Ahlak 'insan' (bilinci) için vardır somut gerçekliktir. Nasıl mı? Görelim. Bir başka insana zarar vermek ahlaki değildir. Bu görece bir konu değildir. İnsan zihni zarar kavramını ortaya çıkardığı müddetçe ahlak göreceli olarak algılanmaz. Peki zarar kavramı zihnimiz nasıl ortaya çıkarır. Bunu da irdeleyelim.
Eğer ki kendimiz zarar görecek durumda olmasak yani kendimiz acı çekme hissine sahip olmasak zarar kavramı ortaya çıkmazdı daha doğrusu herhangi bir olay karşısında zarar gören bir canlının zarar gördüğünü algılama kapasitesine sahip olamazdık. Bu durum bizde empati ile tezahür eder. Peki empatinin kaynağı sadece zihinsel mi. Görelim.
Empatinin kaynağı sadece zihinsel değildir. Yapılan çalışmalar ayna nöronların sayesinde karşımızdaki canlının acısını bizzat kendi bedenimizde beyinimizin tetiklemesi yoluyla hissedebildiğimizi göstermiştir. Bu da demektir ki ahlaki kavramlarımızı oluşturan şeyin kökeninde de biyolojik yapı ve mekanizmalar var. Yani kendini başkasının yerine koy güdüsünü veya düşüncesini oluşturan şey bilinçdışı beyin kapsamında kalacak kadar derin bir mekanizmayla biyolojimizde köken taşır. Pragmatik veya faydacılıkla açıklanmaya çalışılan şeylerin bile böylece kökeninde biyolojimiz ve beynimizin işleyiş şekli olduğunu anlıyoruz. Eğer bu mekanizmalar olmasaydı acımasız birer vahşi canlıya dönüşürdük. Kısacası empati gücümüz biyolojik bir mekanizmaya dayanıyor.
Bu nedenle eğer ahlak deyince kabile dansı yapan kişilerin zihin esnekliği ile (nöroplastisite) yoluyla kendi toplumlarında kendi zihin dünyalarında sanal oluşturdukları kavramları veya kuralları anlamıyorsınız 'vicdan' (empati) sahibi herkes için ahlak kuralları bellidir. Çünkü empatik beyin (ve bunun biyolojimiz ile bağlantısı nedeniyle) nedeniyle örneğin bir insana zarar vermek empati yapan, yapabilen herkes için ahlaksız bir davranıştır. Yani ahlaki ele alış biçimi sizin ahlaka bakış açınızı ve değerlendirmenizi belirler. Eğer her toplumda uydurulmuş kuralı ahlak diye alırsanız, böyle bir geniş ele alma ile ahlak kavramının sizin için hiç bir anlamı kalmayabilir. Ancak ahlakın gerçek özünün neden ve nasıl ortaya çıkmakta olduğunu kavrarsanız ahlakın özünün aslında bu kadar görece olmadığını anlarsınız.
Biraz da konuyla bağlantısı nedeniyle insan bilincini bu konuda ele alalım. İnsan bilinci varoluşsal felsefe nedeniyle salt bilinç eksenli kavrayışlarıyla o konunun evrenselliğini belirler. Çünkü bilinç sahibi bir uzaylı da söz konusu olsa salt bilince dayalı değerlendirmesi ve kavrayışı o canlı için de aynı biçimde olacaktir zihin dünyasında ele alınmış olacaktır. Yani evrenin hangi köşesinde olursa olsun bilinç devreye girerse bilinçsel kavrayış o konuda aynı yere varır. Tabi bilinç şartlanma veya dogma gibi kendi zihninde yerleşmiş bagajlarından kurtulmuş bir halde kavrayış geliştirmeyi başarırsa. Salt bilinçsel değerlendirme dediğim şey buna dayanır.
Buna bir örnekleme yapalım. Örneğin dünyamızdaki evrim süreci her bilinç için aynı biçimde kavranabilir durumdadır. Yani bir uzaylı da evrimsel süreci bilinçli ise aynı bilgilere ulaşarak keşfeder. Bu nedenle salt bilincin kavrayış geliştirme potansiyelinin evrensel nitelikte olduğunu anlıyoruz. Bu bedende değil başka bir bedende var olan bilinçli gözlemci veya gözlemciler için de bütün evrime dair bilinçsel bilgi ve gözlem aynı biçimde olacaktır. Bu nedenle varoluşu kavrayışın asıl kökeninde bilinçli olmanın ve bilinçli gözlemci olmanın bulunduğunu bu şekilde anlıyoruz. Dolayısıyla insan bilinci dediğim şartlarda evrenselliğin belirleyicisi olma potansiyelini taşımaktadır. Çünkü bilinç kendi bedenimizden bile bağımsızlaşabilmektedir. Bu potansiyel inanılmaz bir şeydir. Bedenden 'kurutulabilen' bu bilinçli hal evrenselliğin kaynağı olacak kadar müthiş bir potansiyeli içinde taşır.
233 görüntülenme