Kültür ve gelenek, bireyin sosyal yaşamda varolabilmesi, etkileşim kurabilmesi için davranış zemini olarak hazırlanmış görünmez kurallar yasalar bütünüdür. Kişinin onam, değer, saygı gibi insani değerler içinde kabul görerek içinde bulunduğu komünün bireyi olması için dil gibi gerekli sosyal bir iletişim aracıdır. Kişi bu sayede sosyal yaşamda nasıl var olacağını, temel ihtiyaçlarına ulaşmada kullanacağı yöntemleri belirler.
Ancak yetişkinliğe kadar bu süreç sadece içinde bulunulan popülasyona ait olmayı sağlayan temel düzeyde bir noktaya kadar işe yarar. Kişinin kendini gerçekleştirmesi ile ilgili olan merak, ilgi, gelişme arzusu ile doğru orantılı olarak, komüne ait olmanın dışında KENDİNİ KEŞFETME sürecine geçiş söz konusu olur. Biz bunu üniversitede kendine göre bir bölüm seçmek olarak otomatik bir düzene bağlamış gibi görünsek de, kültür ve geleneğe ait yapı içindeki bir süreçten bahsettiğimiz için kendini keşfetme süreci genellikle çok geri planda kalmaktadır. Kişi kendisine toplum tarafından verilmiş ödevleri gerçekleştirme zorunluluklarına (mezun ol iş bul evlen çoğal öl) öyle kapılır ki, gerçek anlamda kendini bulma fırsatı bulamadan yaşamının sonuna gelir çoğu zaman. Tabii ki yaşamda kalmanın gereklerini gözardı etmemek gerekli, ancak onların altında kaybolmamak da bir gereklilik burada asıl olan.
İşte herkesin kendini arama keşfetme süreci, içinde bulunduğu şartlara göre değişir. 10lu 20 li hatta 70li yaşlarında da bu arayışını gerçekleştiren bireyler söz konusu olabilir.
Bir anneden doğmak değil, kişinin kendisini keşfederek birey olarak yeniden doğurması burada temel olan.
İşte kendisine yüklenmiş kültürel geleneksel kodları sorgulayabileceği, kötü yanlarını eleyip hayatından çıkarabileceği süreç tamamen kendini yeniden yapılandırma, kendini doğurma süreciyle, bilinç düzeyinin o kültürün geleneğin ona vermiş olduğu halinden çıkması ile mümkün olabilir. Yani sorunları üreten zihinlerle o sorunları çözemeyiz sevgili Einstein in düşüncesiyle bakarsak. :)