Ne atomlardan oluşan göz görür ne de çoğunluğu yağ ve sudan oluşan et beyin görür. Görmeyi sağlayan şey elektromanyetik etkileşimdir. Göze gelen ışık (ki ışık elektromanyetik bir dalgadır) sinir hücrelerindeki elektromanyetik ağı tetikler ve bu beyne iletilir. Burada işlenir ve görme merkezinde görme gerçekleşir. Yani herşey önce beyin doğrudan görüntüleri görmez gelen ışık beyinde işlenir dönüştürülmüş olur. Bu nedenle ham ışığın doğrudan beyne yansıtılıp iletildiğini düşünen ve bu şekilde gördüğünü sananlar yanılır. Görme atom ve hücrelerle ilgili değil elektromanyetik dalga etkileşimi ile alakalıdır. Nasıl ki bir TV anteni elektromanyetik radyo dalgalarını çözüp dönüştürüyor ve görüntüye çeviriyor benzer bir durum görme için de geçerlidir. Sinir sisteminde ağ tabanlı yapı vardır. Yani sinir sisteminde nöronlar arası elektromanyetik bağlantı kuran snaps bağlantıları vardır. Bu bağlantılar sayesinde dışarıdan gelen elektromanyetik dalganın tetiklemesi beyne iletilir. Sinir hücrelerindeki bağlantı ile hücreler arası iyon transferi olur (genellikle sodyum veya potasyumun iyonları ) bu biyokimyasal transfer ile birlikte gelen ışıktakı veri sinir sisteminde ağ tabanlı bir yapıya dönüştürülmüş olur ve daha sonrada beyinde işlenir. Yani gören şey atom veya hücreler değildir. Görmeyi sağlayan şey elektromanyetik etkileşimdir özünde. Bu da dalga yapısına dayanır. Ses için de benzer durum söz konusu. Ses dalgasindaki titreşim kulaktaki zarını titreştirince bu ileti aynı yukarıdaki gibi elektromanyetik etkileşimle beynin duyma merkezine aktarılır.
Sanıldığı gibi ne et beyin ne atomlar ne de hücre görmez duymaz. Özünde tamamen elektromanyetik etkileşime dayanan radyo veya tvdeki alıcı verici arasındaki dalda etkilesimine benzer bir süreç ile görme ve duyma elektromanyetik iletişimle gerçekleşir. Tabi nöron hücreleri söz konusu elektromanyetik snaps bağlantılarını oluşturan şeylerdir. Bu açıdan beynimiz nöronlar arasındaki ağ tabanlı yapı ile dış veriyi çözücü durumunda temelde kod veya sinyal çözücü (decoded) gibi işlemektedir. Tabi bütüncül bir sistem olarak.
Buradan da anlıyoruz ki bütün parçaların toplamından çok daha fazlasıdır. Bu nedenle de indirgemeci yaklaşımların ne kadar hatalı olacağını görmek mümkün. Çünkü görmenin nasıl gerçekleştiğini hücrelere indirgeyerek açıklamaya çalışmak başarısızlıkla sonuçlanır. Hücrelerin arasındaki bütüncül etkileşimler ile görme ancak açıklanabilir. Bütün bir sistemdeki özellikler parçada çoğu zaman bulunmaz. Örneğin uçak parçaları uçmaz ama uçak uçar. Uçağı tanımlamak için indirgemeci bir bakış açısına başvuranlar parçaları tek tek ele alarak uçağa (bütüne) dair hemen hiç birşeyi tanımlamayı başaramazlar. Çünkü uçağın uçması parçalar arasındaki doğru birleşim ve etkileşime bağlıdır. Benzer bir durum hücreler ve atomlar için de geçerlidir. Salt hücreler veya atomlar ile bütüncül bir sistemi açıklama çabası bu nedenle başarısız olacaktır. [1]
Kaynaklar
- F. Crick. Şaşırtan Varsayım. ISBN: 9789754030693. Yayınevi: Tübitak Yayınları.