Bu duruma dair esasen soruların kaynağı kütle çekime dair bilgilerimizin eksikliği. Çünkü adına tarihsel olarak kütle çekimi demişiz ama kütlesiz bir cisim veya şey için var olunca bu defa kafamız karışıyor. Kütle çekiminin kuantum yapısını ve işleyişini henüz bilim çözemedi. Kütle çekimi bir çok kişi salt cismin özelliği diye düşündüğü için esasen bu çelişki soru olarak insanların zihinlerinde ortaya çıkıyor. Oysa kütle çekimin cismin bir özelliği gibi durmaktan daha çok cisim ile uzay zamanın (evrenin) etkileşimi sonucu ortaya çıkan bir özellik olduğunu anlıyoruz. Einsteinın meşhur denklemine göre kütle eşittir enerjidir. Bazıları bunu da bilgi eksikliğinden tam kavramış değil. Bazı kişiler bununla kömürü yakınca çıkan enerji gibi birşey düşünüyorlar. Oysa Einstein denklemi boyle bir dönüşüm sürecini ifade etmiyor. Kütle eşittir enerji derken gerçekten kütlenin enerji paketi olduğunu ve enerjiden oluştuğunu ifade ediyor. Yani kısacası bütün cisimlerin özü enerjidir ve enerji paketinden oluşmuştur. (Bu durum algıladığımız gibi madde tanımı yoktur yoktur herşey enerjiden oluşmuştur ve enerji aslolan şeydir anlamina gelir. Yani madde algısal etkileşimle yaptığımız bir tanımlamadır. Özünde ise herşey enerjiden oluşur. ) Radyo aktif bozunma vs gibi süreçler ile kütlenin bütünlüğü bozulursa bu durumda maddedeki saklı enerji açığa çıkar. Bu noktayı anlayan kişi enerji ve kütle eşitliğini daha iyi kavrayacaği için kütlesiz ama enerjiden oluşan (bu ifade bile aslında denkleme göre yanlış ve çelişkilidir çünkü belirttiğim gibi kütle zaten enerjiden oluşan bir yapıdır ) Şeylerin neden özünde aynı kütle çekime neden olabileceğini kolaylıkla anlar ve zihnindeki çelişkili gibi duran bilgilerin yanlış (kavramsal) nitelemeye dayalı bir çelişki olduğunu özünde ise aslında çelişki bulunmadığını anlar. Felsefi anlamda görüyoruz ki kavramsal niteleme hataları kimi bazı durumlarda çelişkili gibi duran algılara anlama biçimlerine neden olmaktadır. Yine burada görüyoruz ki algıladığımız şeylere dair mutlaklaşan algılama biçimimiz bu gibi durumları bizlerin anlamasında güçlük yaratabiliyor. Çünkü biz algı olarak örneğin kütledeki ağırlığı cismin özelliği sanıyoruz. Oysa bir cismin ağırlığı tamamen etkisinde olduğu kütle (yer) çekimi ile ortaya çıkan bir özellik. Yani gezegenden gezegene bir cismin ağırlığı üzerinde etkili olan yer çekimi etkisine göre değişir. Bu da bizim örneğin dünya üzerinde algıladığımız cisimlerin ağırlığının mutlak olmadığını anlamamızı sağlar oysa biz bunların aksini düşünemeyiz deneyimsel ve algısal olarak yerleşmiş mutlak bir algıya sahip olduğumuzdan dolayı. Algısal mutlaklığa giren kişi için ise o şey o kişi için mutlak olarak kabul edileceği için bunun aksinin mümkünlüğünü, ihtimal dahilinde olduğunu düşünemez ve bu nedenle de o şeyi red yolunu seçer ve yine bu nedenlerle buna mantıksız saçma gibi nitelemeler de bulunabilir. Bu da o kişinin aslında buna dair zihninin sartlanma içinde olduğunu gösterir. Bu da yine felsefi anlamda çok önemli bir durumu ortaya koyar. Birşeye mutlaklık atfederken çok dikkat etmek gerektiğini. Çünkü her mutlaklık atfı büyük yanılgılı değerlendirmelerle sonuçlanabilir. Mesela burada Stephen Hawking gibi dünyaca ünlü bir fizikçinin (sanıyorum Ceviz kabuğundaki evren kitabında olması gerekiyor ) evrenin kuantum fiziğiyle determinist olmadığının (indeterminist olduğunun) anlaşılmasına rağmen evreni buna rağmen determinist (mutlak belirlenimci) algılamaya devam ederek özgür irademizin olmadığını kabul etmek durumunda kaldığını bunu kitabında vurguladığını görüyoruz. Buradan Hawkingin de nedensellığe dair mutlak bir belirlenimci durumu kabul ettiğini görüyoruz. Oysa kuantum fiziği ile mutlak belirlenimci bir evrende değil indeterminist bir evrende olduğumuz anlaşıldı. Kuantum belirsizlik ilkesinden kaynaklanan bu durum mutlak belirlenimciliği bizler için önlüyordu. Burada da mutlak algılamaya dair bir örneği görüyoruz esasında. Bu yüzden belirttiğim gibi birşeye dair mutlak algı içinde olup olmadığımıza çok dikkat etmemiz lazım. Einsteinın de görelilik ile devrim yapmasının altında o güne kadar mutlak algılanan ve bu yüzden kimsenin aksini düşünmediği şeyleri sorgulayıp düşünmesi ile keşfetmesi olmuştur. Yani mutlak algılanan şeyleri zihninde yıkıp bunları sorgulamıştır. Einsteinın gerçek bir dahi olarak kabul edilmesinin altında da bu öngörüleri yatar. Çünkü onun düşüncelerinde birşeyleri mutlak algılamayı aşan sıradışı düşünüş biçimleri vardı. Bu sayede zamanın mutlak olmadığını gözlemciye göre göreli olduğunu keşfetti. Yine evrende zaman algısının hız ve konuma göre değişebileceğini keşfetti. Aslında birşeyi mutlak algılama beynimize bir nevi şartlanma yolu ile en büyük sınırları ve prangaları vuruyor olabilir. Bu yüzden mutlaklık atfetme konusunda insanın çok dikkatli olması gerekir. Mutlak olmayan birşeye mutlaklık atfetme insan zihnine en büyük sınırları ve yıkılmaz sınırları oluşturabilir.
Kaynaklar
- Wikipedia. Kütle-Enerji Eşdeğerliği. (30 Ocak 2022). Alındığı Tarih: 30 Ocak 2022. Alındığı Yer: Wikipedia | Arşiv Bağlantısı