Öyle bilgiler ortaya çıkabilir ki bir çok felsefi anti argüman varlığını yitirip anlamsızlaşabilir. Ama 'ölü' felsefeler yine de yaşayabilir ne kadar 'ölü' olursa olsun. Mesela bugün kuantum fiziği determinizmi çoktan yıkması gerekirken insanların büyük çoğunluğunun bu 'ölü' felsefeye dayalı argümanlarda kaldığını, mutlak neden sonuç ilişkisine inanarak yaşadığını görüyoruz. Oysa bu felsefe kuantum mekaniği ile çoktan (bir asır önce) yıkıldı gitti. Durumun 'vahametini' bu örnek sanıyorum yeterince anlatmaya yeter. Yüzlerce yıl (üç şey olarak düşünün) 'madde', 'zaman' ve 'evren' ezeli ve ebedidir fikri de bigbang öncesi yüzlerce yıl felsefenin en güçlü ve belki de en doğru kabul edilen neredeyse kabul edilenlerce tartışmasız görülen bir argümandı. Ama bigbangın kanıtların ilk ortaya çıktığı dönemde bir 'şok dalgası' yaratan şekilde bu argüman da çöktü. Şuanda bakmayın siz bu kadar kolay 'alışılmış' bir teori olduğuna. Çünkü 'mutlakçılık' maddeye, neden sonuç ilişkisine temelinde mutlaklık atfeder. (Mantık mutlakçılığı da tutarlılık mutlakçılığına dayanır. Mantık mutlakçılığı temelini madde ve neden sonuç ilişkisine verilen mutlak anlamdan ortaya çıkararak kabul edilen birbirine zihinlerde doğrudan bağlantılı bir mutlakçılıktır. Çünkü mantık özünde deneyime dayanır. (Aksi durumda evreni aşkın bir evren üstü mantık kuralları bulunduğunu kabul etmeniz gerekir ki bu evreni aşkın bir bilinç yapısının varlığını doğrudan zaten kabulü sonucuna sizi götürür. Çünkü bu görüşe göre mantık evren ötesine de hakim bir olgu olmak durumunda. Yani evren yokken bile mantık var anlayışı.) Öngörü yapma yeteneğinin bütün alışılmış kuralları evrenin fizik kurallarına dayanan öngörü yapma imkanını tanımasının temelinde hayat bulur. Ama işte bu öngörü yapma imkanı kuantum fiziğinin ortaya koyduğu gibi mutlak olmaktan çıkmıştır) Mutlakçılığın felsefe tarihinde 'zaman mutlakçılığı' için yapılmış hali az önce bahsettiğimiz 'ezeli ve ebedi' madde, zaman ve evren görüşünü yaratıyordu. Ama zamanın mutlak olmadığı anlaşılınca bu felsefenin temeli çökmüş oldu ki bugün diğer kalan maddeye, neden sonuç ilişkisine atfedilen 'mutlakçılık' argümanı da görelilik ve kuantum fiziği ile çoktan çöktü. Görelilik ve Einstein'ın ünlü E=mc2 denklemi maddenin enerji olduğunu ve ondan türediğini ortaya koydu. Bu şu demek esasen madde diye bir şey yok madde algısı var demek. Maddenin özü salt enerjiden ibaret demek. Görelilik bunun yanında hareketi de zamanla birlikte göreli hale getirdi. Yani evrende birimsel referans çerçevesi dışında hareket de objektif olarak var mı yok bilinemiyor ve göreli. Hareket ancak bir referans çerçevesine göre tanımlanabiliyor. Bu ne demek mi. Sadece zaman değil onun yanında bir çok şey göreli demek. Evrende zaman eşittir hareket değildir. Hareket sadece zamansal değil uzamsallığın da dahil oldu bir tanımlama ve durumdur. O halde evrende uzamsal kesit (lokaliteye dayalı) de göreli hale gelir. Yani evrende lokal olarak uzaydaki konuma bağlı olarak gerçeklik de göreli hale gelir. Çünkü bu durumda uzamsal hareketin niteliği zaman gibi uzam algısını da değiştirir. Örneğin ışık için (ışığın gözünden) zaman durduğu gibi uzam algısı da değişir. Herşey ışık hızında ışığa doğru hareket etmeye ve akmaya başlar. (Kara delikler de uzam ve zaman yer değiştirir yani 'uzay zaman' bütünlüğü yer değiştirerek 'zaman uzay' bütünlüğüne dönüşür. Bu şu demek ki kara deliklerde zaman durur ama uzay kara deliğin içine doğru ışık hızında akar. Bu nasıl olabilir diyebilirsiniz ama uzayı 'su' benzeri bir yapıda dalgalarla işleyen bir doku olarak düşünün ki bugün bir çok fizikçi uzayın bir tür karanlık sıvı yapısında olabileceğini düşünür. Yani bu da şu demek ki bu sıvı yapıda sürekli dalgalanma hali vardır ve veri iletimi bu dalga yapısında olduğu için uzay zaman dokusunda olan bitenler (uzay zamandaki hareketler ve gerçekleşen diğer şeyler) evrende bir noktaya göre ışık hızında akabilir) Sonuç olarak sadece zaman değil uzam ve uzay da görelidir ki bu gerçekliğin mutlak olmadığı, göreli ve lokal olarak evrende ne durumda nasıl bir durumda olunduğuna bağlı olarak gerçeklik deneyiminin değişmesi demek. Yani örneğin tutarlılık, anlamlılık da evrende göreli bir durumdur. Burada deneyimlenen gerçekliğin (dış uyaranlara bağlı olarak) beyin tarafından işlenip yaratıldığına dair bulgulara girmiyorum bile.
Böyle bir tabloda mutlakçı yaklaşımların kendi 'taraftarları' ve 'savunucuları' dışında hiç bir anlamı kalmamıştır. Unutmayalım ki tarih 'yıkılmış krallıklarla' doludur. Fikrin ne kadar yaygın olduğunun hiç bir anlamı yoktur. Fikrin gücünü ve kalıcılığını bu yaygınlık belirlemez.
Sorunuz açısından da yazdıklarım umarım hangi fikir yada argümanların 'kulp'larına tutanacağınız, hangi 'kulp' ların çoktan kırılmış olduğuna size bir referans çerçevesi sağlar. Burada yukarıda özetlediğim tabloya göre fikir dünyamızı yeniden revize ettiğimizde 'elimizde' hangi argüman ve fikirlerin kaldığına bakacak olan yine insanın kendisidir.