Bu soru felsefenin belki de doğuşundan itibaren insanların en büyük problemlerinden biri olmuştur. Mutluluk, şüphesiz her insanın yakalamaya çalıştığı yegane duygudur diyebiliriz. Her insanın bana göre tek mutlak amacı mutlu olmaktır. Şimdi sorumuza gelelim "Bir insan nasıl mutlu olur?". Öncelikle insanlığın başından beri insanların en çok savaştığı durum Ölüm kavramı. İnsanoğlu da tam canlılar gibi hayatta kalmaya çalışmasıyla birlikte sevdiklerini de ölümden korumak ister. Bu yüzden insanlığın belki de ilk defa bilime adım atmasını sağlayan simyacılık doğmuştur. Simya bir bilim olmasa bile insanları araştırmaya ve öğrenmeye iter ve simyacılığın en temel amacı ölümsüzlüğü bulmaktır yani insanoğlu varoluşundan beri aslında ölümsüzlüğü arzuluyor. Ne kadar belki insanlar sonsuza kadar yaşamasa bile sonsuz boşlukta kendisinden bir iz, bir hatıra, bir eser bırakmak istiyor. İnsarın bu ölümsüzlük arayışını 2 grupta inceleyebiliriz. İlk grup Teistler. Bir tanrının varlığını kabul eden dinler çoğunlukla bir ahiret inancına sahiptir. Bu ahiret inancı o dine inanan insanlara ölümün bir son olmadığını ölümden sonra da bir yaşam olduğunu ve bu yaşamın sonsuza kadar süreceğini söyler ve bu bilgi o dine mensup insanın ölümsüzlük istemini karşılar. Diğer grup ise bir dine veya tanrıya inanmayan insanlardan oluşuyor. Şuan kesin olarak biliyoruz ki fiziksel olarak ölümsüzlüğe ulaşmamızın imkanı yok dolayısıyla bu yolla ölümsüzlük elde etmemiz mümkün değil. E peki o zaman bu insan ölümsüzlük arayışını ve dolaylı olarak da mutluluğunu nasıl elde edebilir? Tabi ki de kendisinden daha anlamlı olduğunu, ondan sonra bile var olacağını düşündüğü araçlarla. Bu tam olarak bir ölümsüzlük tanımı olmasa da dünyadaki izini olabildiğince uzun zaman sürdürmesini sağlar ve dolayısıyla o kişiyi daha mutlu eder. Bu yüzden size şöyle diyebilirim sizden sonra da var olacak, izinizi gelecek kuşaklara bir şekilde taşıyacak her şey sizi mutlu edebilir. Mesela bir müzisyenin öldükten sonra bile müziklerinin dinlenecek olması ya da bir ressamın eserinin yıllar boyunca hayranlıkla seyredilmesi bunlara bir örnek olabilir. Son bir örnek verip yazımı bitireceğim. Bana göre mısır piramitlerinin de yapılışı bu sayede olmuş olabilir. Antik Mısır zamanına göre ileri bir toplumdu dolayısıyla hayatta kalmak diğer toplumlara nazaran daha kolaydı. E peki artık hayatta kalmak için tüm gün çalışmasına gerek olmayan bir insan tüm vaktini neye harcar? Sonuçta o zamana kadar tek amacı hayatta kalmak olan canlıların artık bu hedefleri tamamlandığında bu canlıların ne yapması gerekir? Ya tüm toplum pasif bir intihara sürüklenir ya da kendilerine bir uğraş edinirler veya otoriter bir rejim bu insanlara bir amaç verir. Bana göre zamanın otoriter rejimi insanlari toplayıp bu yapıları yapmaya itti. Bir nevi onlara bir uğraş, ulvi bir amaç verdi. Şimdi o insanlar ölü olsa bile eserlerini hala konuşuyoruz. Yapmaya çalıştıkları şeyi başarmışlar desek sanırım yanlış olmaz.