İnsanların düşünebildiğini düşünebilen yani felsefe yapabilen canlılar olmasından sonra felsefeyi kasıtlı olarak yapmak düşünce yapımızı daha doğrusu çıkarım becerimizi çok zedeledi gibi geliyor bana, neyse, konuya geçeyim.
Şuan dünyada en fazla hükmü geçen sistem kapitalizm, bu da kuşkusuz en fazla eleştiri alan sistem olmasını doğuruyor fakat eleştiriler o kadar çiğ/sığ ki -her şeyin tartışılabilir olması gerektiğini düşünen biri olarak- benim bile midemi bulandırıyor.
Böyle yazdığım için muhtemelen kapitalizmi savunduğum düşünülecek ama ben kapitalist olmadığımı düşünüyorum ve hatta yaşanılan sistemden de rahatsızım ama bu sistemin karşıtı herhangi bir sistem henüz bu sistemi deviremediğine göre "En güçlü sistem budur." ve doğada güçsüz hiçbir şeye yer yoktur...
İnsanlık tarihinde kapitalizm günümüzdeki haline aşama aşama geldi, yani rızası olmayanların şuan da olduğu gibi her zaman karşı ya da alternatif koyma seçeneği vardı, denendi ve olmadı.
Herkes kendi aletlerini yapıp avlanıyor ve kendi giyiniyordu, sonra birileri başkalarının yaptığı aletlere kendi yaptığı giysilerle takas etmeye başladı, birileri başkalarının avını kendi aletleriyle takas edip diğerinin daha iyi/fazla avlanmasını kendisinin daha az riske girmesini sağladı. Başkaları kendi yetiştirdiği buğdayı başkalarının kestiği odunlarla değiştirdi ve bu değiş-tokuş sabit bir değer kaygısıyla "para"yla yapılmaya başlandı.
Bunu vahşi hayata uyarladığınızda sistemin karşılığını görebiliyoruz; beslenebilmek için avlanabilmeniz gerekiyorken artık çalışabilmeniz gerekiyor, bu sizin ne olarak çalışmanız gerektiği karşısında bir "emir" değil, bir fabrika sahibi olarak da bir fabrika işçisi olarak da çalışmakta ve hatta çalışmamakta herkes özgür; vahşi hayatta atalarımız bir fil avlamakla bir koyun avlamakta ve avlanmamakta ne kadar özgürse biz de o kadar özgürüz, çoğunluk en az riskten ötürü -atıyorum- sürekli tavşan avlayıp yemek zorundaysa bu "tavşan köleliği" anlamına geliyor üzerine felsefe yapınca, öyle mi oluyor peki?
Zamanında herkes bir şeyler üretiyordu ve üretemeyen ya da az üreten fazla üretenden karşılığında kendi fazla ürettiğinden vererek az ürettiğini alıyordu, zamanla "ihtiyaç"tan ötürü sabit bir değer gerekti, bu değer etrafında herkes ürettiğini satmaya devam etti ve nüfus üretim ihtiyacını da artırdıkça ortaklaşa üretim yaygınlaştı. Kimse "Efendiler, yarın kapitalizmi ilan edeceğiz." diyerek bu sisteme sokmadı bu dünyayı, toplumsal ihtiyaçlar karşılığında adım adım buralara gelindi, şimdi kalkıp bu edinimi piramidin alt katında olanların insanlık suçuymuşcasına sorguluyor gibi davranması gerçekten en hafif tabiriyle komik...
İnsanlar tahmin ediyorum ki şuradaki ayrıntıyı kaçırıyorlar; kapitalizm insanlara ihtiyaç aşılıyor, bu ihtiyaçları karşılamak için gereken kapital bu sistemi döndürüyor, bu sistemi dayattığı ihtiyaçlardan kurtulmadan aşmak pratikte mümkün değilken sorunun kaynağını kimsenin değiştirmeye yeltenmeyerek "Biz piramidin üstündekilerle aynı seviyede olmak istiyoruz, şartlarımız hiç insancıl değil." demesi işin kolayı değil mi?
Şöyle ifade etsem daha anlaşılır olur sanırım; bu "modern kölelik"ten rahatsız olunan nokta dayatılan ihtiyaçlarda mı yoksa o ihtiyaçları karşılamak için gereken kapitali elde etmenin karşılığından (emek) mı doğuyor? Bence ikincisi, şöyle ki; aynı düşünce yapısını henüz avcı-toplayıcı atalarımıza uyarladığımda avlanmak için alet yapamayan ve dolayısıyla avlanamayan kişinin avlanabilenlerden av eti elde etmek için avlanabilenlerin av eti karşılığındaki taleplerini dayatım olarak görmesi çok çocukça değil mi?
Bu kısım aşırı rahatsız edebilir ama düşünelim; bu "köle" hayatını yaşamaktan kimler rahatsız? Köleler. Köleysen köle hayatı yaşarsın, köle değilsen olmadığını kanıtlamak için bu sistem kendini çevirecek kapitali azaltmadığın sürece kimsenin önüne geçmiyor, dolayısıyla "patron" olmakta herkes özgür; burada çan eğrisi devreye giriyor, herkesin patronluk yetisi değişken ve büyük çoğunluk risksizlik emniyeti yüzünden köleliği mecburiyet sanıyor, halbuki değil. Oyunu kurallarına göre oynamak ya da oyundan çıkmak gerektiği zaman hem oyun için bir uğraş göstermeyip hem de oyunun kurallarına çamur atılacaksa "Niye oynuyorsun o zaman?" diye sormamız gerekmez mi?
Dönüp baktığımızda kapitalizmin dışında yeme-içme ve barınma ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir hayat kurmak mümkün, hatta bu şekilde yaşamak isteyip bir araya gelerek komun topluluklar kuran ve yaşayan insanların haberleri ta 10 küsür yıl önce bile vardı, hala da yapılabilir ama ben dahil bu sistemden rahatsız insanlar o komun hayatı seçip o sistemi yaygınlaştırmak yerine sadece elimizdekinin felsefesini yapmaktan başka bir şey yapmıyoruz.
Kimse o alternatif hayatı seçmemenin üzerine kafa yormuyor, o yüzden bu hali hazırda hakim olan sistemin "işine gelen" kötü tarafları üzerine bir şeyler söylemek benim midemi bulandırıyor, "E hadi, git o zaman." dense ne yapacağı hakkında fikri olmayan insanlar bu felsefeyi yaparken fikri olanlar zaten harekete geçiyor ve hayatlarını değiştiriyor.
Kısacası görüşümü şöyle özetleyeyim; sistem herkesi sistemdeki ederi kadar besliyor, ederinden şikayet etmek -ne yazık ki- sistemin suçu değil, temelde sistemi şekillendiren çan eğrisinin suçu.