Gözlemci olmadan bilgi var olamaz. Daha doğrusu var olan şeylere dair hiç birşey bilgiye dönüşmemiş olarak kalır. Dolayısıyla gözlemci olmadan bilgi de bilim de var olamaz. Gözlemci derken de herhangi bir gözlemciden değil akıllı gözlemciden bahsediyoruz. Dolayısıyla bu bakış açısı ve kavrayışla bilim var olanı incelemeye çalışan bir akıl yürütme ve bilgi faaliyeti halinde tanımlanır. Dolayısıyla var olmuş örneğin sosyal olguları veya aklın yapısını iceriksel işleyişini inceleyen herşey bu bilim kavramıyla bakılacak olursa bilimin konusu ve doğal olarak da bilim olarak ele alınabilecektir. (aklın içeriksel işleyişi derken beynin sinirsel işleyişi değil düşünsel içerikleri yani bilginin soyut akıl planında durumunu kast ediyorum) .
Düşünselliğimiz bu evrende var oldu ve bu evrene tabi. Dolayısıyla düşünselliğimiz ayrı evren ayrı değil. Düşünselliğimizi evren var etti ve evrenin içinde var oldu en nihayetinde. bu yüzden de bu düşünselliğimizin evrendeki yerini iyi anlamamız gerek.
Burada bu bilgilere göre asıl soru bilim ve bilgi bir insan zihni ürünü ise bilim her ne kadar var olanı incelemeye çalışıyor olsa da sonuçta zihinsel bir faaliyetse bilimi aklımız veya akıllı gözlemci olmadan tanımlayamamak hatta akıllı gözlemci olmadan varlığından bile bahsedememek paradoks yaratmaz mı.
Bu da bizi dönüp dolaştırıp diyalektiğin[1] önemine getirir ki neden eski bir çok bilinen felsefeci akla bu kadar önem verdi, onu var oluşun en önemli yerine koydular ve diyalektiği kimisi bilimden bile üstün gördü noktasına getirir. (Burada diyalektiği biraz geniş anlamda akıl yürütme bilgiyi (evrendeki bilgiyi) içsellestirme olarak kullanıyorum.) Düşünüyorum o halde varım sözü bile bu noktadan söylenmiş bir sözdür görünen o ki. Bu yüzden de en önemli soru var oluş sadece akıllı gözlemci için mi anlamlı ve var!! sorusu da bizi derin bir dipsiz bir kuyuya atar.
Kaynaklar
- Wikipedia. Belli Bir Konudaki Ortak Değerlerin Inş. (18 Ağustos 2006). Alındığı Yer: Wikipedia | Arşiv Bağlantısı