömrü itibarı ile) evreni anlamaya ve çözümlemeye yönelik hızımıza uyguladığı fren.
Geriye iki şey kalır: İlki, yukarıda da tanımlamaya çalışılan sonsuz kavramının “ufkumuzun sınırlarının ötesi” şeklinde ve en mütevazı ifadesi ile “ şimdilik bilmiyoruz” anlamına gelen tanımlamaya dayalı materyalist bakış, ikincisi ise sonsuzluğu birilerine zimmetleyip onun üzerinden tüm boşlukları doldurma ve kolaya kaçma idealist bakış.
Bu iki durumdan ilki bizlere, ETKİN olarak hayal kurma ve bu hayalleri gerçekleştirme imkanı sunan bir dinamo görevi görür ki buna bilim diyoruz. İkincisi ise EDİLGEN bir yaşam ve rıza…