Hayatın bilimsel olarak olarak bir anlamı yoktur ve olamaz. Çünkü bilim anlam aramak için değildir. Bilim olgularla ilgilenir. Beklediğin anlamı bilimsel olarak tespit etmeyi umut etmek ışıkla ses aramak gibi olur.
İnsan aklı gibi, herhangi bir veri işleme mekanizması bu işi tamamen illüzyonlar yaratarak yapmak zorundadır. Doğru-yanlış fark etmeksizin ister duyulardan gelen, ister mantıkla bulunan, ister aradığın türden bir anlam... illaki illüzyon yaratma mekanizmasının ürünüdür. Çoğunluğun yakaladığı veya inandığı anlam senin mekanizmanda var olmak zorunda değil.
Bilim bu mekanizmanın içerisindeki garantili adımlar atmaya çalışan bir bölgedir. Lakin bilimsel olarak sadakat nedir? Tanrı nedir? Sevgi nedir? Kelimeler nedir? Bu soyut mekanizmaların hepsi uydurulmuş yalanlardır. Ama hiç var olmadıkları anlamına gelmez. Hepsinin arkasında bir anlam vardır.
Bir örnek ele alalım. Bayrak bir şekilden ibarettir. Bu şekil hiçbir şeydir. Ancak arkasındaki mazi, yüz yıllarca o bayrağın altında savaşan atalar, mensup olduğun millete ait olan yeri ifade etmesi, haklarının tanımlandığı yer, izlediğin maçlar, bayramlar, düğünler vs. Bu şekil hiçbir şey değilken var olan pek çok varlık(insan, arazi, geçmiş vs.) ve vakanın düğümlendiği nokta haline gelir. Bu sayede bir bayrağın göndere çekilmesi, indirilmesi, övülmesi hakaret edilmesi vs. bir anlam ifade eder hale gelir. Bir kaç renkten oluşan basit bir şekil hem bir anlam hem de özel bir varlık oluverir.
Bu yüzden hayatın anlamını düşünürken, bunun fiziksel varlıklara ve bilimle üretilen bilgilere benzemesi gerektiğini düşünme. Uydurulmuş şeyleri de hiç küçümseme. Beynimizin çalışması mekanizması yalanı üretip dünyaya ve kendimize uyup uymadığını kontrol etmek üzerine kurulu.