Ana dil de sonradan edinilir, derin mi derin insan zihnine kazınır. Ama kimse dil doğal bir gerçeklik değildir demez. Ahlak da aynı şeye tabidir. Ahlaki tiksindiricilik biyolojimize tıpkı dil gibi (belki nesilden nesile aktarılarak) yazılır. Örneğin ensest ilişkiden tiksinebilirsiniz veya yalancı düzenbaz birinden de. Bu kadar biyolojik mekanizmaları bile harekete geçirecek şekilde zihninize yazılmış şeylerin sonradan öğrenilerek edinilmiş olmasının önemi yoktur. Üstelik bu kurallarda 'üstün anlam' vardır. Yani örneğin dürüstlük gibi etik bir ilkenin içeriğinde yüksek ve üstün anlam vardır. Şimdi bu üstün anlamı görmezden gelip kabile dansı yapanların ata gelenekçiliği ile anlamsız şekilde oluşturduğu bir takım örf adeti biz aynı kefeye mi koyalım ve üstün anlama rağmen ahlak diye bir şey yok mu diyelim. Ahlak diye bir şey yoksa dürüst olmak için de hiç bir neden yoktur ve dürüst olmayan, sahtekar aldatıcı insanları eleştirmek ve kınamak için de hiç bir neden ortada kalmaz. Örneğin sahte bilim yapan insanlardan nefret etmek için yada onları eleştirmek için hiç bir neden yoktur. Sonuçta ahlak veya etik diye bir şey yoksa ve anlamsızsa yaptığı çok normal bir davranıştır. Ayrıca pratik gerekçeler de onu eleştirmek ve ona (ahlaki) sınırlar çizmek için de yeterli değildir. (Örneğin yarar zarar gibi)