Yaradılış ile ilgili insanlar çoğu zaman çevreden ve toplumdan aldıkları klişe ve sabit fikirleri kabul etmek zorunda hissediyorlar. Örneğin yaradılış için bir süreç değil de 'hokus pokus' beklentisi gibi. Oysa evrenin süreçle ve zamana bağlı var olmasını herkes kabul ederken veya edebilirken nedense iş canlılığa gelince ayrıksı düşünmek gibi bir hataya düşüyorlar. Annenizin karnında bir damla sperm ve yumurtanın birleşmesiyle var olup dünyaya gelmek de bir süreçtir. Aklı başında hiç bir insan ben yumurta ve spermden aylar süren bir süreç sonunda oluştuysam 'hımmm' demek ki süreç var yaradılış yok' demiyorsa o zaman sizin dindarların hiç birininin bu konuda kriter alınacak bir tarafı da yok çünkü süreç bir kez öyle veya böyle var diye düşünülüyor ve kabul ediliyorsa o zaman süreç evrenin her tür durumu ve varoluş sürecine hakim olarak kabul edilmelidir. Bunun için ayrıksı bir şey düşünmek için hiç bir sebep de yoktur. Yani birisi size çıkıp 'süreç varsa yaradılış yok' veya 'yaradılış varsa süreç var olamaz' diyorsa her ikisi de aynı oranda size sınırlı bir dayatma yapıyor demektir. Üstelik yaradılış düşüncesinde evrenin zamanı da yaratılmış bir olgu olduğuna göre zamana bağlı süreci başlatan da zaten yaradılış düşüncesinde yaratıcıya atfedilmelidir. Buna göre evrende her iş ve oluş süreci de aynı ölçüde yaradılışın hakim olduğu süreçler olur.
Tüm bunlar size 'evrim varsa yaradılış olamaz' veya 'yaradılış varsa evrim olamaz' gibi kalıplaşmış ve yerleşmiş fikirleri ileri sürenlerin ve kendini bunlardan birini seçmekte mecbur hissedenlerin aynı mantıksal yanlış bir zeminde olmalarına dayanır. Evrende zaman olgusuna bağlı olarak neden sonuç süreçlerinin var olduğunu gündelik hemen her konuda düşünen insanların din konusunda ailesinden veya toplumsal çevresinden aldığı kutsal ve dokunulmaz saydığı gelenekçi atasal fikirlerle bu şekilde ayrıksı bir durumu kabul etmesinin ne kadar saçma ve mantık safsataları ile dolu olduğunu herhalde burada anlatmaya gerek yoktur. Aynı ölçüde evrim varsa yaradılış yoktur düşüncesi ve kabulünde olan kişilerin de dindarlar gibi aynı kabul biçimini kendilerine referans alarak yargıya vardıklarını da görmek gerekir. Bu gibi kişilerin de yaradılış konusunda ters yönde ayrıksı düşünceleri var demektir tıpkı dindarlar gibi. Çünkü onlar da "hokus pokus yoksa demek ki yaradılış yok' şeklinde zihninin derinlerine toplumdan ve çevreden işlenen fikirleri kabul etmiş olarak hareket ediyorlar demektir. Yani burada her iki grupta yaradılışı ayrıksı bir biçimde ele almış düşünmüş oluyor. Oysaki yaradılış için sürecin var olmasını kendisine sorun etmeyenler için ortada hiç bir ayrıksılık yoktur. Hatta bu gibi kişiler için evrim bilinen şekilde olmasa bile süreç var kabul edildiği için evrim benzeri başka bir yaradılışa dayanan sürecin canlılık için var olması yine de gerekli bile görülecektir.
Son olarak genetik metaryal (DNA vs gibi) canlılığın şifresi ve kitabındaki metinler olarak görülürse bu kitabın hangi mekanizmalar ile yazıldığının yaradılış fikrinde çok önemi olmaz. Çünkü her ihtimalde evrende canlılık ve türleşme bu şifrelerin var olması ve biyojik canlılık kitabına yazılması ile var olmuş kabul edilecektir. Bunun elenme veya mutasyon sonucu var olmasının da önemi yoktur. Çünkü yaradılış kitabı bakımından bu biyolojik kitapta nelerin var olabileceği veya ortaya çıkabileceği evrenin yapısına bağlı olarak önceden belirli metinleri içerir. Bunun evrende atomun hangi şartlarda var olabileceğinden özünde farkı yoktur. Çünkü DNA gibi genetik materyaller de aynı biçimde evrende biyolojik bir kararlılık taşır. Bu kararlılığın var olabilmesinin şartları ise önceden bellidir hatta hassas ayarlara bağlıdır. İster mutasyon ister elenme olsun canlılığın kitabında biyolojik metin haline gelemeyen herhangi bir şey biyolojik olarak canlılık da karşılık ve kararlılık bulamazdı. Burada demek odur ki değişikliklerin hangi yolla olursa olsun biyolojik yapıda kararlı bir karşılığı olmadıkça değişim veya türleşme de olamazdı demektir. Kısacası burada da bir ayrılık veya ayrıksılık durumu yoktur. Biyolojik yapıda meydana gelebilecek kararlı değişimleri bırakıp sadece mekanizmalara odaklananların da burada zihinlerinde bir ayrıksılık yarattıklarını görüyoruz. Çünkü burada iki yönlü karşılıklı birbirini tamamlayıcı nitelikte bir etkileşim var. Siz eğer bunları birleştirmeyip ayrı görürseniz yapay ve ayrılıkçı bölüp parçalayıcı bir biçimde süreçleri ele alıyorsunuz demek olacaktır.